Kriter > Dış Politika |

İran’ın Suriye Stratejisi


Osmanlı sonrası Batı kontrolündeki Ortadoğu’da kurulan parçalı, yapay düzen üç ayrı değişim dalgası ile sarsılmıştır: Cemal Abdulnasır’ın Arap milliyetçiliği (1952), İran İslam Devrimi (1979) ve Arap Baharı (2011). Demokrasi ve dekolonizasyon dalgası sayılabilecek Arap Baharı darbeler ve iç çatışmalarla baltalanmıştır.

İran ın Suriye Stratejisi

Osmanlı sonrası Batı kontrolündeki Ortadoğu’da kurulan parçalı, yapay düzen üç ayrı değişim dalgası ile sarsılmıştır: Cemal Abdulnasır’ın Arap milliyetçiliği (1952), İran İslam Devrimi (1979) ve Arap Baharı (2011). Demokrasi ve dekolonizasyon dalgası sayılabilecek Arap Baharı darbeler ve iç çatışmalarla baltalanmıştır. Bu süreç en kanlı ve en kritik bağlantısı olarak Suriye’de büyük ölçüde İran’ın rolü ile akamete uğramıştır. İslam Devrimi iddiasıyla ortaya çıkan bir rejimin 21. yüzyılın en büyük Müslüman kıyımında Esed rejimine desteği sır değildir. İran’ın Suriye’de bulunması ve oraya yaptığı yatırım çok yönlü analiz edilmesi gereken bir konudur.

İran İslam Devrimi, Batı ve Doğu karşıtlığı ile İslam kardeşliği üzerine kurulmuştur. Humeyni döneminde bölgede yayılmaya çalışılan bu devrim anlayışı Filistin’den Fas’a birçok İslam ülkesinde yankı ve taraftar bulmuştur. Çünkü bölge halkları İsrail’den ve Batı’ya bağımlılıktan kurtulmak istemektedir. Ancak özellikle İranIrak Savaşı İran Devrimi’nin dışarı ve içerideki rüzgarını azaltmıştır. Soğuk Savaş sona erdikten sonra ABD, Irak’ın Saddam’ı üzerine yoğunlaştığı için İran kısmen nefes alabilmiştir.

Küresel Gelişmeler Işığında Suriye

2000’li yıllar bölge için kritik gelişmelere şahit olmuştur. Bunlardan biri de 11 Eylül saldırılarını takiben ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgalidir. ABD, Irak’ta işleyen demokratik bir sistem kurmadığı gibi ayrılırken de ülke yönetimini İran’ın nüfuzuna bırakmıştır. Irak’taki mezhep ve etnik temelli siyasi yapı ulusal uzlaşma ve kaynaşmaya engel olduğu gibi Şii partiler üzerinden İran’ın ülke siyasetini yönlendirmesine (ABD’nin rızasıyla) imkan sağlamıştır. 2010 yılında yapılan seçimlerde mezhepler üstü bir Irak öngören İyad Allavi liderliğindeki el-Irakiye Koalisyonu’nun -seçimlerden birinci çıktığı halde- yönetime gelmesine İran ve ABD engel olmuş ve İran bağlantılı Maliki yönetimde etkinliğini sürdürmüştür.

Arap Baharı ile İran’ın bölgedeki konumu ve siyaseti de değişmiştir. Bunun en net örneğini Suriye ve Bahreyn’de görmekteyiz. Mısır, Tunus ve Libya’daki gibi diktatör Arap rejimlerinin halk isyanlarıyla yıkılmasını İran ilk etapta İslam Devrimi’nin devamı olarak lanse etse de hızlı bir şekilde bu söylemi geri çekmiş ve Bahreyn hariç isyanları Batı komplosu olarak göstermek istemiştir. Arap Baharı açısından kritik eşiklerden biri Suriye olmuştur. Çünkü Arap demokratikleşme sürecinin Suriye’de başarıya ulaşmadan iç savaşa dönüşmesinde İran’ın Esed rejimine tam desteği görülmüştür.

İran’ın İç Dinamikleri ve Suriye İç Savaşı

İran’ın Suriye stratejisini anlamak için öncelikle ülkenin iç politika dinamiklerini iyi tahlil etmek gerekir. Devrim sonrasında kurulan İran rejimin kendisini konsolide etmesi on yıldan fazla sürmüştür. İran-Irak Savaşı’nın yıkıcılığına rağmen İran devrim kadroları yönetimdeki konumlarını pekiştirebilmişlerdir. Ülke bugün de hem içerideki ekonomik ve siyasi sıkışıklık hem de kendisine uygulanan ambargolarla ekonomik zorluklar yaşamaktadır. Özellikle Obama’nın uyguladığı seçici ambargolar ekonomiyi ayrıca ciddi darboğaza sokmuştur. Dolayısıyla Suriye kriziyle İran rejimi dikkatleri dışarı çekerek içerideki sıkıntıları unutturmaya çalışmaktadır.

Ciddi siyasi kontrol ve baskılar dolayısıyla muhalefet için İran’da fazla faaliyet alanı bulunmamaktadır. Buna rağmen ülkede 2009 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hile yapıldığına yönelik rahatsızlık ciddi bir halk hareketine dönüşerek rejimin gözünü korkutmuştur. Aradan fazla zaman geçmeden patlak veren Arap Baharı ile diktatörlüklerin düşmesi İran’da da benzer kaygıları artırmıştır. Yemen ve Suriye’den sonra sıranın kendisine geleceğinden çekinmesi sebebiyle İran bu demokrasi dalgasının daha ileri bir hatta durdurulması için Suriye’deki Baas rejimine destek vermiştir.

Esed’in temsil ettiği Baas rejimi büyük ölçüde Nusayri (Alevi) mezhepsel yönetimine dayanmaktadır. İran, Baas’ın laik ideolojiye sahip olması ve hatta daha önce Nusayriliği sapkın mezhep saymasına rağmen 1980’lerden itibaren kendisine yakın tek Arap rejimi sayılabilecek Suriye’ye özel önem vermiştir. Özellikle 1990’lardan sonra bir taraftan Suriye’de Nusayrileri Şiileştirme faaliyetleri de artarak devam etmiştir. Humeyni döneminden sonra mezhepçi özelliği öne çıkan İran için Suriye, Şiiliğin bir kalesi olarak görülmüştür. Bu amaçla Suriye krizinde hem Lübnan hem de Irak’taki Şii milisler savaşmak için buraya yönlendirilmiştir.

 İran Dış Politikası ve Suriye Savaşı

İran “direniş hattı” diye adlandırdığı Lübnan ve Akdeniz’e kadar uzanan hattı kendisine stratejik bir alan olarak görmektedir. Aynı şekilde güneyden de Yemen’deki Bab el-Mendeb’e kadar stratejik uzantı hayal etmektedir. Bu hattı bazıları “Şii hilali” olarak da adlandırmıştır. Söylem bazında Lübnan’daki Hizbullah’ı destekleyerek İsrail’e direniş hattı oluşturmaktadır. Ancak esas hedefi Arap Yarımadası’nda bir hakimiyet sağlamaktır. Diğer yandan İran’ın Suriye ve Ortadoğu politikası Fars milliyetçiliğiyle de birleşmiştir. İran, tarihi Pers İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki varlığını zemin alarak bölgeye müdahale etmek hakkı olduğunu düşünmektedir. İran Milletvekili Ali Rıza Zakani, Husi darbesiyle San’a’nın düşmesinden sonra İran’ın dört Arap başkentini kontrol ettiğini ilan etmiştir.

İran, Arap Baharı’nın getirdiği karışıklıktan kendi gücünü ve nüfuzunu artırma fırsatı doğduğunu düşünmektedir. Bir yandan Arap dünyasındaki farklı gruplarla diyaloğunu iyi tutarak siyasi etkisini diğer yandan da bölge ülkelerindeki Şiileri örgütleyip güçlendirerek etkinliğini artırmaktadır. Bunun en somut örneği Lübnan’da sivil ve siyasi kanadı olan silahlı Hizbullah örgütüdür. Yemen’deki Husiler ve Irak’taki Haşdi Şabi bu modelin tekrarıdır. Bu grupları Suriye’de kendi amaçları için kullanmaktadır. Bunun yanında Körfez ülkeleri kuşatılmışlık hissi ve korkusunun yanında kendi Şii nüfusunun Hizbullah gibi silahlandırılmasından endişe etmektedir. Dolayısıyla özellikle Suudi Arabistan, İran kuşatması olarak gördüğü Suriye ve Yemen savaşlarında İran ile ciddi mücadeleye girmiştir.

Arap Baharı’ndan önce Irak, Esed yönetimini ülkesinde Sünni direnişi ve el-Kaide’yi desteklemekle suçlamıştır. Ancak Arap Baharı çıkınca Irak yönetimi demokratik Suriye muhalefetini değil İran’ın telkinleriyle Esed rejimini desteklemiştir. Hatta bir dönem Suriye’ye silah ve diğer lojistik geçişine izin vermeyen Kuzey Irak yönetimi ile çatışma durumuna bile gelmiştir. Daha sonra Irak-Suriye hattı geniş bir yardımlaşma köprüsüne dönüşmüş ve Suriye savaşının en büyük finansörü Irak olmuştur.

İran’ın Suriye’deki en başarılı stratejisi kaleyi içerden çökertme stratejisi olarak DEAŞ’ı kullanmasıdır. DEAŞ’ın elinde İran menşeli silahlar bulunması, başlangıçta Esed ve İran ile çatışmamış olması ve bölge jeopolitiğinde oynadığı işlev göz önünde bulundurulduğunda DEAŞ’ın İran ve Esed’e hizmet ettiği açıktır. Başından beri terörist gruplarla mücadele ettiği iddiasını dillendiren Esed ve İran, ılımlı muhalefeti bastırmak için DEAŞ’ı Sünni muhalif bölgeler üzerine gönderdi ve muhalefeti içerden çökertti. DEAŞ’ın yaptığı mezalim Esed’in yaptığı tahribat ve katliamı unutturdu, İran’ın bölgedeki konumunu ve Haşdi Şabileri de meşrulaştırıp güçlendirdi.

Ağır maddi ve insani maliyetine rağmen Suriye krizi İran rejimi için hem ülke içinde safları sıkı tutmak hem de dışarıda Şii dayanışmasını artırmak için bir bahane olmuştur. Bu süreçte Afganistan’dan Lübnan’a Şii milisler toplayabilmiştir. Irak, Yemen ve Suriye’de ABD’nin önünü açmasının yanında Rusya gibi bir süper gücü de arkasına alan İran, şimdilik Suriye’de kazanmış görünürken aslında bölgeye çağırdığı Kremlin’e daha da bağımlı hale gelmiştir. İran Suriye’de kazandığını düşünse de bu önemli bölgenin kendisine verilmeyeceğini ve sadece yıkım unsuru olarak kullanıldığını yakında görecektir. Suriye kriziyle İslam dünyasının nefretini üzerinde toplamasının faturası ise peyderpey çıkacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası