Dünya küreselleşirken, bireyler ve topluluklar arasındaki mesafeler teknoloji ve iletişimin yardımıyla kısalırken, sınırların giderek daha az görünür olması yerine yeni sınırlar peşinde koşulduğunu görüyoruz.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) bölgesini sonu belirsiz bir kaosa sürükleme pahasına referanduma götürmesine paralel olarak Avrupa’nın göbeğinde de bir başka referandumun hazırlık çalışmaları sürüyor. Katalonya Bölgesi 1 Ekim’de İspanya’dan ayrılmayı referandumda oylayacak.
Bu satırların kaleme alındığı 24 Eylül Pazar günü IKBY lideri Mesud Barzani, Irak’tan ayrılma yönünde düzenlenecek olan referandumun ertelenmeyeceğini açıklamış, hemen akabinde Bağdat, Erbil’e ivedilikle havalimanları ve sınır kapılarının kendilerine devredilmesi çağrısında bulunmuştu. Bir son dakika hamlesi olarak Cumartesi günü Erbil’de temaslarda bulunan İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani Iraklı Kürt liderleri ikna edemeyince, Pazar günü İran’dan IKBY bölgesindeki noktalara yönelik operasyon haberleri ajanslara düşmeye başlamıştı.
Ankara referandum kararının açıkça ulusal güvenliğine tehdit olacağını açıkladı ve referandumun yapılması koşulunda ikili ve uluslararası anlaşmalardan doğacak haklarının saklı olacağını duyurdu. MGK ve Bakanlar Kurulu toplandı, TBMM olağanüstü oturumla toplandı. Her türlü opsiyonun masada olduğu altı çizilerek vurgulandı. Kısacası Erbil yönetiminin referandum kararı bölge ülkelerini alarma geçirdi. Batı ülkeleri tarafından bölgenin kabul edilmesi bir yana zihin fırtınası olarak dahi teklif edilemeyecek bir süreci sindirmesinin beklendiği de sır değil. Her ne kadar resmi olarak karşı çıktıklarına dair açıklamalar gelse de Batı ülkeleri, özellikle de belli Avrupa ülkeleri Irak sınırları içindeki bir bölgenin bağımsızlık referandumlarını “istemem, yan cebime koy” mantığı ile takip ediyor. Detayları ayrı bir yazının konusu.
Peki söz konusu Katalonya bölgesinin referandumu olunca nasıl bir tablo görüyoruz? İspanya 1 Ekim’de düzenlenecek olan referandumu tamamen yasa dışı olarak tanımlayıp, yargı kararıyla iptal kararını açıkladı. Bununla da yetinmeyip fiili bir olağanüstü hal uygulamasıyla oy pusulalarını toplattı. Katalonya bakanlık binalarını polis zoruyla aramadan geçirdi. Katalan yöneticileri gözaltına aldı. Referandumda görev alacak olan resmi görevlileri merkezi hükümetin kararlarına uymaları konusunda uyardı.
Özerk bir statüde bulunan Katalanların bağımsızlık yönünde adım atmaları sadece İspanya’yı değil başta Fransa olmak üzere diğer Avrupa ülkelerini de rahatsız ediyor. Zira çoğunluğu güçlü bölgeler temelinde bir idari yapıya sahip olan Avrupa devletleri bir domino etkisinden rahatsız durumda.
Avrupa Birliği (AB) resmi olarak “konunun İspanya’nın bir iç meselesi olduğu, kanunlara saygının esas alındığı” görüşünü argüman olarak baz alıyor. AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’in Euronews mülakatında söylediği, “Katalan referandumundan bağımsızlığa evet sonucu çıkarsa saygı duyarız” cümlesinin “yanlış tercüme”den ibaret olduğu açıklaması da gösteriyor ki her ne kadar ekonomik krizden zayıflayarak çıkmış olsa da İspanya halen AB’nin ağır toplarından. Ya da bu çıkarımı şu şekilde mi düzeltelim: “Pandora’nın kutusu belki de doğudakilerden daha çok karmaşayı saklamaktadır ve bu nedenle Avrupa kıtasında hiçbir koşulda kendi çizdikleri demokrasi, haklar ve hürriyetler çerçevesinin bozulmasını istememektedirler.”
Juncker'in "tercüme hatası" denilerek düzeltilen bu sözlerine ek olarak şu ifadesinin altı çizildi güncellenen haberlerde: "Katalonya bağımsızlığı tercih ederse AB üyesi olmayacaktır."
Katalonya ve STK’ya Dönüşecek olan Avrupa Kurumları
Bir başka paradoks da Avrupa kıtasının daha geniş zeminli kurumlarından olan Avrupa Konseyi marjında yaşanacak gibi görünüyor. Şöyle ki Avrupa Konseyi bünyesinde Avrupa Bölgeler Komitesi bulunuyor. Bu yapı yerel idari birimlerin güçlendirilmesi çerçevesinde faaliyet gösteriyor. Bu komite Haziran ayında Katalonya Özerk Bölgesi’ne gençlerin istihdamındaki başarıları nedeniyle ödül vermiş. Şimdi Katalonya bağımsızlığını oylamaya hazırlanırken Avrupa Konseyinin bu kurumundan herhangi bir açıklama olmuş mu diye bakacak olursanız alacağınız yanıt derin bir sessizliği teyit edecektir. Oysa Bölgeler Komitesi tam da Katalonya benzeri özerk idari birimleri kutsayan bir işlev görmektedir.
Peki şimdi bu özerk idari birim tam bağımsızlık için yola koyulursa Bölgeler Komitesi’ne zemin hazırlayan Avrupa ideasının geleceği ne olacak? Avrupa kurumlarını derin bir hukuki karmaşaya sürükleyecek olan bu adım eski kıtanın özellikle Strasburg merkezli birtakım kurumlarını sivil toplum kuruluşu formatına da dönüştürebilir. Bu kesit tam da Avrupa kurumlarının çifte standardına mükemmel bir örnek sunmaktadır.
Barcelona Futbol Kulübü ve Referandum
Dünyanın önde gelen spor kulüplerinden olan ve de İspanya’nın en önemli mali markalarından olan Katalan Barcelona kulübünün de referandumda “evet” cephesinde yer aldığının altını çizelim. İspanya ile kıyaslandığı zaman daha zengin bir finansal tablo çizen Katalonya bölgesinin belki de en önemli mücadele ve motivasyon aracı olan Barcelona kulübünün bağımsızlıktan yana tutum alması, bu konunun önemli boyutları arasında bulunuyor. Özellikle de geçtiğimiz yıllardaki bir başka bağımsızlık tartışması sırasında İspanyol spor makamlarından gelen tehditvari açıklamalar göz önüne alındığında, referandumun yol açacağı sarsıntının günlük siyasetin fersah fersah ötesine geçeceğini şimdiden görebiliriz.
Barcelona kulübüne geçtiğimiz yıllarda Madrid’teki spor otoritelerinden gelen bir uyarıda, eğer Katalonya bağımsızlık kazanırsa Barcelona’nın İspanya Ligi’nde mücadele edemeyeceği ve Avrupa kupalarında yarışamayacağı belirtilmişti. Sadece İspanya’da değil tüm dünyada milyonlarca taraftarı olan bir kulübü sudan çıkmış balık misali çırpındırmak olası sonuçları itibarıyla sadece bir spor olayı olarak düşünülemez elbette.
Bu başlığa şu önemli dipnotu düşmeden geçmeyelim. İspanya tarihinin faşizmle anılmasına neden olan lideri Franco’nun sıkı bir Real Madrid taraftarı olduğu, Katalonya bölgesinin de kendilerine yönelik baskıya karşı mücadele araçlarından birisi olarak futbolu kullandıkları geçmişe dönük taramalarımızda önümüze çıkan ilginç detaylar arasında bulunuyor.
Referandumlar ve Beklenen Sonuçları
Yazının bu kısmına kadar 1 Ekim’de düzenlenmesi planlanan referandumdan Katalonya Bölgesi’nin bağımsızlığı yönünde bir sonuç çıkacağı ön kabulü ile geldik. Oysa referandumlarda her zaman planlayan cephenin beklediği sonuç çıkmayabiliyor. Örneğin Eylül 2014’te düzenlenen İskoçya’nın bağımsızlık referandumundan yüzde 55 hayır sonucunun çıkması ya da eski Başbakan David Cameron’un beklentisinin aksine İngiliz halkının “Brexit” referandumunda AB’den çıkış yönünde oy kullanması gibi.
Temmuz ayında Katalan hükümeti tarafından düzenlenen ve İngiliz basınında alıntılanan bir kamuoyu araştırmasına göre 7,5 milyonluk Katalonya nüfusunun önemli bir çoğunluğu oy haklarının olmasını istiyor. Ancak aynı nüfusun yarıdan az bir kısmı İspanya’dan ayrılmayı destekliyor.
Son bir yılda Avrupa’da yapılan seçimler ve sonuçlarını gözden geçirecek olursak milliyetçi partilerin yükselişe geçtiği ve AB projesinin hasar gördüğü bu trendin Katalonya bölgesi özelindeki yansımalarını öngörebiliriz. Tabii bununla paralel olarak Madrid’den yükselecek olan karşı trendin.
Bileşik kaplar kanunu, etki-tepki yasası ya da domino taşları… Avrupa kıtasında her türlü varsayıma da sürprizlere de aynı oranda açık bir süreci izlemeye başlıyoruz. Kesin olan şu ki günün sonunda Avrupa projesi hasar görmüş olarak çıkacak.