Dünyanın son iki yüzyılda yaşadığı, daha doğrusu insanoğlunun son iki yüzyıldır dünyaya yaptıkları, telafi edilemez bir noktaya doğru hızla gidiyor. Son iki yüzyıla iki büyük savaş sığdırmak yetmiyormuş gibi; iç çatışmalar, darbeler, işgaller, göçlerle birlikte artık doğal olmaktan çıkan afetler başta olmak üzere karşı karşıya kaldığımız çevre sorunları, bu gidişatın hiç de iyi olmadığını gösteriyor. Nitekim İslam alimlerinden Yusuf el-Karadavi, “Eğer çevrenin konuşan dili ve işiten kulağı olsaydı, Amazonlar'da kasıtlı olarak yakılan tropikal ormanların çığlıkları, haliç ve denizlerdeki petrol bölgelerinin boğduğu suların iniltileri ve dünyanın büyük şehirlerindeki fabrika, kurşun ve ısıtıcıların çıkardıkları gazlarla boğulan havanın can çekişmesi, kulaklarımızda patlayacaktı.” derken, aslında içinde bulunduğumuz durumun ne denli vahim olduğunu insanlığa bir kez daha hatırlatıyor. Bu uyarıyı dikkate aldığımızda; çok farklı, çok bileşenli, çok aktörlü ve karmaşık bir dönemden geçtiğimiz bu günlerde, yitip gidenleri geriye getirmek zor olsa da var olanı korumak, onu geliştirmek ve geleceğe taşımak adına önemli imkanlara sahip olduğumuzu da belirtmek gerekir.
1970’lerden günümüze dünya kamuoyu, bu gidişata son vermek üzere çok önemli girişimlerde bulunmaya başladı. Çevreyi ve doğal varlıkları korumak, az gelişmişlik ve yoksulluğa son vermek, iklim değişikliği ile mücadele etmek, en önemlisi de sürdürülebilir kalkınma odaklı bir ekonomi politikasının temel ilkelerini ortaya koymak ve uygulamak, bu kapsamda yapılan çalışmalar arasında önemli bir yer tutuyor. Gro Harlem Brundtland tarafından 1987’de Birleşmiş Milletler adına hazırlanan Ortak Geleceğimiz (Our Common Future) isimli rapor, kalkınma ve çevre arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağına dair önemli bir çalışma olarak çevre politikaları tarihine geçmiştir. Raporda, "“gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama ihtiyacını tehlikeye atmadan mevcut ihtiyaçları karşılama” şeklinde tanımlanan sürdürülebilir kalkınma kavramı, alana ilişkin bütün çalışmalarda temel referans kavram olarak yerini almıştır. Elbette sadece kavramların gücü, sorunlarla mücadele etmek için yeterli olmamakla birlikte, bir çıkış noktası olması bakımından önem taşımaktadır. Bu kavram etrafında oluşan literatürde, yeşil dönüşüm/büyüme kavramı gittikçe daha fazla yer edinmeye başlamıştır. OECD tarafından, “refahımızın dayandığı doğal varlıkların ve çevresel kaynakların devam etmesini ve korunmasını sağlayarak, ekonomik büyüme ve gelişmeyi teşvik etmek” şeklinde tanımlanan bu kavram, yeni bir ekonomik yaklaşım önermekte, bu yaklaşımda üretim ve tüketim süreçlerinin sürdürülebilirliğine vurgu yapılmaktadır.
Çevresel sorunların çok boyutlu ve sınır aşan niteliği, küresel düzeyde bir dayanışmayı gerektirdiği içindir ki başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere küresel düzeydeki aktörler bu konuda çalışmalar yürütüyor. Son yıllarda küresel düzeyde oldukça önemli bir işlev üstlenen Türkiye’nin yeşil dönüşüm politikalarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM 76. Genel Kurulu’nda ilan etmesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti 7 Ekim 2021’de daha önce 22 Nisan 2016’da imzalamış olduğu Paris İklim Anlaşması’nı onaylayarak, sözleşmenin yükümlülüklerini üstlendi. Bundan önce Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 2021-2030 dönemini kapsayan Referans Senaryoya (BAU) göre sera gazı emisyonlarında 2030’da yüzde 18 ila yüzde 21 azaltım hedefiyle, Türkiye Cumhuriyeti Niyet Edilen Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı adıyla 21. Taraflar Konferansına (COP21, 30 Kasım-12 Aralık 2015) ulusal katkısını sunmuştu; Kasım 2022’de düzenlenen COP27 Toplantısı’nda ise bu rakam yüzde 41 düzeyine çıkarıldı. Yine Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum sağlamak üzere Ticaret Bakanlığı’nın öncülüğünde Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı yayınladı. Değinilmesi gereken bir diğer önemli konu da 2017’de Emine Erdoğan tarafından himaye edilen Sıfır Atık Hareketi’dir. Bütün bu gelişmeleri, yeşil kalkınma ile ilişkisi çerçevesinde değerlendirebiliriz.
Sıfır Atık Hareketi
Yeşil dönüşüm politikalarının hayata geçirilmesi bakımından atılan en somut adımlardan biri olan Sıfır Atık Hareketi, 2017’de Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde başlatılmış olan bir çevre hareketidir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülen proje neticesinde 2022 itibarıyla atık geri kazanım oranı yüzde 27,2’ye kadar çıkmıştır. Toplamda 65,2 milyar TL tasarruf sağlanan proje, büyük bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmeye yönelik adımların atılmasına vesile olmuştur. Uluslararası düzeyde ödüller kazanan bu proje, BM tarafından da büyük bir ilgiyle karşılanmış ve 30 Mart gününün Uluslararası Sıfır Atık Günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir. Sıfır Atık Hareketi’nin bir yandan küresel bir modele dönüşmesi diğer yandan da Türkiye’nin çevre politikalarının bir bileşeni haline gelmesi, yeşil dönüşüm politikasına geçiş sürecini önemli oranda etkilemiştir. Temel prensip, mümkün olduğunca atığın hiç ortaya çıkmaması, çıkarsa hammadde kaynağı olarak değerlendirilmesidir. Özellikle bir sanayi atığının başka bir ürün için hammadde olarak kullanılması yani endüstriyel simbiyoz, sanayide dönüşüm politikaları bakımından oldukça önem taşımaktadır. Sıfır Atık Projesi ile birlikte vurgulanması gereken ve sanayide dönüşüm politikalarını etkileyen önemli bir bileşen de Sıfır Atık Mavi Projesi’dir. Özellikle kara kökenli atıklardan kaynaklanan deniz, göl, akarsu gibi alanların korunmasına yönelik olarak Marmara Denizi, Salda, Beyşehir ve Van Gölü’nde gerçekleştirilen çalışmaları bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Yine Türkiye Çevre Ajansı’nın kurulması ve depozito yönetim sistemine geçilmesi de Sıfır Atık Projesi ile ilişkilendirilebilecek bir yeşil dönüşüm politikası örneği olarak nitelendirilebilir.
Yeşil Mutabakat Eylem Planı
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatına uyum sağlamak üzere Ticaret Bakanlığı tarafından 2021’de hazırlanan Türkiye Yeşil Mutabakat Eylem Planı, 9 ana başlık altında 32 hedef ve 81 eylemden oluşmaktadır. Eylem planı hem kamu hem de özel sektör bakımından önemli hükümler içermektedir.
- Sınırda Karbon Düzenlemeleri
- Yeşil ve Döngüsel Bir Ekonomi
- Yeşil Finansman Temiz, Ekonomik ve Güvenli Enerji Arzı
- Sürdürülebilir Tarım
- Sürdürülebilir Akıllı Ulaşım
- İklim Değişikliği ile Mücadele
- Diplomasi
- Avrupa Yeşil Mutabakatı Bilgilendirme ve Bilinçlendirme Faaliyetleri
Eylem planı, Türkiye’nin hem sanayileşme hem de ticaret politikalarını etkileyen önemli başlıklardan oluşmakta ve yeşil dönüşüme geçiş için bir yol haritası çizmektedir. Enerji, ulaşım, imalat, inşaat, tarım ve gıda sektörleri ve ilişkili oldukları bütün alt sektörlerde sürdürülebilir bir dönüşümü sağlamak temel ilke olarak benimsenmiştir. Türkiye’nin AB ile olan ihracat hacminin ortalama yüzde 50 düzeyinde olması, konuyu daha önemli hale getirmektedir.
İklim Değişikliği ve İklim Dostu Şehirler
İklim değişikliği gibi doğanın ve insanlığın varlığını tehdit eden büyük bir sorunla mücadele etmek açısından Paris İklim Anlaşması tarihi bir önem taşımaktadır. Çünkü iklim krizi bütün ülkeleri yeşil dönüşüme zorlamaktadır. Nitekim sanayi öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında (mümkünse 1.5 derece seviyesinde) tutulmasını temel hedef olarak belirleyen Paris İklim Anlaşması, yeşil dönüşümün gerçekleştirilmesi konusunda atılacak adımları ve hükümleri içermektedir. Bu hedefe ulaşılması için de petrol ve kömür gibi fosil yakıt kullanımının azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması önerilmektedir.
Bu kapsamda Türkiye, 2050 iklim değişikliği stratejisi ve 2030 eylem planı hazırlıklarına yönelik olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilan edilen 2053 net sıfır emisyon ve yeşil kalkınma hedeflerini belirlemiştir. Türkiye’nin başlatmış olduğu Hedef 2053 Net Sıfır Emisyon AR-GE ve Yenilik Atılımı bu süreci bilim ve teknoloji faaliyetleri ile bütünleştirmiş ve yol haritasını belirginleştirmiştir.
Öte yandan artık nüfusun çoğunluğunun yaşadığı şehirlerimiz, iklim krizinin bütün sonuçlarından etkilenmeye başlamış, iklim değişikliğine bağlı afetlere maruz kalmıştır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından başlatılan dirençli ve iklim dostu şehircilik anlayışı ile başta kentsel dönüşüm uygulamaları olmak üzere, sosyal konut projeleri, sera gazı emisyonları için birer yutak alanı işlevi gören millet bahçeleri, ekolojik koridorlar, hava ve su kalitesinin iyileştirilmesi çalışmaları, mikromobiletin yaygınlaştırılması, akıllı şehirler uygulaması, bina yapımında çevre dostu teknolojilerin kullanılması, atık suların arıtılması gibi çok sayıda faaliyet gerçekleştirilmektedir.
Sanayide Yeşil Dönüşüm
Sanayide yeşil dönüşüm, yeşil dönüşüm politikalarına geçişin sağlanması bakımından önemli bir enstrümandır. Türkiye bu sürece uyum sağlamak üzere sanayi sektörüne yönelik ciddi bir hamle başlatmıştır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, iş dünyası ile birlikte bu süreci yönetmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı AR-GE çalışmaları ve başlatmış olduğu Yeşil OSB Projesi ile büyük bir dönüşüm sürecini başlatmıştır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da Yeşil OSB’lerin geliştirilmesi çalışmalarına destek olmanın yanı sıra Yeşil Dönüşüm Belgesi ile bu sürecin önemli bir aktörü halinde gelmiştir. Enerji ve kaynak verimliliği, hava, su ve toprak için sıfır kirlilik ilkesine göre faaliyet gösteren tesislere çevresel üretim göstergesi olarak verilmesi tasarlanan Yeşil Dönüşüm Belgesi sanayide yeşil dönüşüm için tarihi bir adım olmuştur. Yenilenebilir enerji kaynaklarının sanayi üretiminde kullanılması için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın öncülüğünde başlatılmış olan çalışmalar da bu sürecin en önemli halkalarından biri olmuştur.
Türkiye’nin, son yıllarda daha adil bir dünya kurulması yönünde başlatmış olduğu küresel meydan okumanın karşılık bulması amacıyla belirlemiş olduğu küresel vizyon, 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi ve Yeşil Kalkınma Devrimi, enerji alanında gerçekleştirdiği büyük atılımlar ve Türkiye Yüzyılı Vizyonu büyük bir değişimin ve dönüşümün başladığını göstermektedir. Yeşil dönüşüm politikaları bu büyük atılım sürecinin sacayaklarından biridir.