Kriter > Dış Politika |

Rusya’nın Ortadoğu Hesapları


Moskova temel stratejisini küresel bir güç olabilmek, bölgedeki askeri ve ekonomik varlığını güçlendirmek, hidrokarbon arz ve fiyatlarında etkin olmak ve bölgesel güçler üzerinde ağırlığını korumak üzerine kurmuştur. Rusya’nın Ortadoğu siyaseti de bu çerçevede şekilleniyor.

Rusya nın Ortadoğu Hesapları

Rusya Federasyonu’nun Ortadoğu coğrafyasına ilgisi yeni bir durum değildir. Ruslar Çarlık döneminde de Sovyetler Birliği döneminde de Arap Yarımadası başta olmak üzere, İran, Afganistan, Pakistan ve Kuzey Afrika’yı da kapsayan Geniş Ortadoğu bölgesinde etkin olmayı öncelemiştir.

Günümüzde Rusya’nın Ulusal Güvenlik strateji, askeri doktrini ve küresel siyaseti yine bu bölgede etkili olmayı hedeflemektedir. Özellikle son 10 yılda Rusya’nın başta Suriye olmak üzere Mısır, Libya ve İran sahasında öne çıktığını görmekteyiz.

 

Genel Dış Politika

Rusya Federasyonu Ulusal Dış Politika Konsepti’nde Ortadoğu bölgesini küresel güvenlik sorunları açısından öncelikli alan olarak gördüğünü ilan etmektedir. Moskova, gerek nükleer silahların, kitle imha silahlarının yayılmasını gerekse uluslararası terör örgütlerinin bu bölgedeki faaliyetlerini öncelikli tehditler olarak değerlendirmektedir. Radikal ideolojilerin burada büyüyüp gelişmesi ve dünyaya yayılması bu anlamda Rusya’nın mücadele etmek durumunda olduğu resmi olarak ifade ettiği tehditler arasındadır. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri olarak, Ortadoğu Dörtlüsü’nün bir üyesi olarak kendisini doğrudan Ortadoğu sorunlarının taraflarından biri olarak değerlendirmektedir.

Tabi bu resmi değerlendirmelerin ötesinde Ortadoğu, pek çok ülkenin olduğu gibi Rusların da önemli ihtiyaç ve çıkarlarını sağlamayı hesapladığı bir bölgedir. Ortadoğu’daki enerji ve su kaynakları, bölgenin uluslararası güç mücadelesinde önemli bir askeri lojistik bölge olmasından doğan jeopolitik önemi, uluslararası ticaretin gerçekleştiği önemli deniz ve hava yollarının varlığı gibi nedenlerden ötürü Rusya Federasyonu bölgede nüfuzunu arttırma arayışındadır.

Rusya küresel anlamda bir devletin diğerlerini domine etmesine karşı çıkmaktadır. Bu nedenle çok kutupluluğu savunmakta, dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) tek taraflı adımlar atmasına karşı çıkmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu sorunlarında sık sık Amerikan politikalarının hilafına adım attıklarına ve Rus yetkililerin bu yöndeki açıklamalarına tanık olunmaktadır. Rusya Soğuk Savaş dönemindeki uluslararası statüsüne dönebilmek için de çaba göstermektedir. Bu amaçla Doğu Avrupa’dan başlayarak, Karadeniz, Güney Asya, Arap yarımadası ve Doğu Akdeniz havzasında da varlığını güçlendirme çabasındadır.

Kuzey Atlantik Paktı NATO tarafından sık sık tehdit olarak gösterilen Rusya, bu duruma karşı sınırları çevresindeki askeri hareketlenmeleri, konuşlanmaları, güç değişimlerini yakından takip etmekte bunları tehdit olarak değerlendirerek karşı hamleler yapma eğilimindedir. Bu gerilimin tüm Doğu Avrupa hattından Akdeniz’in güneyine kadar yayıldığı görülmektedir. Rusya NATO’ya karşı girilmez (Anti Access Area Denial/A2AD) hava ve deniz sahaları kurmayı hedeflemektedir.

Rusya bu anlamda askeri ve siyasi gücünü arttırabilmek için ekonomik olarak da sağlam durmaya çalışmaktadır. Ekonomisi büyük ölçüde petrol ve doğalgaz satışlarına dayandığı için Rusya, hidrokarbon arz ve fiyat kontrolünde söz sahibi olmayı önemsemektedir. Fakat Batılı ülkeler özellikle 2005 Rusya-Ukrayna gaz krizinden bu yana Moskova’ya alternatif enerji kaynaklarına ulaşabilmeyi, mümkünse Rusya’yı by-pass edecek enerji nakil hatları kurabilmeyi öncelemişlerdir. Ayrıca Batılı ülkeler Rusya’nın, enerji ticaretinden kazanarak güçlenmesi yüzünden, gerek fiyatlarla oynayarak gerek yaptırımlarla Rusya’nın önünü kesmeye çalışmaktadır. Bu şekilde devre dışı bırakılmayı engellemek Rusya’nın bölge politikalarını şekillendiren önemli konulardan biridir.

Rusya bu amaçla Türkiye, Mısır, Cezayir, İran, Suudi Arabistan, Suriye, Libya, Pakistan gibi bölgesel güçlerle ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Ancak son 10 yılda Rusya’nın Ortadoğu politikasını şekillendiren Suriye, Libya, İran siyaseti ve Türkiye ile ilişkileri olmuştur.

 

Suriye Politikası

Rusya Federasyonu Suriye’de Esed rejiminin devrilmesi çabalarına başından beri karşı çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminden müttefiki olan bu ülkede yönetime Batı yanlısı ya da Baas yönetimi dışında bir anlayış gelmesine itiraz etmiş, direnmiş ve sonrasında askeri müdahalede bulunmuştur.

Suriye, Ukrayna ile yaşanan kriz sırasında Rusya’nın Avrupa’ya verdiği gazı kesmesiyle ortaya çıkan “Avrupa’nın Enerji Güvenliği” sorununda Basra Körfezi’ndeki doğal gaz yataklarının Avrupa’ya yönlendirilmesi planlarında öne çıkmıştır. Rusya’nın tamamen devre dışı bırakılarak Pars doğalgaz sahasındaki gazın Akdeniz’e taşınması fikri ağırlık kazanmış hatta 2011’de İran-Irak-Suriye Dostluk Boru Hattı projesi ortaya atılmıştır. Batı’nın Esed yönetimine güvensizliği dolayısıyla burada bir rejim değişikliği denemesi söz konusu olduğunda patlak veren iç savaş, Irak’taki güvenlik sorunları ve Türkiye’nin de enerji transit ülkesi olmasına karşı yürütülen çabalar meseleyi karmaşık hale getirmiştir. Bu dönemde Türkiye bir terör koridoru ile sahadan dışarıya itilmeye çalışılmış, Rusya ise 30 Eylül 2015’te Esed lehine Suriye sahasına inmiştir.

Rusya’nın küresel ve bölgesel politikaları açısından Suriye’de dört önemli çıkarı bulunmaktadır. Birincisi yukarıda ifade edildiği gibi Rusya’nın enerji piyasasında kenara itilerek arz ve fiyat konusunda etkisinin azaltılmasını önlemektir. Rusya Suriye’de mevcut yönetimi ayakta tutarak kendi istediği gibi yönlendirmekte ve olası projelerin önünü tıkamaktadır. İkincisi Rusya Suriye’de önemli askeri üsler elde etmiştir ve iç savaşta Esed’e verdiği destek karşılığındaki Tartus ve Humeymim deniz ve hava üslerini elinde tutmaktadır. Rusya bu üsler sayesinde ve Suriye’ye yerleştirdiği S-300 ve S-400 hava savunma sistemleri ile girilmez alanları Doğu Akdeniz’e kadar indirmeyi başarmıştır. Gemilerini ve denizaltılarını Tartus limanı sayesinde 7/24 Akdeniz’de yüzdürebilmekte ve bu sayede askeri etkinliğini üst seviyede tutabilmektedir. Bu üsler Rusya’nın Suriye’deki askeri operasyonlarını da mümkün kılmaktadır. Üçüncüsü Rusya özellikle 1990’larda Çeçenistan ve Dağıstan’da ortaya çıkan bağımsızlık hareketleri içinde gelişen radikal akımlara karşı da mücadele etmektedir. Bu grupların Suriye iç savaşına taraf olması sayesinde Rusya, bu radikal güçleri ülke dışına çıkarmayı başarmıştır. Bunların geri dönmemesini isteyen Rusya bu mücadeleyi ülke toprakları dışında sürdürmektedir. Bununla birlikte “terörle mücadele” adı altında sivillere yönelik ağır saldırıların yaşandığı tespitini de kayda geçirmek gerekmektedir. Dördüncüsü Rusya Suriye üzerinden ABD ve NATO müttefiklerinin bölgeye daha güçlü girişine karşı mukavemet etmekte, Suriye’yi önemli bir koz olarak elinde tutmaktadır.

Rusya’nın Suriye politikasında Türkiye’nin önemli bir etkisi bulunmaktadır. Türkiye başından bu yana Esed yönetimini halkına zulm eden, meşruiyetini yitirmiş bir yönetim olarak görmekte ve ülkede tüm siyasi, etnik, mezhepsel grupların temsil edilebildiği yeni bir anayasal düzen kurulmasından yana tavır koymaktadır. Burada Rusya ve Türkiye’nin stratejik çıkarları uyuşmamaktadır. Ancak gerek Rusya gerekse Türkiye ABD’nin Suriye ve Irak’taki yıkıcı politikalarından ortak kaygı duymaktadır. Türkiye, ABD’nin terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG/PYD’yi siyasi ve askeri olarak desteklemesini, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bölücü faaliyetlerini bölge için tehdit olarak görmektedir. Bu nedenle özellikle 15 Temmuz 2016’daki FETÖ’cü darbe girişiminden hemen sonra Ankara ve Moskova durumun aciliyetini ve ciddiyetini görerek Suriye sahasında ortak bir tavır içine girmişlerdir. İki ülke arasındaki yakınlaşmadan rahatsız olanların planladığı düşünülen Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastın hemen ardından 20 Aralık 2016’da imzalanan Moskova Deklarasyonu ile Türkiye ve Rusya İran’ı da yanlarına alarak ateşkesin garantörü olmuşlardır. Bu yakınlaşma ile Türkiye Rusya’nın etki alanındaki Suriye’de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını gerçekleştirerek terörle mücadelede önemli mesafe kat etmiştir.

Rusya, Türkiye’nin güvenlik endişelerini doğru okuyarak S-400 hava savunma sistemlerinin satışını onaylamış, ayrıca Akkuyu Nükleer Enerji Santrali için de imza atmıştır. Türkiye ve Rusya Türk-Akım boru hattı projesini hayata geçirerek Batılı ülkelerin Rusya ve Türkiye’yi enerji oyununun dışına itme çabalarını boşa çıkarmışlardır. Türkiye de Rusya’nın bölgedeki beklenti ve zaaflarını kullanarak ABD’ye karşı bir denge oluşturabilmiştir.

Berlin'de Libya Zirvesi

Berlin’de, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ev sahipliğinde Libya zirvesi gerçekleştirildi, 19 Ocak 2020

 

Rusya’nın Libya Politikası

Rusya Federasyonu, Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Askeri Doktrini’nde açıkladığı üzere Akdeniz’i önemli bir çıkar sahası olarak görmektedir. Rusya, donanmasını yeşil (açık denizler) ve mavi (okyanus) sularda etkili kılmak ve sürekli seyrüsefer halinde bulundurabilmek istemektedir. Bunun nedeni Rusya’nın günümüzde savaşlarla ilgili tespitidir. Rusya’ya göre artık savaşlar ilk aşamasında şekillenmekte, bu ilk aşamada müdahale edebilen, sahaya girebilen avantaj kazanmaktadır. Bu nedenle Rusya kriz bölgelerine yakın noktalarda devriye gezmek, varlığını sürdürmek istemektedir. Ayrıca Rusya nükleer başlıklı füzelerini gerektiğinde kullanabilmek için bunları taşıyan denizaltı ve gemilerini Akdeniz’de bulundurmak istemektedir. Bunun için Suriye’deki Tartus Limanı tek başına yeterli görülmemektedir. Rusya’nın bu nedenle Kuzey Afrika sahillerinde üs arayışı sürmektedir. Mısır ya da Libya ile arayışlar devam etmektedir.

Libya Afrika’nın en büyük hidrokarbon kaynaklarına sahip olması, Avrupa’ya yakınlığı ve jeopolitik önemi dolayısıyla Rusya’nın ilgi alanıdır. Rusya Muammer Kaddafi’nin devrilmesine neden olan NATO müdahalesine başından beri karşı çıkmış, buradaki yönetim değişikliğine hep itiraz etmiştir. Suriye’de olduğu gibi Libya’da da enerji kaynaklarının Avrupa’ya yöneltilmesi enerji oyununda Rusya’nın dışarıda kalmasına, arz ve fiyatların belirlenmesinde by-pass edilmesine yol açabilecektir. Böyle bir ortamda Moskova yönetimi Libya iç savaşında taraf olmuştur. Rusya’nın meşru yönetimi devirmek için Körfez ülkeleri ve Fransa tarafından desteklenen Halife Hafter ile bir üs anlaşması yaptığı belirtilmektedir. Rusya Libya’daki karar süreçlerinde yer almak istediğini açıkça ifade etmektedir.

Libya sahasında Rusya’nın en önemli rakibi meşru hükümeti destekleyen Türkiye’dir. Türkiye’nin kararları Rusya’nın Suriye’de ve Doğu Akdeniz’deki konforunu ciddi şekilde olumsuz etkileme kapasitesine sahiptir. Bu noktada Rusya ve Türkiye karşılıklı adımlarıyla birbirlerinin konumunu yukarıya çıkarmışlardır. Bu noktada Libya’da gelinen durum bu açıdan kritiktir.

 

İran Politikası

Rusya’nın Ortadoğu’daki üçüncü önemli politika sahası İran’dır. Kuşkusuz Suriye’de ve Doğu Akdeniz’de etkinliğini arttıran Rusya İsrail ile ilişkilerde, Lübnan’da, Körfez bölgesinde ve Mısır siyasetinde etkili olmak istemektedir. Ama yoğunluk Libya ve Suriye ile İran’dadır.

İran Rusya için gerek güneye yönelik hava sahası kullanımında gerekse ABD’ye karşı politikalarda bir destek olarak öne çıkmaktadır. İran’ın Irak üzerindeki etkisi de bu açıdan önem arzetmektedir.

Rusya İran’ın nükleer enerji konusundaki barışçıl çabalarını desteklemekte, Ermenistan gibi vekillerinin ayakta tutulmasında İran’dan yardım almakta ayrıca ABD ile müttefiklerinin Hürmüz Boğazı ve Körfez’de dengelenmesinde İran’ı kullanmaktadır. İran’ın Şii milis gücü de uzun süre Suriye ve Irak’ta Rusya’nın politikalarını desteklemiş, savaşacak insan kaynağı meselesini çözmüştür. Ancak Rusya İran’ın başlı başına bir güç olmasına karşı çıkmakta, İran’ın etki alanını arttırmasını zaman zaman İsrail’in operasyonlarına göz yumarak zaman zaman Türkiye ile ilişkilerini kullanarak engellemektedir. Bu anlamda Rusya’nın İran ile rekabet ve iş birliğini birlikte götürmeye çalıştığını söylemek mümkündür.

İran ayrıca petrol fiyatları ve arzı konusunda da Rusya’nın yanında görmek istediği bir aktördür. Bu açıdan Rusya özellikle ABD’nin tek taraflı, baskıcı adımlarına karşı İran’ı desteklemekte ancak Tahran’ın kendi başına bir güç olmasına karşı da çabalarını sürdürmektedir.

Sonuç olarak Rusya, gerek Sovyet döneminde gerekse son yıllarda Ortadoğu’da varlığını giderek güçlendirmekte ve gerek askeri gerek siyasi gerekse ekonomik olarak kapasitesini arttırmaya çalışmaktadır. Rus siyaseti ve istihbaratı da bölgede tüm fırsatları kullanmakta pragmatik bir politika izlemektedir. Üç önemli ülke üzerinden bu değerlendirme yapılırken Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerle farklı yapı ve örgütlerin, çeşitli dinsel ve etnik grupların da Rusların radarında olduğunu belirtmek gerekmektedir.

Örneğin Irak, Suriye, İran Kürtleri, Türkiye’deki Kürt siyaseti Rusların ilgi alanında bulunmaktadır. Türkiye’nin terörle mücadele operasyonları, PKK/YPG’nin ABD’nin koruyucu kanatları altına girmesi Rusya’nın örgüte yönelik yaklaşımlarında etkili olsa da Rusya’nın bölgesel güçlere karşı bu sahada da etkinliğini sürdürmeye çalıştığı aşikardır. Bu nedenle Rusya’nın Ortadoğu politikaları değerlendirilirken Moskova’nın tüm kartları elinde tutmak isteyeceği, dönemsel farklılıklar ortaya koyabileceği unutulmamalıdır. Moskova’nın temel stratejisi küresel bir güç olabilmek, bölgedeki askeri ve ekonomik varlığını güçlendirmek, hidrokarbon arz ve fiyatlarında etkin olabilmek, bölgesel güçler üzerinde ağırlığını koruyabilmek şeklinde özetlenebilir. Ortadoğu siyaseti de bu çerçeve üzerinden şekillenmeye devam edecektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası