Kriter > Dosya > Dosya / Savunma ve Güvenlik |

Savunma İş ve Güç “Birliği”: Türkiye Örneği


Türkiye’nin savunma ve güvenlik alanında ikili iş birliği ve uluslararası örgütlerin çatısı altında barışa destek misyonlarında artan bir ivme mevcut. Türk savunma sanayii ve teknolojisinin yerli ve milli olma oranı arttıkça, kurumsallaşmış “ülke ve güvenlik yardımları” öne çıkıyor. Bahse konu etkileşimin doğal olarak siyasi sonuçları ve uzun vadeli önemli kazanımları olacak.

Savunma İş ve Güç Birliği Türkiye Örneği
(TCCB/Murat Çetinmühürdar-AA)

Devletlerin; ekonomi, toplumsal, sosyal, politik ve askeri nitelendirmelerle ifade edilen farklı sektörlerde güvenlik hissini, “kaygıdan” uzak bir düzleme oturtması beklenir. Güvenliğin bölünmezliği ve bütüncül bir yöntemle savunulması, iç düzenlemelerin bir boşluk bırakılmaksızın sağlamlaştırılmasıyla ilgilidir. Tehdit algısı hareketlendiğinde, sırasıyla reaktif, pro-aktif veya hiper-aktif bir savunma anlayışının siyasa ve strateji şeklinde sahaya sürülmesi görülür. Ancak bahse konu anlayışın sadece devletlerin hudutları dahilinde inşa edilmesi hiçbir zaman yeterli olamaz.

Devletler, gerek transnasyonel kaygılarla mücadelede yaşanabilecek imkansızlıklar gerekse diğer devletlerle iş ve güç birliği tesisi ve zorunluluğunun farkında; bu nedenle paylaşılan güvenlik kaygılarını, diğer devletlerle kurulacak ortak savunma mekanizmalarıyla aşma seçeneklerini listelerine eklerler. Söz konusu iş ve güç birliği, ittifaklar ve koalisyonlar kapsamında daimi ve geçici bir mahiyete sahip olabileceği gibi kabiliyet ve kapasite paylaşımı veya artırımı şeklinde cereyan eder. Nitekim askeri literatürde güvenlik ve ülke yardımı olarak geçen iki kavram bir ülkenin, diğer bir ülkeye sırasıyla karşılıksız veya maliyeti diğer tarafa yükleyerek icra edilir.

Devletin böyle bir girişimi başlatmasında farklı dinamikler devreye girebiliyor. Çıkar ve “dolaylı” güvenlik gibi arayışlar ile karşıta yönelik erken önlem alma gayretleri, doğal olarak ana motivasyonu oluşturuyor. Ayrıca tarihi ve kültürel yakınlık, söz konusu yardımın başlatılmasını ve mahiyetini kolaylaştırırken, jeopolitiğe yönelik projeksiyonlar, kısıtlı kaynak ve sakınılacak kabiliyetlerin, bir başka ülkeye aktarılmasında “seçiciliği” ön plana çıkarıyor. Sonuçta güvenlik ve savunma alanında iş ve güç birliği, ülkelerin stratejilerine yönelik fikir de verebiliyor. Desteklenen veya yaptırımlarla kapasite artırımından mahrum bırakılan ülkeler “gücün” güvenlik tercihlerinin tahmin edilmesine imkân sağlıyor. Bu noktada Türkiye’nin savunma alanında iş ve güç birliği yaptığı ülkeleri incelemek ve bir analiz yapmak için NATO’nun ötesine gitmek gerekiyor.

 

Türkiye’nin Antlaşma Listesi

Türkiye’nin diğer devletlerle imzaladığı antlaşmalar ve bu antlaşmalar çerçevesinde icra ettiği faaliyetlerin kategoriler halinde incelenmesi, genel eğilimin ortaya konmasını sağlayabilir. TBMM ve Dışişleri Bakanlığı’nın Antlaşmalar Dairesinin kamu erişimine açık kayıtlarında, Türkiye’nin savunma alanında ve farklı maksatlarla imza ettiği antlaşmaların listesi epey uzun. Avrupa ve NATO ile diğer uluslararası örgütler dahil olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı’nın kamuya açık bilgi paketinde Türkiye’nin toplam 84 antlaşma veya düzenlemeye imza atmış olduğu görülüyor. Öte yandan Libya ile imzalanan ve Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığının nedeni olan 21 Aralık 2019 tarihli antlaşma ile Katar ve Libya ile üçlü imzalanan 17 Ağustos 2020 tarihli antlaşma, TBMM arşivlerinin ilgili listesinde henüz bulunmuyor. Dolayısıyla kamuya açık resmi veriye bu iki antlaşmanın da ilave edilmesi gerekiyor.

Bir kısım antlaşmanın aynı ülkelerle müteaddit tarihlerde imza edildiği, farklı kapsamların düzenlendiği görülüyor. Örnek vermek gerekirse Romanya ile farklı savunma ve güvenlik alanında imzalanan yedi antlaşma mevcut. ABD ile imzalanan ikili veya çok taraflı savunma antlaşması sayısı ise beş olup, antlaşmaların 1979 sonrasını kapsaması nedeniyle daha önce imza edilen belgeleri ayrıca ele almak gerekiyor.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Katar
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Katar-Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığını ziyaret ederek burada konuşma yaptı. (Emrah Yorulmaz/AA, 7 Aralık 2022)

 

Türkiye’nin imzaladığı savunma ve güvenlik antlaşmalarında dört ana motivasyon görülüyor. Birincisi KKTC ve Azerbaycan gibi aynı millete mensup olmanın verdiği sorumluktan kaynaklanan antlaşmalar olup, imza ve uygulama süreçleri daha süratli bir sürece tabi. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile imzalanan savunma iş birliği antlaşmaları ise daha taze ve yeni yeni uygulamaya sokuluyor. Ayrıca antlaşmalar, bu ülkelerin Rusya ile ilişkilerinin gidişatına karşı hassas. Örneğin Kazakistan ile askeri iş birliği antlaşması ancak 5 Mayıs 2021’de imzalanabilmiş. Kırgızistan ile askeri iş birliği ise stratejik ortaklık ve Ortak Stratejik Planlama Grubu (OSPG) faaliyetleri bağlamında yürütülüyor. Özbekistan ile Askeri Mali İş Birliği Antlaşması da 27 Ekim 2020’de imzalandı. Sonuçta Türkiye’nin Orta Asya Türk Devletleriyle savunma ve güvenlik alanında iş birliği regülasyonlarının daha kapsamlı hale getirilmesi gerekiyor. Ancak Rusya’nın bölgedeki nüfuzu ve Kolektif Güvenlik Örgütü antlaşması, Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkilerinde kapsamlı düzenlemelere büyük oranda ket vuruyor.

İkinci kategoride Türkiye’nin Batı ülkeleri ile yapmış olduğu antlaşmalar ön plana çıkıyor. Bu çerçevede Türk savunma sanayii ve TSK’nın kapasitesinin artırılması bağlamında daha çok savunma sanayii ve eğitim alanında düzenlemeler yapıldığı görülüyor. Almanya ve ABD ile yapılan antlaşmalar, bu minvalde değerlendirilebilir. Bu kapsamda Türkiye’nin silah, araç ve gereç ile yedek parça imali ve ithali ile ihracına yönelik hususlar ön plana çıkıyor.

Üçüncü kategori ise Türkiye’den savunma sanayii ürünü ve teknolojisi tedariki maksadıyla imza edilen antlaşmalar. Bu çerçevede son yıllarda Türkiye’nin savunma ürünlerini üretmesiyle birlikte savunma alanında antlaşmaların sayısında artış görülüyor. Ukrayna ile imzalanan antlaşmalarda görüldüğü üzere SİHA ihracı gibi silah ve askeri teçhizat satışının, ikili antlaşma ve protokoller ile kolaylaştırıcı tarzda tasarlandığı anlaşılıyor.

 

Aktif Askeri Angajmanları Kapsayan Antlaşmalar

Nihayetinde dördüncü kategori antlaşmalar, Türkiye’nin aktif savunma bağlamında askeri angajmana girmek durumunda kaldığı Libya ve Azerbaycan gibi krizler öncesi ve sonrasında imzalanmış. Dolayısıyla Türkiye’nin tarih, kültürel yakınlık veya çıkar odaklı aktif savunma tercihleri öncesinde veya sonrasında savunma iş birliği antlaşmaları ön plana çıkıyor. Bu antlaşmalarda, Türk askerinin üstlenebileceği görevler tasarlanırken, Azerbaycan örneğinde savunma yükümlülüğünün ön plana çıktığı garantiler var. Libya ile imza edilen antlaşmada ise TSK’nın Libya’daki meşru yönetime desteği için kapsamlı düzenlemeler yapılmış. Ayrıca Türkiye’nin Katar ile yapmış olduğu 19 Aralık 2014 tarihli “Yüksek Stratejik Komite Kurulmasına İlişkin Ortak Mutabakat” da, Türkiye’ye burada bir askeri üs kurmasına imkan verdi.

Savunma ve güvenlik iş birliği antlaşmaları ve alt düzenlemelerinin zaman bağlamında sıklığının analize tabi tutulması genel eğilimi ortaya koyabilecek. 1979’dan itibaren 1990’a kadar 5, 1990-2000 arasında 20, 2001-2010 arasında 15, 2011 ile Ağustos 2021 arasında 29 antlaşma imzalanmış. 1990’larda imzalanan antlaşmalar, Rusya ile imzalanan teknik iş birliği antlaşmaları gibi Türkiye’nin terör tehdidine yönelik tedbir geliştirmesi ve Soğuk Savaş sonrasında eski Doğu bloku ülkeleri ile ilişki tesis edilmesine yönelik olarak tasarlanmış. 2011-2021 arasındaki on yıllık dönemde ise Türkiye’nin Afrika açılımı veya muhatap kalınan krizlere yönelik tedbirler kapsamında en fazla savunma ve güvenlik antlaşmalarının imza edildiği dönem.

Türkiye’nin savunma alanında barışı destek, ülke ve güvenlik yardımı faaliyetlerinde özellikle 1990’lardan itibaren büyük bir artış yaşandığı görülüyor. Türkiye’nin; Balkanlarda icra edilen barışa destek, Afrika’da NATO çatısı altında veya ikili antlaşmalarla icra edilen deniz korsanlığı ile mücadele ve askeri eğitim, Orta Doğu ülkelerinde istikrara destek faaliyetleri dikkate alındığında, savunma alanında eğitimden aktif askeri hareketliliğe varan girişimlerin artan yoğunlukta icra edildiğine rastlanıyor. Nitekim Irak’ta DEAŞ ile mücadeleye yönelik NATO çatısı altında askeri eğitim, Libya’da askeri danışmanlık, Lübnan’da Birleşmiş Milletler çatısı altında barışı koruma misyonları aynı anda yürütülüyor.

Sonuç olarak Türkiye’nin savunma ve güvenlik alanında ikili iş birliği ve uluslararası örgütlerin çatısı altında barışa destek misyonlarında artan bir ivme mevcut. Öte yandan Türk savunma sanayii ve teknolojisinin yerli ve milli olma oranı arttıkça, kurumsallaşmış “ülke ve güvenlik yardımları” öne çıkıyor. Bahse konu etkileşimin doğal olarak siyasi sonuçları ve uzun vadeli kazanımları olacak. Savunma alanında etkileşimin uzun vadeli ortaklıklar tesis edebileceği dikkate alınırsa Türkiye’nin ABD, Fransa ve Rusya dışındaki Batılı ülkelerle karşılaştırıldığında önemli yol aldığı iddia edilebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası