Kriter > Dosya > Dosya / Savunma ve Güvenlik |

Sınama Eşiğinde Rusya-Türkiye İlişkisinin Jeopolitiği


Ukrayna krizi, hem Karadeniz hem Avrupa güvenliğini etkilediğinden hem Rusya ve Batı’nın cezalandırıcı hamlelerini beraberinde getirdiğinden hem de sıcak çatışma ve tırmanma riskini barındırdığından, Türkiye-Rusya ilişkilerinde bugüne kadar başarıyla sürdürülmüş kompartımanlaştırma ve kriz yönetimi stratejileri için ciddi bir sınama olacak.

Sınama Eşiğinde Rusya-Türkiye İlişkisinin Jeopolitiği

Soğuk Savaş sonrası dönemde geleneksel olarak Türkiye-Rusya ilişkileri belirli alanlarda potansiyel jeopolitik rekabet ve başta enerji olmak üzere belirli ticari alanlarda iş birliği gözlüğünden değerlendirilip durdu. Dolayısıyla bu bakış açısı, Ankara-Moskova ilişkilerini rekabet ve iş birliği sarmalı arasına yerleştirdi. İki başkent arasındaki ilişkilerin doğasında rekabetin de iş birliğinin de olduğunu hatta rekabet ya da anlaşmazlık alanlarına rağmen iş birliği yapılan alanlardan daha çok kazanç elde etmeye devam etmek için Ankara ve Moskova’nın çoğunlukla kompartımanlaştırma stratejisini takip ettiğini kimse yadsımaz. Ancak son 10 yıl içerisinde Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin, ikili ilişkiler şablonundan çıkarak stratejik anlam ifade eden bir boyuta geldiğini de gözlemliyoruz. Bu gelişmede, iki başkentin iş birliğinden elde ettikleri kazancın stratejik değerinin artması kadar, iki ülkenin yakın çevresinde yani Karadeniz, Doğu Akdeniz, Ortadoğu bağlantısında değişen jeopolitik faktörler ve Moskova ile Ankara’nın bu jeopolitikte kendilerini konumlandırdıkları yeni pozisyonlar da etkili oldu.

 

Rusya’nın İddialı Güvenlik Politikası ve Maliyeti

2008’den itibaren Rusya, çevresinde görünür bir biçimde iddialı bir güvenlik politikası izliyor. Bu politika kendi içinde sınır ötesi askeri, ekonomik, melez alan kapatma ve alan kontrolü gibi unsurları barındırıyor. Bu nedenle de Moskova’nın izlediği stratejinin maliyet ve risk getiren bir strateji olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Rusya, 2014 Kırım’ın ilhakı kararı ve 2022 Donbass politikası sonrasında kendisine karşı uygulanan Batı yaptırımları ile karşı karşıya kaldı. Ayrıca Rusya’nın bir NATO ülkesi olan Türkiye ile yaşadığı jet krizi, Rusya’nın alan kontrol stratejilerinin, Türkiye ile krize doğru tırmandığında, bir Rusya-Batı krizine dönüşebileceğini de gösterdi. Dolayısıyla, Kremlin’in bu süreçte temel düşüncelerinden biri maliyeti ve riski yönetebileceği seviyelerde tutmaktı. Bu hususta Rusya’nın başvurduğu strateji ise Moskova ile muhatabı arasında var olan karşılıklı bağımlılığı derinleştirmeye dayalı bir tür dostluk stratejisi izlemekti. Böylece Kremlin, izlediği iddialı güvenlik politikasına karşı ortak bir blokun ortaya çıkmasını engellemeyi de amaçlıyordu.

 

Bir İş Birliği Modeli

Bu çerçevede zaman içerisinde Türkiye-Rusya ilişkilerinin Moskova’nın benzer stratejilerle yaklaştığı diğer ilişki modellerinden ayrıldığı görüldü. Örneğin, Ankara ve Moskova arasındaki karşılıklı bağımlılık çeşitlendi: Karlı iş birliği alanları, Akkuyu Nükleer Santrali, TürkAkım, S-400’lerin tedariki gibi… Stratejik önemdeki bu çeşitlilik, Ankara’ya Rusya ile geliştirdiği ilişkiyi dengeleyebilecek çeşitli adımları atma imkanı verdi. Bu imkan, Türkiye’nin doğalgaz ithalatı içerisinde Rusya’nın ağırlığının göreceli olarak azalmasından tutalım Ukrayna ve Azerbaycan ile geliştirilen ilişkiye, Ermenistan ile normalleşme sürecine, Orta Asya Cumhuriyetleri ile sürekli bir diyalog mekanizması kurulmasına, Afganistan’da Katar ve Pakistan ile kurulan diyaloğa kadar farklı şekillerde görünürlük kazandı. Ayrıca iki ülke, özellikle iki başkentin fikir ayrılığına düştüğü Suriye, Ukrayna, Libya gibi alanlarda krizleri üst düzey diyalog içerisinde, kompartımanlara kapatarak ve iş birliği alanlarına zarar vermeden yönetme alışkanlığı geliştirdi. Bu özel iş birliği modelinin ortaya çıkmasının, Moskova’nın yakın çevresinde uyguladığı iddialı ve riskli politikaların maliyetini hem Rusya hem Türkiye için daha yönetilebilir hale getirmek için diyalog kanallarını açık tutma isteği dışında, kanımızca üç sebebi daha var.

Karadeniz’de Deniz Yetki Alanları
Karadeniz’de Deniz Yetki Alanları

 

Maliyet Yönetilirken Akılda Tutulan Üç Unsur

1) Türkiye’nin Montrö Rejimi ile Türk Boğazları üzerindeki kontrolü, Rusya’yı özellikle Karadeniz’deki istikrar ve dengeyi bozabilecek adımlar atarken Ankara’nın tepkisini düşünme zorunluluğuna itiyor. Bu durum özellikle Rusya-Batı arasında çeşitli sahalarda görünürlük kazanan rekabetin çok hızlı tırmandığı Ukrayna krizi gibi krizlerin yaşandığı günümüzde daha da ehemmiyet kazanıyor. Türkiye’nin Karadeniz’de istikrarı öncelemesi, Rusya’dan da Ukrayna’dan da “vazgeçilmez” olarak bahsetmesi yani dengeli bir tutumu sürdürme kararlılığı Moskova tarafından not edilmiştir.

2) Rusya ve Türkiye arasında savunma sanayi konusunda geliştirilen ilişkinin mihenk noktası S-400’lerin Ankara tarafından satın alınmasıdır. Türkiye’nin S-400’lerin temini için sözleşme imzalayan ilk ve tek NATO üyesi olması, elbette Rusya için değerlidir. Türkiye açısından S-400’lerin bir ihtiyaca binaen temin edildiğini Ankara tekrar ve tekrar açıklamıştır. Bilindiği üzere yakın coğrafyada yaşanan çatışmalar ve bu çatışmalarda balistik ve seyir füzelerinin kullanılıyor olması, Türkiye’nin hava savunma sistemini güçlendirme ihtiyacını doğurmuştu. Ancak S-400 süreci aynı zamanda Türkiye’nin savunma ve havacılık sanayinde ithal ikameci bir temin sürecine geçtiği, stratejik otonomi fikrinin altını doldurmaya çalıştığı ve dolayısıyla kaynak ülke çeşitlenmesine yöneldiği bir döneme de denk geliyor.

Özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, bölgesel konvansiyonel ve konvansiyonel seviye altı risklerin caydırılması noktasında, ittifak ilişkilerinin, üyelerine güven ve güvence vermek, hareket serbestliği konusunda üyelerini tatmin etmek konusunda sıkıntıları vardır. Yine kaynak ülkelerin, yaptırımları bir caydırma ve cezalandırma mekanizması olarak sık sık kullandığı görülmektedir. Bu çerçevede özellikle savunma sanayiini de kapsayan kritik sektörlerde alıcı ve satıcıların ilişkilerini çeşitlendirmeye gittiği gözlenmektedir. Rusya bu açıdan Türkiye’nin kaynak çeşitlendirme ve ihtiyacı için ara çözümler üretme stratejisini S-400 anlaşması çerçevesinde çok akılcı bir şekilde değerlendirmiştir. Bu konuda Moskova, Türkiye ile iş birliğini daha ileri götürecek potansiyelle ilgili olduğunu da uzun süredir liderler düzeyinde yapılan toplantılarda dillendirmektedir. Ancak Rusya ve Türkiye arasında gelişen savunma sanayi iş birliği potansiyelinin geleceğini etkileyecek başka hususların olduğu da bilinmektedir.

Öncelikle Türkiye savunma sanayii, sadece İHA/SİHA alanındaki gelişmelerle kıyaslanmayacak bir gelişim içerisindedir ve bu ileride Türkiye’nin ara çözümler için çeşitlendirdiği pazardaki muhataplarına karşı pazarlık gücünü artırmaktadır. Daha da önemlisi büyük güçler arası mücadelenin bir ayağı Avrupa güvenlik mimarisi çerçevesinde gerçekleştiğinden, Rusya’nın artan meydan okumalarına karşı, NATO daha kabiliyetli üyelerle daha koordineli ve bir arada çalışabilirliği daha yüksek bir stratejik duruş gösterme zorunluluğunun içerisine girebilir. Bu noktada ilk işaretler de NATO 2030 Ajandası hazırlık çalışmaları esnasında verilmiştir. Elbette ki bu gelişmeler, Türkiye’nin çeşitlendirme stratejisini ve bu stratejide Rusya’nın yerini tamamıyla ortadan kaldırmayacaktır; ancak Ankara açısından Rusya ile gelişen ilişkileri işlevi, kazancı ve maliyeti üzerinden değerlendirmek daha kolay olacaktır.

 

Anlaşmazlık Alanlarının Değişen Jeopolitiği

3) Rusya’nın alan kontrolü geliştirdiği ya da geliştirmeye çalıştığı alanlar (Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Güney Kafkasya) aynı zamanda Türkiye’nin de stratejik olarak bulunduğu ve varlığı ile bu bölgelerde gerçekleşen bölgesel mücadeleyi etkilediği alanlardır. Suriye, bölgesel mücadeleye ABD-Rusya mücadelesinin eklemlendiği ilk saha olarak ortaya çıktığında, Ankara ve Moskova’yı Astana süreci içerisinde buluşturan en önemli faktörlerden biri, iki başkentin Suriye özelinde görmek istemedikleri ABD politikalarını dengeleme istekleriydi. Astana sürecinde bu ifadesini, Suriye’nin toprak bütünlüğünün desteklenmesi olarak buldu. Ancak bu asgari iş birliği kriterini, Suriye özelinde Rusya ve Rus yanlısı güçlerin kontrolünde olan yerler dahilinde azami bir iş birliği çerçevesine çevirmek mümkün olmadı. Buna rağmen Astana ve İdlib masasının ikili ilişkiler zemininde terkedilmediği, kriz yönetimi çerçevesinde ele alındığı, krizlerin de ciddi maliyet içeren krizler olmalarına karşın bugüne kadar yönetilebildikleri görülüyor. Ankara’nın, Rusya’nın Suriye’de olduğu gibi, Libya ve Karabağ’da istikrarsızlaştırıcı araçlara sahip olduğunu unuttuğunu düşünmemiz mümkün değil. Moskova ve Ankara’nın güvenlik gündemleri de bu alanlarda çoğu zaman uyumsuz. Bu nedenle Türkiye için, Rusya ile Suriye, Libya ve Karabağ gibi birbirlerini sınırlandırdıkları alanlarda kriz çıktığında, zarar oluştuğunda krizi yönetme ve zararı telafi etme mekanizmalarına sahip olması önem kazanıyor.

Trump döneminde, ABD’nin Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da Rusya’yı sınırlandırma araçlarını Türkiye’yi görmezden gelerek oluşturması, Moskova açısından Ankara ile stratejik kriz yönetme araçları geliştirmesini kolaylaştırmıştı. Ancak Biden yönetiminin sadece Trump yönetiminin politikalarından hoşlanmadığı için değil Ukrayna krizinin bu kadar hızlı tırmanmasının oluşturduğu etki nedeniyle de Türkiye’yi göz ardı ederek bölgesel güvenliği tahayyül etmesi zor görünüyor. Bu açıdan Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika jeopolitiğini etkileyebilecek normalleşme süreçlerinin, bu bölgelerde yeni iş birliği formülleri ortaya çıkarması ve bu formüllerin de Rusya’nın hareket sahasını ortadan kaldırmasa da kısıtlaması mümkün. ABD’nin normalleşme süreçlerini dikkatle takip ettiği ve Rusya’nın sınırlandırılması gündemi ile uyumlu hale getirmek isteyeceği bir nokta da gelebilir. Zaten Akdeniz ve Karadeniz’de NATO üyeleri arasında koordinasyon ve desteğin artması, Biden yönetiminin benimsediği bir retorik gibi görünüyor. Bu süreç esnasında, Türkiye’nin kompartımanlaştırma, kazanç üreten iş birliklerini derinleştirme ve çeşitlendirme, Moskova ile provokasyondan uzak üst seviye ve teknik diyaloğu sürdürme alışkanlığını devam ettirme kararlılığında görünmesi elbette önemlidir.

Bu açıdan Ukrayna krizi hem Karadeniz hem Avrupa güvenliğini etkilediğinden hem Rusya ve Batı’nın cezalandırıcı hamlelerini beraberinde getirdiğinden hem de sıcak çatışma ve tırmanma riskini barındırdığından, Türkiye-Rusya ilişkilerinde bugüne kadar başarıyla sürdürülmüş kompartımanlaştırma ve kriz yönetimi stratejileri için ciddi bir sınama olacak. Ama Ankara ve Kremlin birbirlerini sınırladıkları alanlarda maliyeti ve zararı kontrol edebileceklerinden emin olurlarsa bu sınamayı geçmek için çaba harcayabilirler.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası