Kriter > Dosya > Dosya / Türk Dünyası |

Türk Dünyasında Örgütlenme ve Bütünleşme Süreci


Bugün dünyada Türk devleti veya Türk Cumhuriyeti olarak tasnif edilen 7 devlet vardır. Bu devletlerden beşi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsız cumhuriyet haline gelmiş olan devletlerdir. Bu nedenle bu devletlerin siyasal düzlemde örgütlenme veya bir araya gelme süreçlerini, bağımsızlıklarının ilk yıllarına gidip hatırlamak gerekir. O yıllarda bağımsızlığın verdiği milli coşku ve heyecana, çok büyük siyasal ve ekonomik belirsizlikler eşlik ediyordu.

Türk Dünyasında Örgütlenme ve Bütünleşme Süreci
Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyi (Türk Konseyi) 7. Zirvesi, Bakü (TCCB-Murat Çetinmühürdar/AA, 15 Ekim 2019)

Türk dünyası kavramı, Türk Cumhuriyetlerini de kapsayan ancak coğrafi ve demografik bakımdan çok daha geniş bir dünyaya tekabül eden bir kavram. İngilizce literatürde “Turkic World” kullanımı yaygın olsa da Türkiye’de kimi kaynaklarda yararlanılan ve bu “Turkic” kelimesinin muadili olan “Türki” kelimesi yerine artık doğrudan doğruya “Türk” kelimesi tercih edilir durumdadır. Her ne kadar bu kavramlaştırma; Çin, İran, Afganistan, Balkanlar, Kafkasya, Rusya Federasyonu, Irak, Suriye gibi devletlerdeki Türk varlığını kapsıyorsa da Türk dünyası denildiğinde akla öncelikle Azerbaycan ile Türkistan’daki bağımsız devletler gelmektedir.

Bugün dünyada Türk devleti veya Türk Cumhuriyeti olarak tasnif edilen 7 devlet vardır. Bu devletlerden beşi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsız cumhuriyet haline gelmiş olan devletlerdir. Bu nedenle bu devletlerin siyasal düzlemde örgütlenme veya bir araya gelme süreçlerini, bağımsızlıklarının ilk yıllarına gidip hatırlamak gerekir. O yıllarda bağımsızlığın verdiği milli coşku ve heyecana, büyük siyasal ve ekonomik belirsizlikler eşlik ediyordu. 70 yıl süren bir ortak Sovyet siyasal hayatı son bulmuş, devlet inşası gibi zor bir görevle karşı karşıya kalınmıştı. SSCB henüz dağılmamışken, Rusya Sovyet Cumhuriyeti, Belarus ve Ukrayna ile birlikte bu devletlerin Moskova ekseninden uzaklaşmasını önlemek maksadıyla Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) adında bir uluslararası örgüt kurmuş, örgütün kuruluşunu simgeleyen Almatı protokolünden 5 gün sonra, SSCB resmen dağılmıştı. BDT’nin kurucu antlaşması Ocak 1993’te imzalanmıştı. Ancak üyelerde artık farklı bir dünyada oldukları, bağımsız devletler olarak kendi ayakları üzerinde durmaları gerektiği hissi hakimdi. Karabağ, Tacikistan veya Moldova’da yaşananlar bunun delilleriyle doluydu.

Türk Konseyi İş Birliği, info

Dönemin Koşulları

Bu ortamda, Türkiye çok da hazır olmadığı bir siyasal durumla karşı karşıyaydı. Bu devletlerin içinde dil ve din birliği olanlarıyla geliştirebileceği çok boyutlu ilişkiler, öğrenebileceği, öğretebileceği pek çok husus vardı. Ancak Türkiye’nin 1990’larda içeride ve dışarıda yaşadıkları, yakın havzasındaki olaylara yön verme, sonuç doğurma kapasitesini geriye çeker nitelikte büyük sorunlardı. Öncelikle, 1984’ten itibaren başlayan PKK terörü 1990’larla birlikte daha da şiddetlenmiş, terör örgütü Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun önemli bir kısmında devlet otoritesini zayıflatan eylemler yapabilir hale gelmişti. Terörle mücadelenin yöntemleri ve hükümetlerin bu konudaki kararlılığı konusundaki sıkıntılar, siyasal gündemi meşgul ediyordu. 1991’de ABD’nin Irak’a müdahalesi, Türkiye’nin yüz yüze kaldığı sorunları biraz daha artırdı, sınırdan sığınmacı akını, Kuzey Irak’ta otorite boşluğu ve PKK’nın buradan da beslenmesi gibi yeni gündemler oluştu. Dış politikada ise dünyanın yaşamakta olduğu paradigmatik dönüşüm tam da Türkiye’nin çevresinde cereyan etmekteydi. Bütün bu gelişmelerin, Azerbaycan topraklarının işgal edilmesi sürecinde yaşandığına dikkat edilmesi gerekir. Konunun bir boyutu da ASALA-PKK ilişkisiydi. Dünyadaki Türk karşıtı Ermeni terör faaliyeti, ASALA’nın 1983’teki Orly saldırısını müteakip sessizliğe geçerken, PKK’nın 1984’te silahlı teröre başlamasını tesadüf olarak görmek oldukça zordur.

Bu meselelere ek olarak Balkanlar’da yaşanan gelişmeler de Türkiye’nin dış politika gündemini meşgul eden hususlar arasında oldu. Çünkü SSCB gibi dağılan bir başka devlet de Yugoslavya idi. Bosna ve Kosova savaşları, Türkiye’nin ilgi gösterdiği ancak tek başına sonuç almasının mümkün olmadığı birer büyük sorun olduğundan, Türkiye burada uluslararası kuruluşları harekete geçirme, dost devletlerin bu sorunda desteklerini temin etme gibi ajandalara sahip olmuştur. Bosnalı hastalar için hastane tahsisi, mülteciler için sığınma kampı oluşturulması, insani yardım, eğitim yardımı gibi faaliyetler de Türkiye tarafından mümkün ölçüde gerçekleştirilmiştir.

Kıbrıs meselesi, Türkiye-AB ilişkilerindeki inişli çıkışlı süreç 1990’ların başında Türk dış politikasının birbiriyle ilişkili diğer iki konu başlığı olmuştur. Bütün bu hususlar, Türkiye-ABD ilişkilerinin de sorunlu alanları olma niteliğini sürdürmüş, ABD zaman zaman AB tarafına “Türkiye’nin küstürülmemesi/uzaklaştırılmaması” yönünde mesajlar verse de genel olarak Türkiye’den beklenti içinde olmuş, hatta bu beklentilerini siyasi baskıya dönüştürmüştür.

Her şeye rağmen Türk dünyası, 1991’den itibaren kazandığı yeni siyasal hüviyetle, Türk dış politikasının unsurlarından biri haline gelmiştir. 1990’ların başında, Batı’da bazı çevreler Türkiye’nin, güç bloklarının ortadan kalkmasından yararlanarak ve AB’den dışlanmasına bir tepki olarak alternatif bir Türkçe konuşan dünya topluluğu oluşturma arayışında olduğunu savunmuşlardır. Rusya ve İran’da ise Türkiye’nin bu yöneliminin bir tür Turancılık ve Pantürkizm olduğu, bu itibarla kendilerinin toprak bütünlüklerini gelecekte tehlikeye sokacak bir yayılmacılık olduğunu iddia eden çevreler olmuştur. Zaman içinde bu görüşler marjinal kalmış, bu devletlerin birbirleriyle ve Türkiye ile ilişkilerinde attıkları adımlar, işin tabiatı gereği egemen haklarından kaynaklanan arzuları olarak kabul görmüştür.

Türkiye bu devletlerin geçiş ekonomileri olmaları nedeniyle liberal ekonomik şartlardaki tecrübelerini, yatırımlarını, eğitim alanındaki birikimini istifadeye sunmuştur. Bu sunuş da diğer aktörlerce bir Türk/Türkiye modeli olarak vasıflandırılmıştır. İşbu “Türk modeli”nin kültürel yönden Türk Cumhuriyetlerinde olumlu yansımaları olsa da, çok partili demokratik siyasal hayat bakımından isteksiz olan ve muhalefete yönelik sert yöntemlerinin uygulandığı bazı devletlerin yönetimleri oldukça temkinli yaklaşmışlardır. Bununla birlikte, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’da daha olumlu yankıları olduğu görülmüştür.

Türk Konseyi Sekreterya Binası, İstanbul

Türk Birliğinin Hamlesi

Türkiye’nin bu bölgeye yönelik politikasından kuşku duyarak onun başarısızlığını arzulayan aktörlerin, yeni devletlerin yönetici sınıflarındaki kuşkuları körüklediğini de tahmin etmek zor değildir. Ayrıca bu devletlerin her birinin içinde eski sistemi temsil eden unsurlarla yeni dönemi arzu eden unsurlar arasında bürokratik ve/veya siyasi bir mücadelenin var olduğu da unutulmamalıdır.

Türk dünyasına yönelik politikaların etkinliğini artırmak, ihtiyaçlara göre iş bölümünü sağlamak maksadıyla Türkiye’de muhtelif kurumlar kurulmuştur. Önceleri çoğunlukla gönüllü/idealist sivil kuruluşlar ve kişiler tarafından gerçekleştirilen münferit yardımlar şeklinde başlayan ilişkiler, zaman içinde doğrudan desteklere, proje temelli iş birliklerine, kalkınma hedefli dış yardımlara ve ticaret anlaşmalarına doğru ilerlemiştir.

Çeşitlenen ilişkilerin koordinasyonu için 1992’de Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) kurulmuş ve bu kurum, eğitimden laboratuvar inşasına, kültür varlıklarının restorasyonundan ortak bilimsel toplantıların yapılmasına kadar çeşitli faaliyetlere öncülük etmiştir. 1993’te Antalya’da TÜDEV adlı vakıf tarafından gerçekleştirilen Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayları başlatıldı ve 2009’a kadar farklı şehirlerde yapıldı. Ancak bu toplantılar bilim adamlarından sanatçılara kadar çok geniş bir yelpazeden temsilcilerin davet edildiği bir şölen havasında gerçekleşiyordu. Devletler düzeyindeki ilk girişim, temelleri 1992’de Ankara’da yapılan zirveye dayansa da, 2009’da Nahçıvan Antlaşması’yla kurulan ve 16 Eylül 2010’daki İstanbul Zirvesi’nde resmen hayata geçirilen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi yani Türk Konseyi’dir. İngilizce adı Turkic Council olan bu kuruluş, ilişkilerin yeni bir safhaya taşınması yönünde büyük katkı sunmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan kurucu statüsünde üye iken, 2019’da Özbekistan’ın katılımıyla tam üye sayısı 5’e çıkmış, Macaristan da gözlemci statüde üyelik elde etmiştir. Konsey’in ikinci zirve toplantısı eğitim, bilim ve kültürel iş birliği başlıklı gündemiyle 23 Ağustos 2012’de Bişkek’te gerçekleştirilmiştir. Söz konusu zirvede Türk Konseyi’nin sekretaryasına ilişkin anlaşmanın yanı sıra, Astana’da Türk Akademisi ve Bakü’de Türk Kültür Miras Vakfı’nın kurulmasına ilişkin anlaşmalar da imzalanmıştır.

Bugün, Türk Konseyi’ne bağlı beş adet yardımcı kuruluş bulunmaktadır ki bunlar; Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY), Uluslararası Türk Akademisi, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) ile Türk Kültür ve Miras Vakfı’dır. Yine 2011’de kurulan Türk İş Konseyi ile Astana Ekonomik Forumu’nda 2019’da oluşturulan Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası’nı da zikretmek gerekir. Türk Konseyi organizasyon yapısına bakıldığında, Devlet Başkanları Konseyi, Dışişleri Bakanları Konseyi, Aksakallar Konseyi, Kıdemli Memurlar Komitesi ve Sekretarya’yı görüyoruz. Türk Konseyi'nin ana karar organı, Dönem Başkanlığı'nı üstlenen ülke (alfabetik sıraya göre) tarafından başkanlık edilen Devlet Başkanları Konseyi'dir. Türk Konseyi'nin faaliyetleri İstanbul’da yerleşik sekretarya tarafından koordine edilmekte ve desteklenmektedir. Alt organizasyonlardan Türk Kültür ve Miras Vakfı ve TÜRKPA Bakü’de, TÜRKSOY Ankara’da, Uluslararası Türk Akademisi ise Nur-Sultan’da bulunmaktadır.

Şunun altı çizilmelidir ki, Türk Konseyi’nin istisnasız tüm zirvelerine Devlet Başkanı düzeyinde katılan tek isim olan Nursultan Nazarbayev’in bu işte çok özgün bir yeri vardır. Kazakistan hem Türk devletleri arasında iş birliği hem ayrıca Orta Asya devletleri arasında iş birliği için girişimlerde bulunmuş bir devlet. Son yıllarda bu ülkenin çeşitli sorunların çözümüne ev sahipliği yapmış olmasını da kısa sürede elde ettiği diplomatik başarılar arasında görmek gerekir.

Türk Konseyi dışında Türkiye merkezli olarak kurulmuş olan ve Türk dünyasında birlik ruhuna katkı sunan başka kuruluşlar da vardır. Türk dünyasına yönelik kültür projeleri gerçekleştiren ve sadece Türk Cumhuriyetlerinde değil Avrupa’dan Afrika’ya muhtelif devletlerde temsilcilikleri bulunan Yunus Emre Enstitüleri ve Türkiye Araştırmaları Merkezleri de kurumsal girişimler olarak dikkat çekmektedir. Bu kuruluşların bir işlevi de Türkiye’nin “yumuşak gücü”ne katkı sağlamak biçiminde öne çıkmaktadır.

Türk Konseyi, Ülkeler İnfo

Ticaret Birlikteliği Güç Kazandırır

Tüm bu kurumsal girişimlere, yapılan zirve toplantılarına, muhtelif sahalardaki ikili ve çok taraflı antlaşmalara rağmen, Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerinde mesela ekonomik açıdan istediği yere eriştiğini söylemek güçtür. Türkiye’nin toplam dış ticaret hacmi içinde bu devletlerin ihracatta yüzde 3,2, ithalatta yüzde 1,4 gibi bir paya sahip olması bunu ortaya koymaktadır. Keza 2020 verilerine göre en çok ithalat yapılan ilk 20 ülke içinde de en çok ihracat yapılan ilk 20 ülke içinde de bu cumhuriyetlerin hiçbiri yer almamaktadır. Bununla birlikte Türkiye, her bir Türk Cumhuriyetinin en fazla ticaret yaptığı ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. Bu ekonomik verilerden ortaya çıkan en önemli sonuç daha yapılması gereken çok iş, alınması gereken epeyce yol olduğudur.

Türkiye’de Türk Cumhuriyetleriyle daha yakın iş birliği yapılması hatta Türk devletlerinin Türkiye öncülüğünde bir siyasal bütünleşme sürecine girmesi yönünde yaygın bir kamuoyu kanaati olduğu son yıllarda daha net olarak görülmektedir. Kadir Has Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Grubu tarafından birkaç yıldır düzenli olarak yapılan dış politika odaklı kamuoyu araştırmalarının sonuçları Türk Devletleri ile Türkiye’nin ilişkilerine dair beklentilere ışık tutmaktadır. Mesela 2020 verilerine göre vatandaşlar arasında Türkiye’nin AB ile ilişkilerine alternatif olarak bir Türk Birliği kurulmasını destekleyenlerin oranı yüzde 23,2 ile birinci sıradadır. Yine Türkiye’nin dostlarının hangi devletler olduğuna ilişkin soruya vatandaşların ezici çoğunluğunun Azerbaycan cevabını verdiği, bu ülkeyi KKTC, Özbekistan ve Pakistan’ın takip ettiği görülmektedir. “Dış politikada iş birliği yapılması gereken ülkeler” sorusuna verilen cevaplarda da yine Türk Cumhuriyetleri yüzde 30,2 ile ilk sırada yer almıştır. Bu araştırmanın ilk yapıldığı 2013’te bu oranın yüzde 11,3 iken bugün yüzde 30’un üzerine çıkması son derece çarpıcıdır.

Bugün, dünyanın coğrafi açıdan 9. büyük ülkesine sahip olan hidrokarbon ve değerli madenler bakımından zengin Kazakistan’ın, Güney Kafkasya’nın en büyük devleti ve yine bir hidrokarbon zengini olan Azerbaycan’ın, dünya doğalgaz rezervlerinde beşinci sırada bulunan Türkmenistan’ın, Orta Asya’da en büyük nüfusa sahip olan ve doğalgaz rezervlerinde dünya 16’ncısı, altın üretiminde dünya 12’ncisi olan Özbekistan’ın, eşsiz turizm potansiyeliyle Kırgızistan’ın böyle bir siyasal birliktelikte neler vadedebileceğini anlamak zor değildir. Azerbaycan’ın Karabağ zaferini müteakiben Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ev sahipliğinde Türkmenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları’nın bir araya gelmesi, iki devletin bu gelişmeyle eş zamanlı olarak Hazar’daki tartışmalı gaz sahalarıyla ilgili anlaşmazlığı çözüme kavuşturmaları, entegrasyon yönünde umut veren çarpıcı gelişmelerdir. Öte yandan bu devletlerin aşamalı olarak birer birer Latin alfabesine geçmiş olmaları da dil müştereği bağlamında bir başka değerli ilerleme olarak kaydedilmelidir. Türk Konseyi, dünyanın son iki yılını meşgul eden Covid-19 salgınına da duyarsız kalmamış ve Türkiye öncülüğünde Türk Dünyası Sağlık Bilim Kurulu toplantıları 2020’den itibaren gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Kasım 2021’de İstanbul’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde gerçekleşecek zirvenin iş birliğinde yeni ufuklar açacağı beklenmelidir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası