Kriter > Dosya > Dosya / FETÖ ve 15 Temmuz |

Türk-Amerikan İlişkilerinde Çözülemeyen Düğüm: FETÖ


Türkiye, ABD’nin FETÖ konusunda atacağı adımlardan bağımsız olarak kamu diplomasisine devam etmeli ve örgütün Amerikan eğitim sistemine faydadan çok zarar verdiğini anlatmalıdır.

Türk-Amerikan İlişkilerinde Çözülemeyen Düğüm FETÖ

Yakın tarihe damga vuran FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi üçüncü yıl dönümünde halen Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri olmayı sürdürüyor. Devletin ve siyasal sistemin hücrelerine nüfuz etme amacıyla gizlice yapılanan terör örgütünün darbe girişimi hem asil milletin kahramanlığı hem de devlet yapılanmasının verdiği güçlü refleksle bertaraf edilirken geriye bu sürecin ABD ayağına ilişkin tartışmalar kalmıştır. Darbe girişiminin üzerinden üç yıl geçmesine ve Ankara’nın sayısız bilgi ve belge paylaşmasına rağmen halen Washington’da FETÖ ve elebaşı Gülen aleyhinde somut ve kayda değer adımlar atılmaması kuşkusuz ikili ilişkileri zehirleyen önemli maddelerden birini teşkil etmektedir. Obama yönetimi gibi Trump yönetiminin de FETÖ konusundaki ipe un seren yaklaşımı ve Gülen’in iadesi konusundaki isteksiz tutumu önümüzdeki süreçte Türk-Amerikan ilişkilerindeki temel sorunlardan biri olmaya devam edecektir.

 

Gülen’in İadesi

1999’dan bu yana ABD’de ikamet eden FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in rahatça Pensilvanya’dan örgütünü yönetiyor oluşu kuşkusuz Türk-Amerikan ilişkilerinde tedavisi kolay olmayan derin yaralar açmıştır. FETÖ mücadelesini uluslararası arenaya da taşıyan Türkiye’nin en çok zorlandığı ülkelerin başında bu yönüyle ABD geliyor. 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç ay sonra Washington’a elebaşı Gülen’in iadesiyle ilgili somut ve resmi talepte bulunan Ankara darbe girişiminin ardında Gülen’in olduğuna yönelik birçok kez hukuki delil ve belge sunmuştur.

ABD Adalet Bakanlığına ulaşan bu belge ve dosyalarla ilgili “inceleme” süreci halen devam ederken FETÖ elebaşının darbe girişimiyle ilgili olarak bir kez dahi sorguya çağrılmaması gibi hususlar Washington’ın bu konudaki samimiyetinin ciddi şekilde sorgulanmasına neden olmuştur. Mayıs 2017’de Washington’a gelen dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ o günkü ABD’li mevkidaşı Jeff Sessions ile FETÖ konusunu kapsamlı şekilde yüz yüze ele almıştır. Doğrudan bakan düzeyinde meseleyi yüz yüze konuşmak isteyen Ankara’nın bu net tavrı Washington’da gerekli karşılığı bulamazken özellikle Rusya soruşturmasıyla başı dertte olan ne Trump ne de Sessions FETÖ konusunu neredeyse hiçbir zaman birinci gündem maddesi olarak görmemiştir. Haziran içerisinde Washington’a giden Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de ABD’li mevkidaşı William Barr ile yine Gülen ve FETÖ’nün ABD’deki yapılanması konusunu birebir görüşmüştür. Türkiye’nin buradaki temel beklentisi dosyanın idari düzlemde Adalet Bakanlığındaki inceleme sürecinin bir an önce tamamlanarak adli mercilere yani Pensilvanya’daki eyalet mahkemesine intikal ettirilmesidir. Şu ana kadarki tabloda ABD Adalet Bakanlığının bu yönde bir adım attığına yönelik güçlü bir işaret gözükmemektedir.

 

Hayal Kırıklığı

FETÖ ve Türkiye konusunda bagajında ağırlıklar olmadan seçimleri kazanan Başkan Trump’ın FETÖ konusundaki iki buçuk yıllık performansının beklentilerin çok altında kaldığını vurgulamak lazım. ABD’de 2016’da başkanlık seçimleri yapılırken Ankara “15 Temmuz döneminde ikircikli bir yaklaşım sergileyen Obama yönetiminden sonra işbaşına gelecek bir Cumhuriyetçi isim her halükarda Obama’dan iyi olacaktır” şeklinde özetlenebilecek bir beklentiye sahipti. İlk aylarında bu beklentiye cevap verebilecek kimi açıklama ve adımları olan Trump yönetimi sıra somut adımlar atmaya geldiğinde açıkçası Obama yönetiminden fazlasını yapmadı ya da yapamadı. Fırtınalı bir şekilde Beyaz Saraydaki koltuğuna oturan ve kucağında Rusya soruşturmasını bulan Trump’ın FETÖ ve Gülen konusunu asıl ajandasına hiçbir zaman almadığı söylenebilir. Dönemin Adalet Bakanı Jeff Sessions ile sürekli sürtüşme yaşayan Trump, Türk-Amerikan ilişkilerindeki düğümlerden biri olan FETÖ-Gülen konusuna enerjisini ayırmadı ya da ayıramadı. Kısmen komplo teorisine de girecek bir yoruma göre FETÖ halen (uzun yıllardır bir şekilde iş birliği yaptığı) CIA tarafından korunuyor, öte yandan FBI ise örgütün bu denli korunmasını doğru bulmuyor. Washington’da perde arkasında FETÖ konusunda yaşanan gelişmeleri tam olarak bilemesek de Trump’ın aynen Obama gibi Gülen konusuna hiç girmemeyi en güvenli yol olarak gördüğü söylenebilir.

Birkaç hafta önce 2020’de yapılacak başkanlık seçimleri için resmen kampanya dönemini başlatan Trump’ın bu süre içinde FETÖ ve Gülen konusunda somut bir adım atmasını beklemek gerçekçi olmayabilir. Ancak ikinci dönemine seçilmesi halinde Trump’ın bu konuda nasıl bir yaklaşım sergileyeceği konusu herkesin merak ettiği bir husus. Tabii ki Demokrat bir ismin başkan olması halinde tüm hikayeyi yeni baştan okumak gerekecektir.

 

ABD Yapılanması

Öte yandan Beyaz Sarayın Gülen’in iadesine yönelik isteksiz tutumundan ayrı olarak örgütün ABD’deki sözleşmeli okullarına ilişkin biraz farklı bir tutum geliştirdiği söylenebilir. İlk olarak 2013’te Louisiana’daki bir FETÖ okuluna baskın yapan FBI daha sonra Chicago ve Ohio’daki bazı FETÖ okullarına da farklı zamanlarda soruşturmalar başlatmıştır. Her ne kadar FBI bu soruşturmalarla ilgili kamuoyuna bilgi paylaşmaktan imtina etse de özellikle Ankara kaynaklı bazı açıklamalarda FBI’ın son dönemde bu soruşturmaların kapsamını genişlettiği bildirilmiştir. 

ABD genelinde yaklaşık yüz elli kadar sözleşmeli okulu yöneten FETÖ bu okullardan yıllık 500 milyon dolardan fazla gelir elde ediyor. Esasen Amerikalı vergi mükelleflerinin vergileriyle bu okullara aktarılan paralar üzerinde yapılan usulsüzlüklerle ilgilenen FBI’ın elinde ne tür bulgular olduğunu net olarak bilmiyoruz. Fakat birçok FETÖ okuluyla ilgili bugüne kadar kamuoyuna yansıyan haberler bu okullar arasında kayda değer ölçüde bir finansal usulsüzlük çarkının döndüğüne işaret ediyor. Araştırmalar bu okullar ile FETÖ’ye bağlı diğer kurumlar arasında usulsüz para aktarımı yapıldığı, okullarda çalışan birçok FETÖ mensubu Türk öğretmen için usulsüz şekilde H1-B çalışma vizesi alındığı ve benzeri birçok hukuki çarpıklığın yaşandığını gösteriyor. Kimilerine göre her şeyi belgesiyle tespit eden FBI istemesi halinde kısa süre içinde birçok FETÖ okulunu kapatabilir. Ancak bazı kişiler FETÖ’nün özellikle Teksas, Kaliforniya, Ohio ve Illinois gibi eyaletlerdeki yerel siyasi bağlantılarını sonuna kadar kullanarak bu muhtemel açmazdan kurtulabileceğini savunuyor. Kesin olan şey FETÖ’nün ABD’deki okul yapılanmasındaki çarpıklıkların bir şekilde FBI radarında olduğudur.

Buna ilaveten FETÖ’nün ABD’deki iki üniversitesinin de vize kaynaklı sorunlarla başının dertte olduğunu ifade etmek lazım. Teksas’ta faaliyet gösteren North American University de Virginia’da faaliyet gösteren Virginia International University (VIU) de adeta vize alabilmek için kurulmuş tabela üniversite olarak gösteriliyor. Özellikle geçen yıl bu konudaki sorunları ayyuka çıkan VIU kendisine ABD’de yasal olarak çalışma imkanı sunan akreditasyon kurumunun zora girmesi sonucunda sıkıntılı günler geçirmiştir. Akreditasyonu son anda şartlı olarak uzatılan VIU henüz birkaç hafta önce “gerekli resmi belgeleri tamamlayabilmesi” için altı aylık bir uzatma daha almıştır. Bu süre içinde Amerikan yasalarına uygun şekilde işlediğini ispat edememesi halinde VIU’nun kapatılacağı belirtiliyor.

Öte yandan 1990’lardan itibaren ABD’de kurumsallaşma çabalarına giren ve elebaşı Gülen’in 1999’da bu ülkeye gelmesiyle süreci hızlandıran örgüt ülke genelindeki yapılanmasını halen önemli ölçüde koruyor. ABD’deki yüzlerce vakıf ve kuruluşunu 2010’da Washington’da “Türki Amerikan Birliği” (Turkic American Alliance, TAA) adlı çatı kuruluşu altında toplayan FETÖ özellikle “dinler arası diyalog” söylemi etrafındaki dini-kültürel faaliyetlerini yine Washington merkezli Rumi Forum bünyesinde sürdürüyor. TAA’nın başkanlığını yürüten ve FETÖ’nün ABD yapılanmasındaki önemli isimlerden biri olan Faruk Taban örgütün Washington’daki siyasi bağlantılarında rol oynuyor.

2016’daki başkanlık seçimlerinde Demokrat aday Hillary Clinton’a yatırım yapan FETÖ seçimleri Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın kazanmasıyla kısa bir süre şaşkınlık içine girdi. Ancak 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte artık ABD dışında güçlü bir alternatif imkanı kalmayan örgüt lideri ve etrafındaki yapı hızlı bir şekilde Washington’daki Cumhuriyetçilere yanaşmaya başladı. Bu süreçte önce Washington Strategy Group adlı bir lobi firması kuran FETÖ Amerikalı yerleşik bir lobi firmasının ismini izinsiz şekilde alıp kullandığı için bir süre sonra kendine yeni bir isim bulmak zorunda kaldı: Washington Diplomacy Group. Başkent Washington’daki etkinliğini korumak amacıyla özellikle Kongre nezdinde el altından vekillere ulaşmaya çalışan FETÖ eyaletler nezdinde de yerel meclisler ve valilerle ilişkilerini sürdürebilmek için –gayrimeşru işler de dahil– her türlü adımı atmaya devam ediyor.

 

Gerçekçi Beklentiler

Türk-Amerikan ilişkilerinde giderek soğuyan iklimde başta S-400 meselesi olmak üzere bazı kritik konularda istikametin ne olacağı muhtemelen birkaç ay sonra daha net görülecektir. Ankara bu süreci Beyaz Saray parantezinden çıkarıp hem Kongre hem de FETÖ için önemli bazı eyaletler nezdinde daha somut bir konu olarak ele alabilir. Buradaki anahtar nokta meselenin özellikle FETÖ okullarındaki yolsuzluk ve usulsüzlükler noktasından gündeme getirilmesidir. Zira vergi veren her Amerikan vatandaşını ilgilendirebilecek olan konu bu okullara giden paralarla ne yapıldığıdır. Bunun dışındaki birçok konu Amerikan kamuoyunda maalesef Türk-Amerikan ilişkileri ya da Türk iç siyasetindeki “politik tartışmalar” olarak görülüyor. Dolayısıyla ne yerel ne de federal yönetim bazında FETÖ veya Gülen konusu öncelikli ve acil bir konu olarak aşağıdan yukarıya yansımıyor. Bu da yöneticiler ve karar vericilerin bu konuda elini rahatlatıyor. Buna mukabil FETÖ’nün sözleşmeli okullarındaki her finansal usulsüzlük Amerikan kamuoyunu ilgilendirmekte olduğundan bu konuları yakından ve yerinde takip etmek Türkiye’nin çıkarınadır. Özellikle her iki yılda bir Temsilciler Meclisine yeniden seçilmek üzere yarışa giren siyasiler için yerel her konu çok önemlidir, yeter ki doğru bir dille FETÖ konusu ilgili yerlere ulaştırılsın.  

Sonuç olarak Trump yönetiminden FETÖ elebaşı Gülen’in iadesi noktasında bugüne kadar gerçekleşenden daha somut bir adım beklemek gerçekçi olmayabilir. Bu süreci yakından takip etmek ve Türkiye’nin haklılığını her platformda anlatmaya çalışmak elbette şarttır. Ancak buna ilaveten FETÖ’nün ABD yapılanmasına ve bilhassa sözleşmeli okullarına mercek tutmak ve bu kurumlar üzerinden Amerikan yönetimi ve kamuoyuna mesaj vermek de bir o kadar önemlidir.

15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü yıl dönümünde örgüt için ABD belki de son “rahat yaşam alanı” olarak kalmıştır. Ankara, Washington’ın bu konuda atacağı adımlardan bağımsız olarak kamu diplomasisine devam etmeli ve örgütün Amerikan eğitim sistemine faydadan çok zarar verdiğini anlatmalıdır. Umarız FETÖ ve Gülen konusu Türk-Amerikan ilişkilerindeki diğer negatif süreçlerden bağımsız olarak ve onların gidişatından etkilenmeden kabul edilebilir bir aşamaya gelir. ABD tarafının atacağı –küçük bile olsa– birkaç adım bu meselenin çözümüne beklenenden daha büyük katkı sağlayacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası