Evet surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes. Üstelik bunlar Bizans surlarından daha muhkem surlar. O gedik açıldı bir kere. Kuşatma yarıldı. O kılıç kınından çıktı.
Son beş yılda çok ağır bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuz doğrudur. Düşmanın üzerimize üzerimize geldiği de. Terör, kumpas, darbe ve ihanetin her türlüsü ile karşı karşıya kaldık. Yedi düvel bizi, Türkiye’yi devirmek için seferber oldu.
Fakat bu beş yılda, evet bu beş yılda biz başka bir şeyi başardık. 200 yıllık kuşatmayı yardık. Batılılaşma ihanetine son verdik. Gayrı milli unsurları suçüstü yakaladık. Dostu, düşmanı tescil ettik.
Mücadele sürüyor, savaş şiddetleniyor. Fakat biz ilk defa bu savaşın ve mücadelenin bu denli farkındayız. Bundan evvel ne kendimizi ne de düşmanımızı tanıyabilmiştik. Ağır bir hafıza kaybı, bizi kötürüm hale getiren habis bir aşağılık kompleksi ve kahrolası bir öğrenilmiş çaresizlik ve bütün bunlara eşlik eden bir bağımlılık tuzağı.
Şimdi başka bir noktadayız. Bir özgürleşme ve istiklal mücadelesi verdiğimizin bilincindeyiz. Bu uğurda ölsek de kalsak da kazançlı olduğumuzun farkındayız.
Hedef 2019
Düşmanın gözünü diktiği hedef 2019. Bundan bir buçuk sene sonra bu ülkede bir iktidar değişikliği meydana getirmek için çabalıyorlar. Darbe, sokak kalkışması, iç savaş senaryoları ve terör furyasıyla olmayınca bir kez daha seçimleri etkilemeye çalışıyorlar. Bu seçimlerin hayati önemi haiz olduğunu biliyorlar. Türkiye’nin hükümet sistemi krizi çözüldükten, Cumhurbaşkanlığı sistemi tesis olduktan sonraki ilk seçim olacak bu seçim. Eğer bu kez de kaybederlerse çaresiz bu ülkenin gerçek sahipleriyle çalışmak, onları kabul etmek zorunda kalacaklar. Dolayısıyla onların, yani bizim şartlarımızı esas alacaklar. Batı ile o eski asimetrik ilişkinin son bulacağı, yeni ve eşitler arası bir ilişkinin tesis edileceği bir düzlem çıkacak ortaya. Bunu istemiyorlar ve engellemeye çalışıyorlar.
Türkiye Düşmanlarının Kirli İttifakı
Bu çerçevede kirli bir ittifakla karşı karşıyayız. Türkiye düşmanlarının kirli ittifakı. Bu ittifakı oluşturan unsurlar ulusal, bölgesel ve küresel seviyelerde bize karşı mücadele veriyorlar. Birbirleriyle etkileşim halinde ayağımızı kaydırmak için uğraşıyorlar.
İçeride terör örgütleri ve gayrı milli muhalefet başı çekiyor. Bölgemizde de terör örgütleri bize karşı cephe almış durumda. Buna mukabil bölgemizde Batı sömürge sistemine biat etmiş Türkiye’nin büyümesinden rahatsız olan aktörler de bizim karşımızda yer alıyor. Uluslararası alanda özellikle Batı dünyasında Türkiye’nin büyümesinden ve özgürleşmesinden rahatsız olan, Türkiye’yi eski ilişki düzenine mahkum etmek isteyen birçok aktör var.
Bu aktörlerin birbirleriyle olan ilişkileri hepimizin gözleri önünde cereyan etti ve etmeye devam ediyor. Örneğin PKK bir intihar saldırısı düzenlediğinde yahut FETÖ F-16’larla milletin üzerine bomba yağdırdığında gayrı milli muhalefet unsurları harekete geçiyor. Yarım ağız kınama ve hemen arkasından devleti ve milli unsurları suçlu gösterme çabası. Sonra sıra Batı medyasına geliyor. Onlar da terör örgütlerinin ağzından hikaye yazıyor, Türkiye’yi ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtuyorlar.
15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişimi başarısız olduktan sonra Türkiye düşmanları ne yaptı? Önce “bu bir darbe değil, tiyatro” diyerek milletin direnişini itibarsız hale getirmeye çalıştılar. Ardından da PKK ve DEAŞ’ı devreye soktular. Büyük terör saldırılarıyla ülkeyi istikrarsızlaştırmaya ve bir iç savaş ortamı yaratmaya çalıştılar.
Bu süreçte ülkenin güneyinde bir terör koridoru oluşturmak, PKK’ya bir devlet kurdurmak istediler. Türkiye Fırat Kalkanı Harekatı’yla birlikte bu kötücül planı önemli oranda engellemeyi başardı.
Sonra yeni bir saldırı dalgası geldi. Finansal ataklarla ülke ekonomisini krize sokmak için çabaladılar. Bir yandan uluslararası yatırımları engellemeye diğer yandan döviz manipülasyonlarıyla bir güvensizlik ortamı oluşturmaya gayret ettiler.
Bütün bunları FETÖ’nün Amerikan devletine sızarak Türkiye aleyhine açtırdığı ambargo davası izledi. Bu dava bir yandan Türkiye ekonomisini zora sokmak öte yandan da Türkiye’yi uluslararası alanda izole etmek için kurgulanmış bir dava. FETÖ sadece davanın hazırlanma sürecinde değil görülme sürecinde de merkezde yer alıyor. FETÖ mensubu firari isimler bu davada tanık sıfatıyla yer alıyor.
Esas Olan Birliğimizi Korumak
Bütün bu hamleler Türkiye birlik ve dirliğini koruduğu müddetçe kolaylıkla savuşturulabilecek hamlelerdir. Bu ay A&G araştırma şirketinin yaptığı bir araştırma bize çok ilginç bir veri sunuyor. Bu araştırmaya göre toplumun yaklaşık yüzde 70’i ABD merkezli ambargo davasının Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmak üzere tasarlandığını düşünüyor. CHP seçmeninin yüzde 40’ı bile bu kanaatte. Ne yazık ki HDP seçmeninin yüzde 85’i bu davada ABD’yi haklı görüyor. Bu oran HDP’nin Kürt toplumunu gayrı millileştirmek için tasarlanmış, ne denli tehlikeli bir proje olduğunu gösteren bir delil. HDP, ABD’nin Suriye’de YPG’ye verdiği destek üzerinden kelimenin tam anlamıyla Türkiye’de Amerikan muhipliği yaptı ve yapmaya devam ediyor. HDP tam anlamıyla Amerikan’ın sesi konumunda.
Öte taraftan CHP bu süreçten fayda sağlamak için elinden geleni yapıyor. Kemal Kılıçdaroğlu CHP eski milletvekili, FETÖ mensubu Aykan Erdemir’in ambargo davasında tanık sıfatıyla ifade verecek olmasını bir imkan olarak görüyor. Oysa bunun bir ihanet olduğu ortadadır ve bu da CHP’nin geldiği noktayı göstermesi açısından ibret verici bir durumdur. CHP bu siyasetle 2019’da kazanacağını düşünüyor, ancak toplumun yüzde 90’ı 15 Temmuz’dan itibaren ABD’yi Türkiye karşıtı bir güç olarak görüyor. Dahası toplumun yüzde 95’i FETÖ’yü öncelikli tehdit olarak görüyor. CHP ise FETÖ ile iş birliği yaparak 2019’da iktidarı devralmayı düşünüyor.
Öyle görünüyor ki Kılıçdaroğlu, Erdoğan düşmanlığı siyasetini sürdürerek sandığa gidecek. Bu süreçte FETÖ’den aldığı uydurma akıl ve belgelerle yalan ve iftira kampanyası yürütmeye devam edecek.
Kuklacı Sahneye Fırlıyor
Karşımızda çıplak bir gerçek var. Türkiye düşmanları doğrudan sahaya indi. Vekiller yerine asıllar sahnede. Bir başka deyişle kuklalardan fayda göremeyeceğini anlayan kuklacı sahneye fırladı. Kuklacı kuklaların yenildiğini ve kifayetsiz kaldığını düşünüyor belli ki. Düşünsün bakalım.
Yerli ve Milli Siyaset
Yerli ve milli siyasetin tam zamanı. Kim ne derse desin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsil ettiği siyasetin hem bu topraklarda hem bu bölgede çok geniş bir alıcı kitlesi var. Bu siyaset sadece ideolojik düzlemde değil, pratik sahada da kazanıyor.
Türkiye bölge sorunlarını bölge ülkeleriyle çözerken, küresel güçlerle de ortak zemin arayışından vazgeçmiyor. Mücadele sürerken ayakta kalmaktan ve yatırım yapmaktan geri durmuyor.