31 Mart yerel seçimleri özellikle İstanbul için oldukça heyecan verici bir süreç eşliğinde ilerledi. Seçim bitmesine rağmen ortada hala muğlak bir İstanbul sonucu bulunuyor. Geçersiz oyların seçimin kaderini etkileyecek kadar önemli olduğu mevcut durumda İstanbul’u küçük bir oy farkıyla kaybettiği görülen AK Parti sonuca itiraz ederek oyların yeniden sayılmasını talep etti. AK Parti’nin Türkiye genelinde oylarını artırmışken bazı büyükşehirleri kaybetmesi ve İstanbul’un netleşmeyen durumu ise gerek ulusal medya gerekse uluslararası basında seçimlerin daha çok konuşulmasına neden oldu. Seçimden günler önce süreci mercek altına alarak Erdoğan’ın seçim çalışmalarını adım adım takip eden uluslararası medya şimdilerde ise yerel seçim sonuçlarını “Erdoğan’ın güç kaybı” olarak okuma gayretinde. Ancak demokratik bir seçimle halkın yarıdan fazlasının oyunu alarak bundan sadece aylar önce göreve gelmiş bir lideri yerel seçimler üzerinden “kaybeden” olarak göstermek haliyle absürt görünüyor.
İngilizlerin HDP Savunuculuğu
İngiltere medyasının önde gelen kuruluşlarından The Times seçimin ardından gücünü kaybeden Erdoğan algısı üzerine çalışan gazetelerin en dikkat çekenlerinden. Bu mecradaki “Sultan zor durumda” başlıklı yazıda yerel seçimlerin Erdoğan için bir “güven oylaması” olduğunu belirtiyor ve kötü giden ekonomi nedeniyle halkın Erdoğan’ı cezalandırdığını ileri sürüyor. Çözüm reçetesi olarak da hapistekilerin serbest bırakılmasını ve ekonominin rahatlatılması gerektiğini söylüyor. Yazının dikkat çeken iddialarından biri de Erdoğan’ın kendisini “modern zaman sultanı” olarak gördüğü ve bu seçimle gücünün sınırlarını kabul etmek zorunda kaldığı. Mecranın Erdoğan karşıtı söylemleri “Bölgenin ışıltılı demokratik yönetim örneklerine ihtiyacı var, halihazırdaki diktatörlere bir yenisinin eklenmesine değil” sözleriyle alışılageldik bir şekilde “diktatör” suçlamalarıyla son buluyor.
Yine İngiliz basınından The Guardian ise “Erdoğan için sonun başlangıcı mı?” başlıklı yazısıyla seçim sonrası manipülasyonlara hizmet etmeye çalışıyor. Erdoğan’ın seçim sonuçları sonrası yapmış olduğu birlik çağrısına ve kaybedilen belediyeler için partinin nerede hatalı olduğunu düşüneceklerini söylemesine rağmen “Erdoğan muhalefet üstündeki baskısını arttırabilir” tezini savunuyor. 2014 seçimlerinde Demirtaş’ın “HDP’nin en karizmatik lideri” olarak Erdoğan’a kök söktürdüğü ve bu yüzden tehdit olarak görüldüğünü iddia eden yazı tutuklanma konusunu terör suçuna değil de Erdoğan karşıtlığına bağlamış durumda. Yazı Erdoğan için “sultan” sıfatını kullanmış ve “büyük bir Türk sultanı için bile kötü ekonominin sorun teşkil ettiğini” söylemiş. Haberin yazarı Simon Tisdall “Erdoğan’ın felaket nedeni soğan fiyatları olabilir” sözleriyle Erdoğan’ın güç kaybetmesi için ekonomiye umut bağladığını açıkça ortaya koymuş durumda…
BBC ise yerel seçimlerle ilgili Ruşen Çakır’ın “Yirmi beş yıl önce açılan bir sayfanın kapandığının ilanıdır” sözleriyle yerel seçime bakışını ortaya koyuyor. BBC Türkiye muhabiri Mark Lowen ise seçimleri “Erdoğan için acı bir darbe” olarak yorumluyor. Lowen “Bu, Türkiye’nin güçlü ve ayrıştırıcı cumhurbaşkanı için can çekişen muhalefetin onun yenilebilir olduğunu sonunda gördüğü bir dönüm noktası olabilir” sözleriyle muhalefete olan desteğini ortaya koyuyor.
Yerel seçimlerle ilgili en çarpıcı makalelerden bir diğerinin de Alman basınında yer alan Zeit gazetesinden Michael Thumann’ın kaleme aldığı “Sembolik gücü olan bir yenilgi” başlıklı yazı olduğu şüphesiz. Thumann, Erdoğan’ın ve AK Parti’nin “vatandaşı anlamadığını” iddia ediyor ancak yazıda dikkat çeken nokta Erdoğan ve Saddam arasında kurulan benzerlik… Thumann, AK Parti’nin Türkiye genelinde aldığı oya bakmamış olacak ki yerel seçimleri Erdoğan için bir başarısızlık olarak değerlendirmiş ve seçim sonuçlarını işaret ederek “Erdoğan’ın anıtı sallanmaya başladı” sözleriyle de Saddam’ın anıtının yıkılışını çağrıştıran bir ifade kullanmış. Thumann için Türkiye’nin yüzde 50’sinden fazlasının oyunu kazanan bir lider olarak Erdoğan’a yönelik halkın sevgi ve güvenini yerel seçimler üzerinden okumak tam bir talihsizlik olarak görünüyor.
Erdoğan Karşıtlığı
Amerikan medyasında çıkan haberler de Avrupa ile benzer tezlere dayanıyor. Birçok Amerikan mecrasında seçim sonuçları AK Parti’den ziyade Erdoğan’ın gücünü kaybettiği iddiaları üzerinden değerlendiriliyor. Özellikle The New York Times gazetesi seçim sonuçlarını Erdoğan için “büyük bir gerileme” olarak gördüğünü okuyucusuna aktarıyor. Ekonomik durumu da bir sebep olarak sunan haberler özellikle Ankara ve İstanbul’u muhalefetin kazandığını belirterek “beka” söyleminin işe yaramadığını öne sürüyor. Ayrıca mecranın AK Parti’nin doğu bölgesinde elde ettiği başarıyı göz ardı ederek HDP’nin kayyum tarafından yönetilen bazı belediyeleri kazanması üzerinden bir “intikam” söylemi ürettiği görülüyor. PKK’nın şehir uzantısının ortadan kaldırılması üzerine gerçekleştirilen devlet müdahalesi yerel seçimler için bir “başarısızlık” nedeni olarak servis ediliyor.
Washington Post gazetesi de –seçimlerle bağlantısı bulunmamasına rağmen– Erdoğan’ın Yeni Zelanda saldırısı sonrası görüntüleri mitinglerde göstermesini eleştiriyor ve mevcut seçim sonuçlarının diplomatik bir krize dönüşebileceği gibi asılsız bir iddiayı dillendirmeyi tercih ediyor.
Erdoğan’a dair ilginç yorumlardan biri de Voice of America’dan geldi. Yine Yeni Zelanda saldırısına değinen haberler Erdoğan’ın kendisini “Müslümanların koruyucusu” olarak lanse etmeye çalıştığını iddia ediyor. Ancak ekonominin bozulması ve güvenlik endişelerinin artmasının seçim sonuçları üzerinde daha belirleyici bir etkiye sahip olduğu ileri sürülüyor.
Financial Times da diğer tüm mecralar gibi ekonomiden dem vurarak doların “kaçınılmaz bir şekilde” yükseleceği ve Erdoğan’ın gücünün söndüğünü ileri sürdü. Gazetenin Türk lirasına dair yaptığı açıklamalar Türkiye ekonomisine dair olumsuz bakış açısını ve kaygıyı besler nitelikte.
Uluslararası medya Türkiye’nin 31 Mart yerel seçimi döneminde Erdoğan’ın rolü üzerine fazlaca eğildi. Kısa sürede Türkiye’nin birçok şehrini içine alacak şekilde planladığı miting programı, seçimlere yönelik alışılmışın dışında uyguladığı siyasal iletişim stratejisi ve toplumun her kesimini kucaklamaya çalışan karizmatik lider duruşuyla partisini ve hatta ittifakı göğüsleyen kişi olarak gözler Erdoğan’a çevrildi.
Yerel seçimleri Türkiye’nin kaderinde bir “beka meselesi” olarak konumlandıran Erdoğan’ın birleştirici üslubuna karşı ise ekonomik dalgalanma ve muhalefetin çok cepheli olarak kurduğu ittifak konumlandırıldı. Sık sık halkın ekonomiden şikayetçi olduğu ve bu nedenle oy vermekten kaçındığı iddiaları dillendirilerek “beka” meselesinin önü tıkanmaya çalışıldı. Ancak Türkiye geneli sonuçları gösteriyor ki milletin Erdoğan’a ve AK Parti’ye olan inancı hala sağlam. Bu bağlamda tek başına yüzde 44,5 oy ve ittifakla beraber de yüzde 52 oy alan AK Parti’nin kaybettiği büyükşehirler üzerinden “yenilgisinden” bahsetmek seçim öncesi başlatılan algı operasyonunun devamı olarak okunabilir.