İsrail’in Ramazan ayı sonlarında Mescid-i Aksa, Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesi ve ardından Gazze’deki katliamı andıran saldırılarını dünyanın gündemine getiren lider Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Yoğun bir Kudüs diplomasisi yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’e desteğini açıkça sürdüren ABD Başkanı Biden’ı ise sert sözlerle eleştirdi. İsrail’in nisanın son haftasında Filistinlilerin Ramazan geleneği olan, oruçlarını Kudüs’ün Şam Kapısı merdivenlerinde açmalarını engellemesi ve Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlileri evlerinden çıkarmasıyla başlayan gerilim, Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlenmesi ve namaz kılmaya gelen sivil Filistinlilere saldırılarıyla daha da tırmandı.
İsrail güvenlik güçlerinin, Filistinli protestoculara karşı tazyikli su ve plastik mermi kullandığı saldırılar üç gün sürdü ve 300 dolayında Filistinli yaralandı.
Filistinlilerin sürdürdüğü protestoların neticesinde İsrail işgal güçleri geri adım atmak zorunda kaldı. İsrail güçleri 29 Nisan’da Şam kapısındaki barikatların kaldırılmasına müsade etti. Daha önce Şeyh Cerrah’taki Filistinli ailelerin itirazlarını geri çeviren İsrail Yüksek Mahkemesi 9 Mayıs’ta itirazlar ile ilgili nihai kararını hazirana erteledi.
Ancak ülkesinde bir türlü hükümeti kuramayan ve yolsuzluk iddiaları ile karşı karşıya olan Netahyahu hükümetinin, olası seçimler öncesinde sözde “güvenlik” gerekçesiyle gerilimi tırmandırması üzerine, Gazze’de İsrail’e fırlatılan füzelerin ardından, işgal güçleri son dönemde görülen en kapsamlı saldırılarını başlattı.
11 gün süren ve İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasızca orantısız güç kullandığı saldırılarda 65’i çocuk, 39’u kadın 232 Filistinli hayatını kaybetti.
İsrail, Gazze’de sivil ayrımı gözetmeksizin düzenlediği saldırılarda, çok sayıda evi, elektrik şebekelerini, neredeyse tüm altyapıyı ve içinde Amerikan merkezli Associated Press haber ajansı ve El Cezire’nin ofislerinin de bulunduğu binayı da yerle bir etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kudüs Diplomasisi
İsrail’in başta Mescid-i Aksa, ardından da Gazze’ye yönelik kanlı saldırılarının başladığı ilk andan itibaren Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde saldırıların durdurulması ve uluslararası camianın İsrail'e güçlü bir tepki ve caydırıcı bir ders vermesi için yoğun bir diplomasi trafiği başlattı.
Türkiye, İsrail'in saldırılarına karşı Filistin'e destek olmak için Birleşmiş Milletler ve İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere, ilgili tüm uluslararası kurumları harekete geçirmek üzere girişimlerini sürdürürken Cumhurbaşkanı Erdoğan da Filistin'den Rusya'ya, Katar'dan Pakistan'a, Kuveyt'ten Cezayir'e, Irak’tan Libya’ya, 20'ye yakın ülkenin devlet ve hükümet başkanıyla telefon görüşmesi yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan görüştüğü liderleri, İsrail'in Mescid-i Aksa, Kudüs, Gazze ve Filistinli Müslümanlara yönelik saldırılarına ve baskılarına karşı birlikte etkili şekilde harekete geçmeye davet etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmelerde, İsrail'in saldırılarını “terör” olarak nitelendirerek Filistinli Müslümanlara yaşatılan zulmü en sert şekilde kınadığını ifade etti.
İsrail'in uyguladığı terörü ve işgali durdurmak için başta İslam alemi olmak üzere tüm dünyayı harekete geçirmek için her düzeyde girişimlerde bulunduklarını belirten Erdoğan, Türkiye'nin her zaman Filistin davasının destekçisi olmaya, Filistinli kardeşlerinin yanında durmaya ve Kudüs'ün izzetini korumaya devam edeceğini vurguladı.
“Saldırıların Muhatabı Tüm Müslümanlardır”
İsrail'in hukuk tanımazlığının ve insanlık dışı saldırılarının muhatabının bütün Müslümanlar olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in saldırılarının derhal durdurulması, uluslararası camianın bu saldırılara güçlü ve caydırıcı tepki vermesi, hukuk dışı uygulamalara karşı somut adımlar atılması ve Filistin'e destek olunması için birlikte çalışmanın önemine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kriz daha fazla büyümeden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin meseleye müdahil olmasının önemli olduğunu ve Filistinli sivillerin korunması için bölgeye uluslararası koruma gücü gönderilmesi fikri üzerinde de çalışılması gerektiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm bu girişimleri özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, ABD’nin açıkça İsrail’i desteklemesi ve aleyhte bir karar çıkmaması için dört kez kullandığı vetolar nedeniyle, Gazze’ye yönelik insanlık suçunun durdurulması ve yaşananların kınanması için yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı.
ABD Başkanı Biden ve Dışişleri Bakanı Blinken, Gazze’ye yönelik İsrail saldırılarını kınamak yerine, Netahyahu yönetiminin “kendisini koruma” hakkının önemli olduğunu belirten açıklamalar yaparak, iktidara geldiklerinde gündeme getirdikleri “dış politikada önce insan hakları” yaklaşımını açıkça göz ardı ettiler. Onlara göre adeta, İsrail’in Filistinlileri Şeyh Cerrah mahallesindeki evlerinden atması ve Mescid-i Aksa’da, üstelik Müslümanların en önemli ayı olan Ramazan’da yapılan tüm saldırılar hiç olmamıştı ve sadece bu saldırıların ardından Hamas’ın Gazze’den fırlattığı roketler tehdit oluşturuyordu.
Üstelik bu saldırıların sürdüğü günlerde, ABD yönetiminin aldığı bir skandal karar, tepkileri daha da artırdı. Biden, Gazze'ye savaş uçaklarıyla saldıran, roketlerle başta Filistin halkının evleri olmak üzere hastaneleri, fabrikaları ve hükümet binalarını hedef alan İsrail yönetimi ile yapılan 735 milyon dolarlık silah anlaşmasını resmen onayladı. Silah satışı anlaşmasının esas olarak İsrail'in ABD'den isabetli füzeler ve özel mühimmat yetenekleri edinmesine destek sağlayacağı açıklandı. Biden yönetimi adeta İsrail yönetimine, Filistinlileri vurmaya devam etmesini söylüyordu.
Bu anlaşmanın onaylanması, dünyanın farklı ülkelerinde aktivistlerin büyük tepkisini çekerken, Biden yönetimi kendi partisi içinden de eleştiriler aldı. Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden ve başkan adaylarından Bernie Sanders, Alexandria Ocasio-Cortez, Rashida Tlaib, Ilhan Omar ve Mark Pocan gibi isimler, bu anlaşmaya karşı sesini yükseltti. Temsilciler Meclisi üyeleri, “ABD, kaynaklarımızı uluslararası medya kuruluşlarını, okulları, hastaneleri, insani misyonları ve sivil yaşam alanlarını bombalamak için kullanması nedeniyle İsrail hükümetine incelemeden onaylanan silah satışı yapmamalıdır. İnsan haklarını koruma sorumluluğumuz var" açıklaması yaptılar.
“Kudüs Nöbetini Devam Ettireceğiz”
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmaması, hergün çocuk ve kadınların şehit edildiği haberlerinin gelmeye devam etmesi ve başta Müslüman ülkeler olmak üzere, Netanyahu yönetimi üzerinde doğrudan etkisi olan ABD’nin adeta katliamlara sessiz kalması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17 Mayıs’daki Cumhurbaşkanlığı Kabine toplantısının ardından sert açıklamalarda bulunmak zorunda kaldı. ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail'e silah satışına onay verdiğini hatırlatan Erdoğan, şu görüşleri paylaştı:
“Bakıyoruz ki çok çok önemli 850 bin silah onayı. Lafa geldiğinde silahsızlanma, şu, bu, vesaire bunları konuşuyorlar. Sayın Biden, sözde Ermeni soykırımında Ermenilerin yanında yer aldı. Şimdi de ciddi manada orantısız bir şekilde Gazze'ye saldıran ve yüz binlerce insanın şehadetine vesile olan bu olayda da ne yazık ki siz kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz. Bunu söylemeye bizleri mecbur ettiniz. Çünkü biz bu konularda çok daha fazla duramayız, durmayacağız. Bugün de tekrar hatırlatıyorum, 84 milyon hep birlikte Kudüs nöbetimizi devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz.”
“Terör Devleti İsrail”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in abluka altındaki Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarında masumları, sivilleri hedef aldığını belirterek, “Bir yandan Kudüs'ün mahremiyetine el uzatan, diğer yandan Gazze'deki sivilleri insafsızca bombalayan, içinde medya gruplarının olduğu devasa bir binayı da bombalayarak yerle bir edenler işte bu terör devleti İsrail'dir. İsrail kendini savunan Filistinlilerin direnişlerini zulmüne bahane etmekten de geri durmuyor. İsrail bombalayarak, kurşunlayarak ve araçlarla üzerinden geçerek katlettiği onlarca masum çocuğu, yüzlerce masum sivilin evlerini yıktı. Sürekli taciz ederek göçe zorladığı on binlerce Filistinli aileyi görmezden gelenler Tel-Aviv'e atılan füzeleri öne sürerek insanlığın vicdanını gölgelemeye çalışmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Ben Ankara’dan tüm dünyaya seslenmek istiyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistinli çocukların bombalarla ölmesiyle ilgilenmeyenler, İsrailli çocukların füze seslerinden korkması karşısında dehşete kapılabilmektedir. Şu hale bak. Halbuki çocuklar öldürülürken değil, uyutulurken sessiz kalınmalıdır” diye konuştu.
İsrail'in 2008'den itibaren Gazze ve diğer Filistin hedeflerine yönelik saldırılarının uluslararası alanda yeterli karşılığı bulamadığına işaret eden Erdoğan, ABD’nin ve bazı ülkelerin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdıklarını ilan etmesinin İsrail’in durdurulmasını engellediğine dikkat çekerek şunları söyledi:
“Bu, katil devletin kan dökme iştahını artırmıştır. Üstelik bu korsan adımla 1967 antlaşmasının temelini teşkil eden bağımsız Filistin devletinin başkentinin Doğu Kudüs olacağı hükmü de fiilen uygulanamaz hale gelmiştir. İsrail'in artık her Ramazan ayında tekrarlamayı alışkanlık haline getirdiği saldırıları ve katliamları 2021’de de özellikle bu Ramazan Bayramı'nı hepimize zehir etmiştir.”
Filistinlilerin evlerini ve onurlarını korumak için gösterdiği çabanın “terörist” faaliyet olarak nitelendirilemeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu trajediye arkasını dönen ya da açıkça destekleyenlerin, gelecekte kendi başlarına gelecek felaket tohumları ektiğini unutmaması gerektiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorunun çözümüne yönelik uluslararası topluma bir teklifte de bulundu. Erdoğan, Kudüs’ün üç dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmesinin, günümüz şartlarında en doğru ve tutarlı yol olacağını belirterek, “Aksi taktirde bu kadim şehirde kalıcı barışı sağlamak kolay ve mümkün görünmüyor” dedi.
ABD’den Antisemitizm İstismarı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sert açıklamaları, Washington yönetimi tarafından yine bilindik bir istismara konu edildi. Filistinlilerin tüm özgürlüklerini taciz eden, çocuk-kadın-yaşlı demeden ayrım gözetmeksizin öldüren ve Filistinlileri yasadışı yerleşim birimleri inşa ederek topraklarından eden İsrail’in bu politikasına yönelik eleştirileri “antisemitizm” olarak niteleyen açıklama, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’tan geldi. Price, “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın antisemitik ifadelerini menfur olarak nitelendiriyoruz ve bu ifadelerin dünyanın hiçbir yerinde yeri yoktur. ABD, çatışmaları sona erdirmek için çaba sarfetmeyi sürdürüyor” dedi. Price’ın bu açıklaması, Biden yönetiminin İsrail’e bakışını ve İsrail söz konusu olduğunda, dış politikada “insan hakları ve özgürlüklerin” merkeze oturtulacağı ifadelerinin nasıl bir kenara itileceğinin kanıtı oldu.
Price’ın açıklaması ise Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen sert açıklamayla reddedildi. “Cumhurbaşkanımıza yönelik yer alan ithamları bütünüyle reddediyoruz” denilen açıklamada, “Antisemitizm kavramı, mevcut İsrail yönetiminin Filistin halkına yönelik sürdürdüğü saldırılarının yanı sıra, işgal altındaki topraklarda sistematik şekilde yürüttüğü etnik, dini ve kültürel temizlik politikaları eleştiriden muaf tutmak ve bu alanda İsrail yönetimine dokunulmazlık sağlamak amacıyla istismar edilmemelidir” ifadeleri yer aldı.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Gazze’ye yönelik 11 günlük İsrail saldırılarının ardından varılan ateşkesten kısa süre sonra, Başkan Biden’ın talimatıyla İsrail, Filistin, Ürdün ve Mısır’ı kapsayan bir tura çıktı. Blinken’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu ile düzenlediği basın toplantısındaki sözleri de, ülkesinin taraflara bakışını açıkça ortaya koydu. İsrail’in tüm söylemlerini destekleyen Blinken, “ABD'nin İsrail'in güvenliğine desteğini vurgulamak için buradayım. ABD Başkanı Joe Biden, Washington yönetiminin, İsrail’in kendini savunma hakkına tam destek verdiği mesajı veriyor.” dedi.
Kudüs Türkiye İçin Neden Önemli?
Kudüs’ün Türkiye açısından hem dini hem de tarihi olarak büyük bir önemi bulunuyor. Kur'an-ı Kerim'de Allah, İsra Suresi birinci ayette Mescid-i Aksa'dan şöyle bahseder:
“Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.”
Kur’an-ı Kerim’deki bu ifadeler Kudüs’ün Türkiye için önemini ortaya koymaya yeterli. Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi olması nedeniyle Türkiye için olduğu kadar İslam alemi için de büyük öneme sahip.
Kudüs 3 bin yıllık tarihinde, 638-1098 ve 1187-1917 arasında yaklaşık 12 asır barış ve istikrar yaşadı. Süreçte Türklerin Kudüs'teki varlığı en az sekiz asırdır. Osmanlı idaresinde geçen dört asır ise Kudüs'ün hoşgörü ve birlikte yaşama kültürü açısından müstesna bir devir olmuştur. Kudüs'ün bugünkü fiziki görüntüsü surlarıyla, çarşılarıyla ve diğer pek çok yapısıyla Osmanlı padişahlarının izini taşıyor.
Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs'ün imarında en büyük hizmet sahiplerinden biri olarak kabul edilir. Öncelikle Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın restorasyon ve tamirini yaptıran Kanuni, Beytüllahm ve Halilürrahman mahallinden kente su getiren kanalları yeniledi. Abidevi boyutta altı çeşme yaptırdı. Kutsal mekanları korumak amacıyla beş yıl süren yoğun bir çalışmayla üç kilometre uzunluğunda ve 12 metreyi aşan yükseklikteki surları yaptırdı. 1551’de Hürrem Sultan Kudüs'te muhteşem bir külliye ile onu finanse eden büyük bir vakıf kurdu.
Hazreti İbrahim, Hazreti Davut, Hazreti Süleyman ve birçok nebi bu bölgede yaşadı ve izler bıraktı. Ayrıca Hristiyanlığın mezheplerinin en önemli kiliseleri de Kudüs sınırları içinde bulunuyor. Hazreti Ömer, Kudüs'ü fethettiğinde Hristiyanların kiliselerine dokunmayarak, kendi adını taşıyan camiyi hemen onların bitişiğine inşa etti. Ayrıca Mescid-i Aksa'nın ilk avlusunun adı, Yavuz Sultan Selim'in 12 bin askeriyle şamdanlarını yakarak, gelip burada kıldığı yatsı namazına atfen 12 bin şamdanlı avlu olarak anılmaktadır.