Kriter > Siyaset |

17-25 Aralık’ın 7. Yılında FETÖ: Takiye, Kumpas ve Tasfiye


FETÖ’nün yol haritası takiye, kumpas ve tasfiye süreçlerinden oluşmaktadır. 1970’li yıllardan itibaren bu yol haritasını uygulayarak devlette egemen bir güç elde eden FETÖ ilk kez açıktan 17-25 Aralık 2013’te harekete geçmiştir. 15 Temmuz 2016’da ise darbeye kalkışmıştır. 7 yıl önce bu kumpas hareketinin püskürtülmesiyle beraber Türkiye, FETÖ ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde yoğun bir mücadeleye girişmiş ve bu süreçte çok çetin badireler atlatmasına rağmen büyük bir başarı kazanmıştır.

17-25 Aralık ın 7 Yılında FETÖ Takiye Kumpas ve Tasfiye

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü FETÖ soruşturması kapsamında İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nın iki yıl süren kapsamlı inceleme raporu, Aralık 2020’de tamamlandı. Raporun amacı Fetullahçı teröristlerin ilk kez ne zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) sızdığını ortaya çıkartmaktı. 44 yıllık adli idari ve disiplin soruşturma evrakları arşiv kayıtlarından çıkarıldı. Tasnifler ve incelemeler sonucunda FETÖ militanlarının ilk kez 1977’de TSK’ya sızdığı resmiyet kazandı. Süreç içerisinde deşifre edilmelerine rağmen askeriyeden atılmayan 515 isim olduğu ve bunların TSK ile sivil bürokraside mahrem yapıların temelini oluşturdukları tespit edildi. Askeri ve sivil bürokraside yüksek konumlara gelen bu isimlerin çoğu 15 Temmuz işgal girişiminde masum sivilleri katleden teröristler olarak karşımıza çıktı. FETÖ, 44 yıl boyunca envai çeşit kumpasla, sayısı gerçekten tespit edilemeyen on binlerce belki yüzbinlerce masum insana zarar vermiştir. Ancak FETÖ bu yapı taşlarını döşerken bir yol haritası belirlemiştir. Bu yol haritası ise takiye, kumpas ve tasfiye süreçlerin-den oluşmaktadır.

Bu yol haritası ile devlette egemen bir güç elde eden FETÖ ilk kez açıktan 17 ve 25 Aralık 2013’te harekete geçmiştir. 7 yıl önce bu kumpas hareketinin başarısız olmasıyla beraber Türkiye, FETÖ ile mücadele sürecinde çok çetin badireler atlatmıştır. FETÖ’nün tüm sızma, işgal, kumpas ve saldırı süreçlerinde kullandığı en can alıcı taktik kendini gizleme yani takiye olmuştur.

İslam tarihinde, Hasan Sabbah ile Fetullah Gülen’in liderlik ettiği örgütler kadar takiyeyi, yönettiği yapıyı dinin temel prensiplerinden uzaklaştıracak, akideyi yani inanç sistemini altüst edecek kadar sapkın bir şekilde kullanan olmamıştır. Gizemli ve muhafazakar bir Hristiyan grubun, küresel hedeflerini kovalamak için Washington DC'de elde ettiği nüfuzunu kullanması konu edilen “The Family” adlı dizide, söz konusu grupla ilgili “Şeytanın evinde tanrının işini yapıyorlar” tanımlaması yapılıyor. “Gizlilik”, “takiye” ve “katı hiyerarşik disiplin” uygulanarak inşa edilen ve içinde barındığı toplumun dini, milli ve kültürel kodlarını maske olarak kullanan, tüm değer yargılarını manipüle eden FETÖ için bu yaklaşım her türlü olumsuz şartta örgütsel bir fırsat oluşturmaktadır. Herhangi bir FETÖ mensubunun, örgüt talimatı ile bilgi/belge sızdırmak veya deşifre olmamak amacıyla, "diğer oluşumların içine sızma" faaliyetine örgüt dilinde "renklendirme" adı verildiği belirlenmiştir. Renklendirme diye tabir edilen takiyecilik ile FETÖ, hükümete karşı olan grupların içine sızdığı gibi yine hükümet yanlısı grupların içine de sızmıştır. FETÖ militanları, çeşitli siyasi partilerin ideolojisini benimsemiş farklı grupların, farklı dini cemaat ve mezhep gruplarının (Aleviler vb.), örgütün yapısına zıt bir yaşam tarzı olan grupların, Ulusalcı, Atatürkçü düşünceye sahip grupların yanı sıra ile terör örgütlerinin de (PKK, DHKP-C vb.) içine sızmıştır.

Toplumsal hayatın her alanında legal ve illegal her yapıda var olmayı hedefleyen FETÖ, “renksizlik” olarak tabir ettiği yöntemlerle farklı bir takiyecilik tarzını geliştirmiştir. Bu “renksizler”, örgüte ait hiçbir kurum ve oluşuma dahil edilmemiş, hiçbir oluşuma sızdırılmamış, bağlantısız gibi görünen örgüt mensuplarından oluşuyor.

Takiye ve casusluğun en modern tarzını geliştirip uygulayan FETÖ “Erdoğan devrilsin de devlete ne olursa olsun” düşüncesiyle 17-25 Aralık 2013’te darbe yapmak istemiştir. Bu operasyonlar nedeniyle döviz kuru yükselmiş, borsa ve altın fiyatları düşmüş, faizler artmış ve bunlara bağlı olarak Türkiye 93 milyar 660 milyon lira ekonomik kayıp yaşamıştır. Devlet ve hükümetin bu girişim karşısında dış politik gelişmeleri bir süre takip edemediği o dönem dikkate alınırsa, dış ülkelerdeki politik durumun Suriye ve Irak'ta sekteye uğrayıp Türkiye aleyhine döndüğü görülecektir. Bununla birlikte Afrika, Asya ve Ortadoğu’da büyük etkinliği oluşmaya başlayan Türkiye’nin içine kapanmasıyla çok büyük maddi ve manevi kayıplar yaşanmıştır. 15 Temmuz 2016 işgal girişiminde 251 vatan evladını şehit eden eli kanlı FETÖ’nün, ülke ekonomisine verdiği zarar 1.3 trilyon lirayı aşmıştır. Terör örgütünün 17 ve 25 Aralık 2013’te başlattığı yıkım ve işgal hareketinin üzerinden 7 yıl geçti. 15 Temmuz işgal girişimi ile FETÖ; karanlık yüzünü tüm Türkiye’ye göstermiş ve toplumun hemen hemen tüm kesimlerince örgütle mücadelenin bir beka meselesi olduğu kabul görmüştür.

Casusluk ve takiye tüm istihbarat unsurlarının başvurduğu bir yöntemdir. Ancak bir topluluğun tüm bireyleri ile ve nerede ise hayatlarının her alanında takiye yapabilmesi, üzerinde ciddi düşünülmesi gereken bir olgudur. Örgütün tedrisatından geçmiş ve yapı içerisinde yükselmiş mensuplarının her aşamada takiyeyi birincil hareket metodu olarak benimsediği bilinmektedir. Öyle ki deşifre olan birçok örgüt mensubu, işledikleri suçlar açığa çıkınca kaçtıkları yurt dışında içine yerleştikleri yeni toplumlara karşı da takiyeye başvurmuştur. Kaçtıkları ABD ve Avrupa ülkeleri de takiye yaparak Hıristiyan isimleri aldıkları tespit edilmiştir. Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ örgütün yurtdışı yapılanması ve yurtdışında başvurduğu takiyecilikle ilgili şu tespitlerde bulunmuştur: “ABD’de FETÖ’cüler Türkçe olan isimlerini değiştiriyorlar. Hıristiyan isimleri alıyorlar, başka isimler alıyorlar, oradaki tarikatlara Hıristiyan grupların içerisine, Hıristiyan olmuş o gruba girmiş kişiler olarak giriyorlar ve orada yer alıyorlar.”

FETÖ Elebaşının fotoğrafları yakılıyor

 

Asıl Takiye İslam’a Yapıldı

Fetullah Gülen, altın nesil olarak örgüt mensuplarına benimsettiği fikir çerçevesinde oluşturacağı karakterin imal edilmesi ve devleti yönetir hale gelmesi amacının elde edilmesi için her aracı meşru gördüğünden fikir bakımından İslam dininin kaynaklarıyla da arasına mesafe koymuştur. Öyle ki, en büyük takiyeyi sızmaya çalıştığı devlete ve kurumlarından ziyade bizzat İslam’a ve Müslümanlara uygulamıştır. Örgüt mensupları özel ve örgütsel hayatlarında dahi gerçek kimliklerini saklamaya çalışmıştır. Bunun çarpıcı örneği 17-25 Aralık’tan bir ay önce başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a gidilerek örgütün para ve insan kaynağı olan dershanelerin kapatılmaması talebinde bulunma hadisesinde yaşanmıştır. O gün dershanelerin kapatılmaması için Başbakanlığa giden firari Ekrem Dumanlı’nın yanında Şenel Somuncu isimli bir kişi daha vardır. 15 Temmuz’a kadar bu isim hiç kimsenin dikkatini çekmemiştir. Ta ki Tokat Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü FETÖ soruşturmasında gözaltına alınan bir kişi, 2013’te Dumanlı ile birlikte Erdoğan ile görüşen heyetin içinde “Selman” ve “Selim” kod adlarını kullanan Türkiye avukatlar imamının da olduğunu itiraf edene kadar…

Soruşturma ilerledikçe hakim ve savcılar da şaşırıyordu. Şaşılmayacak gibi de değildi. Somuncu takiyeciliği öyle bir düzeye taşımıştı ki düğün davetiyesini bile kod isimle bastırmıştı. Firar ederken yakalanıp tutuklanan Somuncu tüm suçlamaları ve somut delilleri bile inkar etmiştir. Tıpkı Adil Öksüz’ün, terörist başı Gülen’in dizinin dibinde video ve fotoğrafları çıkmasına rağmen “Gülen’i Tanımıyorum” diyerek inkar etmesi gibi… Duruşmada, “Hayatının herhangi bir döneminde kod veya müstear yani göbek vb. isim kullandın mı?” diye sorulan Somuncu, “Hayatım boyunca hiçbir şekilde kod adı ya da müstear isim kullanmadım” yanıtı vermiştir. Bunun üzerine yargılamayı yapan Hakim Mesut Eryılmaz, 19 yıl önce evlenirken davetlilere dağıttığı ve üzerinde gerçek ismi dışında bir isim yazılmış düğün davetiyesini koyarak, düğün davetiyesinde neden isminin Selman olarak yazıldığı hususunu sormuştur. Somuncu, “Ha evet ben Uşak’ta evlendim. Şu an söylediğiniz şeyi hatırladım. Düğün davetiyesinde ismim Selman olarak geçiyor. Bu isim göbek adımdır. Eşimin adı da Fikriye olarak geçiyor” diyor. Ancak Somuncu o anda eşinin isminin de düğün davetiyesinde kod isimle yazıldığını fark etmemiş olacak ki sadece kendisinin daha önce inkar ettiği göbek adını kullandığını itiraf etmek zorunda kalmıştır. Aynı sorular Somuncu’nun öğretmen olan eşi Fikriye Somuncu’ya da sorulmuştur. O da eşi gibi, “Ben hiçbir şekilde kod adı ya da müstear ad hayatım boyunca kullanmadım” yanıtı veriyor. 27 Şubat 1997’de Uşak ilindeki UZEM Dershanelerinde yapılan düğün davetiyesi gösterilip burada isminin neden Sümeyye olarak geçtiği sorulunca, “Evet ben Uşak’ta evlendim. Düğün davetiyesinde ismim Sümeyye olarak geçiyor. Eşimin ismi de Selman olarak geçiyor. Sümeyye ve Selman sahabe isimleridir” cevabı vermiştir. Yargılama devam ederken düğün davetiyesindeki kod isimler ile ilgili yaptığı açıklamanın inandırıcı olmadığını düşünen Somuncu, “Sümeyye İslam’ın ilk şehididir. Bu nedenle bu ismi seviyorum, bu ismi kullandım. Bu isim düğün davetiyesinde kullanıldı, ben şehit olmak istiyorum bu nedenle bu isim hoşuma gidiyor” demiştir.

 

FETÖ’nün Guguk Kuşları

Örgütün yayın organları arasında bulunan Sızıntı dergisinin Şubat 2004 sayısında "Şaşırtıcı Bir Kuş" başlığı ile bir makale yayınlanmıştır. Bu makalede "guguk kuşunun" başka bir kuşa ait olan yuvada kuluçkada bulunan yumurtaların yanına kendi yumurtasını nasıl bıraktığı, yuvadaki diğer yavrulardan bir gün önce yumurtadan çıkarak asıl kuşun yumurtalarını nasıl yuvadan attığı ve nihayetinde yuvada tek başına kalarak, kendisinden daha küçük bir kuluçkadan nasıl beslendiği anlatılmaktadır. Fetullah Gülen, "devletin kılcal damarlarına kadar sızıp girin" diyerek bu kuşu taklit etmeleri emrini vermiştir. Gülen, örgüt üyelerine takiye yaparak devlet kadrolarının ele geçirilmesinin önemini anlatıyor; özellikle mülkiye ve adliyedeki kadrolaşmanın genişletilmesi gerektiğini vurguluyordu. Örgüt literatüründe mahrem yerler olan TSK, Emniyet, Yargı, MİT ve Mülkiye’ye on binlerce örgütün üyesi yerleştirilmiş ve devletin stratejik can damarları olan TÜBİTAK, TİB, ÖSYM gibi önemli yerler ele geçirilmiştir. FETÖ’nün devlette yönetim mekanizmasına hakim olma çalışmalarında 1990’ların sonundan itibaren, ihbar mektupları, internet siteleri ve medya araçlarına dayalı karalamalar yaygın olarak kullanılmıştır. TSK Sağlık Sisteminde öne çıkan, gelecek vaat eden, güçlü bağlantıları veya akademik arka planı olan pek çok kişi üzerinde yoğun algı operasyonları icra edilmiştir. Tümgeneral veya Tuğgeneral olma ihtimali bulunan tabip adaylar akademik veya etik ihlal suçlamaları, yolsuzluk iddiaları, gayri ahlaki tutum ve davranışlar, gayri meşru ilişkiler, ideolojik farklılık ve aşırılıklar gibi pek çok konuda itham edilmiş ve Genelkurmay Personel Başkanlığı’na yerleşmiş FETÖ unsurlarının da katkısıyla general olmaları önlenerek tasfiye edilmişlerdir.

 

Kuluçka Merkezi

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni topyekun işgal etme noktasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi, FETÖ açısından çok değerli bir kuluçka merkeziydi. Çünkü sınavlara giren kişilerin elendiği en önemli bölüm sağlık bölümüdür. Hava Kuvvetleri'nde sayısız albay ve general yıllık pilotaj muayenelerinde gerçeğe aykırı sağlık raporlarıyla tasfiye edilmiştir. Bu kişiler üst sağlık kurullarından "uçuşa uygun" raporu alsalar da düzeltme raporları çeşitli bahanelerle işleme konmamıştır. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), GATA, GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Ankara Mevki Hastanesi ve İzmir Asker Hastanesi gibi askeri hastanelerden alınan raporu düzenleyen heyetteki isimleri incelemiş, heyette yer alan bazı isimlerin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ihraç edildiğini ya da görevden uzaklaştırıldığını ortaya çıkarmıştır.

15 Temmuz Davaları

 

FETÖ’nün Guguk Kuşları Diğer Yavruları Yuvadan Atıyor

Sapkın takiyeci zihniyetin, guguk kuşunun yaşam döngüsünü birebir taklit ederek ele geçirdiği orduda, vatan evlatlarına uyguladığı psikolojik-fiziksel şiddet ve kumpasın ayrıntıları ise insanın kanını donduruyor. İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Menteş askeri kampında uygulanan işkence ve şok mangalarını konu alan iddianamede, örgütün TSK’yı ele geçirme hedef ve stratejisi doğrultusunda örgüt mensubu subaylar ve subay adayları tarafından örgüt mensubu olmayanlara karşı gerçekleştirilen baskı, mobbing, yıldırma, taciz, kötü muamele, iftira, şantaj, tehdit ve işkence uygulamaları yer alıyor. Eski Albay Erdoğan Kurt’un bilgisayarında ele geçirilen ve adeta işkence rehberi olan belgeler oldukça rahatsız edicidir. Bu belge Türk Silahlı Kuvvetleri’nin disiplin cezalarını düzenleyen ilgili yönetmelik maddelerinin incelenmesini isteyen FETÖ’nün buradan hareketle örgüte mensup olmayan subay ile askeri öğrencileri nasıl attırabileceğine dair taktikler içermektedir. FETÖ’nün rütbeli askeri mensupları için hazırladığı ve örgütle ilişkisi olmayan askeri öğrenciyi sindirerek TSK’dan attırma rehberinde, “Hedef personel ne kadar disiplinli gözükürse gözüksün, dikkatli bir takip sonucu eksiklikleri, zafiyetleri kolayca tespit edilebilir. Eğer amir kararlı bir tavır sergilerse, ilk darbede hedef personel sarsılacaktır. Hedef personele gömleğinin yakası yağlı diye uygun ortamda ceza vermek bu kişinin onurunu kırarak, sıfırlayacaktır. Hedef personele takdir verme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Amirlerimizin bir kısmı ise geçmişte yaşananlardan hiç ders almayarak, ‘Aman ekmeğinden etmeyeyim, çoluğu çocuğu var’ anlayışından hareketle hatalı bir ‘kul hakkı’ anlayışı ile koskoca bir ‘milletin hakkını’ yemek durumunda kalabilirler” gibi talimatlar yer alıyor.

 

Takiye İçinde Takiye

TSK’daki FETÖ yapılanması, örgütün en mahrem ve en gizli yapılanma şeklidir. Kritik devlet kurumlarına sızan örgüt mensupları konumlarını koruyabilme ve sözde hizmet hareketinin menfaatleri uğruna eşlerinin, kızlarının başlarını açtırmış, namaz kılmayı bırakmış, alkol kullanmış, zina yapmış, iftira atmış, gerektiğinde İslami değerlere ve bu uğurda mücadele edenlere savaş açmıştır. Orduda kendinden olmayan dindar, milliyetçi, ülkücü, Kemalist vb. her fikre mensup kişilere kumpas kurmuş, yabancı istihbarat örgütlerine bilgi vermiş ve terör örgütleriyle iş birliği yapmıştır. Örgütün takiyecilikte temel karakterini çarpıcı bir şekilde gözler önüne serecek örneklerden birisi de Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada tespit edilmiştir. Savcılık, Gaziantep, Kilis, Kahramanmaraş, Adana, Osmaniye, Hatay ve Adıyaman’daki askeri yapılanmadan sorumlu edebiyat öğretmeni Mehmet Erhan Keşküş’ün ismine ulaşmıştır. Keşküş 13 Nisan 2018’de Ali Çetin adına düzenlenmiş sahte kimlikle yakalanmış ve etkin pişmanlık hükümleri kapsamında ifade vermek istemiştir. Keşküş örgütün gözaltında bulunan müdür yardımcılarını etkin pişmanlık hükümleri kapsamında ifade vermeye ikna edebileceğini beyan etmiş ancak örgütün talimatlarını görüştüğü diğer imamlara iletebileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Askeri personelden sorumlu ve müdür yardımcısı konumunda olan şüpheli Mehmet Saka’nın nezarethanenin tuvaletinde Erhan Keşküş’ün kendisine ilettiği talimatları polise bildirmesinin ardından tam 30 gün boyunca bu örgütsel görüşme trafiği takip edilmiştir. Ele geçirilen örgütsel talimatların sayısı 20 olarak kayıtlara geçmiştir. Bunların dışında iletilen talimatların olup olmadığı ise maalesef öğrenilememiştir.

 

"Sakın Darbeyi İtiraf Etme" Talimatı

Askeri personelden sorumlu mahrem yönetici Mehmet Saka’nın ifadesinde Keşküş’ün verdiği o talimatı şöyle anlatıyor: “Gözaltında bulunduğum 28 Temmuz 2018 günü tuvalette lavabo penceresine baktığımda pencere boşluğunda bir kağıt parçasının ucunu gördüm ve elimi uzattım kağıdı aldım. Not kağıdında, ‘Fazla açılma benimle diyaloğa geç, ikimiz aynı ifadeyi verelim, bu kavga (darbe) hakkında soru soracaklar ‘kesinlikle bilmiyorum’ dersin. Özer, İhsan ve Mustafa’nın ismini kesinlikle söyleme. Arif ve Özeri sakın anlatma. Müdür ve müdür yardımcılarını sakın söyleme’ yazıyordu. Ertesi gün tuvalette tekrar bir kağıt parçası gördüm ve nezarethane görevlisine teslim ettim.” Saka’nın bu itirafı ile Keşküş’ün bunun gibi talimatları yemek kağıtlarına yazarak nezarethane lavabosuna bıraktığı ve gözaltındaki diğer şüphelilere ilettiği tespit edilmiştir. Şüpheli müdür ve müdür yardımcılarının da FETÖ’nün “itirafçı olun, bilinen deşifre olmuş örgüt elemanlarının isim ve eşkallerini verin” talimatına uygun olarak hareket ettiği tespit edilmiştir. Ele geçirilen notlar ile notları alan diğer örgüt yöneticilerinin itirafları mahrem sivil yöneticinin inanılmaz takiye ve iki yüzlüğünü gözler önüne sermiştir.

 

Her Şartta Takiye

Keşküş’ün verdiği talimatların ortak özelliği ise tespit edilmeyen askeri personel ile bunları yöneten sivil öğretmenlerin isimlerinin kesinlikle verilmemeleri ve örgütün kendileri aracılığıyla topladığı askeri istihbarat verilerinin ortaya çıkmasını engellemeye çalışmak olmuştur. Hatta şüphelilerin talimatlara göre hareket edip verdikleri kurgu ve organize ifadeler ile tutuklanan örgüt mensuplarının tahliyesini sağladıkları ve daha az ceza almalarını sağladıkları görülmüştür. İfadelerinde görünürde örgütün mahrem yapısına dair bilgi verdiği sanılan Keşküş’ün aslında hiçbir şey anlatmadığı ve inanılmaz bir takiye yaptığı tespit edilmiştir. Bunun üzerine diğer şüpheliler ile sivil yöneticiler teker teker sorgulanmıştır. Şüpheli Serdar Demir: “Erhan Keşküş 2015’te beni ‘bilgin’ olarak görevlendirdi. Keşküş beni yanına alarak Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana, Hatay ve Osmaniye illerine götürdü. Buralarda müdür yardımcıları ile öğretmenlerin bilgisayarlarını kontrol eder ve formatlardım. Müdür yardımcısı getireceği ya da getirdiği kendisine bağlı öğretmenlerin topladıkları (TSK) kurumdaki kişilerin özel hayatlarına ait bilgileri toparlanmış halde flaş bellek ile hazır şekilde getirmişlerse ben de bulunan flaş belleğe alırdım. Getirilen bilgiler herhangi bir askeri personelin günlük yaptıkları resmi işler ile özel hayatlarına ait bilgilerdi. Kimler nereye gider, kimlerle görüşür, siyasi düşünceleri nelerdir, hükümete ve devlete bakış açıları nelerdir, cemaate bakış açıları nelerdir, evli olup olmadıkları, alkol alıp almadıkları, kadın zaafı var mı yok mu, kumar, iddia vb. oyunları oynayıp oynamadığı, askeriyenin imkanlarını özel işlerinde kullanıp kullanmadıkları gibi durumları not alınıp bize aktarılır, ben de bunları flaş belleğe kaydeder, Erhan Keşküş’e aktarırdım.”

15 Temmuz Derneği açıklaması

 

Takiye Amaçlı Alkol Alma Eğitimi

Rusya diyalog imamı Üzeyir Ö. ektin pişmanlık kapsamında verdiği ifadelerde FETÖ’nün hiçbir milli manevi ve ahlaki değeri takmadan her türlü takiyeyi uyguladığını itiraf etmiştir. Üzeyir Ö. FETÖ’nün kendisini önce askeri okullara sızdırmaya çalıştığını bunun için uzun süren bir eğitim sürecinden geçtiğin başarılı olamayınca Rusya’ya gönderildiğini söylemiştir. Askeri okul mülakatlarından önce emekli bir albayın evine götürüldüklerini anlatan Üzeyir Ö. “Albay bize ‘katıldığınız balo ve toplantılarda rakı haricinde diğer tüm içkilerden alıp yudumlayabilirsiniz, çünkü rakı diğer içkilere göre çabuk sarhoş eder, sarhoş olursanız ağzınızdan cemaatten olduğunuza dair bazı bilgileri kaçırabilirsiniz bu sebeple kesinlikle rakı içmeyin’ dedi ve bize evde bulunan çeşitli alkollerin tadına baktırdı” demiştir.

 

15 Temmuz’dan Önce Yurt Dışı Takiye Faaliyetleri

Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle FETÖ’nün kendisini askeri okullara sızdıramadığını anlatan Üzeyir Ö. 15 Temmuz’un ardından Rusya’daki FETÖ’cülerin çocuklarının kayıtlarını FETÖ’ye ait okullardan sildirdiğini ve Rus devlet okullarına kaydettirdiğini, üniversite öğrencilerinin de hücre evlerini kapatıp, kiraları üstlenerek Ruslar ile aynı evde kalmaya başladıklarını söylemiştir. Üzeyir Ö. darbeden 6 ay önce ise Gülen tarafından 170 ülkede bulunan şehir imamları, imam yardımcıları ve muhasebecilerine ağırlıklı olarak Amerika olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine vize almaları emri verdiğini söylemiştir. Üzeyir Ö. ifadesinde “17/25 Aralık olaylarından sonra her gün aralıksız Sayın Cumhurbaşkanımıza ve mevcut hükümete beddualar edildi. 17-25 Aralık ihanetinden sonra abiler tarafından bizlere ‘Cumhurbaşkanı gitsin devlete ne olursa olsun’ düşüncesi empoze edilmeye çalışıldı” demiştir.

 

Takiye ile Elde Edilen Muazzam Güç: Yargı

Yargı, örgütün kendi menfaatlerini toplumda uygulayabilmek için kullandığı en etkili araç olmuştur. Çünkü polisin ve yargının yaptığı her türlü iş, sonuçları ve oluşacak tüm masrafları devlete aittir. İtirafçı olan bazı hakim ve savcıların beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda; örgütün öncelikli hedefinin devletin askeriye, adliye ve mülkiye kadrolarına yerleşmek olduğu, kendilerinin de bu amaç doğrultusunda örgütün yargıdaki eleman ihtiyacını karşılamak ve örgütün verdiği talimatlar çerçevesinde hareket etmek olduğu anlaşılmıştır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmada itirafçı olan Danıştay Tetkik Hakimi Ebubekir B. "İşimiz, bürokraside yeni bir durum yaratmak ve bunu engellemeye çalışan kişileri bertaraf etmektir. Bu harekete uygun olmayan kişilerin görevden alınması ve tekrar yeniden yargı yoluyla görevine dönmesine engel olmaktır" demiştir. Yine Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada itirafçı olan eski HSYK Tetkik Hakimi Ömer Faruk A. örgütün 2012’de yüksek yargı ve kamu bürokrasisinde “Vefa”, “Ay Yıldız” ve “Sosyal Demokratlar” adı altında takiye yaparak yeni bir örgütlenme oluşturmaya çalıştığını söylemiştir.

Resmi kayıtlara göre ilk kez 1977’de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızdığı tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü, halkın iradesine yönelik açıktan yaptığı ilk hamle olan 7 Şubat 2012 MİT operasyonu ile başlayan süreçte sinsice organize edilen Gezi şiddet eylemleri, 17-27 Aralık 2013 operasyonları, 1 ve 19 Ocak MİT TIR’ları operasyonları, 6-8 Ekim olayları ile irili ufaklı onlarca eylemin planlayıcısı ve icracısı olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde ve buna paralel dünyanın birçok ülke ile bölgesinde örgütlenen FETÖ’nün tasfiye/pasifize edilmesi, uyguladığı taklitleri deşifre etmek ve bunları uygulayabileceği alanları kapatmakla mümkündür.

Dolayısıyla 40 yılı aşkın bir süre kamu ve özel sektörde, sosyal hayatta koordineli ve organize hareket eden, gizlilik içinde istihbarat toplayıp arşivleyen/değerlendiren ve bunu örgütsel menfaatler doğrultusunda kullanan FETÖ’nün çok büyük ölçüde çözümlenmiş olması örgütle ve benzeri yönteme başvurabilecek yapılanmalarla mücadele bakımından oldukça önemlidir.

Öte yandan FETÖ 44 yıldır takiye, kumpas ve tasfiye yöntemini kullanmış olmasına rağmen Cumhurbaşkanı recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde verilen mücadele ile devleti kopyalama süreci işlevsiz hale getirilmiştir. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminde ise FETÖ yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde şaha kalkan milli irade tarafından püskürtülmüş ve d ersi verilmiştir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası