Kriter > Ekonomi |

Çift Başlılık Ekonomik Krizleri Tetikliyor


Geçmişte cumhurbaşkanları ve başbakanlar aynı ideolojilerden olmalarına rağmen, var olan çift başlılık nedeniyle birçok kez siyasi kriz yaşanmış ve bunlar da büyük ekonomik krizleri tetiklemiştir. Bu durum tek bir parti ya da ideolojiyle sınırlı kalmamış, göreve gelen hemen her hükümette kendini göstermiştir.

Çift Başlılık Ekonomik Krizleri Tetikliyor

Geçmişte cumhurbaşkanları ve başbakanlar aynı ideolojilerden olmalarına rağmen, var olan çift başlılık nedeniyle birçok kez siyasi kriz yaşanmış ve bunlar da büyük ekonomik krizleri tetiklemiştir. Bu durum tek bir parti ya da ideolojiyle sınırlı kalmamış, göreve gelen hemen her hükümette kendini göstermiştir. Bu krizler bazen öyle büyük olmuştur ki ülke borca sürüklenmiş, IMF’ye mecbur kalmış, ekonomik ve siyasi etkileri yıllar sonra dahi hissedilmiştir.

Konuyu daha iyi ele alabilmek adına geçmişte cumhurbaşkanları ve başbakanlar arasında neler yaşandığı ve hangi durumların ekonomik krizlere neden olduğuna bakmakta fayda var.

İNÖNÜ-PEKER

Türkiye’de siyasi anlaşmazlıklar sebebiyle yaşanan ilk krizlerden biri 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Recep Peker arasında atamalar ve ülkenin genel yönetim politikaları konusunda çıkmış, sonucunda Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyonu gerçekleşmiştir. Bu devalüasyon sonucunda Türk lirası ABD doları karşısında yüzde 100’den fazla değer kaybına uğramıştır. Artan ithalat oranları dış ticaret açığının büyümesine neden olmuş, enflasyon yükselişe geçmiş ve dolayısıyla piyasalarda büyük ölçüde daralma yaşanmıştır. Yaşanan ekonomik krizden sorumlu tutulan Recep Peker Hükümeti halkın tepkisine daha fazla karşı koyamayacağına karar verip istifa etmiştir.

KORUTÜRK-DEMİREL

1975 yılında ise dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile Başbakanı Süleyman Demirel arasında genelkurmay başkanının atanması konusunda anlaşmazlık yaşanmış, her iki liderin adaylarının da emekli olmasının ardından 1980 Darbesi’ni gerçekleştiren Kenan Evren’in genelkurmay başkanı olarak atanmasına karar verilmiştir. Evren yaptığı 1980 Darbesi ile birlikte Türkiye ekonomisinde telafisi güç bir tahribata sebep olmuştur. Hatta artan borçlar nedeniyle ülke borç ötelemelerinin en yoğun olduğu dönemi yaşamıştır. Borç yönetiminde meydana gelen bu sorunlar ve ülke algısı nedeniyle toplamda on beş borç ötelemesinin altısı 1978-1982 arasında gerçekleşmiştir.

12 EYLÜL 1980 DARBESİ

Türkiye 1980 yılındaki darbenin faturasını uzun yıllar ödemek zorunda kalmıştır. 1980 ve sonrasındaki dönemde tatbik edilen IMF kökenli istikrar programı, benzer politikaları uygulamaya mecbur bırakılan başka birçok ülkenin aksine Türkiye ekonomisinde daralmaya sebep olmuştur. Dış şoklara karşı direnci azalan ekonomi dış kaynaklara daha bağımlı hale gelmiş ve yurt içi tasarruf miktarı azalmıştır. 1988 yılından itibaren daha da kötüleşen ekonomi 1990 yılından sonra da olumsuz seyretmeye devam etmiştir.

ÖZAL-DEMİREL

1992 yılına gelindiğinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Demirel arasında yaşanan siyasi gerginliklerden ötürü ülke siyasi istikrarsızlığa sürüklenmiştir. Bu gergin ortamdan büyük ölçüde olumsuz etkilenen ekonomi ise krizlere karşı daha kırılgan hale gelmiştir.

DEMİREL-ÇİLLER

Özal’ın ölümünün ardından cumhurbaşkanı seçilen Demirel ile aynı partiden onun yerine başbakan olan Tansu Çiller arasında yaşanan güç mücadelesi de ülkede büyük bir gerginliğe yol açmış ve neticesinde 1994 ekonomik krizi meydana gelmiştir. Bu kriz Türk lirasının ABD doları karşısında yüzde 100 değer kaybetmesine neden olmuş, kamu açıklarında artışlar yaşanmış, fiyat istikrarsızlıkları sürekli hale gelmiş ve borç yükü artmıştır. Bu dönemde meydana gelen ekonomik ve siyasi krizler ekonomik büyümede istikrar ortamının kaybolmasıyla sonuçlanmış ve yaşanacak yeni krizlere de büyük ölçüde zemin hazırlamıştır.

DEMİREL-ERBAKAN

Yine 1996 yılında Cumhurbaşkanı Demirel, ideolojik ayrılıkların da etkisiyle Necmettin Erbakan’ın başbakanlığını yaptığı Refah-Yol hükümetini yönetimden uzaklaştırmada etkin rol oynamış, sonrasında ise ülkeye kaotik bir ortam hakim olmuş ve kötüleşmiş siyasi atmosfer 2001 ekonomik krizine adeta davetiye çıkarmıştır.

SEZER-ECEVİT

Türkiye son olarak 2001 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, görünürde aynı ideolojiyi paylaştığı Başbakan Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatma sıyla büyük bir siyasi krizin içine çekilmiş, bunun sonucunda ise Cumhuriyet tarihinin en şiddetli ekonomik kriziyle karşı karşıya kalınmıştır. Burada tekrar etmekte fayda var ki Sezer ve Ecevit’in siyasi görüş olarak birbirine yakın olması bile bu krizin yaşanmasının önüne geçememiştir.

2001 ekonomik kriziyle Türk lirası bir kez daha devalüasyona uğramış, faizler bir gecede yüzde 7 bin 500’lere kadar tırmanmış, döviz konusundaki spekülatif yorumlar Merkez Bankası’ndan bir hafta içinde 5 milyar dolarlık çıkışa neden olmuştur. Bunun sonucunda Amerikan doları Türk lirası karşısında ani yükselişe geçmiş, piyasalar altüst olmuş, yaklaşık 14 bin 500 şirket batmış ve işsizlik büyük ölçüde artmıştır. 2001 yılı sonunda Türkiye yüzde 5,7 küçülme yaşamıştır.

Ayrıca yine bu dönemde bankalar nakit yetersizliği nedeniyle vadesi gelmemiş borçları geri çağırmış ancak yeterli miktarda geri dönüş alınamadığı için büyük bir kısmı iflas etmiştir. Türkiye tarihi boyunca batan bankaların çoğunluğunu 2001 kriziyle iflas eden bankalar oluşturmaktadır. Yapılan bir hesaplamada 2001 krizinin maliyetinin 250 milyar liradan fazla olduğu hesaplanmıştır.

Yaşanan bu kriz Türkiye’yi IMF ile de anlaşmaya mecbur bırakmış, etkilerini silmek amacıyla IMF’den yaklaşık 30 milyar dolar borç alınmasına neden olmuştur. Alınan bu borcun tamamı 2002 yılından sonraki dönemde uygulanan başarılı politikalarla ancak 2013 yılında ödenerek kapatılmıştır.

Sistem Değişikliği İhtiyacı

Bu tespitler açıkça göstermektedir ki Türkiye tarihi boyunca yaşanan ekonomik krizlerin ortaya çıkmasında sistemdeki çift başlılığın etkisi oldukça büyüktür. Söz konusu çift başlılığın zamanla neden olduğu uyumsuzluklar, karar alıcıların farklı bakış açıları ve hatta aynı siyasi görüşlere sahip olsa bile başbakan ve cumhurbaşkanları arasında çıkan anlaşmazlıklar Türkiye ekonomisini ciddi ölçüde olumsuz etkilemiş ve telafisi uzun yıllar sürecek zararlar vermiştir.

Türkiye’nin bugün bulunduğu nokta, geçmişte yaşadığı bu krizlerden ders çıkartması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Artık Türkiye’nin, cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasında yaşanan siyasi çatışmalar sonucu ortaya çıkan ekonomik krizlerin yeniden tekrarlanmasına fırsat vermemesi gerekir. Her ekonomik kriz sonucunda bedel ödemek zorunda kalan halk da buna daha fazla tahammül edemeyecek duruma gelmiştir.

Son yıllarda elde edilen kazanımların hem korunabilmesi hem de artarak devam ettirilebilmesi için Türkiye’de kriz üretmeyen, halkın seçtiği yöneticilerin uyum içinde çalışıp hızlı karar alarak uygulayabildiği yeni bir sisteme ihtiyaç duyulduğu açıktır.

Ülkelerin sahip oldukları hükümet sistemleri genel olarak toplumların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmekte ve zaman içinde gelişen olaylar ve değişen şartlar sonucunda gerekli görülmesi halinde halka danışılarak sistem değişikliğine gidilebilmektedir. Bunun dünyanın pek çok ülkesinde örneği mevcuttur.

Bu sebeple 16 Nisan tarihinde yapılacak olan sistem değişikliğine ilişkin referandumun ekonomik kriz, müdahale, askeri darbe ve koalisyon üretmeyen yeni bir hükümet sistemi için önemli bir fırsat olduğu unutulmamalıdır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası