Geçtiğimiz ay milletçe büyük ve derin acılar yaşadık. Sınır ötesinde, sınırın bu tarafını ve bulundukları alandaki sivil ve masum insanları korumak amacıyla Irak’ın kuzeyindeki TSK’ya ait üs bölgelerinde ve kamplarda görev yapan Mehmetçiğe yönelik saldırılar oldu. Bu saldırılar neticesinde bir aylık süre içinde 22 asker şehit düştü. Üst üste gelen ve yıllar sonra ilk kez bu kadar çok sayıda şehit verilmesi ile ülke gündeminin en üst sırasına yerleşen saldırıları müteakip, konu birçok boyutuyla tartışma alanına girdi.
Tartışanların önemli bir kısmının askeri ve güvenlik bürokrasisi içinde yer almış, bir kısmının ise diplomatik görevler icra etmiş ve siyasette bulunmuş isimler olması, söylenenlerin çeşitli zeminlerde dikkate alınmasını beraberinde getirdi.
Yeniden Hatırlatılacaklar Listesi
Mamafih kullanılan argümanlar, yaklaşımlar, tartışmalara katılanların önemli bir kısmının görev yaptıkları dönemlerdeki benzer olayların neticelerinin de irdelenmesini ve hatta kendileri ile ilgili biyografik eleştirileri gündeme taşıdı. Bu konular tartışılmasın ve farklı görüşler zikredilmesin mi?
Elbette ki tartışılmalı, pek çok görüş de ortaya atılmalı. Buna bir itiraz olamaz. Mamafih burada konunun odağı Türkiye’nin huzur, sükun ve güvenliği ise bu konuda milli bir politika belirlenmişse, tartışan isimler geçmişte de olsa Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu mevkilerde bulunmuşsa, terörle mücadelede görev almışsa, bu tartışmaların vuku buluş şekli biraz daha farklı seyretmeli ve kamuoyu önünde değil de daha uzmanlık yoğun ortamlarda olmalı idi…
Siyasetçilerin birbirlerini itham ve ilzam dilinden uzak, daha nesnel, somut veriler üzerinden, askerlik biliminin, çağdaş güvenlik ve strateji anlayışlarının esas alınacağı; odak noktanın Türkiye’nin yüksek çıkarları olacağı, ülkemizin hiçbir yerinde hiçbir insanımızın kendisini tehdit altında hissetmeyeceği, özgürlüklerden taviz anlamına gelecek hiçbir gelişmenin olmayacağı, güvenlikleştirme yaklaşımlarının uzak halkada temin edilen, güvenlik nedeniyle ülke içinde alınacak önlemlerin insanların hayatına olumsuz yansımasının minimum düzeyde kalacağı yol ve yöntemlerinin farklı versiyonlarının önerileceği, pratiğe aktarılacağı bir tartışma ortamı elbette ki arzulanan, yararlı bir durumdur.
Fakat siyasetçilerden rol çalarcasına, asker, güvenlik bürokratı, diplomat gibi eski aidiyetlerini öne çıkaran isimlerin, milletin acılarının, infiallerinin en üst düzeye çıktığı bir anda mevcut uygulamaları hiçbir somut veriye, karşılaştırmalı analize dayanmaksızın tartışmaya açmaları, üstelik bunu yaparken ülkeye başka başkentlerden ve menfaat alanlarından bakarcasına hassas konulara girmeleri, hatta kamu vicdanında rahatsızlık uyandıracak, kendilerinin hizmet dönemlerini ve uzmanlıklarını, tartışmanın öznesi haline getirecek biçimde bir tarzı benimsemeleri, ister istemez şu hususları yeniden hatırlamayı ve hatırlatmayı gerektirmektedir:
Türkiye’nin milli çıkarlarının, kimlerin çıkarı ile kesiştiği veya çatıştığı bilinmekte midir?
Türkiye, neden sınırlarının ötesinde konuşlanmayı tercih etmiştir?
Türkiye’nin sınır ötesi harekatları, üs bölgeleri, geçici yerleşimleri kimleri ve neden rahatsız etmektedir?
Terör nedir, amacı nedir?
Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerinin arkasında kimler var?
Türkiye’ye yönelik terörün amaçları salt göründüğü gibi midir?
Psikolojik harp ve psikolojik harekat nedir?
Etki ajanlığı nedir?
Beşinci kol faaliyetleri nedir?
Eski veya emekli de olsa silahlı kuvvetler bünyesinde üst kademelere çıkmış, komuta kademelerinde bulunmuş, bürokratik mevkilerde karar verici olmuş, ülke dışında ülke çıkarlarını diplomat sıfatıyla savunmakla vazifelendirilmiş bu kişilerin; terörün amacının yıldırma, korkutma yoluyla geniş kitleler üzerinde panik ve korkuyu egemen kılma, toplumsal huzuru, güvenliği ortadan kaldırma olduğunu bilmemeleri mümkün müdür?
Hele asimetrik savaş, hibrit savaş, vekaleten savaş gibi kavramlara aşina olmamaları, Türkiye’ye yönelik icra-i faaliyet eden terör yapılanmalarının arkasında hangi güçlerin veya ülkelerin bulunduğunu, neden ve ne zamandan beri kullanıldıklarını öğrenmemiş olmaları söz konusu olabilir mi?
Sorulacak Sorular ve Anlamları
PKK ve türevlerinin, artık salt ülke bölücülüğü amacıyla kurulmuş bir örgüt olarak değerlendirilemeyeceğini, çok sahipli kiralık aparatlar olarak faaliyet gösterdiklerini, bunun için de taktik ve stratejik olarak desteklendikleri gibi, artık açık, aleni bir şekilde her türlü lojistik desteğin yanında uluslararası platformlarda da legalize olmaları için mücadele eden güçleri görmemeleri, eğit donat ile ordulaştırılma noktasına taşınmak istendiklerini fark etmemeleri düşünülebilir mi?
Hal böyle iken, bunların arkalarındaki güçlerin, bu terör yapılanmalarını kırk yılı aşkın bir süreden beri ülke içinde ve dışında girilmez alanlar meydana getirerek, insan kaynaklarını mütemadiyen yenileyebilecekleri bir imkan ve kabiliyete ulaştırma ve nihayetinde sınırlarımızı da etkileyecek şekilde bir devlet yapılanması oluşturma hedefi ile çevreleme çabası ayan beyan değil mi?
Şöyle bir tartışma, askeri ve bilimsel mahfillerde makul olabilir ama kamuoyunun geneline şamil olursa bu tartışmada elbette farklı düşüncelere kapılabiliriz.
“Bizim Irak’ın kuzeyinde ne işimiz var? Suriye’de ne işimiz var? Libya’da ne işimiz var? Sınırlarımızın dışında ne işimiz var? Neden bu kadar çok sınır ötesi harekat gerçekleştirdik? Neden Suriye’de pek çok ülke ile ihtilaf halindeyiz? Neden müttefiklerimizle Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Akdeniz’de sorunlar yaşıyoruz? Bizim istediğimiz zaman sınır ötesi harekat gerçekleştirme kabiliyetimiz varken neden askerimizi tehlikeye atıyoruz?”
Kuşkusuz ki, sorular böyle sorulduğu ve cümleler bu şekilde kurulduğu zaman bir anlam ve değer taşımaktadır.
Ancak bu cümlelerle kurulan soruların da daha önce sadece sınır ötesi harekatla iktifa edilip, kalıcı üslenmelerin, kampların olmadığı dönemlerdeki durum ile mukayesesine gidilip, değerlendirmeler yapılmaması durumunda bir değeri olmuyor.
Kaldı ki, kullanılan dil, üslup, on bin kilometre öteden gelip yıllardan beri Ortadoğu’nun her yerinde yüzlerce askeri üs ve kamp, binlerce asker ile varlık gösterenlerin, Türkiye’nin güvenlik tedbirlerine itiraz cümleleri ile bütünleşen bir dil ve üslup ise niyetin sorgulanması, zaruret halini alıyor.
Türkiye’nin sınırlarımızın dışındaki askeri üslerine yapılan itirazların hiçbirinin, bu isimler tarafından başka ülkelere yönlendirilmemesi, hatta çok da büyük sorun olarak değerlendirilmemesi elbette ki manidardır.
Keza, bu isimlerin önemli bir kısmı kendilerinin görev yaptığı dönemlerde vuku bulan terör olaylarını, ülke içinde karakollarımızın, askeri ve sivil hedeflerin terör örgütleri tarafından basılıp, büyük zayiat verildiği günleri hatırlamamaları veya bilmemeleri mümkün değil.
Bu neviden çıkışların önemli bir kısmının kategorik bir Cumhur İttifakı ve AK Parti politikaları karşıtlığından neşet ettiği açıktır. Ancak bu karşıtlığın siyaset yapanlar tarafından sergilenmesi normal olarak değerlendirilse bile; asker, bürokrat ve diplomat kişilerin tavırlarının da uzman kişi gibi değil de siyasetçi gibi olması hatta benzemesi, bu kişilerin görev yaptıkları dönemlerde, karar alıcı oldukları süreçlerde etkilenme alanları ve araçlarının Türkiye’nin çıkarlarına ne kadar uyduğu, ne kadar uymadığı sorularını sorduruyor.
Şu soru da elbette doğal olarak akla geliyor: Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği ile ilgili mülahazalarda serdedilen bu yaklaşımlar, özgün fikirler mi yoksa vekaleten dile getirilen düşünceler mi?
Bu bağlamda tartışmaların uygun mahfillerde ve zeminlerde uzmanlıklar üzerinden değil de medya üzerinden gerçekleştirilmesi, Türkiye’ye yönelik, eski kamu görevlileri eliyle bir etkileme çabası, psikolojik harekat mı sorusunu da sorduruyor…
Yıllardır Süren Kararlılık
Güvenlik değerlendirmelerinin ve güvenlik alanlarının sınırlarının zamana ve zemine göre sürekli bir değerlendirmeye tabi tutulması ve dönemlere göre değişiklikler göstermesi normaldir. İmkan ve kabiliyetler elvermez ise daha dar bir alanda ve içerde bir güvenli alan tesisi yoluna gidilir; imkanlar ve kabiliyetler genişler, fırsatlar doğar daha etkili yollara başvurulur. Bunlar arasında terörü sınırlardan içeri sokmayacak, ülke dışında minimize olmasını ve sönümlenmesini sağlayacak tedbirler de vardır. Bir yerden sabit bir noktada durup, diğer yandan da üstün harekat kabiliyetinizle terörü her zeminde yok etmeyi temin etmek üzerine taktik ve stratejiler askeri mülahazalarla ve ülkeler arası ilişkilerle gerçekleştirilir. Elbette uygulama, ilgili mercilerin teklifi ve siyasi iradenin tasvibi ile mümkündür.
Nitekim, Türkiye bu minval üzere, terörle mücadelede çok büyük mesafe kat etmiş, bölücü terör örgütü nefes alamaz hale gelmiştir. Bu kararlılık, yıllardan beri bu yapıyı Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için kullananları rahatsız etmiştir. Buraya kadar normaldir. Fakat, hayatlarını terörle mücadele içinde geçirdiklerini iddia edenlerin ve hatta bu mücadele içinde oldukları bilinenlerin şehitler sonrası yapmış oldukları bazı açıklamaların günümüz şartları ile de ülkemizin ve milletimizin üstün yararları ile de bağdaşmadığı açıktır.
Türkiye her şeyden önce sınırlarının dışından sınırlarını kontrol ile pek çok amacına ulaşmıştır.
Bunlardan ilki kuşkusuz ki, terörle mücadelede kat edilen mesafedir. İkinci olarak ülke içinde terör örgütünün harekat alanı bulamamasıdır. Üçüncü olarak sınırların daha etkin ve verimli bir şekilde kontrol edilebilir olmasıdır. Dördüncü olarak, uluslararası ilişkiler literatüründe “çökmüş devlet” olarak adlandırılan Suriye, Irak gibi sınır komşularımızın ve Libya gibi ekonomik, tarihsel ve kültürel ilgi alanımızda bulunan, stratejik çıkarımızın en üst düzeyde olduğu ülkelerin ayakta kalmasını, sınırlarımıza dayalı ülkelerde parçalanmanın önüne geçilmesini temin etmektir.
Bu minval üzere ortaya konulan pet çok amaç hasıl olmuş iken “vatanseverlikleri ile maruf” kimi isimlerin de katılımı ile yapılan bu eleştiriler ve yaklaşımlara yönelik kuşkular ve karşı sorgulamalar, terörle mücadelede etkin ve verimli netice alınmasının neden bu günlere sarktığı konusunda da başka soruları ve kanıları geliştirmektedir…
Son cümle olarak: Başka Türkiye yok. Örneği olmayan bu kafaların da artık bu gerçeği görmesi lazım…