İsrail’de 7 Ekim ve sonrasında gelen Gazze’ye dönük askeri operasyonun, İsrail siyasetinin dönüşmesi sürecine ivme kattığı söylenebilir. Bu açıdan İsrail’de liderlik, ideoloji ve elit boyutlarında yeni bir düzen anlayışının ortaya çıkması olasıdır. İsrail’de liderlik uzun yıllardan bu yana Netanyahu etrafında şekilleniyor. Siyaseten Netanyahu yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş bir ülkeden bahsedilebilir. Netanyahu ise siyasetin kendi etrafında şekillendiği gerçeğinden hareketle, iktidarını devamlı kılmak için iktidar ortağı küçük partilere ulusal siyaseti yönlendirebilecek tavizler verebiliyor. İdeoloji boyutundan bakılacak olursa Netanyahu liderliği ile birlikte toplumsal ilişkilerde bireyselciliğin ve egoizmin öne çıktığı söylenebilir. Bu da bir nevi İsrail’de yaygın olan kolektiflik ve dayanışma duygusu etrafında şekillenen mamlahtiyut (devletçilik) düşüncesinin aşınmasında etkili olmuştur. İsrail’i yöneten elitler, kurucu ideolojinin koruyucusu olarak kendilerini kodluyorlardı. Netanyahu ise yargı reformu süreci ile bu elit bloklarına (yargı, medya ve güvenlik) bir savaş açtı. 7 Ekim, bu üçlü sürecin duraksayacağı veya tersine döneceği bir politik ortamı, İsrail özelinde ortaya çıkarabilir.
7 Ekim’de İsraillilerin yaşadığı geniş çaplı travma ve öncesindeki derin toplumsal kutuplaşma, Netanyahu’ya yönelik tepkiyi her geçen gün büyütüyor. Netanyahu’nun ulusal güvenliği sağlamadaki eksikliği, özellikle merkez ve sol seçmende öfke patlamasına yol açıyor, denebilir. Netanyahu hükümetinin önemli bileşenlerinden olan dindar Siyonistlerin son anketlere göre güç kaybetmesi ve seçmenin merkez partilere yönelmesi, son yaşananların en önemli politik çıktısı. Bu anketlere bakılınca Netanyahu’nun oluşturduğu iktidar bloku 64 vekilden 41 vekile kadar düşüyor. Muhalefetin iki önemli lideri Gantz ve Lapid etrafındaki siyasi partilerin toplam vekil sayısı ise 51 vekilden 74 vekile çıkıyor. İki blokta yer almayan Arap partilerin vekil sayısı ise istikrarlı bir şekilde 5 vekil ile sınırlı. Ayrıca Netanyahu iktidarının en radikal bileşeni olan Dindar Siyonist Parti, bu anketlere göre seçim barajını geçemiyor. İsrail’de hükümet kurmak için 120 üyeli Knesset’in (yasama meclisi) 60 artı 1 vekilinin onayına ihtiyaç olduğunun altını çizelim.
İsrail’de genellikle güvenlik merkezli geniş çaplı olaylar, sol iktidarların olduğu dönemlere denk gelmişti. Bu da İsrail sağcılarının doğal olarak güvenlik konularında hassasiyeti yüksek “şahinler” olarak adlandırılmalarına yol açtı. İsrail solu ise müzakere ve uluslararası dengeleri öncelediği için “güvercinler” olarak veya “barış kampı” olarak adlandırılıyor. İsrail’de siyasetin son dönemdeki en önemli yarılması ise Oslo Anlaşmaları ve ardından gelen İkinci İntifada oldu. Filistinlilerin barış anlaşmalarının kendilerinin gündelik hayatlarını kolaylaştırmayacaklarına dair inancı ve ardından gelen kitlesel mobilizasyonla yüklü tepkiler, İsraillilerde solun ülkede güvenliği sağlamada yetersiz olduğu inancını pekiştirdi. İsrailli seçmende istikrar arayışı, sağda güçlü liderlere yönelimi hızlandırdı. Solun 1977’den itibaren zayıflayan toplumsal kaynakları ise 1990’lar itibariyle tükendi. İsrail’de geniş seçmen kitlelerin sağa yönelimi Binyamin Netanyahu’yu, İsrail sağını iktidar olma hedefiyle birleştiren ve sağı “cepheleştiren” (Guş Yemin) bir lider olarak öne çıkardı.
Liderlik İhtiyacı
Netanyahu, bu politik stratejiyi takip ederken ABD’de var olan sağ/sol çatışma hatlarını İsrail’e taşıyarak, İsrail sağını Amerikanize etmiştir. Şu unutulmamalı ki Netanyahu, Nixon çağının tipik bir sağ siyasetçisidir. Onun yeteneği, bu siyaseti İsrail özelinde yerelleştirme kapasitesiydi. Bu nedenle Nixonvari “hukuk ve düzen” (Law and Order) vurgusu, Netanyahu’da baskın bir politik tavır olmuştur. Bu politik motto, İsrail’de onun sağın tek ve doğal lideri olmasına da imkan tanıdı. Çünkü selefi birçok siyasetçi, kendisini belli bir süre sonra çatışma içerisinde bulmuştu. Ayrıca İsrail sağındaki liberal, muhafazakar, milliyetçi, dindar milliyetçi bileşenler, onun döneminde süreklilik içerisinde hükümette temsil imkanı bulmuştur. Netanyahu’nun sağın tüm görünümlerini iktidar çatısı altında toplaması, onun sağ/sol ayrışmasını yapmasını kolaylaştıran bir diğer faktör olmuştur.
Şu an ise İsrail’de bu sağ ve milliyetçi iktidarın, ulusal güvenliği sağlamada yeteri kadar iyi olmadığı görülüyor. İsrail kamuoyunda sadece sağ siyasete değil ülkenin omurgasını teşkil eden İsrail ordusuna da güven kaybı olduğunu eklemek gerekir. Süreçlerin yönetiminde görülen aksaklıklar, kurumlara olan güveni erozyona uğratıyor. Bu ise toplumsal mobilizasyonun gerekli olduğu savaş zamanlarında güçlükle aşılacak bir durumu imliyor. Birçok analist İsrail’de ordunun alt kısmında görev yapan çoğu kadın gözlemcinin, olayları üstlerine aktardıklarını, fakat askeri kıdemleri ve cinsiyetleri nedeniyle ciddiye alınmadıklarını ifade ediyorlar. Bu sebeple çoğu kişi özür dilemek zorunda kalıyor ve sorumluluğunu üstleniyor. Neticede İsrail’de güvenlik kurumlarının, siyasi liderliğin ve toplumsal sektörlerin arasındaki güven bunalımının 7 Ekim olaylarının nedenlerinden biri olduğu düşünülebilir.
İsrail toplumunun Netanyahu’nun polarize eden siyasetini desteklemesi, son anketlere göre mümkün görünmüyor. Çünkü İsrail’de psikolojik travmanın boyutları çok büyük ve iyileştirici bir liderliğe olan ihtiyaç fazla. Öte yandan ulusal güvenliği tesis edecek bir lidere olan gereklilik, İsrailliler tarafından talep edilen diğer bir siyasi parametre olarak sivriliyor. Şu an için bu faktörlere en uygun siyasi figürün Ulusal Kamp lideri Benny Gantz olduğu söylenebilir. İsrail’de son yapılan anketler, Gantz’ın partisinin 30’un üzerinde milletvekili çıkaracağını gösteriyor. Bu durum esasında sürpriz değil. Gantz siyasete girdiği günden bugüne değin sert siyasi tartışmaların bir tarafı olmaktan uzak durdu. Bu da onu İsrail’de “mamlahti” yani devletçi/kamuyu ön plana alan siyasetçi sınıfına yerleştiriyor.
Netanyahu, son anketlerdeki düşen oylarını yeniden konsolide etmek için sağ kamuoyunu yeniden kendine geri döndürecek birkaç adım atabilir. Bunlardan ilki Gazze’de askeri operasyonları 2005’teki geri çekilmenin tersi bir konuma yerleştirebilir. Hatta Gazze’de boşaltılan Yahudi yerleşimi Gush Katif’i yeniden inşa sözü verebilir. Bunlar, bir yandan irredentist güdüleri güçlü dini Siyonistlerin hoşuna giderken öte yandan güvenlik kaygılarının had safhada olduğu sağ seçmene bir restorasyon işareti olarak gösterilebilir. Ayrıca Batı Şeria’da Oslo Anlaşması’na göre ilan edilen C Bölgesi her geçen gün İsrail’in yerleşim alanına açılarak işgal edilmektedir. Bu sebeple İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’da eş anlı stratejisi daha fazla yerleşim bölgesi inşa etmek olabilir.
İsrail’de siyaset, iç tartışmaların ötesine geçerek yeniden savaş durumunun temel parametre olduğu bir düzeye erişti. İsrail iç siyasetinin kurumsal özellikleri, parçalı yapısını zorunlu kılarken, güçlü liderlere olan ihtiyaç da bu sürecin doğal bir uzantısı olarak öne çıkıyor. Netanyahu’nun uzun süreli iktidarı; ekonomik, askeri ve jeopolitik istikrarı önceleyen bir politikanın ürünüydü denilebilir. Fakat yargı reformu ile başlayan toplumsal ayrışma, şimdi de 7 Ekim ile birlikte toplumsal güvensizliğe erişmiş durumda. Netanyahu iktidarı son anketlere göre uzatmalarda olsa da karşımızda farklı ve öngörülemeyen bir siyasetçi var. İsrail iç siyasetindeki tartışmalar, Netanyahu’nun herhangi bir halk desteği olmadan iktidarda kaldığı yönünde kilitleniyor. İktidarını bırakmasını ve yeni bir liderlikle Likud’un hükümet kurmasını isteyenler de mevcut. Eski Mossad başkanı Yossi Cohen’in son günlerde artan görünürlüğü ve medyaya verdiği röportajlardaki sıklık, Likud’un yeni liderliğine aday olduğunu gösteren bir işaret olarak algılanıyor. Halihazırda son anketlerde Cohen’in Likud’un genel başkanı olması noktasında Netanyahu’nun önüne geçtiğini gösteren bulgular da mevcut.
İsrail’de siyaset savaş hali nedeniyle bir donmaya geçse de olayların soğumaya başladığı an iç siyasetin hararetleneceği açık. İsrail’de âdet olduğu üzere başlatılacak olan soruşturma komitesi, Netanyahu karşıtları için önemli bir politik fırsat alanı oluşturacak. 7 Ekim’in tüm yükünü Netanyahu’ya yüklemek isteyen siyasiler ve bürokratların olduğu da sürpriz değil. Yıpranmış bir siyasetçi üzerinden bunu yaparak kurumsal erozyonu telafi etmek istiyorlar. Fakat mesele sadece Netanyahu değil. İsrail’de kurumların dejenerasyonu ve bürokratların kibri, ulusal güvenliklerini zedeleyen bir diğer faktör olarak öne çıkıyor. İsrail toplumu yeni bir politik döngüye girerken, Gazze’de insani dramın boyutları her geçen gün artıyor.