Kriter > Dış Politika |

Prangaya Vurulmuş Araplarla Filistin Özgürleşemez


İsrail Suudi Arabistan’ın ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin korkunç yönetici aileleriyle gücünü birleştirerek Arap Baharı’nı katletti, Arapların demokratikleşme arayışlarını engelledi ve müttefiklerini iktidara getirdi.

Prangaya Vurulmuş Araplarla Filistin Özgürleşemez

Çeviri-Handan Öz

Kökleri Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun çöküÅŸüne kadar uzanan Filistin sorunu Birinci Dünya Savaşı’na iliÅŸkin haritaları deÄŸiÅŸtiren bir dizi feci olaydan biridir. Savaşın taşıyıcı etkenleri bir zamanlar Ä°slam Hilafetinin parçası olan ve bugün Avrupa’nın modern devletlerine benzer ÅŸekilde biçimlendirilerek en az yirmi siyasi unsura bölünmüÅŸ Arap dünyasını meydana getiren toprakların çoÄŸunu ganimet saydı. Filistin hariç bu devletlerin tamamı –çoÄŸu ne bağımsız ne de egemen olmasına raÄŸmen– sözde bağımsız ve egemen devletlerdir. Nihayet söz konusu unsurlar vekil tayin edilen yerel seçkinlere teslim edildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Hristiyan Avrupa’nın ellerinde asırlarca maruz kaldıkları baskıyı telafi etmek üzere Yahudilere yuva olacak bir unsura dönüÅŸtürmek için Filistin’i yedeÄŸe almak sözde uluslararası toplumun iradesiydi.

Dolayısıyla Müslümanların miladi 637’de Filistin’e geliÅŸlerinden itibaren Filistin hiçbir zaman kendi başına bir devlet olmadı. En fazla farklı zamanlarda farklı hanedanların yönettiÄŸi çok büyük bir vilayet oldu. 1099’dan 1291’e kadar Haçlıların iÅŸgaline maruz kaldığı kısa dönem bir yana bırakılırsa Filistin vilayetini yönetenler Halifelik adına bu topraklara hükmeden Müslüman hanedanlardı.

Yahudi Devleti Arzusu

Batı’nın Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için Siyonistleri güçlendirme arzusuna hep sempati beslendi. Nitekim o dönem bazı Avrupa devletlerinin yöneticileri –özellikle Britanya– Yahudilerden nefret eden ve daha fazla Yahudi’nin Rusya’daki zulümden kaçarak kendi kıyılarına varmalarını istemeyen Lloyd George ile Arthur Balfour gibi Yahudi aleyhtarı Hristiyan Siyonistlerdi. Bunlar Yahudilerin Filistin’e aktarılmasının Hz. Ä°sa’nın (as) ikinci geliÅŸinin önünü açmak için gerekli olduÄŸuna inanıyorlardı. Ancak yine Hristiyan Siyonistler ekseriyetle Müslüman bir Arap deryasında böyle bir Yahudi devletinin son Ä°slam HalifeliÄŸinin çöküÅŸüyle özdeÅŸleÅŸtirilen dibe vuruÅŸun ardından yeniden canlanmayı engelleyecek ve kendi hükümlerinin devamını saÄŸlayacak bir sömürge karakolu, yararlı ve iÅŸlevsel bir varlık olarak davranabileceÄŸini düÅŸünüyordu. Ä°ÅŸe bakın ki 1917’de [ilan edilen] Balfour Beyannamesi’ne muhalefet Bakanlar Kurulunun tek Yahudi üyesi ve Hindistan vilayeti DışiÅŸleri Bakanı Edwin Montagu’dan geldi. Montagu da tıpkı dönemin diÄŸer Yahudi aleyhtarı siyasetçileri gibi Ä°ngiliz destekli Siyonizm’in Avrupa’nın ve ABD’nin çeÅŸitli ÅŸehirlerinde yerleÅŸmiÅŸ Yahudilerin yasal konumlarını tehdit edebileceÄŸi ve savaÅŸta Britanya’ya karşı mücadele eden ülkelerde –özellikle Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’ndan– Yahudi aleyhtarı ÅŸiddeti cesaretlendirebileceÄŸinden korkuyordu.

Bu durum burada dikkate alınması gereken baÅŸka bir gerçekle iliÅŸkilidir; Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması amacını savunan ve o dönem azınlıkta olan Yahudiler. Onlar Yahudilere fazlasıyla muhalif bir Avrupa ortamında iyi birer iÅŸ bulabilmek için vaftiz edilmeye istekli türden çoÄŸu laik Yahudilerdi. Yahudiler bu fikre karşıydı zira söz konusu fikri ya kendilerinden kurtulmak için kullanılan bir araç olarak görüyor ya da –dini baÄŸlamda konuÅŸmak gerekirse– söz konusu projenin Diaspora Yahudilerine vadedilmiÅŸ topraklara dönmeden önce Mesih’in geliÅŸini beklemelerini dayatan Ortodoks Yahudi doktrinine tamamen ters olduÄŸuna inanıyorlardı.

1948’de Filistin’de Ä°srail’in kurulması iki önemli etmen olmadan baÅŸarılamazdı: Birincisi Nazizm’in yükseliÅŸiydi. Hitler ve Avrupa’daki Yahudilere karşı iÅŸlediÄŸi Yahudi Soykırımı olmasaydı pek az Yahudi, Siyonist teklife karşı koyabilirdi. Naziler ve FaÅŸistler Siyonistleri “haklı” çıkarıp birçok Yahudiyi Avrupa’nın artık kendileri için güvenli bir liman olmadığına ikna etti. DoÄŸruyu söylemek gerekirse hızla hareket eden büyük bir Yahudi nüfusu olmaksızın Ä°srail devleti kurulamazdı. Siyonistler kendi projelerini yaklaşık yarım yüzyıl Avrupa’daki Yahudilere satmaya çalışıp yenilgiye uÄŸrarken Hitler bunu onlar adına birkaç yılda baÅŸardı.

Arap Devletleri ve Ä°srail

Ä°kinci etmen modern Arap devletlerinin oynadığı roldür. Filistin’i çevreleyen bölgedeki Arap halkları (Filistinliler gibi) Arap ve Müslüman Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasına ÅŸiddetle karşıydı. Bu halk yığınlarını kaba kuvvet kullanarak yöneten hükümetler nöbet beklerken Siyonistler Filistinlilere katliam yaparak onları kendi evlerinden sürgün etti. Yine aynı devletler o gün bugündür halkları yatıştırmaya ve Filistinlileri güçsüzleÅŸtirmeye devam etti. Bölgedeki otoriter rejimler Filistin ve Arap halklar arasına bariyerler kurarken Filistinlilere yardım etmek için ya çok az ÅŸey yaptı ya da Filistinlilerin Siyonist iÅŸgalden kurtuluÅŸ mücadelesine etkili bir ÅŸekilde ket vurup Filistinlilere suçlu muamelesi yapma sürecine katkıda bulundu. Zorba Arap rejimleri yüzünden baÅŸlangıçta tüm Müslüman alemi için endiÅŸe konusu olan mesele bir Arap meselesine indirgendi. Sonra aynı Araplar 1974’te Fas’ın Rabat kentinde toplanan Arap Ligi zirvesinde Filistin KurtuluÅŸ Örgütü’nü (FKÖ) Filistinlilerin tek meÅŸru temsilcisi ilan etme kararı aldı. Böylece meseleyi salt Filistin meselesine indirgeyip FKÖ’nün bundan böyle sadece Filistinlilerin haklarını deÄŸil aynı zamanda kendilerinin ilk kıblesi ve üçüncü en mukaddes camisinin bulunduÄŸu topraklardaki Müslümanların ve Arapların haklarını da imza ile kontrata baÄŸlamasının yolunu açtı. Üstelik 1978’de Mısır, 1993’te FKÖ ve 1994’te Ürdün’ün Ä°srail ile barış anlaÅŸmaları yapmasıyla Araplar Filistin’de kalkınma ve ilerleme adına her Arap giriÅŸimini engelleyecek ırkçı bir siyasi unsurun var oluÅŸunu meÅŸrulaÅŸtırdı.

Arap dünyasındaki otoriterlik ile Filistin’deki Siyonist iÅŸgal arasındaki baÄŸlantı hiçbir zaman Arap kitlelerin dikkatinden kaçmadı. Arap halkının zorba ve yozlaÅŸmış seçkinlerce yönetildiÄŸi bir durumdan en fazla menfaat saÄŸlayanın Ä°srail olduÄŸu açıktı. Bir baÅŸka deyiÅŸle Arapların –demokrasi hakkı dahil– kendi temel haklarını inkarından en fazla yararlanan Ä°srail’di. Böyle bir anlayış Arap Baharı devrimleri sırasında Arap kentlerinin sokaklarında kitleler aniden “Halk rejimi yıkmak istiyor, insanlar Filistin’e özgürlük istiyor” diye haykırdığı zaman kendini belli etti.

Dolayısıyla Arap halkları otokratlar yönetirken Ä°srail’in Arap devrimleri tarafından tehdit edildiÄŸini hissetmesi boÅŸuna deÄŸildi. Siyonistler sık sık Ä°srail’in diktatörlük deryasında tek demokrasi olduÄŸunu iddia eder. Gerçek ÅŸu ki Ä°srail Arap dünyasındaki diktatörlüÄŸün müttefikidir çünkü diktatör rejimler Ä°srail’e güvenlik ve gönül rahatlığı saÄŸlar. Arap kitleleri kendi yöneticilerini kendileri seçebilselerdi Ä°srail bölgede herhangi bir yere bayrak çekmeyi hayal edemezdi. Ä°srail’in ne siyasetçileri ne de sporcuları dolaşım serbestisinin tadını çıkarabilecek ve sonrasında Filistinlilere raÄŸmen Ä°slam’ın kalbinde ilerleme kaydettikleriyle övünebilecekti. Bu nedenle Ä°srail Suudi Arabistan’ın ve BirleÅŸik Arap Emirlikleri’nin korkunç yönetici aileleriyle gücünü birleÅŸtirerek Arap Baharı’nı katletti, Arapların demokratikleÅŸme arayışlarını engelledi ve müttefiklerini iktidara getirdi.

Bugün Araplar bir kez daha soruyor: Filistin’in özgürleÅŸtirilmesi mi yoksa Arap milletinin kurtuluÅŸu mu ilk sırada olacak? Herhangi bir cephede Araplar prangaya vurulmuÅŸ iken Filistin’in özgürleÅŸtirilmesi dahil ilerleme kaydedilebileceÄŸini hayal etmekte zorlanıyorum.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası