15 Temmuz 2016’yı 16 Temmuz’a bağlayan gece yaşadığımız topraklara rengini veren inancın, azmin ve samimiyetin yeniden sınandığı çetin bir süreç oldu. Sıradan meşgaleleri içinde sıradan hayatlar yaşayan sıradan insanların gerçek birer kahramana dönüştüğü bir geceydi o. Kadın, erkek, genç, yaşlı demeden sokaklara akın eden, tanklara, tüfeklere kafa tutan binlerce, on binlerce, yüz binlerce, milyonlarca insandı sözü geçen. O kadar çok kahraman, o kadar çok destan vardı ki anlatılacak. Hemen hemen her evde bir hikaye yaşanmıştı o gece.
Sıra dışı bir başka tarafı daha vardı yaşananların. Tarihte eşine hiç rastlanmayacak şekilde kayıt altına alınmıştı yaşananlar. İnsanlar ellerindeki telefonların kameralarını, ses kayıt aparatlarını kullanmış, inanılmaz sayıda ve nitelikte ses/görüntü alarak yaşananları kayıt altına geçirmişlerdi. Çengelköy’de gözü dönmüş darbeci albaylardan birinin rehin aldığı ailenin kızının almayı başardığı ve darbecilerin zihniyet yapısını çırılçıplak ortaya çıkaran ses kaydı bunlardan yalnızca biriydi.
Ülkece, ümmetçe ve bütün gönül coğrafyamızla birlikte günlerdir bu kayıtları izliyor, şahitliklere kulak veriyor, kendi hikayelerimizi anlatıyoruz. İzledikçe, dinledikçe, anlattıkça yaşananların mahiyetini daha iyi kavrıyoruz. Adeta devasa bir yapbozun parçalarını bir araya getirir gibi 15 Temmuz gecesinin karanlığına gömülen her bir ayrıntısını kazıp çıkarıyor, ilgili kısma yerleştiriyoruz. Parçalar bir araya geldikçe ortaya öyle bir resim çıkıyor ki hayret, nefret, aydınlanma, şükür gibi hisler birbiri ardından sökün ediyor. İzledikçe, dinledikçe, anlattıkça milletçe başımıza örülmek istenen çorabın ne dehşetli olduğunu görüyoruz.
Unutmaya Karşı Hafıza
Ne kadar yoğun duygular yaşarsak yaşayalım bir noktada bu duygular yavaş yavaş sönükleşmeye, hatıralar ilk günkü canlılıklarını yitirmeye başlayacak. Zihinlerimiz yaşadığımız travmanın etkilerinden bizi kurtarmak üzere küçük oyunlar oynayacak. Bazen bir cümleyi unutmak bazen de olay sıralamalarını karıştırmak mukadder hale gelecek. Çekilen kayıtlar izlene, dinlene aşinalık yaratacak, bir noktada artık ilgimizi çekmez hale gelecek. Bir yerlerde, bazı harici belleklerin içinde, tıpkı eski düğün kasetleri gibi hiç izlenmemek üzere tozlanıp bekleyecek. Ve “unutma” bir kez daha galebe çalacak hafızanın üzerinde.
Oysa hafıza bir toplumu, bir medeniyeti var eden yegane sermaye. Tarih, bilinç, kültür dediğimiz şeyler olmadan bir millet, bir medeniyet ortaya çıkabilir mi? Peki hafıza olmadan bu saydıklarımız meydana gelebilir mi? Tabii ki hayır!
O halde yaşadığımız bunca destanı milli hafızamızın ayrılmaz birer cüzü haline getirmek için neler yapılmalı?
15 Temmuz’u Anıtlaştırmak
Bu soruya bir cevaben bugüne kadar yapılanları kayıt altına geçirerek işe başlamanın faydalı ve umut verici olacağını söyleyebiliriz. Henüz 15 Temmuz’da akıtılan kanlar kurumadan başta Boğaziçi Köprüsü’nün adının 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak değiştirilmesi o denli anlam yüklü bir eylemdi ki o günü hatırlayacak yaşta olan herkes için çocuklarına ve gelecek nesillere anlatmak üzere yeni bir hikaye armağan edilmiş oldu. “Evladım biliyor musun, bu köprünün adı eskiden Boğaziçi Köprüsü’ydü” diye başlayacak ve sebebini açıklamak için 15 Temmuz gecesine ve orada şehit düşen kahramanlara uzanacak bir hikaye.
Yine Kızılay Meydanı’nın adının 15 Temmuz Kızılay Milli İrade Meydanı olması, darbecilere ilk kurşunu sıkan kahraman askerimiz Ömer Halisdemir’in adının Niğde Üniversitesi’ne verilmesi, Türk Hava Yolları’nın filosuna yeni katılan uçaklara 15 Temmuz gecesinde en yoğun direniş gerçekleşen ilçelerin adlarının verilmesi de benzer nitelikte olumlu örnekler oldular.
Sanatın Gözünden 15 Temmuz
Sayılanların her biri 15 Temmuz gecesini zihinlerimizde sembolleştirecek değerli eylemlerdi. Ne var ki yapılanlar bunlarla sınırlı kalamaz. İşte tam da bu noktada devreye sanatın girmesi gerekiyor. Burada karşımıza bir ikilem çıkıyor. Cihan Aktaş’ın sözleriyle ifade edersek, gün doğarken bülbüllerin susması gibi hayat haklı çıktığında da sanat sessizleşir zira. Ortada gerçek bir sürü kahramanlık varken, sanatçının kurguya yeniden değer biçer olması biraz zaman alacaktır. Ne var ki bu geceyi bizzat yaşayan, sokağa çıkan, direnen, buğz eden sanatçılar bir süre daha suskun kalsalar bile ortada anlatılmayı bekleyen binlerce hikayenin olduğunu bilmeliler.
Şurası da var ki bu hikayeler milletimizin tarihinde belki ancak Çanakkale’de savaşan insanların ruh hali ile karşılaştırılabilecek bir inancın ürünü olarak ortaya çıktı. Söylenegeldiği gibi insanlık tarihinde az, demokrasi tarihinde ise örneğine hiç rastlanılmayacak türden kahramanlıklar sergilendi. Gerçek bir sanatçı duyarlılığının bu kadar büyük bir olayı görmezden gelmesi beklenemez. Ne var ki bu tek başına sanatçıların omuzlarına yıkılamayacak kadar büyük bir görev. Bu hikayelerin, kendilerinden daha az destansı başka hikayelerin anlatıldığı şekillerden çok daha iyi anlatılması için herkesin bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor.
15 Temmuz’un milli bayramlarımız arasındaki haklı yerini alması bu noktada atılacak belki de en anlamlı adım olacaktır. Her yıl düzenlenecek resmi törenlerle 15 Temmuz’u hem şehitlerimizi anıtlaştıracak bir anmaya hem de demokrasi zaferimizin haklı gururunu yeni nesillere aktaracak bir kutlamaya dönüştürmek mümkün olacaktır.
Şehitlerimizin her birinin adının okullar, hastaneler ve hayır kurumlarında yaşatılması temin edilmelidir. Cadde, sokak, bulvar isimleri de şehitlerimizin adlarını yaşatacak düzenlemelerden paylarını almalıdır. Bunun yanı sıra ders kitaplarına 15 Temmuz’u anlatan bölümlerin ivedilikle yerleştirilmesi ve okul müfredatlarında buna uygun düzenlemelerin vakit kaybetmeden yapılması gerekmektedir.
Sanatsal anlamda ele aldığımızda ise büyük bütçeli televizyon ve sinema yapımları, belgeseller hemen gündemimize girmesi gereken başlıklardır. Gerek 15 Temmuz destanını ana hatlarıyla anlatan yapımlara gerekse insan hikayeleri üzerinden ve özellikle de şehitlerimizin hayatlarını merkeze alarak 15 Temmuz’un onlarca, yüzlerce farklı senaryo ile beyaz perdeye ve televizyon ekranına aktarılması çok önemlidir. Holokost konulu yapımların Hollywood sinemasında asla terk edilmeyen bir başlık olması gibi bizim için de 15 Temmuz asla unutulmaması ve değişik yönleriyle sürekli anlatılması gereken bir tema olmalıdır. Bu tür yapımlar gerekli olduğu takdirde devlet desteği alma noktasında sıkıntı yaşamamalıdır.
Bunların dışında şiirleri, romanları, hikayeleri, tiyatro oyunlarını, şarkıları, türküleri ve daha nicelerini 15 Temmuz destanını anıtlaştırmak üzere yardıma davet etmeliyiz. Zira 15 Temmuz destanını yaratan bütün o hikayelerin yeniden kanlanıp canlanmak ve hafıza denizine ulaşabilmek için o nehirlerde akmaya ihtiyaçları var.
Milletimizin büyük şarkısının yeni dizeleri yazılmayı bekliyor…