Kriter > Dosya > Dosya / Türkiye'de ve Dünyada İstihbarat |

Amerikan İstihbaratının Trump’la Kırılan Tahakkümünün Hikayesi


Trump’ın başkanlığı dönemi boyunca istihbarat teşkilatları ile arasındaki gerginlik hiç azalmadan devam etti. Bu dönem zarfında Trump iki CIA Başkanı, dört Milli Güvenlik Danışmanı ve altı Savunma Bakanı değiştirdi. Milli güvenlik ve savunma bürokrasisinin en tepe noktalarının bu denli hızlı değişimi, yine emsali görülmemiş süreçler olarak kayıtlara işlendi.

Amerikan İstihbaratının Trump la Kırılan Tahakkümünün Hikayesi
(David Burnett/Getty Images)

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry. L. Stimson göreve başlamasından üç ay sonra, Mayıs 1929’da yabancı temsilciliklerin şifrelerini kırmakla görevli “Siyah Oda”nın kapatılması emrini vermişti. Ona göre şifrelerin kırılması “etik dışı” idi ve “beyefendiler birbirlerinin mektuplarını okumaz”dı. İdealist olan Stimson’a göre dış politikada devletler arası sorunlar barışçı yöntemlerle çözülmeliydi. Bu çerçevede 1929’da Rusya ve Çin arasında baş gösteren sınır sorununun çözümü için Kellog-Briand Paktı’nı devreye sokmuş ve sorunun halledilmesini sağlamıştı. Savaş Bakanı olarak atandığı Haziran 1940’ta (savaşın sonuna, Eylül 1945’e değin bu görevini sürdürecekti) ise Amerikan Ordusu’nun şifre kırma dairesini tekrar faaliyete geçirmişti. Tarihin de tanıklık ettiği gibi şifre kırma, İkinci Dünya Savaşı’nda Amerika’nın Pasifik’te Japon İmparatorluğu’na karşı sürdürdüğü savaşın kazanılmasında stratejik öneme sahip oldu. Siyah Oda, Soğuk Savaş ve sonrası dönem ile 11 Eylül saldırıları sonrasındaki teröre karşı Amerika’nın sinyal istihbaratından sorumlu olan, bu alanda dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinden birisi olan Milli Güvenlik Ajansı’nın (NSA) selefiydi.

 

CIA 70 Rejim Değişikliği Operasyonuna İmza Attı, Yarısını Başaramadı

Adı sıklıkla rejim/hükümet değişiklikleri, siyasi savaş ve paramiliter operasyonları gibi örtülü faaliyetlerle anılan CIA de İkinci Dünya Savaşı’nın özel operasyonlarından sorumlu Stratejik Hizmetler Dairesi’nin (OSS) halefidir. Lindsey A. O'Rourke’un yakın dönemde yayınlanan Covert Regime Change: America’s Secret Cold War kitabında açıkça ortaya konduğu gibi ABD, Soğuk Savaş süresince (1947-1989) 64 örtülü, 6 da açık rejim değişikliği operasyonuna imza atmıştı. Örtülü rejim değişikliği operasyonlarının 25’i başarılı, 39’u ise başarısız olarak nitelendiriliyor. Ancak konuyla ilgili literatürün de ortaya koyduğu gibi rejim değişikliği operasyonu başarılı olsa da yeni oluşan hükümet ile Amerika arasındaki ilişkiler, Washington’daki siyasi karar alıcıların beklentilerinin aksine sağlıklı bir zemine oturmuyor. Operasyonu gerçekleştiren siyasi otorite ile hedefteki ülkenin yeni hükümeti arasındaki sorunlar devam ediyor. Beyaz Saray’da ister Cumhuriyetçi ister Demokrat Partili başkan olsun, örneğin 11 Eylül sonrası Amerikan İstihbarat Topluluğu’nun da (İ.T.) desteğiyle gerçekleştirilen Afganistan, Irak, Libya örneklerinde rejim/hükümet değişiklikleri yalnızca bu ülkelerde kaosa neden olmadıkları gibi, neredeyse sonu gelmeyen savaşlara yol açtı ve istikrarsızlık ortamı bölgesel ve küresel düzeye ulaştı. Kimi uzmanlarca dünyanın en önde gelen istihbarat örgütleri arasında değerlendirilen ve istihbarat dünyasının karanlık sanatlarında uzmanlaşmış Amerikan servislerinin desteğine sahip küresel bir gücün dış politika uygulamalarının sonuçları nasıl bu kadar kaotik sonuçlar verebilmektedir? Arşiv belgelerine yansıdığı şekli ile saha uzmanlarının raporlarındaki yerel siyasi denge ve/veya dengesizlikleri konusunda oldukça isabetli değerlendirmelere rağmen siyasi karar alıcıların dış politika tercihlerinin sonuçları, neden bu raporlarda belirtilen değerlendirmelerden hayli farklı olmaktadır? Bu sorulara verilecek kapsamlı ve tutarlı bir cevap muhtemelen özellikle siyasi karar alıcı ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkinin mahiyetinde saklıdır.

Eski İstihbarat Direktörleri 1
Soldan Sağa: Eski CIA Direktörü John Brennan, Eski ABD Başkanı Trump tarafından görevine son verilen eski FBI Direktörü James Comey, Eski Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper. Bu eski istihbarat direktörlerinin en büyük ortak özelliği ise dönemin başkanı Trump’ı sert bir şekilde eleştirmeleri oldu.

 

Amerikan İstihbaratçıları = İneğin Kirli Kuyruğu

Örgütlerle siyasi karar alıcılar arasında önlenemez ve sonu gelmez gerginliği anlamak başlangıç noktası olabilir. Amerikan başkanlarının kişilik yapılarıyla, istihbarat servisleri arasındaki gerginliklere dair hatırı sayılır bir literatür mevcuttur. Söz konusu gerginliği tanımlayacak muhtemelen en güzel örneklerden birisi Başkan Lloyd Johnson'ın, Bessie isimli inekle istihbarat görevlilerini karşılaştırmasıdır. Johnson’a göre Bessie’nin kirli kuyruğunu süt dolu kovanın içine sokması gibi istihbaratçılar da yoğun emekle ortaya çıkan iyi bir politikaya ait planı berbat edebilirler. Siyasi karar alıcılarla servisler arasında öncelikler ve bakış açıları arasındaki farklılıklar, servislerin hedef üzerindeki faaliyetlerinin siyasi amaçlarla dengeli hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır. Karar alıcılar, istihbarat örgütlerinin önceliklerinden ve endişelerinden daha farklı bir düşünce içinde olabilir ve dolayısıyla istihbaratın bu önceliklerini göz ardı edebilirler. Çünkü karar alıcı siyasetin doğası gereği servislerden daha geniş bir bakış açısıyla konuları ele almak zorundadır.

Siyasi iradenin karar alma sürecinde ilk akılda tutması gereken bir sonraki seçim sürecine ait döngünün partisi lehine devamını sağlayacak siyasi kaygıları, teknik anlamda bürokratik bir örgüt olan servisler tarafından dikkate alınmayabilir. Dolayısıyla karar alıcı-servis gerginliğinde siyasi iradenin hesaplamaları gereken ve akılda tutulması zorunlu çok farklı değişkenler devreye girer. Öte yandan siyasi otorite hem iç hem dış politikanın toplamı üzerinden bir bakış açısına sahiptir ve çoğunlukla bu bakış açısı üzerinden bir bürokratik örgütlenmenin uyum göstermesi hayli meşakkatli olabilir. Bu noktada iki yapı arasındaki gerginlik de kronik bir hale dönüşmüştür. Kronikleşen bu sürecin iki temel unsura sahip olduğu söylenebilir. Birincisi istihbarat servislerinin milli güvenlik ve dış politikayla ilgili 7/24 olarak akan bilgi ve haber akışı içinde siyasi otoritenin politika oluşturma sürecinde ihtiyaç duyduğu karar destek unsurlarının neler olacağıdır. Bu noktada hangi bilgi siyasi iradenin en çok işine yarayacaktır ve bu bilgi nasıl anlaşılabilir bir formatta sunulacaktır sorusu örgütlerin önemli bir iş yükünü oluşturur. Bu durum da ikinci temel unsuru oluşturur. Tam da bu noktada kronik gerginlik en üst seviyeye ulaşmaktadır. Hikayeleme siyasi karar alıcının milli güvenlik ve dış politika oluşturma sürecinde bu anlamda kritik bir role sahiptir. Çünkü hikayeleme siyasi otorite ile örgüt arasındaki kaçınılmaz gerginlikte bakış açılarının farklılaşmasının da önünü açabilir.

Eski İstihbarat Direktörleri 2
Soldan Sağa: Eski NSA ve CIA direktörü Michael Hayden ve Trump tarafından kovulan eski FBI direktör yardımcısı George McCabe. Bu eski istihbarat direktörlerinin en büyük ortak özelliği ise dönemin başkanı Trump’ı sert bir şekilde eleştirmeleri oldu.

 

Siyasallaşan İstihbarat ve Trump-İstihbaratçı Savaşı

Bu gerginliğe bağlı bakış açılarındaki farklılık özellikle Trump’ın başkanlık döneminde en üst noktada gün yüzüne çıkmış görünmektedir. Eski bir istihbarat görevlisi olan John L. Helgerson’ın son kitabı Getting to Know the President’da Trump, brifing verilmesi, bilgilendirilmesi “en zor başkan” olarak nitelendirilmiştir. Helgerson’a göre Trump istihbarat süreciyle ilgili şüphelere sahipti ve istihbarata güven duymuyordu. Başkomutanlık görevini almadan dokuz gün önce seçilmiş başkan olarak Trump, seçimlere Rusya’nın müdahalesi olduğu ve seçim kampanyasını yürüten ekibin içindeki kimi isimlerin Rusya ile ilişkilerinin bulunduğu yönünde İ.T. tarafından yayınlanan rapor sonrasında, Amerikan servislerine açıkça savaş ilan etmişti ve İ.T.’yi Nazi Almanyası’nı hatırlatan uygulamalarla suçlamıştı. Bu yönde bir suçlamanın Amerikan tarihinde daha önce emsali görülmemiş ölçüde bir itham olduğunu hatırlamak gerekir.

Trump’ın başkanlığı dönemi boyunca İ.T. ile arasındaki gerginlik hiç azalmadan devam etti. Bu dönem zarfında Trump iki CIA Başkanı, dört Milli Güvenlik Danışmanı (ilk Milli Güvenlik Danışmanı emekli General Michael Flynn yalnızca yirmi dört gün görevde kaldı ve bu dönem Amerikan tarihinde en kısa süren görev olarak kayıtlara geçti), altı Savunma Bakanı (bunlardan dördü Haziran 2019-Ocak 2021 arasında görev yaptı) değiştirmişti. Milli güvenlik ve savunma bürokrasisinin en tepe noktalarının bu denli hızlı değişimi, yine emsali görülmemiş süreçler olarak kayıtlara işlendi. Bu görevlilerin çok önemli bir kısmı, başkanlık stiline uygun olarak Trump tarafından atılan tweetlerle görevlerinden alındıklarını öğrendiler.

Bazı uzmanların Trump döneminin Amerikan istihbarat tarihindeki en yüksek siyasallaşma sürecine vurgu yaptıklarını belirtmek gerekir. İstihbaratla Trump arasındaki ilişkide dikkat çeken bir diğer nokta ise prensip olarak başkanlar hakkında aşırı yorumlar yapmaktan çekinen CIA başkanlarının Trump’a dair düşüncelerini kamuoyuyla çok açık şekilde paylaşmaları oldu. Örneğin Trump’ın başkanlık yeminini gerçekleştirdiği saatlerde görevinden ayrılan CIA Başkanı, Trump’ı yine emsali görülmemiş bir şekilde “aşağılık cahil bir aptal” olarak nitelendirdi. Brennan ve Trump arasındaki gerginliğin üst düzeye çıktığı 2018’de Trump eski bir CIA başkanının güvenlik yetkilendirilmesini kaldırması da yine Amerikan tarihindeki yerini aldı. Bu tepki başka bir ilkin yaşanmasına yol açtı. Demokrat ve Cumhuriyetçi başkanlarla çalışmış on iki eski CIA Başkanı ve CIA Başkan Yardımcısı kamuoyuyla paylaştıkları bir açık mektupta “görevdeki Amerikan başkanının milli güvenlik tehdidi oluşturduğu”na dair açık görüşlerini ilan ettiler. Trump’ın Milli Güvenlik Danışmanı olarak görev yapmış olan emekli General Herbert R. McMaster da 2020’de verdiği bir mülakatta Trump’ı “hain olarak davranmak” ve 2020 başkanlık yarışına müdahale eden “Putin’in çabalarına yardım ve yataklık yapmak”la suçladı. Trump’ın İ.T. ile sürdürdüğü açık savaş istihbaratla başkanlık arasındaki güven eksikliği bunalımına örnek teşkil etti. Nitekim bu güven eksikliği Trump’tan görevi 20 Ocak 2020’de devralan Başkan Biden’ın acilen çözmesi gerek en ciddi sorunlardan birisi oldu.

CIA başkanlığına getirilen William Burns
Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) başkanlığına getirilen William Burns, törenle yemin etti. (Olivier Douliery-AFP/Getty Images, 23 Mart 2021)

 

İstihbarata Biden Müdahalesi Ne Getirecek?

Bu çerçevede başkan ve İ.T. arasındaki güven bunalımını ortadan kaldırmak konusundaki ilk adımı dış işlerinde hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimlerde görev yapmış olan otuz yıllık saygın bir kariyere sahip eski Moskova Büyükelçisi William Burns’u CIA başkanlığına aday göstermesi oldu. Burns Senato’daki onayın ardından Amerikan tarihinde kariyer diplomat olarak CIA’de en üst düzey casus olarak atanan ilk kişi oldu. Senato’daki adaylık onay oturumunda Burns senatörlere “işini siyasetten ayrı tutacağını siyasetçilere ve siyaset yapımcılara net istihbarat sunacağını” belirtti. Burns ayrıca Biden’ın kendisine CIA’den sarih istihbarat beklediğini, “istihbarat çalışmalarının başladığı noktada siyasetin durması” beklentisinde olduğunu ifade etti. Biden yönetiminin istihbarattan beklentisinin, en azından bu ifadeler çerçevesinde, selefi Trump’tan temelden farklı olduğunu göstermektedir. Çünkü Trump’ın istihbaratla ilgili bilgilendirme süreçlerinde, devamlı olarak brifinglere uzak durduğu, profesyonel istihbaratçıları görevlere atamak yerine kendisine siyasi bağlılığı konusunda şüphe duymadığı istihbarat tecrübeleri bulunmayan kişileri atadığı bilinen bir husustu. Bu anlamda Biden en azından iki nedenden ötürü siyaset oluşturma ve karar verme süreçlerinde, istihbaratla ilişkilerini sağlıklı bir zeminde yürütmek zorunda.

Öncelikli olarak Mart 2021’de yayınlanan Geçici Milli Güvenlik Strateji Rehberi (INSSG) Amerika’nın stratejik rekabet konusunda Çin ve Rusya’yı öncelikli ilgi alanı olarak tanımlıyor. 11 Eylül saldırılarının ardından Washington’ın ilk önceliği terör ile savaş ve bu çerçevede küresel mücadelede devlet-devlet yapısından terör örgütleri-devlet yapısına dönüşmek zorunda kalan bir istihbarat kültürünün oluşmuş olması. Bugün Amerikan istihbarat, savunma ve milli güvenlik bürokrasisi çok yoğun olarak devlet dışı aktörlerle mücadele konusunda reflekslere sahip. Bu refleksler özellikle kurumların kültürel ve zihinsel yapılarıyla beraber örgüt yapılarının da bu yönde evirilmesine neden oldu. INSSG’de de açıkça belirtildiği gibi iklim değişikliği, Covid-19, küresel tedarik zincirinin tekrar oluşturulması Biden yönetiminin öncelikli istihbarat ve milli güvenlik sorunları olarak ön plana çıkıyor. Biden bu sorunlara yönelik istihbari bilgi akışının rasyonel, objektif esaslar çerçevesinde sağlanmasına ihtiyaç duyacak.

Soğuk Savaş dönemi tecrübelerinin net bir şekilde ortaya koyduğu gibi İ.T. özellikle büyük güçlerle rekabet konusunda hasımlarının stratejik imkan, kabiliyet ve kaynaklarının değerlendirilmesiyle ilgili hatırı sayılır bir tecrübe edinmişti. Ancak 9/11 sonrası yirmi yıllık süreçte şartların getirdiği zorunluluklardan dolayı, İ.T.’nin bu bilgi birikiminin körelmesine yol açtı. İ.T.’nin tekrardan bu kapasiteye ulaşması, örgüt kültürünün ve yapısının yeni rekabet sürecine göre dizayn edilmesinin kimi zorlukları da ortada. Ancak tarihsel olarak istihbarat örgütlerinin karşılaştığı en büyük sorunlar yalnızca yeni şartların dayattığı süreçlere adaptasyonla sınırlı değil. İstihbaratın en büyük sorunu, rekabet süreçlerinde hasımlarının niyetlerinin ne olduğu sorusuna yönelik değerlendirmeler ve mümkün olan en açık bilgiye ulaşabilme. Büyük güçlerin niyetlerinin ne olduğuna dair Biden’a sunulacak değerlendirmeler, Amerikan İ.T.’sinin en ciddi problematiği olarak tüm heybetiyle duruyor. Bu da istihbaratın en temel çelişkisi olan geleceğe dair bilinen tek gerçeğin bilinmezlik olduğu olgusunun siyasi irade-istihbarat arasındaki kadim gerginliğin çözülemez sorun olarak Biden yönetimini hayli meşgul edeceği de muhakkak.

Amerikan istihbaratı yetmiş yılda iki kez stratejik düzeydeki saldırılar konusunda siyasi iradeyi bilgilendirmede sorun yaşadı. Bu sorunlara karşı Amerika’nın uyguladığı kimi akılcı olmayan siyasi tercihlerin dünyayı nasıl bir belirsizlik ve istikrasızlık ortamına sürüklediği, sonuçları itibariyle de çok ciddi insan, siyasi, ekonomik bedeller ödenmeye devam edildiği de ortada. Stratejik muğlaklığın oluşturduğu siyasi iradeyi belirsizliklerle ilgili konularda asgari düzeyde katlanılabilir maliyetlerle siyasetin yürütülmesini sağlayabilmek Amerikan istihbaratının esas sorumluluğu olmaya devam edecek.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası