Tarihi geçmişi Sokullu Mehmet Paşa’ya kadar uzanan Marmara’dan Karadeniz’e bir kanal açma projesi, çeşitli zamanlarda gündeme gelmişse de hem ülkenin ekonomik gücünün yeterli olmaması hem de iç ve dış konjonktürden kaynaklanan engeller dolayısıyla hayata geçirilememiştir. Sokullu Mehmet Paşa’nın vizyon projelerinden olan Marmara-Karadeniz Kanalı büyük ölçüde stratejik bir projeydi.
Türk Standardları Enstitüsü’nün Standard adlı dergisinde 1985’te yayımlanan bir makalede, İstanbul Boğazı’nın deniz kazalarından kurtarılması amacıyla Marmara-Karadeniz arasında bir kanal açılması fikri, çeşitli güzergah alternatifleri de düşünülerek tekrar gündeme getirildiyse de pek dikkat çekmedi.
İstanbul Boğazı’nda yaşanan ve hem şehrin hem de ülkenin güvenliğini ve ekonomik gelişimini olumsuz etkileyen deniz kazalarını önlemek amacıyla 1990’ların ortalarına doğru bir siyasi partinin genel başkanınca tekrar gündeme getirilen Marmara-Karadeniz Kanalı yakın tarihimizin en buhranlı yılları olan 90’larda yine iç ve dış sorunların ağırlığı ve ekonomik zayıflık dolayısıyla yeterince tartışılamayarak gündemden düştü.
Marmara-Karadeniz Kanalı 27 Nisan 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu defa küresel düzeyde etki gücüne sahip bir ekonomik kalkınma ve ekolojik koruma projesinin parçası olarak gündeme getirildi. Kısaca “Kanal İstanbul” olarak adlandırılan bu entegre proje, Marmara’dan Karadeniz’e bir kanal açarak İstanbul Boğazı’nda gemi kazalarının önlenmesinin de ötesinde İstanbul’u dünya çapında cazibe merkezi haline getirmeye yönelik bir mega proje olarak tanımlandı. Başbakan Erdoğan projeyi açıklarken, yıllık 60 milyon yolcu kapasiteli bir havalimanı da yapılacağını ifade etti ve söz konusu havalimanı 2018 sonunda tamamlanarak hizmete girerken, havalimanının nihai kapasitesi de yıllık 200 milyon yolcu olarak belirlendi. Kanal İstanbul Projesi kapsamında aşağıdaki yatırımların yapılacağı kamuoyuna duyuruldu:
- Marmara Denizi-Karadeniz Kanalı
- 500 bin insanın yaşayacağı akıllı ve ekolojik şehir
- On milyonlarca metrekare büyüklükte aktif yeşil alan düzenlemeleri
- Ekolojik turizm bölgesi
- Sağlık turizmi bölgesi
- Fuar ve kongre merkezi
- Teknoloji geliştirme bölgesi
- Uluslararası lojistik merkezi
- İki tane konteyner limanı
- Marina
- Altı adet köprü
- Raylı sistem hatları
İstanbul’un Değeri
İbn Haldun “coğrafya kaderdir” der. İstanbul da eşsiz coğrafyasından kaynaklanan avantajları başarılı bir şekilde kullandığı her dönemde küresel düzeyde etki gücüne ulaşmıştır. Bunun son örneği Türk Hava Yolları’nın 2000’lerde kurduğu küresel uçuş ağı ve İstanbul Havalimanı’nın ağır pandemi şartlarına rağmen Avrupa’nın en yoğun havalimanı haline gelmesidir. Her ikisinde de sağlam altyapı ve yönetim becerisinin yanı sıra İstanbul’un coğrafi konumunun büyük katkısı olmuştur. Şehrin sahip olduğu büyük potansiyel dikkate alındığında, küresel düzeyde önemli kazanımlar sağlayacak bir ekonomik kalkınma projesi olan Kanal İstanbul’a duyulan ihtiyaç hemen fark edilmektedir. İstanbul;
- Rekabet edilemez bir jeostratejik üstünlüğe sahiptir. Afro-Avrasya ana kıtasının merkezinde yer alan bu şehir, dünya üzerinde başka hiçbir yerde bulunmayan coğrafi avantajlara sahiptir. Varlığını coğrafi konumuna borçlu olan Hong Kong, Singapur, Dubai ve Kahire gibi şehirler İstanbul’un yanında periferi kalmaktadır.
- Dünyanın yaşayan en eski şehirlerinden biri olup benzersiz bir tarihi birikime sahiptir. Londra, Paris, Pekin, Roma ve Berlin gibi şehirler bile İstanbul’a kıyasla tekdüze bir tarihi seyir izlemiştir ve İstanbul ile mukayese edilebilecek bir tarihi mirasa da sahip değildir.
- Dünyanın kültürel açıdan en zengin şehirlerinden biridir. Madrid, Amsterdam, Londra, Paris ve Moskova gibi şehirler, sömürge imparatorluklarının kaçınılmaz kıldığı “modernist” bir kültürel çeşitliliğe zoraki ev sahipliği yaparken, İstanbul binlerce yıllık tarihi seyir içinde gelişen ve varlığını uyum içinde sürdüren bir kültürel zenginliğe sahiptir.
- Türk dünyasının her açıdan en büyük ve en gelişmiş şehri olup, Balkanlardan Sibirya içlerine kadar uzanan coğrafyanın zirve şehridir. Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti haricinde büyük ölçüde kapalı bir havza içinde (açık denizlere doğrudan bağlantısı olmayan bir coğrafyada) yer alan Türk dünyasının, küresel piyasalara yönelik lojistik ihtiyaçlarını karşılayabilecek en güvenilir ve avantajlı şehirdir.
- İslam dünyasının ekonomik açıdan en büyük ve en gelişmiş şehri olup, günümüzde Londra, Paris, New York, Singapur ve Moskova gibi şehirlerin uydusu halinde olan birçok İslam şehrinin dünya ekonomisi ile daha adaletli bir etkileşim düzeni kurmasında aktif rol alabilecek yegane şehirdir. İstanbul sahip olduğu sanayi, ticaret, Ar-Ge ve inovasyon potansiyeli ile İslam dünyasının tamamına hitap edecek kapasitesinin kurulabileceği tek şehirdir.
- Osmanlı mirasının en büyük varisi olarak Fas’tan Kafkasya’ya, Doğu Avrupa’dan Hint Okyanusu’na kadar uzanan coğrafyalarda yaşayan Müslüman, Hristiyan ve Musevi hakları aynı zeminde buluşturabilecek temiz bir tarihi geçmişe sahiptir.
- İnsanlığın yaşayabileceği en uygun iklim kuşağında bulunduğu için sosyal ve ekonomik faaliyetlerin çevre üzerindeki baskısı daha azdır. Sözgelimi ne Dubai gibi büyük maliyet gerektiren soğutma sistemlerine ne de Moskova gibi yine büyük maliyet gerektiren ısıtma sistemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Dört mevsimin birbirine yakın sürelerle yaşandığı ideal bir iklime sahiptir. Ayrıca toprak kalitesi, bitki örtüsü ve doğal güzellikleri ekolojik nitelikli çok sayıda faaliyetin yürütülmesine uygundur. Dolayısıyla gerekli altyapının, ürün ve hizmet çeşitliliğinin oluşturulması halinde dünya üzerinde en fazla talep görecek şehirlerden biri olacaktır.
Rekabet Potansiyelimiz Mevcut
İstanbul sahip olduğu muazzam potansiyelden etkili bir şekilde yararlanabilecek kapasiteye de kavuşturulmalıdır. Diğer bir ifade ile şehrin altyapı ihtiyacının karşılanmasının yanı sıra küresel ekonomi ile entegre olabilecek güce ve küresel toplumun taleplerine cevap verebilecek ürün ve hizmet çeşitliliğine de sahip kılınmalıdır. Bu ise yerel ve ulusal bakış açısının ötesine geçerek uluslararası, hatta küresel ölçekte anlam ve değer ifade eden bir bakış açısının geliştirilmesini gerektirir.
İstanbul’da son dönemde gerçekleştirilen on milyarlarca dolarlık büyük altyapı yatırımları dikkate alındığında, Türkiye’de merkezi idarenin böylesi bir bakış açısına sahip olduğu dikkat çekmektedir. İstanbul Havalimanı, Marmaray, Avrasya Tüneli, Kuzey Marmara Otoyolu, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, hızlı tren hatları, metro hatları, Galataport, Haliçport, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi, Çamlıca Kulesi, şehir hastaneleri, millet bahçeleri ve kentsel dönüşüm projeleri devletin İstanbul’a dair vizyonunu gösteren büyük yatırımlardır. Ancak İstanbul’un gelişimine önemli katkı sağlayan bu icraatların hiçbiri Kanal İstanbul ile mukayese edilebilecek ekonomik ölçeğe sahip değildir. Kanal İstanbul, şehri küresel şehirler liginin en üst kategorisine taşıyabilecek potansiyele sahip çok sayıda yatırımı kapsamakta olup, Türkiye tarihinin en büyük entegre ekonomik gelişim projesi niteliğindedir. Kanal İstanbul ifade ettiği anlam ve önem, İstanbul’un dünyanın önde gelen şehirleriyle mukayese edilmesi halinde daha iyi anlaşılacaktır:
- Marmara Denizi-Karadeniz Kanalı: Kanalın açılmasıyla birlikte İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiği büyük ölçüde azalacak ve böylece dünyanın en güzel suyollarından biri olan İstanbul Boğazı; su sporlarının rahatça yapıldığı, halkın Boğaz’ın doğal güzelliklerinin ve tarihi değerlerinin keyfini doyasıya yaşadığı bir spor, sağlıklı yaşam, kültür ve turizm havzasına dönüşecektir. Bütün dünyadan milyonlarca insanı ve entelektüeli kendisine çekecek bir destinasyona dönüşecek olan Boğaz, İstanbul’a Miami, Sidney, Singapur ve Dubai ile rekabet edebilecek bir kapasite kazandıracaktır.
- 500 bin insanın yaşayacağı akıllı ve ekolojik şehir: San Francisco, Cannes, Gold Coast ve Vancouver gibi şehirler dünyanın en varlıklı insanlarının büyük gayrimenkul yatırımlarına ev sahipliği yaparken, İstanbul küresel gayrimenkul piyasasında hak ettiği paya sahip değildir. Nitekim The Wealth Report adlı kentsel gayrimenkul endeksinde son 5 yılda 100 şehir arasında ortalama 73. sırada yer alarak Seul, Manila ve Moskova gibi şehirlerin bile gerisinde kalmıştır. Kanal İstanbul kapsamında inşa edilecek olan akıllı ve ekolojik şehir bir yandan İstanbul genelinde gerçekleştirilecek kentsel dönüşüm çalışmalarında rezerv konut ihtiyacını karşılarken diğer yandan da küresel gayrimenkul sermayesinin Türkiye’ye akışını hızlandıracak ve İstanbul dünyanın en varlıklı kişilerinin yatırım yapmak isteyeceği bir çekim merkezine dönüşecektir.
- On milyonlarca metrekare büyüklükte aktif yeşil alan düzenlemeleri: Dünyanın önde gelen şehirlerinde aktif yeşil alan büyüklüğü 2021 itibarı ile Viyana’da 21.59 metrekare, Amsterdam’da 19.85 metrekare, Londra’da 19.23 metrekare, Paris’te 14.69 metrekare ve Roma’da 13.61 metrekare iken İstanbul’da 7.04 metrekaredir. Aynı şekilde toplam kentsel mekanın Moskova’da yüzde 54’ü, Singapur’da yüzde 47’si, Sidney’de yüzde 46’sı, Hong Kong’da yüzde 40’ı, New York’ta yüzde 27’si aktif yeşil alan iken İstanbul’da sadece yüzde 2.2’si aktif yeşil alandır. Kanal İstanbul projesiyle oluşturulacak on milyonlarca metrekare büyüklükteki parklar ve yeşil alanlar sayesinde şehirdeki aktif yeşil alan miktarı yaklaşık iki katına çıkacaktır.
- Ekolojik turizm bölgesi: İstanbul ve yakın çevresinde bulunan Terkos-Kasatura ormanları ve sahil şeridi, Ağıldere, Ağaçlı ve Gümüşdere kumulları, Terkos ve Büyükçekmece gölleri, Istranca Dağları ve İğneada Longoz Ormanı ekolojik turizm açısından büyük potansiyele sahiptir. Kanal İstanbul projesi ile birlikte bu yerlerin tamamına yönelik kapsamlı bir ekolojik turizm programı uygulanacak ve şehrin turizm kapasitesi önemli ölçüde artacaktır.
- Sağlık turizmi bölgesi: İstanbul son yıllarda hem devlet hem de özel sektör tarafından gerçekleştirilen sağlık yatırımları ve yüksek standartlı sağlık hizmetleri dolayısıyla sağlık turizminde önemli aşamalar kaydetmiştir. Kanal İstanbul projesi kapsamında hayata geçirilecek olan sağlık turizmi bölgesi, şehre küresel düzeyde Houston, Toronto, Londra ve Tokyo gibi şehirlerle rekabet edebilecek bir kapasite kazandıracaktır.
- Teknoloji geliştirme bölgesi: Türkiye’nin en büyük Ar-Ge ve teknolojik inovasyon bölgesi Gebze-Kurtköy ekseninde bulunmakla birlikte, İstanbul’un Avrupa Yakası bu konuda daha geniş potansiyele ve kapasiteye sahiptir. Kanal İstanbul projesi çerçevesinde oluşturulacak teknoloji geliştirme bölgesi, Avrupa Yakası’ndaki Ar-Ge ve inovasyon merkezlerinin yanı sıra üniversitelerin teknoparkları ile de sinerjistik iş birlikleri geliştirerek uluslararası bir teknoloji üssüne dönüşebilecektir. Bu sayede İstanbul; Cambridge, Cenevre ve Ren-Maine-Neckar (Almanya) gibi Avrupa’nın önde gelen teknoloji bölgelerinden birine sahip olarak her yıl milyarlarca dolarlık yüksek teknolojili ürün ve hizmet üretme kapasitesine ulaşacaktır.
- Konteyner limanları ve uluslararası lojistik merkezi: Deniz kenarında bulunan bütün küresel şehirlerde büyük kapasiteli konteyner limanları bulunmaktadır. Şanghay, Los Angeles, Barcelona ve Tokyo (Yokohama) bunlara örnek olarak verilebilir. İstanbul ise bu şehirlerle mukayese edilebilecek bir limana sahip değildir. Kanal İstanbul projesi kapsamında inşa edilecek olan toplam 5.5 milyon TEU kapasiteli iki adet konteyner limanı ve uluslararası lojistik merkezi, İstanbul Havalimanı ile birlikte şehri dünyanın en önemli kargo ve lojistik merkezlerinden biri haline getirecektir. Oluşacak bu kapasite sadece Türkiye’ye değil, Balkanlara, Kafkaslara, Orta Doğu’ya, Tuna ve Dinyester havzaları üzerinden Doğu Avrupa’ya Don-Volga kanalı üzerinden Hazar Havzasına ve Orta Asya’ya hizmet sunma imkanı sağlayacaktır.
İstanbul’a Yeniden “Küresel Şehir” Statüsü
Osmanlı Devleti’nin gerileme sürecine girmesiyle İstanbul’un “küresel şehir” olma fonksiyonu zayıflamaya başlamış, Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte ise geçici olarak kesintiye uğramıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Alfred Agache, J. H. Lambert ve Hermann Elgoetz gibi dünyaca ünlü şehir plancılarına İstanbul hakkında raporlar hazırlatılmışsa da önerilerin büyük çoğunluğu hayata geçirilmemiştir. 1936-1950 arasında İstanbul’un planlanması yetkisi tanınan Henri Prost ise şehre fayda kadar zarar vermiştir. 1950’lerde Adnan Menderes ile önemli altyapı yatırımlarına ve imar uygulamalarına sahne olan İstanbul, “modern” bir şehre dönüşme adına tarihi dokusunun önemli bir bölümünü kaybetmiştir. 1980’lerde benzer bir süreci daha bilinçli bir şekilde yaşayan İstanbul, yakın tarihinin ikinci büyük imar ve altyapı sürecini geçirmiştir. İstanbul’u küresel düzleme taşıyan en kapsamlı çalışmalar ise 90’ların ortalarından itibaren yürütülmeye başlanmıştır. Hayata geçirilen yüzlerce projenin son halkasını ise Kanal İstanbul oluşturacaktır. Bundan önce gerçekleştirilen projelerin neredeyse toplamı kadar etki gücüne sahip olacak bu proje, adeta çarpan etkisi yapacak ve şehrin sosyal ve ekonomik gücü muhtemelen ikiye katlanacaktır. Proje, İstanbul’un küresel şehirler arasında layık olduğu konuma yükselmesine önemli katkılar sağlayacaktır.