Astana’da sürdürülen Suriye’nin geleceğine ilişkin müzakerelerde bir adım daha atılmış durumda. Öncelikle belirtelim müzakere sürecinin en kritik aşamasında görüşmelerin yapılması için Kazakistan’ın seçilmesi bile kendi başına bazı durumların göstergesi.
Her ne kadar öneri Kazakistan’dan gelmiş olsa da bu ülke büyük güçlere hem yakın hem de mesafeli politikalar uygulamayı başardığı için uygun görülmüştür. Bu çerçevede Kazakistan’ın öncelikle Rusya-Çin rekabetini dengeleyen, bunun için ABD ile de yakın ilişkiler sürdüren bir devlet olduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte toplantının konusu Suriye olduğundan ve bu konuda da Rusya en belirleyici güç haline geldiğinden, Rusya’nın Kazakistan üzerinden Çin’e karşı bir siyaset uyguladığı söylenebilir. Zira Suriye masasında Çin yok ancak onun rakipleri var.
Trump’ın Rusya ile geçici de olsa bir dizi konuda özellikle Suriye’de iş birliğine açık olduğunu ve esas dikkat edilmesi gereken ülkenin Çin olduğunu ifade etmesiyle Moskova’nın Washington’ın desteği ile Pekin karşısında elini güçlendirmeye çalıştığı ileri sürülebilir. Bu çerçevede ağırlık vereceğini ima ettiği tek ülkenin Kazakistan olmadığı da söylenmelidir.
ABD’nin Kazakistan’daki toplantıya sadece büyükelçi düzeyinde ve izleyici olarak katılması, muhtemelen İran’ın itirazları sonucu verilmiş bir karardır. Rusya, İran’ın masada kalması için ABD’yi ikna etmiş ve bu yolla olası TahranWashington geriliminde İran’ın kendi yanında kalmasını garanti etmeye çalışmıştır. İran’ın daha fazla Rusya etkisinde kalması ise Çin-İran ilişkilerinde Çin aleyhine bir duruma karşılık gelmektedir.
Rusya’nın İran’ı daha fazla etki alanında tutup Çin’in hem burada hem de Orta Asya’daki varlığını zorlaştırma çabası şimdilik ABD’yi rahatsız etmemektedir. Zira bu bir yandan Çin’i alanına geri çekilmeye zorlamakta öte yandan Rusya-ABD iş birliğini zorunlu kılmaktadır.
Güçleri Dengeleme Aşaması
Büyük devletler arasındaki rekabeti denetlenebilir hale getirme çabası olarak değerlendirilebilecek Astana süreci, yoğun görüşmelerin bir yıl kadar geriye götürülebileceği bir diplomasi trafiğine dayanıyor. Cenevre görüşmeleriyle ifade bulan bu süreçte ise ne konuşulacağından ziyade kiminle konuşulacağı konusunun öne çıktığını belirtmek gerekir.
Astana öncesindeki temel konu Suriye adına kimin temsilci olarak masada bulunacağıydı. Esed’in varlığına kategorik olarak karşı çıkan Türkiye’yi Rusya ikna etti. Ancak bu ikna sürecinde asıl rol oynayan unsur Esed’in ve hatta Bağdat yönetiminin arkasında bulunan İran’ın bir miktar geri çekilmesini Rusya’nın sağlamasıydı. Kabaca Rusya, Türkiye’nin Esed rejimine şimdilik itiraz etmemesi karşılığında İran’ın Esed’e daha fazla alan açmasına engel olma garantisi verdi.
Rusya verdiği garantinin bir ispatı olarak ise ilk kez Türkiye ile birlikte ortak askeri operasyon yaptı. Bu DEAŞ veya PYD’nin ya da Şam yönetimi veya milislerin Türkiye’ye saldırması halinde karşısında Rusya’yı da bulacaklarının göstergesi oldu.
Yine Astana öncesi sürdürülen müzakerelerde masanın diğer tarafında kimlerin olacağı konusu öne çıkmıştı. Bu hem muhalifleri hem de diğer ülkeleri ilgilendiren bir konuydu. Diğer ülkelerden ABD’nin masada olmasına İran karşı çıktı. Trump yönetiminin İran’ı sınırlama siyaseti uygulayacağı aleniyet kazanınca, Rusya yeniden araya girdi ve İran’ın masadan kalkmaması için ABD’nin şimdilik “yedek oyuncu” bölümünde oturup seyirci konumunda kalmasını önerdi; Trump da kabul etti. Muhalifler konusunda ise uzun ve dolaylı görüşmeler sürdüren Rusya ile Türkiye, sonuçta “terör örgütleri hariç her kesim” konusundaki uzlaşılarını Esed rejimi ve İran’a beyan ettiler. Diğer bir ifadeyle Esed’in muhalif kesimler konusundaki itirazlarının dikkate alınmayacağı bir düzlem oluşturuldu.
Hatırlatalım bu aşama bir yandan muhaliflerin kendi aralarındaki anlaşma/anlaşmama konularının ortaya dökülmesine hizmet etti. Öte yandan DEAŞ esas düşman ise onunla kimin/kimlerin ciddi ve etkili biçimde mücadele ettiği gerçeği üzerindeki sis bulutlarının aralanmasına neden oldu.
Ateşi Söndürme Aşaması
Suriye sorunuyla birlikte Irak ve hatta bölgenin tanımlanabilir bir istikrara kavuşması için Cenevre’de başlayan sürecin Astana ayağında ise üç aşamalı bir yol haritası ele alındı. Her müzakere sürecinde olduğu gibi ilk adım tarafların tümünün en kolay kabul edeceği başlıklarda atıldı. Her ne kadar bütün meselelerin gelip dayandığı nokta Suriye’nin gelecekteki idari ve coğrafi yapısı olsa da ilk girişimin insani konularda atılmış olması tarafların Astana’ya gelmesi için yeterli oldu.
Kazakistan’a ulaşan tarafların uzun yıllardan sonra ilk kez bir masanın etrafında toplanmaları bile Türkiye ve Rusya’nın başarısı olarak kayda geçti. İlk aşama olan insani konuların başında ateşkesin sürekliliği geliyor. Bu, DEAŞ’la mücadele dışında hiçbir kuvvetin birbirini hedefe koymaması anlamına gelir. Dolayısıyla iç savaşı fırsat sayarak Esed’in muhalifleri, PYD’nin Türkiye’yi ve muhaliflerin de birbirlerini vurmamaları demektir. Hal böyle olunca birbirini vuran taraflar henüz bir anlaşma noktasına varmasalar da kerhen uzlaşmış oldular.
Silah tehdidiyle sağlanan bu kerhen uzlaşı bir yandan da müzakerelerin ikinci ayağı olan yönetimin yeniden yapılandırılmasına işaret ettiğinden Astana’da rejim ile muhalif güçler arasında ciddi görüş ayrılıklarına yol açtı. Bunun üzerine Rusya ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla açık diplomasiden mekik diplomasisine geçildi. Taraflar yan yana ancak ayrı salonlarda taleplerini Türkiye ve Rusya üzerinden birbirlerine ilettiler.
Görüşmelerin bu aşamasında varılan ilk anlaşma, muhaliflerin el-Nusra, el-Kaide ve DEAŞ gibi örgütlerle bağlarını koparmaları şartı oldu. Ancak Astana’nın gündemi sadece ateşkesin sürekliliği değildi, güvenli alanların yaratılması ve insani yardımların bölgeye ulaştırılmasının garanti altına alınmasıydı. Bu noktaya daha geç gelinebildi. Ateşkesin garantörünün kimler olacağı, insani yardımların güvenli biçimde ulaşmasını hangi güçlerin sağlayacağı ve insani yardımların gerçekten insani yardım olup olmayacağı konusu Astana gündeminde çokça tartışıldı. Zira bu Esed rejiminin birçok bölgede nüfusun sosyolojik ve tarihsel yapısını değiştirme siyasetinin de sonlandırılması anlamına geliyordu. Dolayısıyla insani yardım konusu esasen Esed rejiminin geri adım atmaya zorlanması ve bunun test edilmesine işaret etti.
Yapılandırma Aşaması
Ateşkes kararı bir sonraki aşama olan yaraların sarılması sürecinin zorunlu başlangıcı oldu. Ancak bundan daha önemli bir konu var ki o da hem ateşkes hem de yaraların sarılma sürecinin ne tür bir rejim ve yapı zeminine göre şekilleneceği. Diğer bir ifadeyle Suriye ve hatta Irak’ın ülke bütünlüğü üzerinden bir yol haritası söz konusuysa ateşkes ve yaraların sarılması süreci farklı işleyecektir, dağılma üzerinden bir gelecek varsa başka türlü… Bu çerçevede Astana’da açığa çıkan irade iki devletin de ülke bütünlüklerini korumaları yolunda.
Şu ana kadarki gelişmeler Türkiye’nin krizin en başından beri savunduğu üç noktaya yıllar sonra gelinmiş olduğunu göstermektedir. Bunlar; çatışmasız ortamların yaratılması ve mağdur halklara destek verilmesi, sosyolojik dengeleri altüst eden zorla göç ve yerleştirme politikalarından vazgeçilmesi ve ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması.
Astana’daki görüşmelerin sonunda varılan üç temel konu da yine Türkiye’nin beklentileri ile uyumlu gözüküyor. Ateşkesin korunması için Rusya, Türkiye ve İran’ın oluşturduğu üçlü mekanizma bir yandan Türkiye ile İran’ı karşı karşıya değil yan yana getirmeye hizmet edecek öte yandan da bu üç ülke Esed rejimini silahlı güç kullanımından caydıracak. İkinci önemli konu müzakere sürecinin Cenevre ayağına silahlı muhaliflerin diğer bir ifadeyle ÖSO’nun katılmasının önünün açılması. Bu, gelecekteki Suriye yönetiminde pay sahibi olabilecek kesimleri ima etmesi açısından önemli. Bu çerçevede PYD’nin oyun dışında bırakılmış olmasının da altını çizmek ve gelişmelerin Türkiye’yi adeta Suriye’nin garantörlerinden biri yaparken silahlı Kürt grupların TSK ile değil DEAŞ’la mücadeleye yönlendirildiğine dikkat çekmek gerekir.
Anlaşmaya varılan bir diğer konu ise alandaki tüm güçlerin DEAŞ ve el-Nusra ile ortak mücadele vermeleri. Bu konu vekalet savaşlarının sonlandırılması anlamına geldiği gibi rejim güçleri ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesine de engel olmayı amaçlıyor. Ayrıca karar sadece bölgeye doğrudan dahil olmuş oyuncuların DEAŞ’la mücadele etmesinin önemine vurgu yapmıyor aynı zamanda ABD gibi DEAŞ’la mücadele ettiğini savunan devletlerin de bu mücadeleyi gerçekten yapmaları gerektiğini ima ediyor.
Astana zirvesi, Türkiye ve Rusya’nın diplomatik başarısı olarak tarihe geçecek ve Suriye krizinde önemli bir dönemeç olacak gibi gözüküyor. Umalım ki müzakerelerin Cenevre ayağına dahil olacak diğer oyuncular özenle kurulmuş hassas dengeleri bozacak, Türkiye-Rusya ittifakını delmeye çalışacak, İran’ı ikna etmeyi deneyecek ya da oyun dışı bırakılmış aktörleri tahrik edecek girişimlerde bulunmasınlar.