Nahçıvan ve özelde konumuz olan Nahçıvan koridoru, tarihi Azerbaycan topraklarının güney doğusunu kapsar; Türkiye batısında kalmak şartıyla güneyde İran sınırını takip ederek alanı Hazar’a ve Hazar’ın doğusundaki Türk ülkelerine bağlar. Aynı zamanda bu topraklar, zaman zaman Osmanlı zaman zaman da Kaçar Hanedanlığı’nın hakimiyetinde bulunduğu için bölgede kurulan büyük Türk hanedanlıklarının ortak mirasına sahiptir. Nahçıvan, doğusundaki Zengezur nüfus hattıyla Hazar’ın güneyinden geniş bir hatla Türkistan coğrafyasını yani Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin ortak geçiş güzergahını oluşturur. Aynı zamanda Türkiye ile Azerbaycan’ın merkezi, Hazar kıyısı yani Bakü’yle kesintisiz bir yaşam alanı oluşturur. Bu yaşam alanları tarihi yolların güzergahını da net olarak tasvir eder. Avrupa, Balkanlar, Anadolu Havzası ve Türkistan ile daha doğuda Çin arasındaki kervan ve mallar, bu yollardan doğu batı istikametinde gidip gelmiştir. Yine bu büyük yolun bir de Hazar’ın güneyinden aşağı İran yoluyla Irak ve Suriye topraklarını takip ederek hem Arabistan hem de Akdeniz havzasına doğru bir hattı daha vardır. Ancak tarihi Nahçıvan koridorunun en önemli stratejik değeri Türk cumhuriyetlerini dolayısıyla Türk dünyasını bir köprü gibi birbirine bağlaması ve etrafındaki nüfusuyla güvenliğini sağlamasıdır.
İlk olarak 1813’te Gülistan Anlaşması’yla Rus Çarlığı’na yenildiğini kabul eden Kaçar Hanedanlığı, 1826-29’da Rus Çarlığı karşısında ikinci yenilgisini almış ve Türkmençay Anlaşması’yla Revan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve Talış Hanlığı topraklarını Rusya’ya vermek zorunda kalmıştır. Sadece İran'dan Türkmençay Antlaşması ile iskan edilen 8 bin 249 Ermeni ailesinden bin 300'ü Karabağ ve Zengezur'a yerleşmiş, bunun sonucunda bölgedeki demografik durumda ciddi değişiklikler meydana gelmiş, dolayısıyla yol güzergahlarının sosyolojisi değişime uğramıştır.
Birinci Petro’dan itibaren Rusya’nın Orta Asya ve Hindistan üzerindeki hakimiyet kurma stratejisinin anahtarı Hazar’ın güneyi ve Kafkasya’nın kapısı olan Nahçıvan koridorunun ana kapılarında hakimiyet kurma öngörüsüne dayanıyordu. Kafkasların en zor geçitleri Dağıstan ve Gürcistan’da bulunuyordu ancak Hazar’ın ve Kafkasya’nın güvenliği de Nahçıvan ve etrafındaki geçitlerin kontrolündeydi. Anadolu ve dolayısıyla Avrupa’yı Çin’e ve Hindistan’a bağlayan doğal Türk yolları Nahçıvan koridorunda toplanıyor; Hazar’ın altından ve Hazar yoluyla diğer Türk ülkelerine ulaşıyordu. Rus Çarlığı stratejisine göre bu yol kontrol edilebilirse hem Türkistan hem de Hindistan üzerinde etkili olunabilecekti.
Jeo-stratejik olarak Orta Asya, Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa’nın kara bağlantısında merkezi noktayı tutan Nahçıvan koridorunun doğal demografisi, geçen bin yıl içinde kavşak yolların üzerinde şekillenmiştir ve gelişimi de oldukça sakin ve tabiidir. Zaten yüzyıllar süren büyük ticaretin devamı ve başarısı bu tabiiliğin bir sonucudur. Ancak Rus Çarlığı döneminde Rus yayılmacılığında bu tabiilik yoktur; hem Orta Asya hem de Kafkasya’da bölgedeki gücünün ve stratejisinin varlığını denge kurma beceresi üzerine kurmuştur; bu stratejinin en büyük enstrümanı demografik çeşitliliğin rekabetidir. Nahçıvan koridoru bu açıdan da tarihsel bir hikayeye sahiptir ve bugünkü kırılganlığın temelinde bu kurgunun yapay olarak düşünülmüş olması yatmaktadır.
Destekli İşgal
SSCB döneminde de merkezinde yine Moskova kalarak yukarıda anlatılan denenmiş tarihsel strateji uygulanmaya devam etmiştir. Yine tartışmalı sınırların en etkin unsuru demografik yeni yerleşim yerleri olmuştur; bu çerçevede konumuz olan Ermenistan, Azerbaycan, Karabağ ve Nahçıvan 1813’ten 1991’e kadar köy, kasaba ve şehir olarak birçok demografik değişime mazur kalmıştır. Bu istatistikler tüm tarafların arşivinde açıkça bellidir. Ancak en kritik olan değişim tüm Türk dünyasını adeta bir köprü gibi birbirine bağlayan Nahçıvan, Karabağ, Şuşa ve Zengezur hattının nüfusunun boşaltılmasıdır.
Burada yapılan nüfus değişimi Ermenistan Cumhuriyetini kendi deyimleriyle Megri hattıyla İran’a bağlarken Türkiye’nin Azerbaycan Hazar ve Türk Cumhuriyetleri arasındaki kara bağlantısını keserek hem Türk cumhuriyetlerini Batı’yla oluşturabilecekleri her türlü ilişkiyi kontrol etmek hem de Türkiye’nin tarihsel zenginliği olan doğudaki stratejik gücünden mahrum etmektir.
Bu çerçevede Ermenistan’ın her zaman Rusya ve diasporanın lobisiyle Batı’dan aldığı destekle bölgede, Azerbaycan ve özelde Nahçıvan bölgesinde toprak kazanımları, zorla göç ettirilen Azerbaycan Türk köylerinde yerleşimi devam etmiştir. 1988'de Ermenistan-Azerbaycan arasındaki çatışma yeniden başlamış ve 1988-1991 arasında Ermeniler, Azerbaycan'ı Zengezur Megri bölgesindeki 7, Sisyan bölgesindeki 11, Kafan bölgesindeki 41 ve Gorus bölgesindeki 4 yerleşim yerinin Türk nüfusunu bölgeden zorla göç ettirmiştir.
Yine 1991-1994’te Ermenistan ordusu Rusya ve Batı’nın desteği ile Dağlık Karabağ bölgesini ve çevresindeki Zengezur, Laçın, Gubadlı ve Zengilan bölgelerini işgal ederek 301 yerleşim yerini yerle bir etmiştir; bu çevrede 3 bin 347 kilometrekarelik bir alanı işgal etmiş ve yüz elli binden fazla nüfusu yerinden etmiştir.
Yirminci yüzyılın başında Rusya tarafından koparılan Türk dünyasının en önemli koridoru Nahçıvan; tarihin cilvesi olarak tam yüzyıl sonra yine Rusya’nın inisiyatifiyle başlayan ve Rusya-Azerbaycan-Ermenistan arasında yapılan anlaşmayla yeniden açılıyor. Nahçıvan koridoru diye adlandırdığımız bu koridor; Nahçıvan’ı Ermenistan'ın İran sınırına yakın topraklarından açılacak bir koridor ile Azerbaycan’a bağlayacak ve tam bir asır sonra ilk kez Azerbaycan ile Türkiye karayoluyla birbirine yeniden bağlanacak ve doğrudan lojistiğe kavuşacaktır. Anlaşmanın dokuzuncu maddesine göre bölgenin ekonomik ve ulaşım bağlantılarındaki engeller kaldırılacak; Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve Azerbaycan'ın batı bölgeleri arasında ulaşım ve iletişim ağları yeniden inşa edilip bölge eski işlevsel konumuna geri dönecektir.
Değişen Dengelerin Kabullenilmesi
Bu meseleyi Türk cumhuriyetleri de ilgiyle takip etmiş; Karabağ'ın işgalden kurtarılmasını destekleyerek Türk Keneşi gibi ortak teşkilatlarıyla bu sürece olumlu katkıda bulunmuşlardır. Bu vesileyle Kazakistan Türk Akademisi Başkanı D. Kıdırali, Anadolu Ajansı’na (AA) verdiği demeçte "Dağlık Karabağ topraklarının önemli kısmı azat edilerek, tekrar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne dönmüş oldu. Bu büyük bir kazanımdır. Nitekim Türk dünyasının harita üzerinde birleşmesine vesile olacaktır" diyerek bu gelişmenin Türk cumhuriyetleri bakımından ne anlama geldiğini kısaca ifade etmiştir. Aynı zamanda Nahçıvan koridorunun sağlayacağı faydayı da Kıdırali, "Ekonomi ve turizm alanlarındaki ilişkiler bakımından yeni bir devrin kapısı olan Nahçıvan koridorunun açılması, Dağlık Karabağ'daki zaferin ulaşım alanında da yeni kazanımlara yol açacağı aşikardır. Bu da Bakü-Tiflis-Kars güzergahına güçlü destek oluşturarak tarihi İpek Yolu’nun canlanmasına katkı sağlayacaktır" diye ifade etmiştir. Bu ve benzeri düşünceleri son haftada birçok Türk cumhuriyeti düşünürü dile getirmiş ve konunun aslında Türkiye kadar Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinde de ilgi uyandırdığı görülmüştür. Aslında bu mesele Orta Asya ve çevresinde Doğu ile Batı’nın entegrasyonunda normale dönüş olarak algılanmıştır. Zira Nahçıvan koridoru sadece bu yüzyılın değil binlerce yılın hatırasını ve birikimini üstünde taşıyan bir köprü olarak görülmüştür.
Nahçıvan koridorunun açılmasına vesile olan Azerbaycan’ın Ermenistan’ı mağlup etmesi vakıası, Türkiye’nin hem Kafkasya hem de Ortadoğu’da ne kadar önemli bir etkin güç olduğunu da ortaya koymuştur. Uluslararası sistemde son 5 yıldır yaşanan gelişmeler sonucunda bölgesel güçlerin küresel yönetişimde daha etkin hale gelmesi hem Rusya'ya hem de Türkiye’ye oldukça esnek alanlar yaratmıştır. Güçlenen Türkiye kendi jeopolitik tanımlamasını yaparak, kuzey batısında Doğu Avrupa, kuzey doğusunda Kafkasya, güneyinde Ortadoğu ve batısında Balkanlar ile yeni (grand) büyük stratejisini oluşturmaktadır. Bu süreç her an devam ettiği için birçok stratejist geçmişin ABD merkezli liberal uluslararası sistemine göre düşündükleri için bu gerçeği atlayabilmektedir. Bu büyük stratejinin vakıa odaklı (case staudy) yaklaşımı bütün teorileri içinde barındırarak çözüm çabası içerdiğini söylemekten çekinmemeliyiz. Bu sebeple Suriye, Libya, Ukrayna, ve Güney Kafkasya’da çözüm ortakları ve stratejileri esnek olabiliyor ve sonuç alınabiliyor. Rusya da bu gerçekle Türkiye’ye yaklaşıyor, olaylar üzerinden konuşmayı devam ettirebiliyorlar. Karabağ meselesi de böyle devam etti ve yapılan anlaşmayla AGİT Minsk grubunun işlevsel olamayacağı Rusya ve Türkiye’nin bölgede inisiyatif alarak yeni bir döneme geçilebileceği görülmüştür. Aynı zamanda Rusya’nın hem güney Kafkasya’da hem de Orta Asya’daki tarihsel geçmişinin etkisi Türkiye’nin dengesiyle kurulabileceği de bu vesile ile daha iyi anlaşılabilmiştir. Ankara ve Moskova diplomasisi bir kez daha dünyadaki en önemli sorunlardan biri olan Karabağ meselesinde orta yolu bulabilmiştir. Astana sürecinden sonra bu sonuç artık en azından bizim çevremizde yeni etkin devletleri anlamak bakımından ipuçları verebilir kanaatini taşıyorum. Eski uluslararası sisteme dönüşün çok da kolay olamayacağı gerçeğiyle karşılaşabileceğimizi unutmamamız gerekir.
Sonuç olarak Nahçıvan koridoruyla jeo-ekonomik ve jeo-stratejik olarak Güney, Ortadoğu, Avrupa ve Kafkasya’nın merkezinde olan Türkiye'nin merkez devlet olma konumunu daha da pekiştirdiğini, büyük stratejisinin bir sonucu olarak Batı ve Minsk grubunun bölgedeki etkinliğini azalttığını, bu çerçevede bölgedeki Rus etkisine bir denge getirdiğini söyleyebilirim. Ayrıca Nahçıvan koridoruyla Ermenistan-Gürcistan ve Azerbaycan arasındaki iletişim daha sağlıklı hale gelecek, etkin bölgesel güçler Türkiye-Rusya ve İran gelişecek, ticari ve sosyokültürel ilişkilerle denge unsuru olarak işlevsel hale gelecektir. Bölgedeki yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin ekonomik olarak bölge ekonomisine katkısını sağlayacak yeni lojistik yatırımların önünü açacaktır.