Kriter > Söyleşi |

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun: “Beka Mücadelesinde Stratejik İletişimin Tüm İmkanlarını Kullanacağız”


Kriter dergisi olarak bu sayıda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’la konuştuk. Değerli açıklamaları için kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof Dr Fahrettin Altun Beka Mücadelesinde Stratejik
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un ilk söyleşisini Kriter’de yayımlıyoruz. Söyleşi pek çok açıdan ilkleri barındırıyor. Çünkü Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı yeni sistemin önemli sacayaklarından birini oluşturuyor. İlk günden bu yana kamuoyunun gözü kurumun üstünde ve yakından takip ediliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurumun başına Prof. Dr. Fahrettin Altun’un başkan olarak atanmasıyla birlikte İletişim Başkanlığı önemli icraatları, kritik zamanlarda hızlı refleksleri ve stratejik iletişim yönetimi hamleleriyle ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda başta kamu diplomasisi, devlet kurumları arasındaki koordinasyonun sağlanması ve iletişimin güvenliği olmak üzere Türkiye’nin sert gücüne paralel şekilde artık yumuşak gücü de hissediliyor. Bu realiteyi hem dışarıda hem de içeride görmek mümkün. Peki, altı ay gibi kısa bir sürede neler yapıldı? Bundan sonra nasıl bir yol haritası takip edilecek? İletişim alanına yönelik hangi başlıklar öne çıkıyor? Kaşıkçı cinayeti gibi kriz durumlarında İletişim Başkanlığı nasıl bir rol oynuyor? Devlet ile toplum arasındaki etkileşimin kuvvetlenmesinde İletişim Başkanlığının etkisi sürece nasıl yansıyacak? Kuşkusuz bu soruların hepsi çok önemli. Kriter dergisi olarak bunları ve daha fazlasını Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’a sorduk. Değerli açıklamaları için kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Söyleşi: Burhanettin Duran Fotoğraf: Mehmet Bayram

Prof. Dr. Fahrettin Altun Kimdir

Türkiye 24 Haziran 2018 seçimleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş yaptı. Yeni sistemin getirdiği önemli kurumlardan biri olan “İletişim Başkanlığı” görevine Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından atandınız. Bir çerçeve çizmek gerekirse Başkanlığın kurulma amacını ve çerçevesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Türkiye’nin yeni dönemdeki ihtiyaçlarını karşılayacak çok güçlü bir zemin ortaya koydu. Türkiye’nin gerçekleriyle uyumlu bu model esasında milletin yeniden yapılanma talebinin karşılık bulmasıydı. Devletin tüm kurumları bu sistem çerçevesinde yeniden gözden geçirilerek yapılandırıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı da bu sistemin ortaya koyduğu yeni yönetim vizyonunun en önemli göstergelerinden biri oldu. Çünkü yeni sistem devlet içindeki bütün kurumların iş birliği ve iletişim içinde olmasını gerektiriyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının üstlendiği kritik fonksiyon da bu noktada ortaya çıkıyor.

Aslında ana amacımızı ve faaliyet çerçevemizi “milletimizin sesini, devletimizin haklı mücadelesini bütün dünyaya duyurmak” olarak özetleyebilirim. Bu hedef doğrultusunda yürüttüğümüz başlıca faaliyetler olarak şunları sayabiliriz: Kurumlar arasında söylem birliğini tesis etmek, devletin iletişiminin koordinasyonunu sağlamak, yurt içinde ve dışında Türkiye’nin tanıtım stratejilerini yürütmek, negatif algı operasyonlarıyla mücadele etmek, devlet-toplum ilişkilerindeki iletişimi yönetmek ve etkin bir medya ilişkileri yapılanması kurmak.

Yıllardır Türkiye’nin haklı olduğu konularda uluslararası kamuoyuna kendini yeterince anlatamadığı dile getirilir. İşte İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle beraber Türkiye anlatısının, tezlerinin, iddialarının ve uygulamalarının uluslararası kamuoyuna doğru bir şekilde, sürdürülebilirlik zemininde ve bütünlüklü bir iletişim stratejisiyle izahını sağlamak için çalışacak. Diğer faaliyetlerimizle birlikte bu amacımızın çok önemli olduğunu vurgulamak isterim. Çünkü gerçek ile kamuoyu algısı arasındaki makasın giderek açıldığı bir dönemden geçiyoruz. Onlarca farklı iletişim kanalından her gün binlerce mesaja maruz kalan bu yüzyılın insanına eğer siz doğru stratejilerle ulaşamazsanız çabalarınız gerçek manada karşılık bulmuyor. Yani sahip olduğunuz siyaset stratejisini doğru bir iletişim stratejisiyle buluşturmak hatta bu iletişim stratejisiyle beraber siyaset stratejisini inşa etmek önemli hale geliyor. Bunun için araştırma, planlama, uygulama, değerlendirme gibi en temel iletişim adımlarının titizlikle takip edilmesi ve iletişim çalışmalarının devletimizin tüm kurumlarıyla koordineli yürütülmesi gerekiyor.

 SETA Genel Koordinatörü ve Kriter Dergisi Genel yayın Yönetmeni Burhanettin Duran ile Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun

 

ÖNCELİĞİMİZ ÜLKEMİZİN HER ALANDA NİTELİKLİ TEMSİLİ

 

Bu çerçevede Başkanlığın temel mesajını veya odak noktasını nasıl tarif ediyorsunuz?

Temel meselemiz Türkiye markasını güçlendirmek. Bu amacın gerçekleşmesi için çok boyutlu ve paydaşlı bir çalışma alanı içindeyiz. Devletimizin tüm kurumları, ulusal ve uluslararası medya, düşünce kuruluşları, dernekler ve özel sektör kuruluşlarıyla iç içe geçen iletişim ağlarını kurmak, bu birliktelikle ortaya çıkan sinerjiyi etkin bir şekilde yönetmek, bu birikimi uygulamaya dökmek, pratiğe dönüştürmek gibi bir vazifemiz bulunuyor. Bu süreci yalnızca siyasetle sınırlamak da doğru değil. Çünkü biz yalnızca siyasette değil akademi, sanat, kültür, spor ve daha pek çok alanda sözü olan bir ülkeyiz ve her alanda ülkemizin nitelikli temsilini önceliyoruz.

Türkiye’nin ilerleyişinin kabulüne ilişkin çalışmalarımızın yanı sıra çok önemli bir diğer alanımız milletimiz ile devletimizin ilişkisini sağlıklı ve anlamlı bir zeminde yürütmek ve bu ilişkiyi daha da kuvvetlendirmek. Ülkemizin son dönemlerde karşı karşıya kaldığı pek çok sınamayı milletimizin desteğiyle aştık ve istiyoruz ki milletimiz her aşamada yönetim süreçlerine daha fazla katılsın. Bunu sağlayacak mekanizma ve projelere yönelik yeni uygulama adımlarını çok yakın bir gelecekte atacağız. Bu noktada şu aşamada öncelikle mevcut birikimi değerlendirme, kurumsal yapıları daha etkin hale getirme sürecindeyiz.

Tabii medya alanı ve basın mensuplarıyla da pek çok açıdan yollarımız kesişiyor. Basın kartı gibi sadece prosedürel işlemler değil aynı zamanda nitelikli içeriklerin hazırlanıp sunulmasına katkı sunmak, gündeme ve gelişmelere dair devlet kurumlarının ne düşündüğünü anlatmak, bunları tartışmak, basının talep ve sorularına cevap verebilmek de bizim için büyük önem taşıyor. Ülkemizin uluslararası medyada görünürlüğünü artırmak ve ön yargıları kırarak tarafsız bir şekilde değerlendirilmesini sağlamak da yoğunlaştığımız alanlardan bir diğeri.

İletişimin kapsayıcılığını düşündüğünüzde bizim de çalışma sınırlarımızın genişliğini tahmin edebilirsiniz. Bu anlamda ilgili kurumlarla olabildiğince koordineli ve planlı faaliyetler yürütmeye çalışıyoruz. İletişim Başkanlığı olarak tüm kurum ve paydaşlarla daha fazla etkileşim içinde olacağımız bir yapı kurduk. Bundan sonraki aşama uygulama süreci içinde etkileşimi artırmak, verimliliği yükseltmek ve hem uzmanlık hem de birikim anlamında derinleşmeyi sağlamak olacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Prof. Dr. Fahrettin Altun
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun

 

KAPSAMLI BİR DEĞİŞİM SÜRECİNDEYİZ

 

İletişim Başkanlığına atanmanızdan bu yana altı ay geçti. Bu kısa süre içinde neler yapıldı ve bundan sonraki hedefleriniz arasında hangi projeler öne çıkıyor?

Yeni bir kuruma başkanlık etmek hem heyecan ve mutluluk verici hem de takdir edersiniz ki son derece meşakkatli. Bir kere bir sistem kurmalısınız ve bu sistemin her zaman işleyebilir, sürdürülebilir olması gerekiyor. Çünkü sadece kısa vadede hemen sonuç alabileceğimiz amaçları benimsemiyoruz. Göreve geldiğim günden beri birinci meselem bahsettiğim bu sistemi kurgulamak oldu. Bununla bağlantılı olarak nitelikli insan kaynağıyla ilgili çalışmaları önceledik. Çünkü hedeflerimize ve amaçlarımıza ancak alanında en iyi olan insanları bir araya getirerek ulaşabileceğimize inanıyoruz. Mesela bu kapsamda iletişim uzmanlığının kurumsallaşması için yönetmelik çalışmalarını tamamlamış durumdayız. Bu adım iletişim faaliyetlerinin bir uzmanlık kategorisi içinde kabulü için son derece önemli. Genel bir kategori olarak iletişime ve bu anlamda basına verilen değeri gösteren bir süreç ortaya çıktı bu sayede. İletişim “olsa iyi olur” denilen bir kategoriden her türlü sürecin “olmazsa olmazı” olarak görülen, uzmanlık birikimiyle şekillenen bir başlık olarak öne çıktı.

Yeni bir kurum olduğumuz için göreve geldiğimiz günden bu yana vizyon ve misyonumuza uygun şekilde mevzuat ve yönetmelik değişikliklerine ilişkin çalışmalara yoğunlaştık. Kurumsal kimlik hazırlıklarından tutun da taşra ve yurt dışı teşkilat yapılanmasına kadar epey yoğun bir ajandayla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Tüm alanlarda kurumsal kapasitemizi artıracak, hareket kabiliyetimizi kolaylaştıracak iç düzenlemeleri hayata geçiriyoruz. Kamu Diplomasisi, Basın ve Yayın, Tercüme, Halkla İlişkiler, Yönetim Hizmetleri, Strateji ve Bütçe ile Bilgi İşlem Daire Başkanlıklarımız bu çerçevede yapılanma ve çalışmalarına devam ediyor. Yani aslında hem kurumsal birikim hem de yapılanma olarak bir hayli kapsamlı bir değişim süreci yaşanıyor.

Yeni bir kurum için kurumsal kimlik çalışmaları çok vakit alan ama görünmeyen işler arasında yer alıyor. Bu süreçlerin büyük kısmını tamamladık. Uygulamalarımıza da yansımaya başladı. Kendi kurumumuzun yanında bakanlıklarımız için de Cumhurbaşkanlığının kurumsal kimliğiyle bütünleşik ve birbiriyle uyumlu görsel bir sistem kurgusu üzerinde çalıştık. Bu kapsamda Başkanlığımız koordinasyonunda bütün bakanlıklarımızın logoları yenilendi.

Bir diğer önemli iş alanı devletimizin üst yönetim kademelerine veri sağlamak. Yönettiğimiz Devlet Enformasyon Sistemi (DES) üzerinden pek çok ülkenin basın ve yayın kuruluşlarını takip ediyoruz. Burada 38 dilden çeviri yapıp raporlaştırıyor ve bunları ilgili makamlarla paylaşıyoruz. Şimdi bu çalışmayı bir üst seviyeye çıkararak sistemin geliştirilmesi amacıyla veri kapsamının genişletilmesine karar verdik. Haber tercümelerinin yanı sıra düşünce kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve etkili diğer kurum ve kuruluşlara ait yayınları tercüme, analiz, rapor ve bilgilendirme süreçlerine dahil ediyoruz. Bu noktada kurumsallaştırmaya çalıştığımız bir diğer husus da reflekslerimizi güçlendirmek; etki-tepki süreçlerini hızlandırmak ve uluslararası düzeyde karşımıza çıkan argümanlara hemen yanıt vermek. Burada temel kaygımız sadece raporlama ve raporları ilgili yerlere iletmeyle sınırlı kalmayacak bir şekilde mevcut birikimi kullanarak hem gelişmelerin analizini yapan hem de refleks geliştiren bir sürece doğru evrilmeyi başarmak oldu. Bu noktada ciddi adımlar attık ve atmaya devam ediyoruz.

SETA Genal Koordinatörü Burhanettin Duran ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun
SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun

 

KAMU DİPLOMASİSİNİ KURUMSALLAŞTIRACAĞIZ

 

Peki, sahaya doğrudan yansıyan çalışmalarınız var mı veya sahada ne tür çalışmalar yürütülüyor?

Göreve geldiğim ilk günden beri uluslararası kamu diplomasisi projelerini ve önerilerini stratejik iletişim yaklaşımıyla değerlendiriyor ve öne çıkan teklifleri eyleme geçiriyoruz. Kamu diplomasisini kurumsallaştıracağız. Hedef kitlemiz hemen hemen bütün dünya. Sıcak gündemlerimiz dolayısıyla üzerinde çalışmamız gereken ülkeler başta olmak üzere her ülkenin kendine özgü sosyal ve siyasal iklimini, kültürünü, ekonomisini analiz ederek ülkemizin iletişim ve tanıtımını daha iyi yapmak için kamu diplomasisi projeleri geliştiriyor ve uyguluyoruz. İngiltere’den Çin’e uzanan geniş bir coğrafyada düzenlediğimiz “Turkey Today/Bugünün Türkiye’si” panelleri için gittiğimiz ülkelerde medya, akademi, sivil toplum ve düşünce kuruluşu temsilcilerinin yoğun ilgisiyle karşılaşıyoruz. Kendi seyri ve doğası içinde bu tür çalışmaları zaten hızlı bir şekilde uyguluyoruz. Bu kapsamdaki çalışmalarımızı belirlediğimiz hedef ülkelerde yoğunlaştırarak devam ettireceğiz.

İçeride ise basın mensuplarına dönük faaliyetlerimiz çok kanallı bir yapıda sürüyor: Birincisi basın kartı yönetmeliğini yeniledik. Ardından mevcut basın kartlarının yenilenmesine ilişkin duyurumuzu yaptık. Şu an basın mensuplarımızdan yenileme başvurularını almaya devam ediyoruz. Yakın bir zamanda yeni tasarım basın kartlarının dağıtımına başlayacağız. Basının gelişimi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve nitelikli yayınlar çıkarılmasına katkı sunacak faaliyetler planlıyoruz. Bunun yanı sıra ülkemizde yerleşik uluslararası medya mensuplarına yönelik rutin olarak sürdürdüğümüz akreditasyon işlemleri var. Bunların her biri detaylı işler. Bununla birlikte basın mensuplarımızın işlerini kolaylaştırmak için Suriye sınırında basın akreditasyon merkezleri kurulmasından yabancı basın heyetlerinin ülkemizde ağırlanmasına kadar bir dizi etkinlik organizasyonu gerçekleştirdik. Yurt dışından gazeteci heyetlerinin ilgisi ve ziyaretleri de artarak devam ediyor. Ayrıca diğer ülkelerin muadil kurumları ve medya organizasyonlarıyla iş birliği fırsatlarını da değerlendiriyoruz.

Baştan beri ifade etmeye çalıştığım gibi çalışma alanımız çok geniş ve iç içe geçmiş birçok yapının yönetimini içeriyor. Sistemi oluşturan her bir halkanın çok güçlü olması gerekiyor. Dolayısıyla sağlam adımlarla ilerlemeye çalışıyor, iletişimi yönetilebilir kılmanın gayreti içinde bulunuyoruz.

 

CİMER’DE MUAZZAM BİR ETKİLEŞİM VAR

 

Aralık sonunda CİMER’e yoğun şekilde başvuru yapan bir vatandaşla ilgili yaptığınız Twitter paylaşımı kamuoyunda çok pozitif geri dönüşler aldı. Eski Türkiye’de “bürokrasiye ulaşılamaması” yoğun şekilde eleştirilirdi. İletişim Başkanlığı bu konuda nasıl bir yöntem takip ediyor?

Kamuoyunda kısaca CİMER olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi de yeni yapıda İletişim Başkanlığımız altında faaliyet gösteriyor. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla kurulan CİMER ülkemiz için çok değerli bir proje. Başkanlık olarak bizim de ana faaliyet alanlarımız arasında saydığım “devlet-toplum ilişkisini güçlendirmek” bağlamında çok önem verdiğimiz bir sistem.

CİMER üzerinden yapılan her başvuru, talep, öneri ya da şikayet etkin ve süratli bir şekilde sonuçlandırılmak üzere ilgili kurumlara yönlendiriliyor. Vatandaş ile devlet arasındaki iletişim köprüsünü devamlı surette açık tutmasıyla CİMER katılımcı demokrasinin önemli bir unsuru haline geldi. Geçen yıl boyunca CİMER’e yapılan toplam 2 milyon 871 bin başvuru da bu gerçeği ortaya koyuyor. Bu muazzam bir etkileşim. Vatandaşlarımız doğrudan bir şekilde yönetim süreçlerine katılarak eleştiri ve şikayetlerini iletiyor. Ama sadece bununla da sınırlı kalmıyoruz.

“Ülkem için Bir Fikrim Var” adını verdiğimiz yeni bir çalışmamız var. Bu çalışmayla vatandaşlarımızın yönetim süreçlerine katılımını artıracak yeni bir projeyi daha hayata geçiriyoruz. Buradaki temel amacımız da devlet-millet ilişkisinin bağlamını derinleştirmek, her bir vatandaşımızın fikirlerini yönetim mekanizmalarına doğrudan aktarabilmesinin önünü açmak ve ülkemizin gelişiminde katkısı olacak fikirlerin uygulanmasını sağlamaktır.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun

 

CUMHURBAŞKANIMIZ DÜNYADA TAKİP EDİLEN BİR LİDER

 

İletişim Başkanı olarak atanmanızdan sonra kamuoyunda en fazla dikkat çeken farklılıklardan birisi yurt dışında Başkan Erdoğan’ın birçok makalesinin yayımlanması oldu. Bu konuda nasıl bir strateji takip ediyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanımızın yabancı mevkidaşlarıyla yürüttüğü lider diplomasisi ülkemizin uluslararası arenada en büyük kozlarından biri. Bazı konularda Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsi kanaatlerinin ve perspektifinin uluslararası kamuoyuyla paylaşılması Türkiye’nin tezlerinin açıkça ortaya konmasını ve daha net anlaşılabilmesini mümkün kılıyor. Çünkü Cumhurbaşkanımız uluslararası kamuoyunda bölgesel ve küresel konulardaki duruşu ve düşünceleri takip edilen bir lider.

Biz İletişim Başkanlığı olarak yeni dönemde ABD’den Rusya’ya, Almanya’dan İngiltere’ye, Katar’dan Fransa’ya birçok ülkenin önde gelen yayın organlarında kendisinin kanaatlerinin ve perspektifinin yer almasının organizasyonunu gerçekleştirdik sadece. Lider diplomasisi çerçevesinde bu etkileşimin artmasının ve güçlenmesinin kritik bir değeri haiz. Çünkü bu kamu diplomasisinde kullanılan araçlardan biri. İletişim Başkanlığı olarak bu konuda da ciddi adımlar atarak uluslararası medyayla ilişkileri canlı tutmaya ve bu kanalı ülkemizin stratejik iletişimi için etkin bir şekilde kullanmaya gayret ediyoruz.

 

KAŞIKÇI CİNAYETİNDE KARA PROPAGANDA SÖYLEMLERİNİ ÇÜRÜTTÜK

 

Bir başka farklılık da Cemal Kaşıkçı cinayeti işlendikten sonra yaşandı. Türkiye’nin imajının pozitif yönde yükseldiği görüldü. Kriz yönetiminde İletişim Başkanlığı nasıl bir fonksiyon üstlendi?

Cemal Kaşıkçı cinayeti işlendiği yer ve yaşanan vahşetin boyutu itibarıyla tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olaydı. Dolayısıyla dünya çapında bir yankı uyandırdı. Ancak ilginç bir şekilde ilk anlardan itibaren bazı ülkeler, yayın organları ve kuruluşların cinayetin üstünü örtme çabalarına şahitlik ettik. Hatta çeşitli çarpıtmalarla olayın faturasını Türkiye’ye yıkma girişimlerini izledik. Olayın basına yansımasıyla beraber birtakım çevreler hemen buna yöneldi. Esasen bu girişimler de söz konusu planlı cinayetin bir boyutuydu. Eğer Cumhurbaşkanımızın dirayetli duruşu, kararlı tutumu olmasaydı bu cinayet örtbas edilecekti. Cumhurbaşkanımızın bu tutumu üzerine biz de bu menfur cinayeti tüm yönleriyle aydınlatmak için elimizdeki bütün imkanları seferber ettik. Aleyhimize yürütülmeye çalışılan kara propaganda söylemlerinin hepsini açık delillerle çürüttük.

Burada Kaşıkçı cinayetine ilişkin elde edilen detayların diplomatik kanallar ve uluslararası medya aracılığıyla şeffaf bir şekilde paylaşılma tercihi, olayın hem dünya kamuoyunun gündeminde yer almasını hem de Suudi Arabistan üzerinde uluslararası baskı oluşmasını sağladı. Bu olayda da tamamen adaletin yerini bulması saikiyle hareket eden Türkiye’nin doğru bir iletişim stratejisiyle uluslararası medya ve kurumları harekete geçirebildiğini gördük. Türkiye’nin açık ve şeffaf şekilde yürüttüğü bu süreçte aleyhimize oluşturulmaya çalışılan hava da dağıtılmış oldu.

Sayın Cumhurbaşkanımız başından beri olayı yakından takip ederek bizi talimatlarıyla yönlendirdi. İlgili birimlerimizin gayreti ve yürüttüğümüz diplomatik çabalarla gerçeğin ortaya çıkmasına çalışırken İletişim Başkanlığı da bu süreçte bahsettiğim çerçevede kritik bir rol üstlendi. Aslında o başta saydığım “devletin söylem birliğini tesis etmek, kamu kurumlarının iletişiminin koordinasyonunu sağlamak, yurt içinde ve yurt dışında negatif algı operasyonlarıyla mücadele etmek” amaçlarının hepsinin bir arada yürütüldüğü başarılı bir sınav vermiş olduk. İletişim açısından etkin bir koordinasyon sağlanması, mesajların net bir şekilde verilmesi ve kamuoyunun bilgilenme ihtiyacının karşılanması sayesinde haklı duruşumuzu net bir şekilde anlatabildik ve bu durum karşılık buldu.

Benzer bir süreci Hollanda uyruklu FD gazetesi muhabiri Johanna Cornelia Boersma’nın Türkiye’den sınır dışı edilmesi olayında da yaşadık. Hollanda makamları Boersma’nın “bir terör örgütüyle bağlantılı olabileceği” istihbaratını Türkiye ile paylaşmış, ilgili kurumlarımız da bunun üzerine gerekli tedbirleri alarak kendisini sınır dışı etmişti. Çünkü güvenilir bir ülkeyle güvenliğe yönelik iş birliği bunu gerektiriyordu. Boersma’nın sınır dışı edilmesinin gazetecilik faaliyetleriyle ilgisi olmamasına rağmen hem içeride hem de dışarıda “Türkiye’nin basın özgürlüğünü ihlal ettiği” yorumları yapılmaya başlandı. Konu duyulduğu andan itibaren oluşan havayı dikkatle takip ettik. Türkiye karşıtları tarafından “basın özgürlüğünün ihlali” iddiasıyla ülkemiz aleyhine şişirilmeye çalışılan balon yine uluslararası medya aracılığıyla doğru bir iletişim stratejisiyle söndürüldü ve sonrasında ibrenin lehimize döndüğünü izledik.

 

HİÇBİR ÜLKENİN SURİYE POLİTİKASI TÜRKİYE KADAR İSTİKRARLI DEĞİL

 

Başkan Erdoğan 21 Aralık’taki konuşmasında “Türkiye dış politikada destan yazmakta” ifadelerini kullanmıştı. Türkiye’nin dış politikada önemli gündem başlıklarından birini Suriye sahası oluşturuyor. Bundan sonra nasıl bir süreç öngörüyorsunuz?

Ülkemizin Suriye sahasında belirlediği öncelikler zaten kamuoyunun malumu. Suriye’yi terör örgütleri için bir sığınak olmaktan çıkaracak, komşumuzun toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini muhafaza edecek ve tüm toplumsal kesimleri kuşatacak siyasi bir çözüm için çalışıyoruz. Esasen geriye dönüp baktığımızda başka hiçbir ülkenin Suriye politikasının Türkiye’nin yaklaşımı kadar istikrarlı olmadığını görüyoruz. Siyasal perspektif ve duruş olarak baktığınızda Sayın Cumhurbaşkanımız hep aynı siyasi istikamette benzer kaygılarla bir siyasal pozisyon üretti ve uyguladı. Bahsettiğim bu üç ilke her defasında farklı şekillerde takip edildi ve günlük siyasete yansıdı.

Suriye’deki istikrarsızlık ve çatışma ortamının oluşturduğu boşlukta kendine yol bulan PKK/PYD ve DEAŞ terör tehditlerini hiçbir ülke Türkiye kadar sıcak şekilde yaşamadı. Sadece son üç yılda bu terör örgütlerince çoğu Suriye’nin kuzeyinde planlanmış yüze yakın saldırıda binlerce vatandaşımızı kaybettik. Terör uluslararası bir tehdit iken bazı ülkelerin terör örgütleri arasında ayrım yaptığı hatta onları silahlandırıp desteklediğine ibretle şahitlik ettik. Bu tablo Türkiye’yi Sayın Cumhurbaşkanımızın “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” ifadesinde karşılık bulan kararlılığa taşıdı. Türkiye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında olduğu gibi her türlü terör koridoru oluşturma girişimleri karşısında hiçbir tehdide aldırmadan yine kendi göbeğini kendi kesecektir.

Önümüzdeki süreçte ABD’nin Suriye’den çekilme kararını yakından takip edeceğiz. Bu geçiş sürecini eş güdüm ve iş birliği içerisinde yönetmek istiyoruz. Aynı zamanda Rusya ve İran’la birkaç yıldır devam eden yakın iş birliğimizi sürdüreceğiz.

“ABD’nin Suriye’den çekilmesiyle Kürtlerin Türkiye’nin operasyonu ile karşı karşıya kalacağı” dezenformasyonunu ise bölgeye yönelik yeni bir siyasi dizayn planının parçası olarak görüyoruz. Türkiye olarak hem sınırlarımız içindeki hem de sınırlarımız dışındaki Kürt kardeşlerimizle bu tür çarpıtmalarla zedelenemeyecek sağlam bağlara sahibiz. Bunu hem geçmiş hem de bugünkü tecrübeleriyle en iyi yine Kürt kardeşlerimiz bilir. Bizim amacımız gayet net: Sınırımızın yanı başındaki terör bataklığının kurutulması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve ülkenin siyasi istikrara kavuşması. Tüm adımlarımızı bu doğrultuda atmaya devam edeceğiz. Bunun dışında bölgeye dönük etnisite temelli siyaset tasarımları, yönetilemeyen yeni kriz ve çatışma alanları ortaya çıkaracaktır. Bunun olmaması için Türkiye’ye kulak verilmesi hem bölgemizin istikrarı hem de küresel istikrar açısından elzemdir.

 

TÜRKİYE HİÇBİR ALANDA ALTERNATİFSİZ DEĞİL

 

Suriye bağlamında Türk-Amerikan ilişkilerini negatif etkileyen bir unsur olarak terör örgütü PKK’nın buradaki uzantısı PYD-YPG adı öne çıkıyor. Ayrıca FETÖ bağlamındaki sorunlar da henüz çözülebilmiş değil. Türk-Amerikan ilişkileri önümüzdeki süreçte ne tür özellikler taşıyabilir?

ABD son yıllarda bazı grupların ideolojik gündemlerinin etkisi altında kalarak Türkiye’yi rahatsız edecek birtakım adımlar attı. Bu adımlar sadece ikili ilişkilerde değil tüm bölgede kriz üstüne krize yol açtı. Özellikle Obama döneminde DEAŞ ile mücadele adı altında PKK/PYD/YPG ile iş tutulması ve FETÖ yöneticilerinin iadeleri konusunda mesafe alınamaması Türkiye’yi haklı olarak rahatsız etti. Buna karşın son aylarda her iki alanda da olumlu gelişmeler yaşanması memnuniyet verici. Ancak verilen taahhütlerin vakit kaybetmeden sahaya yansıması gerekir.

ABD, Türkiye’ye rağmen adım atmanın Ankara’nın beklentilerini karşılayarak iş yapmaktan daha maliyetli olduğunu ne kadar hızlı kavrarsa kendisi için o kadar iyi olur. Zira Türkiye hiçbir alanda alternatifsiz değildir. Zaten bu konuda emrivaki olarak değerlendirilebilecek söylemler karşısında ülkemizin güvenliğinin hiçbir şartta pazarlık meselesi olamayacağını hem sahada hem masada ortaya koyduk. Ulusal güvenlik ve bölge siyaseti açısından gerektiğinde sert güç unsurlarını devreye alabileceğimize yönelik tavrımız net şekilde ortada duruyor.

 

ZORLUKLARI BERTARAF EDECEK GÜCE SAHİBİZ

 

Türkiye 2013-2018 arasındaki kriz yıllarını 24 Haziran seçimleriyle büyük ölçüde geride bıraktı. Müdahale girişimlerine rağmen içerdeki siyasi konsolidasyonun sağlam olması ve tabii ki milli iradenin desteği ve Başkan Erdoğan’ın yönetim kapasitesiyle şu anda gücünü tahkim etmiş durumda. Bu bağlamda Türkiye hem ABD ve Rusya arasında denge kurabilme hem de dış kaynaklı müdahaleyi püskürtebilme konularında önemli bir tecrübe üretmiş vaziyette. Türkiye küresel ölçekte nasıl bir model oluşturuyor?

Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle “diklenmeden dik duran” bir model ortaya koyuyor. Yani uluslararası sistemin adaletsizliklerini eleştiren, özellikle dost ve müttefiklerine yanlışlarını söylemekten çekinmeyen ancak bunu reaksiyoner bir şekilde yapmayan bir aktör olarak küresel barış ve istikrara katkı sunmaya gayret ediyoruz. Bize dostça ve samimiyetle uzatılan hiçbir eli geri çevirmiyoruz. Bu nokta önemli. Çünkü zaman zaman eski Türkiye’den aldıkları cevapları veya karşılıkları bekleyenler oluyor. O dönem geçti artık. Eskisi gibi bir durum söz konusu değil ve olmayacak. 2013-2018 arasında yaşanan türbülanstan Sayın Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği ve basireti sayesinde olgunlaşarak çıktık. Bu başarı öz güvenimizi daha da üst bir noktaya taşıdı. Bundan sonra geçmişten gereken dersleri çıkararak ulusal çıkarlarımız doğrultusunda kendi yolumuzda yürümeye devam edeceğiz.

Kendi içinde normalleşmeyi sağlayan ve artık bölgesel bir güç olan Türkiye şu an küresel bir güce dönüşme mücadelesi veriyor. Bu elbette yeni meydan okumaları beraberinde getiriyor. Özellikle 2013’ten sonra sistematik bir hal alan “yıpratma savaşı” ile Erdoğan karşıtlığı üzerinden Türkiye’nin kaybetmesi hedeflenmişti. Bu süreçte sokak kalkışmalarından terör saldırılarına, askeri darbe girişiminden finansal ve ekonomik operasyonlara kadar farklı müdahale formlarıyla karşı karşıya kaldık. Her bir meydan okumayı ve saldırıyı devlet-millet birlikteliğiyle atlattık. Türkiye’nin ulusal ve bölgesel ölçekte verdiği normalleşme mücadelesi küresel boyuta taşındıkça önüne farklı güçlükler çıkarılması elbette tahmin edilebilir. Buna mukabil Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde dış kaynaklı bu zorlukları bertaraf edecek bir vizyona ve bunu uygulayabilecek bir kapasiteye de sahip.

Türkiye bir taraftan kendi milli çıkarları için mücadele verirken diğer taraftan İslam coğrafyası için de çalışma yürütüyor. Kudüs konusunda, Filistin meselesinde yaptıkları halklar nezdinde çok büyük itibar görüyor. Fakat bir taraftan da bölgedeki otoriter liderler Türkiye’nin altını oymaya çalışıyor. Ortadoğu’daki Türkiye etkisi nedir?

Türkiye Ortadoğu coğrafyasında önemli bir örnek, ilham kaynağı ve hatırı sayılır bir güç olmaya devam ediyor. Siyasi ve ekonomik istikrarını her türlü saldırıya rağmen muhafaza etmeyi başarmış, herkesin eleştirmekten korktuğu adaletsizliklere tepkisini açıkça ortaya koyan, karşılaştığı sorunları köklü demokrasisine dayanarak aşan bir ülkeyiz. Bu anlamda demokrasinin, millet iradesinin korkulacak bir şey olmadığını, tam aksine ulusal çıkarların korunmasına yardımcı olacağını gösteriyoruz. Elbette bu durumdan rahatsızlık duyanlar olacaktır. Ancak bizim için önemli olan değerlerimize sahip çıkarak yolumuzda yürümeye devam etmektir. Hep vurguladığımız üzere Türkiye artık sadece kendi aleyhine kurulan oyunları bozan bir güç değil aynı zamanda kendi çıkarları çerçevesinde oyun kuran muteber bir güçtür.

Son olarak Başkan Erdoğan’a çok yakın çalışıyorsunuz. Erdoğan’ın çalışma temposu nasıl?

Bu, cevabı çok net bir soru. Sayın Cumhurbaşkanımız milletinin birliği ve refahı, devletin dirliği ve bekası için gecesini gündüzüne katarak çalışan bir lider. Her bir dakikanın, her bir saniyenin hesabını yaparak ülkemize, devletimize nasıl daha fazla katkı sağlayabiliriz diye hareket ediyor. Bunu görmek için Cumhurbaşkanımızın sadece bir günlük mesaisine bakmak yeterli. Ülkemizin geldiği bu aşama Cumhurbaşkanımızın gayretine çok şey borçlu. Bu liderlik tarzı ve siyaset anlayışı Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle köklü ve net bir kurumsallaşma sürecine girdi. Kurumlarımız, devletimizin tüm kurumları Sayın Cumhurbaşkanımızın çalışma temposuyla uyumlu bir süreç içinde oldu ve olacak inşallah. Bu uyum arttıkça ve güçlendikçe inşallah milletimizin refahı ve devletin dirliği daha da güçlenecektir.


Etiketler »  

İlgili Haberler

SETA Kitaplar
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası