Kriter > Kitaplık |

TÜYAP Kitap Fuarı ve Kültürel İktidar Meselesi


Bunun adı kitap fuarı değil kitap panayırı olmalı diyor metrobüsün merdivenlerinden inerken. “Dünyanın yirmiden fazla ülkesinde kitap fuarı gezdim, böyle semt pazarı gibi kitap satılan fuar görmedim..."

TÜYAP Kitap Fuarı ve Kültürel İktidar Meselesi

Bunun adı kitap fuarı değil kitap panayırı olmalı diyor metrobüsün merdivenlerinden inerken. “Dünyanın yirmiden fazla ülkesinde kitap fuarı gezdim, böyle semt pazarı gibi kitap satılan fuar görmedim. Fuarlar yayıncılık sektöründe çalışanların buluştuğu, perakende satışların değil daha kapsamlı anlaşmaların yapıldığı yerlerdir.”

“Ne fark eder dostum” diyorum. “Her şeyimiz bize özgü olmalı diye tuttururken kitap fuarının bize özgü olması seni neden rahatsız ediyor? Hem bu sayede okurlar yıl içerisinde çıkan kitapları topluca görme ve ucuza kitap alma fırsatı buluyorlar. İmza günleri, söyleşiler düzenleniyor; kitap tirajları artıyor.”

“Ucuza mı alıyorlar? Hahaha! Fuara en son ne zaman geldim demiştin? Yayınevlerinin kitap fuarında büyük indirimler yaptığı nerede görülmüş? İndirim değil bindirim yapıyorlar. Milleti kazıklıyorlar.”

“Yahu ne menfi bir adamsın! Alan razı, satan razı; sana ne oluyor?”

Avcılar’da inip aktarma yapmamız gerekiyor. İkimiz de çelebi ademler olduğumuz için itiş kakışa girmeden bekliyoruz ve ancak yirmi beş dakika kadar sonra gelen bilmem kaçıncı otobüste kendimize yer bulabiliyoruz. Kafasını kültürel iktidar mevzuu ile bozmuş olan dostum konuşmaya devam ediyor:

“Adamların gücünü görüyor musun? Allem ettiler, kallem ettiler, metrobüsün son durağını TÜYAP’a kadar uzatmayı becerdiler.”

Dayanamayıp itiraz ediyorum:

“Fena mı oldu yani? Eskiden Kadıköy’den Beylikdüzü’ne gitmek saatlerce sürerdi. Sırf bu yüzden kitap fuarına gelmeye üşenirdi birçok insan. Belediye sağ olsun, metrobüs sayesinde yol epeyce kısaldı.”

“Kısaldı kısalmasına da… Kendi mahallelerinin ulaşım koşullarının iyileştirilmesini isteyen ama böyle güçlü ve zengin olmadıkları için seslerini duyuramayan garibanların suçu ne? Bir yere yol yapılması için ille de oraya kitap fuarı mı yapmak lazım?”

“Bence yanılıyorsun kardeşim. TÜYAP dediğimiz şey kitap fuarından ibaret değil. Hemen her hafta burada başka bir fuar düzenleniyor. İş makineleri fuarı, yat fuarı, mobilya fuarı, araba fuarı, beyaz eşya fuarı vs. Milyonlarca insan buraya gelerek ve gelirken bu hattı kullanarak ekonominin canlanmasına katkı yapıyorlar. Ayrıca yol üzerinde evleri olan çok sayıda vatandaş var. Belediye açısından son derece karlı bir yatırım. Yoksa üç beş kişi baskı yaptı diye bir dağ başına metrobüs götürülmüş değil. Ayrıca kullananlar da hizmetten memnun.”

“Belli belli, sen de onların adamı olmuşsun” deyip somurtuyor.

Son durakta inip fuar alanının girişine doğru ilerliyoruz. İzdihamdan ezilmemek için birbirimize destek olarak içeriye giriyoruz. Bilet parasını ödeyerek tabii.

İçerisi de kalabalık. “Yol boyunca söylendin ama gördüğün gibi birçok insan seninle hemfikir değil. Hafta sonu tatili olduğu halde buraya yığılmışlar. Her yıl daha çok sayıda ziyaretçi geliyor fuara.”

Gerçekten de birkaç gün sonra katılım raporu açıklanıyor ve fuarın yeni bir katılım rekoru kırdığı ortaya çıkıyor:

“12 Kasım’da açılan 35. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ve 26. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı 20 Kasım akşamı saat 19.00’da rekor sayıya ulaşarak 621 bin kişinin ziyaretiyle sona erdi. TÜYAP Kitap ve Sanat fuarlarını ziyaret eden kitapsever ve sanatsever sayısı geçtiğimiz yıla oranla yüzde 11,3’lük bir artış gösterdi.”

Bu artışın satışlara nasıl yansıdığını bilemiyoruz çünkü cirolar açıklanmıyor.

Girişte yılın onur yazarının kim olduğunu gösteren bir afiş çarpıyor gözümüze. Bana dönüp “Peki buna ne diyeceksin?” diye soruyor. “Her nasılsa adının önüne ‘İstanbul’ eklemeyi başarmış TÜYAP Kitap Fuarı 1987’den beri yılın onur yazarını seçiyor. Bu yazarların bir tanesi bile sağcı, muhafazakar, milliyetçi ya da dindar değil.”

Hemen oracıkta açıp bakıyorum: Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nadir Nadi, Turhan Selçuk, Aziz Nesin, Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Adalet Ağaoğlu, İlhan Selçuk, Peride Celal, Vedat Günyolu, Fethi Naci, Server Tanilli, Şükran Kurdakul, Semih Balcıoğlu, İlhan Berk, Tahsin Yücel, Gülten Akın, Vüsat O. Bener, Doğan Hızlan, Metin And, Füruzan, Cevat Çapan, Doğan Kuban, Ferit Edgü, Gülten Dayıoğlu, Taner Timur, Atilla Dorsay, Tan Oral, İoanna Kuçuradi…

Arkadaşım devam ediyor: “Türkiye’de bunlar kadar yetkin, bunlar kadar velud, bunlar kadar çok okunan sağcı ya da muhafazakar yazar yok mu? Elbette var. Hem de çok sayıda. Ama bunlar bir çete gibi davranıyor ve hep kendi mahallelerinden insanları seçiyorlar.”

“Kim bunlar?” diye soruyorum.

“Bilmiyor musun? TÜYAP A.Ş. tarafından düzenlenen kitap fuarının paydaşlarından biri Türkiye Yayıncılar Birliği. Bu dostlarımız Kitap Fuarları Danışma Kurulu diye bir şey oluşturmuşlar. Aynı dünya görüşünü paylaşan isimlerden oluşan bu partizan kurul kendi kankalarını onur yazarı yapıyor.”

İfadelerini ağır bulsam da listedeki isimlerin önemlice bir kısmı arkadaşımı haklı çıkarıyor. Üstelik bu torpil algoritmasının etkisi salonlarda da hissediliyor. Girişteki güzel stantlar belli başlı yayınevleri tarafından kapılmış. Hatta bunlardan biri olan İletişim her iki salonun girişini birden kapatmış. “Öteki” tarafın yayınevleri kuytulara, köşelere tıkıştırılmış.

Türkiye’deki en eski ve büyük yayınevlerinden birinin yönetim kurulu başkanı olan bir ortak arkadaşımızı ziyaret edip stantların neye göre dağıtıldığını soruyoruz. Tek kelimeyle yanıtlıyor bizi: “İlişkiler.”

“Sizin yayınevi neden önde değil, neden iki salonda da yer kiralamadınız?” diye sıkıştırıyoruz. “Oraları bize vermezler” diyor şakayla karışık. “Bu yıl iki salonda da stant açmak istedim ama mümkün olmadı.”

“Parasıyla değil mi?” diye ısrar ediyorum. “Her şey para değil” deyip gülüyor. Üstelik o sırada öğreniyoruz ki kiralar el yakıyor. TÜYAP sadece kapı girişlerinde bilet satarak değil yüksek kira bedelleri toplayarak da parayı kırıyor.

“Serbest piyasa kardeşim” diye lafa karışıyor bizimki: “Ama sadece parayı bayılırken serbest, yer ya da onur yazarı seçerken serbest değil.”

“İyi ama kardeşim” diyorum, “Fuara muhafazakar ya da dini hassasiyetlere sahip irili ufaklı onlarca yayınevi de katılmış. Bu adaletsizlikten rahatsız olsalar tepki gösterip katılmamaları gerekmez mi? Demek ki bir şekilde onların da işine geliyor burada olmak.”

“Sen ne konuşuyorsun hocam” diye atarlanıyor birlikte geldiğimiz takıntılı arkadaş: “Onlar dolgu malzemeleri. Ortak bir bilince sahip olmaktan çok uzaklar. Kültürel iktidar onları esir almış.”

Artık sonu gelmek bilmeyen bu yakınmalardan bana gına geliyor. Dayanamayıp kızıyorum:

“Yahu kardeşim! Diyanet onlarca yıldır Kocatepe ve Sultanahmet’te fuar düzenliyor. Ne büyüyor ne küçülüyor. Türkiye Yayıncılar Birliği’ne alternatif olması beklenen Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği CNR’da fuar düzenlemeye başladı ama henüz emekleme aşamasında bile değil. Yıllardır İstanbul’un Anadolu yakasındaki okurlar için de bir fuar düzenlemek lazım diye konuşup duruyorsunuz ama başaramadınız. Sizin imkanlarınız bunlardan az mı? Değil! Ama adamlar bu işi yıllardır yapıyorlar ve her sene büyütüyorlar; sizse yerinizde saymayı bırakın, geriye gidiyorsunuz. Adamlar uluslararası hale geldiler, siz yerel olmayı bile başaramadınız. İş eleştirmeye gelince de şampiyonluğu kimseye bırakmıyorsunuz. Becerebiliyorsanız daha iyisini, daha adilini, daha kuşatıcısını siz yapın. Ağlayıp sızlanmayı bırakın.”

Daha konuşacağım ama arkadaşım sözümü kesiyor:

“O değil de üstad” diyor. “Eskiden Türk Tarih Kurumu da burada tezgah açardı. Tuğla gibi kitapları yok pahasına satardı. Kitaplar çuval çuval kapışılırdı. Tarih Kurumu gidince buranın tadı kalmadı.”


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası