Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin Türkiye’de siyasetin kodlarını değiştireceği hep söylenegeldi. Siyasi kültürden partilerin yapısına, ittifaklardan karşıtlıklara kadar siyasetin her alanının yeniden organize olacağı Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi hakkında konuşanların ve yazanların ortak kanaati oldu.
16 Nisan referandumunda seçmenin verdiği vize ile benimsenen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin somut sonuçlarını tamamen tecrübe etmeye henüz başlamadık. En gözle görülür ve hissedilir değişiklik Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar partisine üye olup zaman kaybetmeden yapılan olağanüstü kongre ile genel başkanlık vazifesini üstlenmesi oldu. Değişikliğin görünen kısmı Erdoğan’ın genel başkanlık koltuğuna oturmasıyken hissedilir kısmı kongrede yaptığı konuşma ile AK Parti’yi yeniden organize etmek için kollarını sıvaması oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinde bir şeylerin eskiden olduğu kadar yolunda gitmediğini, zamanla aksaklıkların ortaya çıktığını ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile fiilen yüzde 50+1 olmuş başarı kriterini yakalamak istiyorsa AK Parti’nin acilen toparlanması gerektiğini ifade etti. Kamuoyu önünde yapılan bu hesaplaşma AK Parti için olduğu kadar Türkiye için de daha önce benzerini pek görmediğimiz bir adım oldu. 2015 yılında 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında yaşanan arızi dönemi saymazsak on beş yıldır tek başına ülkeyi yöneten AK Parti hareketi, şimdiye kadar kendisi hakkında yapılmış olan en nitelikli eleştiri sürecini karşıtları tarafından eleştiriye kapalı, dediğim dedik, istişareye önem vermeyen, tekçi bir yönetim kurmakla itham edilen lideri eliyle başlatmış oldu.
2019’a Doğru AK Parti’yi Sorgulamak
Ancak Erdoğan’ın başlattığı AK Parti sorgulaması bildik karşıtları tarafından mecrasından saptırıldı. Erdoğan karşıtları koro halinde “AK Parti’yi eleştirdiğimizde bizi vatana/partiye/davaya ihanetle suçluyor, körü körüne AK Parti’yi savunuyordunuz. Şimdi ise kendisi adına partiyi savunduğunuz Erdoğan AK Parti’yi eleştiriyor” itirazını dillendirmeye başladılar.
Tam bu noktada hem de başarı kriteri fiilen yüzde 50+1 olan 2019 seçimleri yaklaşırken AK Parti’nin eleştiriye açık olup olmadığı meselesine odaklanmakta fayda var. Gerçekten karşımızda körü körüne eleştirilen ve buna mukabil körü körüne savunulan bir AK Parti ve Erdoğan mı var? Kendi ifadesi ile bir fani olan Erdoğan ve fanilerin oluşturduğu bir kurum olan AK Parti hatadan münezzeh olmadığına göre bu hatalar yeteri kadar konuşuluyor ve tartışılıyor mu?
Eğer kimsenin hatadan münezzeh olmadığı bir zeminde konuşuyorsak -ki öyle- bu soruların cevabı belli. Kaldı ki Erdoğan’ın kendisi yapısal olarak bir siyasetçi olmanın sınırlarını belirlediği imkan dairesi içerisinde AK Parti siyasetine dair eleştirilerini, diğer alanlarda yapılanlara kıyasla AK Parti'nin yeterince başarılı olamadığı alanları daha önce defalarca zikretti. Ancak AK Parti eleştirilerinin büyük bir çoğunluğunun “hatadan münezzeh olmamak” zemininde yapıldığını düşünmek de siyaset uğraşının kaldıramayacağı büyüklükte bir safdillik olur. Tersinden söylersek AK Parti ve Erdoğan -mümkün değil ya- velev ki hatadan münezzeh olsa, bugün eleştirenlerin birçoğunun eleştirmeye devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
İçeriden ve Dışarıdan AK Parti Eleştirileri
Bu rahatlığın nedeni cari AK Parti eleştirilerinin ilkesel bir arka plana dayanıp somut AK Parti icraat ve siyasetleriyle ilgili olmak yerine, partinin ve Erdoğan’ın varlığını hedef alan tutarsız karşıtlıklar toplamı olmaktan öteye gidememesidir. Hem AK Parti “içinden” hem de dışından yöneltilen eleştiriler bu arıza ile maluldür. Bu yönüyle Erdoğan’ın varlığına karşı olmak içerisi ve dışarısı için paylaşılan bir zemindir. İki seçimin yaşandığı 2015 yılında zirvesini yaşayan sağından soluna, devrimcisinden Atatürkçüsüne, Kürt milliyetçisinden ulusalcısına farklı aktörleri bünyesinde toplayan Erdoğan karşıtlığı bugün gücünü yitirmiş olsa da taban alanını genişletmiş gözükmektedir.
Normal şartlarda aynı eleştirinin farklı aktörler tarafından benzer veya farklı ideolojik arka planlara dayanarak dillendirilmesi eleştiri noktasının haklılığına delalet olarak yorumlanır. Ancak bugün var olan eleştiri ittifakının niteliği bu tablodan oldukça farklı. Aynı eleştirinin farklı aktörler tarafından hiçbir ideolojik arka plana ve farklı sofistikasyonlara dayanmadan aynı pespayelik ile dillendirildiği bir vasatla karşı karşıyayız.
Sözgelimi İstanbul’un silüetindeki bozulma İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Erdoğan’ın yıkmaya çalıştığı plazalardan da, 90’larda gecekondu yıkım haberlerini dramatik fon müzikleri ile haberleştiren İkitelli’deki “medya center”lardan da, Fikirtepe veya Okmeydanı’ndaki kentsel dönüşüm alanlarında üretilen toplu konutlardan da eleştiriliyor. Hakeza AK Parti dış politikası “Yurtta sulh, cihanda sulh” sloganı etrafında Batı bağımlılığını tavsiye edenlerce de bir dönem medeniyetçilik/ümmetçilik etrafında proaktif olmayı savunanlarca da realist olmamakla eleştiriliyor. Üstelik “Yurtta sulh, cihanda sulh”un ve/veya “ümmetçiliğin” nasıl ve ne ölçüde realist olduğunu açıklama zahmetine girmeden. Bugün işgal ettiği pozisyonlara gerek AK Parti döneminde gerek öncesinde nasıl geldiğini açıklayamayanlar hedef ve adres bildirmeden “ehliyet” eleştirisi yapabiliyorlar.
Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak bu kadarı bile eleştirilerin ortak noktalarını tespit edebilmek için yeterli. Hedefi, kapsamı, yaygınlığı ve adresi bilerek tanımlanmayıp muğlak tutulan, dayanak noktaları devamlı değişken ancak en geniş hedefi -AK Parti’nin varlığı- sabit kalan bir eleştiri bulutu ile karşı karşıyayız. Bir arıza olmayıp bilinçli olarak tercih edilen muğlaklık sayesinde eleştiriler etrafında bir aşkınlık ve yükseklik yanılsaması yaratılıyor. Neredeyse ergen memnuniyetsizliğine denk sızlanmalar yüksek siyaset, aşkın fikir ve güç/iktidar eleştirisi olarak paketleniyor. “Ben”den başkalarının yaptığı işler mahiyetine ve sonuçlarına bakılmaksızın, neden öyle olduğunu açıklamak zahmetine katlanmaksızın sadece “ben”den başkaları tarafından yapıldığı için baştan burun kıvırma ile karşılanıyor.
Neticede toptan bir iktidar eleştirisi halini alan AK Parti eleştirileri bizatihi bir iktidara dönüşüyor. İktidar eleştirisi üzerinden AK Parti ve Erdoğan üzerinde bir iktidar kuruluyor. Dışarıdan gelen AK Parti eleştirilerinin sahipleri için, muhafazakarlar on beş yıldır iktidarda olarak Anayasa, hükümet sistemi, eğitim, kültür politikası ve diğerlerini değiştirerek zaten çizgiyi aşıyorlar. Bu girişimlerin neticesinde Türkiye’nin eskisinden daha iyi mi yoksa kötü mü bir yer olduğuna bakılmaksızın muhafazakarların böyle bir iktidara sahip olmaları bizatihi haddi aşmak anlamına geliyor. Haddi aşanlar ayrıcalıklı zümrelerin alanına müdahale ediyorlar. Dolayısıyla AK Parti ve Erdoğan yaptığı veya yapmadıkları için değil, sonucundan bağımsız olarak sırf yapma girişiminde bulunarak ayrıcalıklıların iktidarını yok saydıkları için eleştiriliyorlar.
AK Parti dışından gelen eleştiriler kadar “içeriden” gelen eleştiriler de benzer bir sınıfsal arka plana sahip. “Kafeste doğan kuşlar uçabilmenin bir suç olduğunu düşünürler” misali mahalle içerisinden gelen AK Parti eleştirileri de Erdoğan ve AK Parti’yi cüretinden dolayı hedef almaktadır. Erdoğan’ın ezber bozan, yerleşikleri rahatsız eden, huzur kaçıran her çıkışı “yine bizi rezil etti” refleksi ile karşılanmakta, eleştiriler bir şekilde Erdoğan’ın “irrasyonelliğine” ve “hesaplanamazlığına” bağlanmaktadır. Muhafazakar kimliğin “utanılacak, saklanacak, sahne gerisinde bırakılacak, göz önüne çıkartılmayacak, aykırı ve uyumsuz” bileşenleri Erdoğan tarafından iftiharla görünür kılındığı için rahatsızlık doğurmaktadır. Zar zor “uyumlu” hale getirdiğimiz, türlü revizyon ve meşrulaştırma sonucunda “tahammül edilir” kıldığımız muhafazakarlığımızın ayarı Erdoğan tarafından “bozularak” hem uçmaya zorlanan bizler hem de kafes sahibi rahatsız edilmektedir. Neticede tıpkı dışarıdan gelenler gibi içeriden gelen AK Parti eleştirileri de yapıp edilenden daha çok yapma cüretinden kaynaklanmakta, eleştiriden ziyade eleştirilenin varlığına karşıtlığı içermektedir.
Yazının başlığındaki retorik soruya dönersek; AK Parti eleştirilemez mi? Evet, eleştirilebilir. Ancak şimdiye kadar yapanı göremedik maalesef.