Yabancı medya organları Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’nden beri giriştiği her provokasyonda milli iradenin net cevabını aldıktan sonra hep aynı yöntemi kullanmaya çalıştı: “ekonomik kriz”… Her sandık sonrası dönemde başarısızlığını “Türkiye’de ekonomik kriz” yalanıyla örtmeye çalışan yabancı medya özellikle son beş yıldır durup durup dillendirdiği bu tehlikeli oyunda kısmen de başarılı oldu. Nitekim Türkiye, Gezi Parkı Şiddet Eylemleri’nden hemen önce IMF’ye borcunu ödemiş, enflasyonu neredeyse ortadan kaldırmış ve faizleri yüzde 4’e kadar çekmişti. Ardı arkası kesilmeyen sokak, yargı ve askeri darbe denemeleri ile PKK-FETÖ üzerinden gerçekleştirilen terör saldırıları en sonunda 2018 ortasında “ekonomik savaş” olarak vücut buldu. Döviz kurlarına acımasızca yapılan saldırılar rakamlarla beraber en büyük belirleyici etkeni “psikoloji” olan ekonomiye zarar vermeye başladı. Bu dönemde de yabancı medya “Türkiye’de ekonomik kriz var”, “Erdoğan’ın çöküşü”, “Türkiye sona geldi” gibi çığırtkanlıklara devam ederken yalan ve iftiralara da ara vermedi.
Yılın ilk yarısında ekonomik tetikçilik fişeğini atanlar Reuters ve Bloomberg oldu. 25 Nisan’da İngiltere merkezli Reuters, Merkez Bankası faizleri artırmayacak algısıyla haber yaptıktan 3 dakika sonra dolar 4,10 seviyesine çıktı. Merkez Bankası haberden on dakika sonra 75 baz puan artırımı yapsa da dolar 4’ün altına düşmedi.
ABD merkezli Bloomberg 22 Mayıs’ta “Türkiye ekonomisi ile değil yöneticileriyle sorun var” dedikten hemen sonra Japonya merkezli fonlar Türkiye’den bir anda çekildi ve dolar 4,82 seviyelerine çıktı. 24 Haziran seçimleri öncesindeki dalganın aktörleri ise The Times ve New York Times oldu. İki gazete de patates-soğan fiyatlarının artışıyla beraber AK Parti ve Erdoğan’ın önce sandıkta sonra siyaset sahnesinde çökeceğini iddia etti. New York Times “Erdoğan seçimleri çantada keklik gördü ancak şükürler olsun ki patates-soğan fiyatlarıyla kendisini gösteren ekonomik kriz ortamı bunun tersini işaret ediyor” ifadelerini kullandı. Times ise “1 kilo soğanın fiyatı yüzde 200, patatesin ise yüzde 94 arttı. Erdoğan’ın gücünü patates ve soğan bitirecek” ifadelerini kullandı.
Yalanlar Çemberi
Seçimlerden sonra ise ekonomik savaşın tam manasıyla başlamasının ardından iftiralar ve kara propagandanın boyutu da arttı. ABD’nin en çok satan gazetelerinden Wall Street Journal Türkiye’de dolar artışıyla ilgili başyazı kaleme alırken, Erdoğan’ın Merkez Bankasına “Esed muamelesi” yaptığını yazdı. Ardından eskimeyen oyunlar oynanmaya başlandı. Standart&Poor’s, Moody’s ve Fitch ardı ardına Türkiye’nin kredi notlarını hiç de adil olmayan bir şekilde düşürürken eş zamanlı olarak Financial Times “Türkiye, piyasalara Ağustos krizi getirdi” başlığını atıyor, The Times gazetesi de Türkiye’nin ciddi krizle karşı karşıya olduğunu yazıyordu. Bu ifadeler ise çok kısa sürede “hafif” kalacaktı.
Saldırı altındaki piyasalardan istedikleri kriz sonucunu çıkaramayan ve sürekli olarak banka batışlarının hayalini kuran medyada yeni işaret fişeğini Bloomberg yaktı. ABD’nin ekonomi kanalı “Dolar talebini karşılayamayan bankalar BDDK ile acil toplantı yapacak” şeklinde asılsız bir haberi dünyadaki yatırımcılarına duyurdu. Haber anında sosyal medyada 2001 krizine benzetilerek algı operasyonlarına dönüştü.
Algı operasyonlarının başrol oyuncularından Financial Times ise Avrupa Merkez Bankasının Türkiye’de faaliyetleri olan BBVA, BNP Paribas ve UniCredit gibi bankaların TL’deki zayıflık nedeniyle Türkiye riskinden endişelendiğini belirtti. Haber Avrupalı bankalar tarafından yalanlanana kadar piyasalar çoktan etkilenmişti.
Çamur At İzi Kalsın
Aynı dönemde Alman devletinin resmi medya kuruluşlarından Deutsche Welle de skandal bir habere imza attı. Türkiye’nin IMF’nin kapısını çalma ihtimaline karşı Uluslararası Para Fonu’nun hazırlık yaptığı ve acil durum grubu oluşturduğunu iddia eden Alman medya kuruluşu yalan ve spekülasyonda sınır tanımadı. DW’deki yazıda ayrıca “Devalüasyon kritik durumda”, “Sermaye hızla kaçıyor”, “Kırılgan ekonomi, kırılgan siyaset”, “Borç ödemede sorun yaşayacak” gibi gerçek dışı ifadeler yer aldı. Uluslararası Para Fonu “Türkiye’nin IMF’nin kapısını çalma ihtimaline karşı hazırlık yaptığı ve acil durum grubu oluşturduğu” iddialarını yalanladı ancak çamur atıldı, izi kaldı.
Tüm bu ekonomik saldırı ve medya tetikçiliğinin son ve asıl hedefini gösteren haber ise Newsweek’ten geldi. Orhan Pamuk ve azılı FETÖ’cü Enes Kanter’in örnekleriyle Türkiye’de demokrasinin bittiğini anlatan dergi PKK’ya yapılan operasyonları “Kürtlere hiçbir yaşam hakkı tanınmıyor” diyerek diktatörlük güzellemeleri yaptı. Ardından da Rahip Andrew Brunson’ın haksız yere hapse atıldığını sebep gösterdi. Türkiye’ye karşı başlatılan ekonomik savaşı da desteklediğini açıkça belirten dergi sözde Ermeni soykırımı, baskıcı rejim sosları ekleyerek ağzındaki baklayı çıkardı: “Ekonomik kriz Erdoğan’ın sonunu getirmek için iyi bir fırsat olacaktır. Özgür dünya Erdoğan’a karşı ne kadar çabuk harekete geçerse dünya o kadar güvenli olacaktır. Türkiye dönüştürülmeli.”
Medya Neyi Amaçlıyor?
Öte yandan William Engdahl’ın “Erdoğan’ın Washington’ın planladığı Türkiye ajandasının dışında hareket etmesi” şeklinde tanımladığı çatışma ortamını eski bir Dünya Bankası, IMF ve ABD Hazine Bakanlığı çalışanı olan, günümüzde ise bu kurumların gerçekte nasıl çalıştığını anlatan Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları isimli kitabın yazarı John Perkins daha çarpıcı bir şekilde tanımlıyor:
“Ekonomik tetikçiler, birçok ülkeyi trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Bu kişiler, Dünya Bankası ve diğer yabancı ‘yardım’ kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve yeryüzündeki doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, darbe ve suikastlar vardır... Ben de bir ekonomik tetikçiydim. Nasıl çalıştıklarını iyi bilirim. CIA istediğinde savaş başlatır, hükümet değiştirir, darbe yapar. Bunun için kullandığı araçlardan biri de medyadır. Eğer ülkeniz ekonomik tetikçilerin hizmet ettiği dünyanın sayılı finans şirketlerine aykırı hareket ederse başına gelecek olaylardan biri de medya baskısıdır. ABD ve diğer ülkelerdeki ana akım medya birbirleriyle dolaylı yollardan ortaktır ve hepsi aynı şeyleri yazar. Aynı odağa hizmet ederler ve amaçları aynıdır: O ülkenin finansal bağımsızlığa ulaşmasını engelleyip kendi çıkarları doğrultusunda hizmet etmesidir.”
Dolayısıyla son dönemde ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’yi hedef almasıyla eş zamanlı şekilde ekonomi odaklı yoğunlaşan Batı medyasındaki Türkiye karşıtı yayınların bir ajandaya göre hareket ettiği açık şekilde görülüyor.