Kriter > Dış Politika |

Macron’un Derdi, Fransa’daki Derin Devlet!


Fransa Cumhurbaşkanı Macron, dış politikada yaşadığı sıkıntıları, 2019 içinde “derin devlet” kavramıyla açıklama yoluna gitmiş ve bu söylem Fransız Dışişleri’nde ciddi bir rahatsızlığa neden olmuştu. Fransa’nın başta Libya olmak üzere uluslararası ilişkilerde izlediği ikiyüzlü politika, aslında Macron’un derin devlet ifadesini doğrular nitelikteki örneklerden birini oluşturuyor.

Macron un Derdi Fransa daki Derin Devlet

Son birkaç aydır Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkiler son derece gergin. Bu gerçeği her iki ülke medyası da açık bir şekilde ortaya koyuyor. Fransızların Türkiye’ye karşı daha agresif bir yayın politikası izlediklerini söylemek yanlış olmaz. Türkiye’nin Libya’da Fayiz es-Serrac hükümetine verdiği destekle birlikte, Fransız dergi ve gazeteleri (Le Point, Marianne, Le Monde, Le Figaro, Libération, L’Opinion) Türkiye ile ilgili pek çok haber/yorumu okuyucularıyla paylaşıyorlar. Bunların çoğunda Türkiye’nin dış politikası eleştirilirken hedef tahtasındaki isim ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan… Söz konusu yayınlar incelendiğinde Fransız medyasının Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı hedef alan söylemlerini sıkça kullandığı görülüyor. Böyle bir tablo karşısında, “Nedir bu Macron’un derdi?” sorusu ön plana çıkıyor.

 

Macron Rövanş Peşinde

Türkiye ile Fransa’nın arasına kara kedi girmesinin nedeni Libya… Fransa, arka bahçesi olarak gördüğü ancak Kaddafi sonrası dönemde bir türlü barış ortamını sağlayamadığı Libya’da, bir şekilde kontrolü elinde tutuyordu. Her ne kadar Fransa, Serrac ile Hafter arasında arabulucu rolüne soyunmuş gözükse de tercihini çoktan yapmıştı. Napolyon’un çocukları, Libya’da Hafter’in yanındaydılar. Ancak Hafter’in adeta bir güç zehirlenmesi yaşayarak yanlış bir stratejiyle Trablus’a saldırması hem kendisi hem de Fransa için kötü oldu. Bu saldırılardan sonra Türkiye’nin Serrac Hükümeti lehine devreye girmesi, Libya’daki güç dengelerini değiştirdi. Fransa ve diğer iş birlikçilerinin desteğiyle zafere koşan Hafter, birdenbire kaybeden tarafın yolcusu konumuna gelirken, Fransa da arka bahçesinde karşısına dikilen Türkiye’yi buldu. Ortaya çıkan bu tabloyu kabullenmekte zorlanan Macron, hazirandan bu yana uluslararası platformda Türkiye karşıtı bir politika izliyor.

Libya’daki başarısızlığının üstünü örtmek ya da bir başka ifadeyle unutturmak için Macron, Türkiye karşıtlığı politikasını temmuzdan beri Yunanistan üzerinden sürdürüyor. Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz sularında Türkiye ile yaşadığı gerginliği kendi çıkarları için bir fırsat olarak gören Fransa Cumhurbaşkanı, aslında bir taşla birkaç kuş vurmanın peşinde. Akdeniz’de Türkiye’nin Libya’ya müdahalesinden pek hoşlanmayan Fransa, öncelikli olarak Libya’nın rövanşını Yunanistan’a destek vererek almaya çalışıyor. Fransa’nın Yunanistan’a yakınlaşmasının bir diğer nedeni ise komşumuza askeri malzeme satarak, Covid-19 döneminde son derece sıkıntılı günler geçiren ülke ekonomisine nefes aldırmak. Bu çerçevede Fransa, Yunanistan’a 18 Rafale savaş uçağı satmak için anlaşırken, helikopter ve başka savaş araçlarını da pazarlamaya hazırlanıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Dışişleri Bakanı Jean- Yves Le Drian
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Dışişleri Bakanı Jean- Yves Le Drian, 26 Ağustos 2020

 

Derin Devlet Tartışması

Son dönemde Macron’un Fransa’nın dış politikasında çok aktif bir görüntü sergilediği bir gerçek. Fransa Cumhurbaşkanı’nın böyle bir strateji benimsemesinin nedeni, Fransa sınırları içindeki popülerliğinin ciddi bir şekilde gerilemesi. Kamuoyu araştırmalarının sonuçlarına göre Fransa’da Macron’a destek verenlerin oranı yüzde 30’lara kadar gerilemiş durumda. Bu gerçeğin farkında olan Fransa Cumhurbaşkanı, uluslararası platformda kendisini görünür kılıp, Fransız halkının yeniden güvenini kazanmaya çalışıyor. Ancak iç politikada olduğu gibi dış politikada da Fransa Cumhurbaşkanı, kendisine itibar kazandıracak adımları istediği gibi atmakta zorlanıyor. Dış politikada yaşadığı sıkıntıları Macron, 2019 içinde “derin devlet” kavramıyla açıklama yoluna gitmişti. Dışişleri Bakanlığı’ndaki (Quai) kabul toplantısında bu ifadeyi dillendiren Macron, derin devlet söylemiyle Fransız Dışişlerinde ciddi bir rahatsızlığa neden olmuştu.

Fransa’nın Libya politikası, aslında Macron’un derin devlet ifadesini doğrular nitelikteki örneklerden birini oluşturuyor. Bu gerçeği François Hollande döneminin Libya politikası açık bir şekilde ortaya koyuyor. Hollande döneminde (2012-2017) Dışişleri Bakanı Fabius, Serrac’ı desteklerken, Savunma Bakanı Le Drian ise Hafter’in yanında yer alıyordu. Fransa’nın bu iki yüzlü dış siyaseti, Macron’un derin devlet söylemini doğrularken, Fransa’ya da uluslararası platformda çok fazla itibar kaybettiriyor. Örneğin “komşu” İtalya, Libya konusunda Fransa’ya kesinlikle güvenmiyor ve bunun için de iş birliğine yanaşmıyor. Bu olumsuzluğu Macron, başkanlık koltuğuna oturduktan kısa bir süre sonra gidermeye çok yakındı. Sarkozy ve Hollande’ın başarısız Libya politikalarını düzeltmeyi hedefleyen Fransa Cumhurbaşkanı, iki Libyalıyı Paris’te bir araya getirmeyi başarsa da ortaya tarafları tatmin edici bir sonuç çıkmadı. Özellikle Serrac, Fransa’nın tercihini Hafter lehine yaptığını belirtip, Macron’un çabalarını yetersiz bulduğunu açıklamaktan kaçınmamıştı. Haksız da sayılmazdı.

Uluslararası ilişkilerde Fransa’nın ikiyüzlü bir politika izlemesi, aslında kendi iç dinamiklerinden kaynaklanıyor. Bu gerçeği, dış politikanın iki önemli aktörü konumundaki Dışişleri Bakanlığı ile Savunma Bakanlığı arasında yaşanan rekabet ortamı gözler önüne seriyor. Bu konuda eski bir diplomat, “Dışişleri’ndeki diplomatlar ne yazık ki faydalı analizler yapacak ya da strateji üretecek kabiliyette değiller. Durum böyle olunca da yerlerini Savunma Bakanlığı’ndakiler ya da Dış Güvenlik Birimi’ndekiler (DGSE/Direction Générale de la Sécurité Extérieure) dolduruyor” görüşünü dillendiriyor. Bu noktada çok önemli sayılabilecek bir ayrıntı göz ardı edilmemeli. Fransa’nın şimdiki Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian, Hollande döneminde Savunma Bakanı’ydı. Hollande döneminin Savunma Bakanı’nın Macron döneminde Dışişleri Bakanlığı’na getirilmesi, Fransa’nın kendi içindeki grupları arasındaki güç savaşının bir dışavurumu olarak kabul edilebilir.

 

Dışişleri’ndeki Farklı Görüşler

Sık sık Macron’un eleştirilerine hedef olan Dışişleri Bakanlığı’nda, farklı eğilimlere sahip iki grup bulunuyor. Bir tarafta Fransa’nın Batı değerlerine sadık kalmasını isteyen Neoconservatistler (Yeni muhafazakarlar) diğer tarafta Fransa’nın ABD karşısında bağımsız bir politika yürütmesini isteyen De Gaulcüler… Böyle bir rekabet ortamı söz konusuyken Dışişleri’nde bazı diplomatlar, Macron’un kritik mevkilere yanlış isimler atadığı için kendi yönetiminde yalnız kaldığını ve hedeflediği stratejileri dış politikada uygulamakta zorlandığını ifade ediyorlar. Aslında benzer sorunlar Fransa’da her dönem yaşanıyor. Bunun için Sarkozy, başkan adayı olduğu 2007’de sürpriz bir çıkışla, “Dışişleri’nden kurtulmak gerekiyor” demişti. Yakın bir geçmişte Dışişleri’nde görevli bir diplomatın, “Uluslararası meselelerde Dışişleri oldubittiye getiriliyor” demesi, sanki Sarkozy ile başlayan süreçte Başkanlık Sarayı (Elysée) ile Dışişleri arasında iletişimin en alt seviyeye indiğini gözler önüne seriyor.

Macron’a yönelik bir diğer eleştiri, istikrarlı bir dış politika stratejisinin bulunmaması. Diplomasi alanında tecrübeli isimler, Macron’un uluslararası ilişkilerde belli bir çizgisinin olmadığını, bazen De Gaulcü anlayışın bazen ise Neoconservatist/oksidantalist anlayışın devamı olarak hareket ettiğini belirtiyorlar. Halbuki Macron başkanlık koltuğuna oturduktan kısa bir süre sonra Le Figaro Gazetesi’ne verdiği röportajda, “Benimle birlikte Fransa’nın son 10 yıldır dışardan ithal ettiği Neoconservatist (yeni muhafazakarlık) politikalar son bulacak. Demokrasi, halkın bilgisi olmadan dışarıdan işleyecek bir şey değil” şeklinde bir açıklaması olmuştu. Kavramları biraz daha açmak gerekirse, dış politikada De Gaulcü anlayış diplomasiyi önemserken, Neoconservatist anlayış diplomasiden ziyade askeri güçle sorunların çözülebileceği görüşünü savunuyor. Özellikle Sarkozy dönemiyle birlikte Fransa dış politikada diplomasiden ziyade askeri güç odaklı Neoconservatist bir tutum izliyor.

Dış politikada Macron’un net bir tavrının bulunmadığına dikkat çekenlerden biri de eski Dışişleri Bakanı De Villepin. Bir dönem Başbakanlık koltuğuna da oturmuş olan De Villepin, “2003 Irak Savaşı sırasında Fransa’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto hakkını kullanacağı konusunda Putin’i ikna etmem aylarımı almıştı. Bugünün en büyük problemi ise Putin’in Fransa’nın samimiyetine inanmaması. Rusya devlet başkanı, Fransa’nın alacağı bir kararın bedelini ödemeye hazır olmadığını düşünüyor” şeklinde yorum getiriyor. Aslında Macron, başkanlık koltuğuna oturduğundan bu yana fazlasıyla önemsediği Rusya ile ikili ilişkilerin geliştirilmesini istiyor. Ancak Dışişleri’ndeki diplomatların bazılarının Macron ile aynı frekansta olmamaları doğal olarak Fransa Cumhurbaşkanı’nın manevra alanını daraltıyor. Ancak unutmamak lazım ki Fransa, 2019’da Rusya’nın Avrupa Konseyi’ne geri dönmesinde önemli rol oynamıştı.

Bazı kritik uluslararası sorunlarda Fransa’nın ABD yanlısı bir politika izlemesi, 2016’da çıkan Devrim başlığını taşıyan kitabında, “ABD ile olan ilişkilerimizi yeniden dengeleyeceğiz” diyen Macron’un bir tercihi mi yoksa Dışişleri’ndeki Neoconservatist eğilimli diplomatların bir etkisi mi sorusunu beraberinde getiriyor. Bu sorunun dillendirilmesinin nedeni, De Villepin de vurguladığı üzere, Fransa’nın bazı kritik konularda ABD yanlısı bir dış politika izlemesi. Örneğin Fransa, Şubat 2019’da ABD’nin desteklediği Juan Guaido’yu Venezuela başkanı olarak tanıdığını hemen açıklamıştı. Yaklaşık 6 ay önce Fransa, Irak’ta ABD’nin Kasım Süleymani’yi öldürmesinden sonra ABD’ye destek verip, İran’a da askeri operasyondan kaçınması uyarısında bulunmuştu. Son örnek ise Fransa’nın tıpkı ABD’nin yaptığı gibi Filistin sorununa tepkisiz kalması… Sonuç olarak Fransa dış politikasında tüm bu gelişmeler, Macron’un son sözü söyleme hakkına sahip olmasına rağmen, Dışişleri ve Savunma Bakanlığı’ndakilerin de etkisinin hiç de küçümsenmeyecek seviyede olduğunu ortaya koyuyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası