Her toplumda olduğu gibi uluslararası toplumda da çıkar çatışmalarının yani sorunların yaşanması nerdeyse kaçınılmazdır. Bütün düzenlemelere ve çabalara rağmen devletlerin çıkarları çatıştığında ya kuralların yorumu ya da kuralların ihlali üzerinden çözülmesi gereken uyuşmazlıklar, gerilimler hatta çatışmalar doğabilmektedir. Günümüzde Suriye, Somali, Yemen ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi önemli büyüklükteki iç çatışmalar da uluslararası barışı ve güvenliği tehdit edebilmekte ve uluslararası sorun niteliği gösterebilmektedirler.
Devletler arasında ya da bir ülke içerisinde silahlı çatışmaya varmış ağır nitelikli kimi sorunların çözümü, uluslararası barış ve güvenliğin korunması için elzem hususlardan birisini oluşturmaktadır. Gelişen anlayış, sorunlar daha doğmadan önlenebilmesini gerektirmekteyse de bunun çoğu zaman mümkün olamaması, doğmuş sorunların çözümünü hala en önemli mesele yapmaya devam etmektedir.
Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasının temel yapısını oluşturan Birleşmiş Milletler (BM) de, günümüzde hala büyük oranda mevcut sorunların çözümü ve çatışmaların durdurulmasına odaklanmak durumunda kalmaktadır.
BM’yi kuran antlaşmanın 2. maddesinde, kuvvet kullanmak ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunmak kesin olarak yasaklanmıştır. Bu durumda uluslararası nitelikteki sorunlar şiddete başvurulmadan, barışçıl yollarla çözülmelidir. Günümüzde uluslararası hukukun devletlere getirdiği en temel yükümlülüklerden birisi de sorunların uluslararası adalet, barış ve güvenliği tehlikeye düşürmeyecek biçimde “barışçıl yollarla” çözülmesi yükümlülüğüdür.
Aksi kararlaştırılamayacak nitelikteki “buyruk kural” (jus cogens) niteliğini kazanmış bu yükümlülük gereği devletlerin, aralarındaki sorunlarını BM Anlaşması’nın 33. maddesinde belirtilen yöntemlerden birisini kullanarak çözmeleri beklenmektedir. Buna göre devam etmesi uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düşürebilecek nitelikte bir uyuşmazlığa taraf olan devletler, görüşme (müzakere), soruşturma, arabuluculuk, uzlaştırma, hakemlik ve yargısal çözüm yolları gibi barışçıl yöntemleri kullanarak sorunları çözmeleri beklenmektedir.
Barışçıl yöntemleri kullanarak çözme yükümlülüğünün yanısıra devletlerden, sorunların çözümüne katkı sağlayacak bölgesel kuruluş ya da antlaşmalara başvurarak veya kendi seçecekleri başka yollarla sorunlara çözüm aramaları da beklenmektedir.
BM ve Sorunların Çözümü
Yukarıda değinilen düzenlemelerden de açıkça anlaşıldığı üzere, devletler birbirleri ile olan sorunlarını şiddete başvurmadan barışçıl yöntemlerle çözmelidirler. Buna rağmen günümüzde devletler arasında ya da bazı devletlerin kendi sınırları içerisinde şiddet kullanımına yoğun bir şekilde başvurulduğunu görüyoruz. En iyimser tahminle yaklaşık 1,5 milyar insan aktif çatışma bölgelerinde yaşıyor. Bu durumun en son örneğini Rusya-Ukrayna Savaşı oluştururken, halen Suriye, Somali, Yemen gibi ülkelerde ağır insani kayıplara yol açan çatışmalar sürüyor.
Özellikle bu durumlarda BM örgütüne ne denli önemli bir sorumluluk yüklendiği de ortadadır. Bu bağlamda asıl görevi olan “uluslararası barış ve güvenliği koruma” görevi ile ilişkili olarak BM, barışa yönelik tehditlerin önlenmesi ve ortadan kaldırılması için toplu yürütülecek etkin önlemler alma görevi ile de yükümlenmiştir. BM kurucu antlaşmasında açıkça belirtilen diğer ana veya ikincil amaçlarının tümü, bu temel hedefle ilgilidir veya bunu destekler niteliktedir.
Bu genel çerçeve içerisinde BM, barışın ihlaline yol açabilecek uluslararası anlaşmazlıkların veya durumların barışçıl yollarla çözümüne yönelik çalışmak, uluslar arasında dostane ilişkiler geliştirmeye katkı sağlamak, evrensel barışı güçlendirmek için diğer uygun önlemleri almak ve ayrıca ekonomik, sosyal, kültürel ve uluslararası nitelikli sorunların çözümünde uluslararası iş birliğini sağlamak, ırk, cinsiyet, dil veya din ayrımı yapılmaksızın herkes için insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı teşvik etmek ve ayrıca bu ortak amaçlara ulaşmada ulusların eylemlerini uyumlu hale getirmesinin merkezi olmak gibi görevlerle de yükümlenmiştir.
BM, dünyayı şiddet ve kargaşadan arınmış bir yer haline getirmek için insan haklarından nükleer silahlar dahil silahlanmanın önlenmesine, açlık, çevre kirliliği ve düzensiz göç gibi olumsuzluklara karşı mücadele yürütmekte hatta okyanusların ve uzayın barışçıl kullanımına kadar çok çeşitli meselelerle uğraşmaktadır. Ve kuruluşundan bu yana bu anlamda ilgi alanını muazzam bir şekilde genişletmiştir.
Barışı Korumada BM’nin Son İmtihanları
Temel hedefi uluslararası barışı korumak olan ve yürüttüğü diğer bütün faaliyetleri bu temel amaca yönelik olan BM, esasen bazı önemli başarılara imza atmıştır. Çevre kirliliği ve küresel ısınmanın önlenmesinde, küresel düzeyde insan haklarına saygının geliştirilmesinde, birçok önemli devletlerarası konuya dair uluslararası hukuk kuralları oluşturan çok taraflı sözleşmelerin yapılmasına öncülük eden yegane küresel yapı olmuştur.
Somut uyuşmazlıklarda ya da çatışmalarda barışı koruma gücü, arabuluculuk, iyi niyet girişimleri ile sorunların tırmanmasının önlenmesinde ya da sorunların çözümünde katkılar sağlamıştır. Günümüze kadar 60’tan fazla barışı koruma gücü oluşturup sürdürürken, Filistin ve Kıbrıs gibi uzun süreli sorunlarında çok sayıda çözüm girişimi gerçekleştirmiş ve çözüm önerileri oluşturmuştur. Kosova, Libya ve Afganistan sorunlarına somut geçici yönetimler kurma vasıtası ile doğrudan dahil olabilmiştir.
Bu başarılara rağmen BM özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde çatışan büyük güçlerin oluşturduğu çekişmeli ortamda uluslararası sorunların çözümüne ve çatışmaların önlenmesine dair çalışmalarında çok daha fazla zorlanmaya başlamıştır. Etkili ve bağlayıcı karar alma yetkisine sahip Güvenlik Konseyi, daimi üyelerin veto yetkilerini sıklıkla kullanması ile işlemez hale gelmiştir. Ciddi sonuçları olan başarısızlıklara yol açan en son örneklerden birisi Suriye iç savaşı ve Rusya-Ukrayna Savaşı olmuştur.
Suriye savaşı örneğinde yaşanan çatışmalarda yaklaşık 500 bin Suriyeli hayatını kaybetmiş ve milyonlarcası yaralanmışken, BM İnsan Hakları Konseyi, Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi de dahil olmak üzere birçok BM organı Suriye'de tırmanan krize tepki göstermişler ancak şiddetin durdurulması konusunda somut sonuçlar elde edememişlerdir. BM'nin daimi üyeleri doğrudan ve dolaylı olarak çatışmaya katılan taraflar arasında bulunduğundan, Suriye yönetimi ile Hafız Esed'li günlerine kadar ilişkisi olan Rusya, yaptırımlar da dahil olmak üzere BM’deki bu yönde alınabilecek karar önerilerini veto etmiştir. ABD, Körfez müttefikleriyle uyum içinde “ılımlı” isyancıları desteklemiş ve eğitmişken, Çin ise Rusya'nın Batı'nın planlarına karşı hareket etmesine yardımcı olan diplomatik bir rol oynamıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, devletler ve devlet dışı aktörler, Suriye halkının kitlesel insan hakları ihlallerine karşı zaman zaman seslerini yükseltmişler, BM’nin Suriye özel temsilcilerinin ya da raportörlerin tüm tarafları uluslararası insan haklarına ve insancıl hukuka saygı duymaya yönelik çağrılarda bulunmuşlardır. 22 Ağustos 2011'de, Suriye iç savaşı sırasında Hule Katliamı'ndaki insan hakları ihlallerini ve kimyasal silah kullanımını araştırmak üzere BM İnsan Hakları Konseyi tarafından Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu kuruldu. Ancak bütün bunlardan dikkat çeken bir başarı elde edilememiştir.
2011’de BM Güvenlik Konseyi, Suriye hükümetinin insan hakları ihlallerini kınayan bir karar tasarısı hazırlamış ancak tasarı Rusya ve Çin'in vetosu ile karşılaşmıştır. 31 Ocak 2012'de Güvenlik Konseyi’nin derhal ateşkes talep eden ve Esed'i iktidarı bırakmaya çağıran karar girişimi de sonuç doğurmamıştır.
BM’nin neredeyse tek somut girişimi 2012’de BM Güvenlik Konseyi'nin 2043 sayılı Kararı ile kurulan bir BM barış gücü misyonudur. Suriye'deki BM Denetleme Misyonu (UNSMIS) aracılığıyla krizi çözme girişimi başlamış ama başarı sağlayamamış, 16 Ağustos'ta misyon son ermiştir. BM’nin dikkat çeken bir girişimi de 27 Eylül 2013'te Güvenlik Konseyi’nin, Suriye'nin kimyasal silahlarını teslim etme anlaşmasını düzenleyen 2118 sayılı kararı kabul etmesi olmuştur.
BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Aralık 2015'te, Suriye'de barış süreci için bir yol haritası getiren ve hükümet ile muhalefet grupları arasındaki görüşmeler için bir takvim belirleyen 2254 sayılı kararı kabul etmiştir. Benzeri biçimde Genel Kurul, tüm tarafları krizi barışçıl bir şekilde çözme çabalarını desteklemeye çağıran çeşitli kararlar kabul etmiştir. Ancak bütün bu kararların uygulanmasının sağlanmasında önemli başarısızlıklar yaşanmıştır.
Benzeri bir örneği ise Rusya-Ukrayna Savaşı oluşturmaktadır. 24 Şubat 2022’de başlayan Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısından yaklaşık 8 yıl önce, Ukrayna’daki siyasi gelişmeler iki devlet arasında halihazırda ciddi bir gerilim doğmasına neden olmuştu. Ancak bu süreçte BM gerek Genel Kurul gerekse Güvenlik Konseyi düzeyinde etkin bir süreç yürütemedi. Olağan toplantı döneminde bulunmayan Genel Kurul, olağanüstü bir toplantı yaparak tavsiye niteliğinde de olsa Ukrayna krizinde uluslararası toplumun ortak sesini yansıtacak herhangi bir karar alamadı.
Bağlayıcı kararlar alma yetkisine sahip Güvenlik Konseyi de saldırı hazırlığında olduğu açık olan Rusya’ya karşı tedbirler içeren bir karar alamamıştır. Nitekim Güvenlik Konseyi, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını başlatmasından önceki son bir haftada iki defa olağanüstü toplanmış ancak herhangi bir karar alamamıştır. Konsey, 23 Şubat’ta bir toplantı yapmış, söz konusu toplantıda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres Rusya'ya geri adım atması ve "barışa bir şans vermesi" yönünde çağırıda bulunmuş, ancak bütün bunlar olup biterken, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ukrayna’ya askeri operasyon başlattıklarını duyurmuştur. ABD Elçisi Linda Thomas-Greenfield’ın da dediği gibi, Putin Güvenlik Konseyi’ni bir nevi küçümseyerek, Konsey toplantısı devam ederken savaş ilanında bulunmuştur.
Bu gelişme karşısında BM Genel Sekreteri, savaşı durdurmak adına Rusya’ya birliklerini geri çekmesi çağrısında bulundu. Ancak çağrıların ve kınamaların ötesinde daha somut tedbir alınabilmesi, Güvenlik Konseyi’nin yetki ve sorumluluğunda bulunan bir husustu. Saldırının başlangıcından sonra, 26 Şubat 2022’de yaptığı ilk toplantısında Güvenlik Konseyi, Rusya’nın veto yetkisini kullanması sonucu, Rusya’ya karşı herhangi bir karar alamadı. 23 Mart 2022’de yaptığı bir başka toplantıda Güvenlik Konseyi, 13 üyenin çekimser kaldığı oylamada, Ukrayna'da çatışma bölgelerindeki sivillerin korunmasını ve engelsiz insani erişimin sağlanmasını öngören bir karar tasarısını da kabul edememiştir.
Ukrayna’ya yapılan saldırı karşısında BM Genel Kurulu, 27 Şubat 2022’de olağanüstü toplanabilmiş ve 2 Mart 2022’de 141 lehte, 5 aleyhte ve 35 çekimser oyla Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yaptığı “saldırganlığı” kınayan ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve siyasal bağımsızlığını teyit eden bir kararı kabul etmiştir. Ancak söz konusu Genel Kurul kararı, kınama dışında Rusya’ya karşı somut yaptırım tedbirleri öngörmemiştir. Genel Kurul’un atabildiği tek somut adım, 7 Nisan'da yaptığı toplantıda, Rusya'nın İnsan Hakları Konseyi'nden çıkarılması çağrısında bulunması olmuştur.
Ukrayna ve Rusya'nın en çok tahıl üreten ülkeler arasında yer aldığı düşünüldüğünde, savaş milyonlarca ton tahılın üretimini ve ihracatını engelleyerek fiili ve potansiyel gıda kıtlığına neden olmuş, krizin aşılarak 22 Temmuz 2022’de bir anlaşma imzalanması sürecinde BM Genel Sekreteri de çaba sarf etmiş ancak bu bağlamda Türkiye’nin çabaları ve etkinliği çok daha fazla ön plana çıkmıştır.
Bir bütün olarak BM ve özellikle Güvenlik Konseyi, savaşı durdurmada başarısız kalırken, ihlallerin tespiti ve insani ihtiyaçların giderilmesi gibi nispeten dolaylı hususlarda kısmi başarılar gösterebilmiştir. BM İnsan Hakları Konseyi, 5 Mart'ta yaptığı toplantıda, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik insan hakları ihlallerinin rapor edilmesi, soruşturulması ve sivillere yardım konularında bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu kurulmasına dair kararlar almıştır. BM’nin ana organları arasında bulunan ancak bağımsız ve tarafsız işleyen Uluslararası Adalet Divanı, Ukrayna’nın başvurusu ve talebi üzerine, Rusya’nın Ukrayna'daki askeri operasyonlarını derhal askıya almasını emreden bir ara karar almıştır. Öte yandan Ukrayna'daki sivillere ve komşu ülkelerdeki mültecilere acil insani yardım sağlamak için yardım fonları oluşturulabilmiştir.
Ancak nihai olarak özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin Rusya’nın vetosu nedeniyle, Rusya’ya yönelik yaptırımlar içeren ve küresel bağlayıcılığı olan bir karar alamaması, uluslararası toplumun Rusya’ya yönelik ortak ve koordineli bir tutum geliştirerek savaşı durdurmasının önünü açamamıştır. Sonuç olarak uluslararası barışı ve güvenliği ortak eylemlerle korumak ve saldırganı durdurmak için kurulan BM, acilen ihtiyaç duyulan bir durumda daha bu görevini yerine getirememiştir.
Suriye ve Ukrayna’da mevcut durum dikkate alındığında, bu durumlar genel olarak uluslararası toplumun ve özel olarak Birleşmiş Milletler’in başarısızlığı olarak görülebilir. Esasen devletlerin yani uluslararası toplumun iradesi ile işleyebilen Birleşmiş Milletler, bu iradeyi güçlendirme ve yönlendirme anlamında başarısızlıklar göstermektedir. BM Güvenlik Konseyi üyelerinin sürtüşmelerin ve çatışmaların doğrudan içinde oldukları durumda, uluslararası toplumun temelini oluşturan barış, neredeyse imkansız hale gelmekte bu da yeni bir barış düzeni kurulmasının elzem olduğunu göstermektedir.