Birbirini takip edecek şekilde kurulan iki partinin oluşumuna baktığımızda büyük ölçüde AK Parti’de siyaset yapan veya AK Parti/Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerinde bürokratik görevler üstlenen, bu dönemlerde iş dünyası ve sivil toplum hayatında öne çıkan isimlerden oluştuğunu (Gelecek Partisi kuruluşu: 12 Aralık 2019, Deva/Demokrasi ve Atılım Partisi kuruluşu: 9 Mart 2020) görüyoruz.
Her iki partinin de kurucu genel başkanları AK Parti ile siyasete dahil olmuş, siyasal ve yönetsel görevler üstlenmiş kişiler. Partilerin yönetsel kadroları da yine AK Parti iktidarı ile öne çıkmış isimlerden oluşuyor.
Gelecek Partisi için “Yeni AK Parti”, DEVA Partisi için “Yeni ANAP” yakıştırmaları yapılmış olsa da kuruldukları günden beri hala cevabını tam olarak bulmayan bir soru var: Neden iki ayrı parti?
Genel kanı o ki, Ahmet Davutoğlu’nun Abdullah Gül’e rağmen başbakanlığı kabul etmesi, bu dönem içinde egosunun en yüksek yerlerde seyretmesi ve Ali Babacan ve arkadaşlarıyla o günlerden itibaren birbirleriyle olamayacak hale gelecek sorunlar yaşamaları.
Birlikte parti kurma teklifinin de sonrasında Saadet Partisi’ni de içine alan bir ittifak ile seçime girme taleplerinin DEVA Partisi tarafından reddedilmesi de hep bu nedenlere dayalı görünüyor.
Geçmişin İziyle Çizilen Yeni Yol
Her iki parti tarafından AK Parti’ye getirilen eleştiriler, kendi dönemlerinde yapılanların şimdi yapılmadığı/yapılamadığı ve dolayısıyla AK Parti’nin en başarılı dönemlerini kendileri ile yaşadığı, mamafih gelinen safhada bu başarılı dönemden uzaklaşıldığı yolunda.
Keza, iki partinin de parti programı bir nevi iktidar partisinin eleştirisinden yola çıkılarak oluşturulmuş durumda. Demokrasi, hukuk, siyaset, ekonomi, toplum, teknoloji, kültür sanat ve spor, güvenlik, dış politika ve çevre başlıkları altındaki yaklaşımlarının şekillenmesinde AK Parti uygulamalarının ve eleştirilerinin etkisini açık bir şekilde görmek mümkün. Bulundukları yer itibarıyla AK Parti gibi muhafazakar ve liberal demokrat çizgileri programlarında hissettiriyorlar.
Kuşkusuz ki programları, şu ana kadar yaptıkları siyaset üzerinden her iki parti tarafından kuruluş gayelerini izah biçimlerini ve iktidar partisine yöneltilen eleştirilerini artırmak, detaylandırmak mümkündür ancak burada esas dikkat çekilmesi gereken husus bu partilerin şu anki konumları, siyasal hayatta nereye oturdukları, önümüzdeki süreçlere ilişkin siyaset projeksiyonlarında nerede olacakları/olabilecekleridir…
Altılı Masa Paydaşlarının Eleştiri Karmaşası
İşte tam burada “Altılı Masa” üzerinden bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor. Altılı masa etrafında bir araya gelen partilerin programları, siyaset tarzları, siyaset geçmişleri ve öngörüleri üzerinden yapılacak bir değerlendirme iki partiyi de siyasette var oluşlarını da siyasal hayatta ne zamana kadar devam edebileceklerini de anlayabilmek için yardımcı olacaktır.
Gelecek Partisi de Demokrasi ve Atılım Partisi de siyasal hayatımızda çokça örneğine rastlanan ana nehirden kopmuş, yeni bir kol açma girişimleri olarak değerlendirebileceğimiz partilerdir. Koptukları nehir Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Her iki parti de kitleler üzerinden değil, kamuoyu tarafından bilinirlik kazanmış isimler üzerinden inşa sürecine giriştikleri için kadro partileri olarak da değerlendirilebilirler. Kopuş biçimlerine bakılınca, pek çok ismin siyasal hayatta görece daha aktif oldukları parlamenterlik, bakanlık görevlerinden veya parti teşkilatlarındaki yöneticilik görevlerinden sonra bu oluşumlar içinde yer almalarından dolayı bu partileri bir nevi “küskünler/kırgınlar” organizasyonları olarak da değerlendirmek yersiz olmaz. Her iki partiye de daha önce başka siyasal organizasyonlar içinde bulunan isimlerden katılımın çok sınırlı olduğu yine bilinen özelliklerinden.
İki parti de henüz hiçbir siyasal seçime katılmadı, oy oranlarına ilişkin fikir edinebilmek için de kamuoyu yoklamaları ile ulaşılan/açıklanan oranların dışında bir bilgi yok.
Hal böyle olunca hem CHP hem de İYİ Parti tarafından AK Parti politikalarına yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı alanların/dönemlerin siyasi aktörleri ve sorumluları olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın partileri ile birlikte aynı masa etrafında iktidar partisine karşı oluşturulan güç birliği içinde yer almalarının nedenini parti programları, siyaset öngörüleri, oyları ile değerlendirmek makul bir yaklaşım gibi gelmeyecektir.
Sözgelimi AK Parti iktidarlarında her ikisi de Dışişleri Bakanlığı yapmış, bugün altılı masa etrafından bulunan iki büyük parti tarafından çokça eleştirilen Suriye politikası, Suriyeli sığınmacılar konusunda irade ortaya koymuş kişiler olmalarına rağmen o masada kabul görmelerinin anlamı ne olabilir?
İYİ Parti’nin ekonomi politikaları eleştirileri büyük ölçüde Babacan dönemini içermektedir. Siyasi nezaket gereği bile eleştiriden geri durulmamaktadır.
Kısacası, altılı masa paydaşlarınca AK Parti’ye yönelik eleştirilerin Davutoğlu ve Babacan’ı tefrik edecek şekilde, onların içinde bulunduğu dönemleri kapsama alanı dışında bırakılarak yapılmadığı ve hatta onları itham ve ilzam boyutunda yapıldığı da aşikardır.
Üstelik 2023 seçimlerinden itibaren uygulanmak üzere 31 Mart 2022’de kabul edilen Seçim ve Siyasi Partiler Yasası değişikliği ile ittifakların küçük partilerin pazarlık şansını ortadan kaldırmasıyla iki büyük partiye sağlayacakları avantajlar da yok olmuş keza kendilerinin de istedikleri sayıda milletvekili için masaya oturma imkanı kalmamış iken bu denli dikkate alınmalarının bir anlamı olabilir mi?
Gelecek ve Deva’nın Meclis’e Taşınmasının Muhalefete Maliyeti Ağır Olacak
Değişiklik öncesine göre milletvekili hesabı seçim bölgesinde seçime katılmış siyasi partilerin, ittifakların ve bağımsız adayların aldığı oylar dikkate alınarak d’Hondt sistemine göre yapılıyordu. Milletvekili hesabını açıklayan 34. madde 3. fıkrasında ittifak kelimesi tamamıyla çıkarıldı. Böylece milletvekili dağılım hesabında sadece siyasi partiler ve bağımsız adayların oyları dikkate alınacak. Düzenleme ile seçim bölgelerinde ittifak sayesinde artık “oylarla milletvekili çıkarma” durumu da kalmadı. Böylece bu düzenleme, oy oranı düşük partilerin ittifak içerisinde yer alması halinde milletvekili çıkarabilmesi durumunu neredeyse imkansız hale getirmiş oldu.
Masanın diğer paydaşlarından Saadet Partisi ile ilgili alabileceği oy oranı, siyasette sürdürülebilirliği konusunda bir kanaat olmakla birlikte, gelinen aşamada seçim sonrası özellikle Gelecek Partisi, akabinde de Demokrasi ve Atılım Partisi’nin varlıklarını devam ettirip ettiremeyecekleri hususunda bir belirsizlik bulunmaktadır.
Şayet bu partilerin AK Parti’ye karşı ileride de yaşaması istenirse bunun maliyetini masanın büyük partileri karşılamak durumunda kalacak, kendi kontenjanlarından belli sayılarda milletvekili ile parlamentoda var olmaları temin edilecektir.
Buna mukabil her iki partiden de “Altılı Masa’nın ortak adayı” olarak açıklanacak Cumhurbaşkanı adayına kayıtsız şartsız destek talep edilecektir. Bu partilerin kayıtsız şartsız destek açıklamalarında bulunmalarının Cumhurbaşkanı seçiminde muhalefetin göstereceği adayın oylarına etkisi ne olacaktır, bu da ayrı bir başlık altında işlenmesi gereken bir konudur.
Seçim kanununda yapılan değişiklik ile seçim barajı yüzde 7, siyasi partilere yardım barajı yüzde 3 olarak belirlenmiş olsa da Gelecek ve Deva partileri için bu oranlara ulaşmak mümkün gözükmemektedir.
Her iki partinin de siyasi sürdürülebilirlikleri için olabildiğince çok sayıda milletvekili ile parlamentoda temsil edilmeleri gerekmektedir ki bir taban tutabilsinler veya var olan zeminlerini muhafaza edebilsinler. Aksi takdirde ilk seçimden sonra özellikle Gelecek Partisi’nin buharlaşacağına dair öngörüler gerçeğe dönüşecektir.
Altılı masa içinde seçim kanunu değişikliğinden önceki konumları kalmayan, dolayısıyla muhayyel oyları üzerinden de olsa pazarlık şanslarını büyük ölçüde kaybeden küçük partiler içinde yer alan Gelecek ve Deva partilerinin milletvekili genel seçimlerinde parlamentoya taşınmalarının maliyetini CHP ve İYİ Parti yönetimlerinin göze almaları halinde bile bunu partilerinin il ve ilçe teşkilatlarına kabul ettirebilmeleri kolay gözükmemektedir.
Altılı Masanın Edilgen İki Partisi: Deva ve Gelecek
Başta iki partinin de hedefleri büyüktü. Baraj sorunları olmayacağını, AK Parti’nin iktidarını kaybetmesine yol açacaklarını ve bir koalisyon içine gireceklerini hesap ediyorlardı. Aradan geçen süre içinde her ne kadar kendi amblemleri altında seçime gireceklerini açıklamış olsalar da görünen o ki varlıklarını sürdürebilmek için ittifaklara mecburlar.
Dolayısıyla, ittifaklar içinde yer almak dışında seçenekleri bulunmayan bu partilerin, muhayyel tabanlarını CHP tarafından dayatılacağı anlaşılan Cumhurbaşkanı adayına destek olmaları koşuluyla, kaç milletvekili ile “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” içinde yer almak üzere TBMM’ye dahil olmalarının temin edileceği konusu önümüzdeki günlerde daha fazla tartışılacaktır elbette.
Davutoğlu ve Babacan, oturdukları masada AK Parti dönemleri eleştirilirken kendi sorumluluk alanlarına yönelik eleştirileri sineye çekecek, yok sayacak denli edilgen bir duruş içinde iken nasıl kendi amblemleri, kendi adları ve kendi şanlarıyla seçime girecek, diyelim ki girdiler nasıl bir netice alacaklardır?
Onun içindir ki, her iki partinin de vaziyeti şimdiden varla yok arası bir yerde görünmektedir. Bu durum da altılı masa içindeki büyük partilerce çok iyi bilinmektedir. Ancak politik psikoloji gereği masada oturmalarında bir beis görülmemektedir.