Nisanda Libya Milli Birlik Hükümeti (MBH) Başbakanı Abdülhamid Dibeybe’nin kalabalık bir bakan heyetiyle birlikte Ankara’yı ziyaret edip önemli anlaşmalar imzalayarak dönmesi, Libya ve yeni kurulan MBH için Türkiye’nin önemini belirgin bir şekilde ortaya koymuştur. Libya gibi uzun süredir çok fazla küresel ve bölgesel aktörün hem askeri hem de siyasi olarak müdahil olduğu bir krizde, Türkiye’ye en azından Başbakan nezdinde atfedilen bu özel önemin getireceği büyük fırsatlar olmakla birlikte büyük riskler de bulunmaktadır. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde hem bu fırsatları hem de muhtemel riskleri gerektiği gibi değerlendirerek Libya ile ilişkilerinde azami faydayı elde edeceği bir oyun planı geliştirmesi gerekmektedir.
Milli Birlik Hükümeti
Milli Birlik Hükümeti, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nun (BMLDM) himayesinde oluşturulup yürütülen Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun (LSDF) bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. LSDF de 2020 baharından itibaren Türkiye’nin desteğiyle Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin Hafter’i Trablus’tan püskürtmesi, 2020 yazında ise mağlup etmesi üzerine 2020 sonbaharı itibariyle BMLDM’nin öncülüğünde başlatılmıştır. BMLDM’nin LSDF’yi kurmasından evvel Nisan 2019’da başlayıp 2020 boyunca uzun bir süre Libya, askeri bir mücadeleye sahne olmuş, bu sahneyi de Rusya, Türkiye, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) domine etmiştir. Hatta etki açısından sınırlandırılacak olursa çatışmaların durduğu noktada Türkiye ve Rusya, sahadaki askeri dengeleri belirleyen iki aktör konumundaydı. BMLDM’nin LSDF’yi kurması ve “krizin çözümü” için siyasi bir süreç başlatması, uzun süredir askeri olarak güçlü olan ve sahada askeri unsurlarla var olan Türkiye ve Rusya’nın etkisini sınırlandırmayı, inisiyatifi bu aktörlerden alıp sahada askeri etkisi olmayan aktörlere vermeyi hedeflemiştir. Avrupa ülkelerini bu kadar yakından ilgilendiren -göç, enerji, güvenlik vs.- bir kriz ve ülke olmasına rağmen hiçbir Avrupa ülkesinin sahada askeri bir etkiye sahip olamaması, BMLDM’yi harekete geçirip LSDF’nin kurulmasını tetikleyen önemli etkenlerden biri olmuştur. Bundan daha belirleyici ve önemli olan ise ABD’nin bu süreçteki rolüdür. ABD’nin özellikle de Trump başkanlığı dönemindeki uluslararası askeri angajmanlara son derece mesafeli olduğu bir dönemde, Libya’da askeri bir varlık gösterme niyeti ve kapasitesi bulunmamaktaydı. Bu şartlar altında LSDF ve siyasi sürecin başlatılması, Türkiye ve Rusya’nın askeri etkisini sınırlandırma ve dengelemenin etkin bir aracına dönüşmüştür. Bu sebeple de başlangıçtan bu yana ABD ve Avrupa ülkelerinin desteğini almıştır.
MBH, geniş katılımlı demokratik meşruiyete sahip seçilmiş değil, “belirlenmiş” bir hükümettir. Ancak Temsilciler Meclisi’nin (TM) güvenoyunu alması münasebetiyle de hukuki meşruiyete sahip bir hükümettir. Bu yönüyle selefi UMH’ye benzemekte, onun kısıtlılıkları ve kırılganlıklarını da bünyesinde barındırmaktadır.
MBH, sahada askeri bir “yenişememe” ve “tıkanma” durumunun meydana getirdiği ateşkes ortamının ardından kurulması sebebiyle de Libya’daki bilindik Trablus-Bingazi veya Batı-Doğu ayrımını aşan bir temsiliyet oluşturmak zorunda kalmıştır. BM ve uluslararası toplumun MBH için tanımladığı görev ve kurduğu baskı da bu yöndedir. Başbakan Dibeybe, kabinesini kurarken Libya’daki adeta bütün şehir, bölge ve aşiret kimliklerine bir “koltuk” verecek şekilde bir dağılım gözetmiştir. Buna ek olarak Doğu (Barka) bölgesinin başat ve güçlü aktörleri Halife Hafter ve Akile Salih’e de hükümette belli pozisyonları belirleme imkanı tanınmıştır. Öyle ki, Hafter ilk kabine önerisinde bir başbakan yardımcısını belirleme imkanına kavuşmuşken, güvenoyu verilen kabinede Akile Salih o başbakan yardımcısı adayını kendi istediği kişiyle değiştirmiştir. Hem Hafter hem de Salih’in sicili, geçmiş bütün siyasi çözüm süreçlerini baltalama konusunda kabarık olmasına rağmen, uluslararası toplum ile kendilerini destekleyen bölgesel ve küresel aktörler, onların süreçten dışlanmasına müsaade etmemiş, hatta onlarla iş birliğini mecbur kılmıştır. Bu şekilde hem istismarcı aktörlere açılan alan hem de Libya’nın hemen her kesimine dağıtılan makamlar, Başbakan Dibeybe ve MBH’nin “muktedir olma” imkanını ve kapasitesini büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır. MBH’nin Libya içindeki bu kırılganlık ve kısıtlılığını, oluşturmaya çalıştığı dış politikasında da görmek mümkündür.
MBH’nin Dış Politikası
MBH, Libya içinde nasıl ki hemen her kesime “makam ve koltuk dağıtmak” zorunda kalmışsa, dış politikada da Libya’ya müdahil olan hemen her aktörü en azından yabancılaştırmamaya gayret etmektedir. Zira Libya içinde makam verilmek zorunda kalınan her aktörün bölgesel ve küresel bir destekçisi, ülke dışında bir izdüşümü bulunmaktadır.
Yabancılaştırmama kaygısı sadece MBH’ye ait bir kaygı değildir. Libya’ya müdahil aktörlerin UMH’nin lehinde ve aleyhinde olmaları fark etmeksizin, MBH adayları belirlendiğinde adeta sıraya girmiş bir şekilde onlarla temas kurdukları, başarı ve destek mesajları verdiklerine şahit olunmuştur. Daha evvel UMH’ye kasteden Fransa, Mısır, Rusya ve BAE bile MBH liderleriyle temas kurmakta, onlarla iyi ilişkiler geliştirmeye, onlar eliyle Libya’nın yeni döneminde imtiyazlar elde etmeye çabalamaktadır. Dolayısıyla MBH, çok fazla bölgesel ve küresel aktörün aynı anda müdahil olduğu, kendisinden taleplerde bulunduğu karmaşık ve hassas bir dengeyi yürütmek gibi bir meydan okumayla karşı karşıyadır.
Libya için Türkiye'nin Önemi
MBH’nin yönetmek zorunda olduğu karmaşık ilişkiler ağında Türkiye’nin özel bir yeri bulunmaktadır. Başbakan Dibeybe, nisandaki yüksek profilli Ankara ziyaretinde bunu hem sembolik hem de somut olarak göstermeyi amaçlamıştır. MBH liderleri görev başına geldiklerinden bu yana pek çok başkenti ziyaret etmiş, pek çok ülke yetkilileri de onları Trablus’ta ziyaret etmiştir. Ancak bugüne kadarki en yüksek profilli ziyaret, Başbakan Dibeybe marifetiyle Türkiye’ye yapılmıştır. Türkiye’nin UMH güçlerine Hafter’in saldırısı karşısında destek verip çatışmanın seyrini bütünüyle değiştirmesi, Türkiye’nin hem materyal kapasitesini ispat etmiş hem de zor zamanda desteğine güvenilebilecek yegane aktör olduğunu göstermiştir. Türkiye, UMH’nin olduğu gibi bugünkü MBH’nin de varlık sebebidir. Bu da Libya’nın yeni döneminde Türkiye’nin çıkar ve önceliklerinin dikkate alınmasını gerektirmektedir. Yine de MBH, Türkiye’nin çıkarlarını dikkate alırken, Türkiye’ye rakip ve hasım olan aktörlere de belli imtiyazlar vermek zorunda kalmaktadır. Dibeybe ve kabinesinin Türkiye ziyaretinin hemen ardından Mısır Başbakanı da büyük bir heyetle Trablus’u ziyaret etmiş, bu ziyaret kapsamında da Mısır ile MBH arasında 11 adet mutabakat muhtırası imzalanmıştır. Benzer şekilde Yunan başbakan ve dışişleri bakanı da MBH liderlerini Trablus’ta ziyaret edip Türkiye ile Libya arasındaki deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasını iptal etmelerini talep etmişlerdir. MBH Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Yunus el-Menefi’nin Atina ziyaretinde Yunan yetkililer bu taleplerini tekrar etmiş, el-Menefi ise MBH’nin böyle bir tasarrufa yetkisiz olduğunu beyan ederek Türkiye’nin çıkarlarını hedef alan Yunan taleplerine direnmiştir.
Yeni dönemde Türkiye’ye hasım ve rakip olan bütün aktörler iki konuda Türkiye’nin Libya ile ilişkilerini sorunsallaştıracaktır. Birincisi Yunanistan ve Fransa’nın öncülüğünde Türkiye’nin Libya ile deniz sınırı anlaşmasının “hukuksuzluk” ve “yetkisizlik” iddialarıyla gündeme taşınması ve MBH üzerinde baskı kurulması şeklinde olacaktır. İkincisi de Türkiye’nin Libya ile güvenlik ve savunma iş birliği kapsamında Libya’daki askeri varlığının sonlandırılmasına yönelik uluslararası baskıdır. Bu konudaki baskı, bir önceki konudan farklı olarak sayıca çok daha fazla aktörün müdahil olduğu ve olacağı bir baskıdır. Türkiye’nin Libya ordusuna eğitim vermesi ve kapasite inşa etmesi, Libya’nın geleceğinde önemli bir nüfuz unsuru olacakken, Vatiyye hava üssündeki varlığı da Libya’nın ötesinde Kuzey Afrika bölgesindeki askeri ve stratejik dengeleri etkilemesi açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Bu önem ölçüsünde de Türkiye karşıtı kampanya güçlü olacaktır. Özellikle Başbakan Dibeybe, her iki konuda da şimdiye kadar güçlü bir duruş sergilemiştir. Türkiye de Dibeybe’nin güçlü duruşuna mukabil, kendisinin Libya içindeki konumunu tahkim etmeye yardımcı olacak adımlar atmalı, iş birliği alanlarını genişleterek artırmalıdır.