Kriter > Siyaset |

MHP’nin Başkanlık Hamlesi


15 Temmuz siyasetin önüne hepsi aciliyet kesb eden kısa, orta ve uzun vadeli üç ödev koydu. Kısa vadede darbe dinamiğini durdurmak ve karmaşa ortamının yarattığı fırsattan istifade ederek harekete geçebilecek diğer gayrimeşru girişimleri bertaraf etmek birincil öncelikti.

MHP nin Başkanlık Hamlesi

15 Temmuz siyasetin önüne hepsi aciliyet kesb eden kısa, orta ve uzun vadeli üç ödev koydu. Kısa vadede darbe dinamiğini durdurmak ve karmaşa ortamının yarattığı fırsattan istifade ederek harekete geçebilecek diğer gayrimeşru girişimleri bertaraf etmek birincil öncelikti. Tam da bu öncelik nedeniyle Türk toplumu meydanlarda geceli gündüzlü vatan nöbetleri tuttu. Deyim yerindeyse vatan nöbetleri siyasetin dayandığı dağ oldu. Sırtını meydanlara dayayan siyaset, arkasını kollama kaygısıyla zaman kaybetmeden FETÖ’nün üzerine gidip örgüt mensuplarının tasfiyesine başlayabildi.

Orta vadede yapısal reformlar yer aldı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) yapısının revize edilmesi, istihbaratın yeniden yapılandırılması, ekonomik tedbirlerin alınması, FETÖ’nün uluslararası ayağının üzerine gidilmesi, devlet personel rejiminin elden geçirilmesi ve milli güvenlikten başlayarak çeşitli alanlarda FETÖ virüsü nedeniyle engellenen adımların atılması işlerine girişildi.

Kısa ve orta vadeli adımlar hızla atıldı ve bu süreç devam ediyor. Bu uzun ve meşakkatli yolculukta ilk iki aşamada alınan yerinde ve doğru kararlar sayesinde üçüncü aşamaya yani uzun vadede yapılması gerekenler aşamasına geçilebildi. Gelinen noktada Türk toplumu, siyaseti ve devletinin etrafını saran, işlemez hale getiren, hareketlerini yavaşlatan, eşiğinde durduğumuz atılımların önündeki son engelleri teşkil eden FETÖ ve benzeri diğer bütün setleri aşmamız için yapılması gereken yönetim sistemi reformudur! Böylece ilk iki aşamada yapılanlar taçlanacak, derlenip toparlanacak ve kalıcı hale getirilecektir.

15 Temmuz ve Başkanlık Sistemi

Türkiye başkanlık sistemine geçmiş olsaydı FETÖ 15 Temmuz darbe girişimini yapamazdı demek fazla iddialı gelebilir. Ancak Türkiye’nin işlemez hale gelen devlet çarkını reforme etme işini geciktirenler ve engelleyenlerin FETÖ’ye niyetini gerçekleştirmesi için geniş bir alan açtıkları da muhakkak. FETÖ ile mücadele gündemi kaçınılmaz olarak başkanlık sistemi arayışı ile kesişecekti. Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz günlerde art arda yaptığı açıklamalar bu anlamda yol açıcı bir işlev gördü.

Ancak Bahçeli’nin açıklamaları başkanlık tartışmasına yeni bir zemin kazandırmanın yanında oldukça kafa karıştırıcı. Başkanlık teklifinin Meclise gelmesi, daha sonra halkoyuna sunulması konusunda bir çekinceleri olmadığını söyleyen hatta engel değil yardımcı olacaklarını dillendiren Bahçeli, teklif Meclise geldiğinde ne yönde oy kullanacaklarını hala bağlayıcı bir şekilde ifade etmiş değil. Şüphesiz bir siyasetçinin elindeki bütün kartları oyunun başında açmasını ve tüm hamlelerini tüketmesini beklemek haksızlık olur. Dolayısıyla Bahçeli’nin, AK Parti’nin Meclis gündemine getireceği başkanlık sistemini de içeren bir anayasa değişikliğine koşulsuz destek ve açık çek vermesini beklemiyoruz. Öte yandan eğer farklı siyasi tarzı ve üslubuna yormayacaksak, Bahçeli’nin desteğini açıklarken kullandığı muğlak ifadeler de kafa karıştırıcı.

Bahçeli Ne Yapmaya Çalışıyor?

Siyaset kerih bir uğraş değil. Ancak siyasi analiz yaparken kötücül olmakta, yani siyasetin kötü kullanımını da hesap etmekte fayda var. Kötücül analizin faydasına rağmen Bahçeli’nin diğer muhalefet partilerinin aksine 15 Temmuz sonrasında millet ve devletin yanında yer alan performansı iyi niyetli bir okumayı öncelemeyi hak ediyor. Hal böyle olunca Bahçeli’nin diğer bütün yerli ve milli unsurlar gibi Türkiye’de devam eden sistem krizinin acı faturasını 15 Temmuz’dan sonra daha net bir şekilde gördüğü söylenebilir. Gerçeği gören Bahçeli’nin tıpkı kendisinin de ifade ettiği gibi yönetim sistemi krizinin
bir an önce çözülmesinin memleketin hayrına olacağını düşünmesi ve bu nedenle başkanlık sistemini tekrar gündeme taşıması olasıdır. 2002’den bu yana ve özellikle 15 Temmuz sonrasında ayak bağlarından kurtularak güçlenen Türkiye’nin içte ve dışta daha bağımsız, daha yerli ve daha milli bir seyir izlediği bugün artık bilinen bir gerçek. AK Parti’nin tanımladığı bu “güçlü ve yeni Türkiye” telakkisine, ideolojik kodları gereği MHP’nin daha kolay uyum sağlaması da beklenen bir durum. Hal böyle olunca “başkanlık sistemi ve yeni anayasa” konusunda MHP’nin “yerli ve milli blok” içerisinde yer alması genel faydaya gayet uygun gözüküyor.

Genel faydanın ötesinde Bahçeli ve milliyetçiler için hususi bir faydadan bahsetmek de mümkün. Mevcut siyasal ve toplumsal yapı içerisinde cari kaotik parlamenter sistem uygulaması veya başkanlık sisteminde Bahçeli ve partisinin siyasi iktidarın tepe noktasına ulaşması mümkün gözükmüyor. Bir siyasi parti ve liderinin tabiatı gereği bu iddiayı dillendirmesi ve sürdürmesi gerekiyor. Ancak parti şemsiyesinin dışından bakanlar için MHP’nin yakın dönemde hükümetin kurucusu hatta ortaklarından birisi olacak kadar oy alabilmesi pek mümkün değil. Dolayısı ile yürütmede istikrarı sağlarken yasamayı kuvvetlendiren; en çok oyu alan siyasi figürü başkan olarak belirlerken, bakanların Meclis dışından atanması gibi mekanizmalarla ikinci ve üçüncü derecedeki siyasi figürlere de muhalefet olmaktan başka siyasi iktidar alanları açan, siyasi uzlaşmayı daha etkin bir gereklilik haline getiren başkanlık sistemi Bahçeli ve partisinin etkisini, hareket alanını ve iktidarını artıracaktır.

Bu perspektiften bakıldığında 15 Temmuz öncesi hapsolduğu irrasyonel Erdoğan karşıtlığından kurtulup tekrar siyasi rasyonaliteye dönen Bahçeli ve MHP’nin, Türkiye’nin yönetim sistemi arayışının önünü tıkamaktan vazgeçmesi daha anlaşılır hale geliyor. Bahçeli’nin başkanlığa engel olmaktan vazgeçmesinin akla yatkınlığını muhalefetin gayrı milli kalmakta ısrar eden kesimi de görmüş olacak ki el altından Bahçeli ile Erdoğan’ın “gizli pazarlık” yaptıkları, Bahçeli’nin de kendisine vaat edilen başkan yardımcılığı karşısında başkanlığa kapı araladığı tezviratını dillendiriyorlar. Geçmişte Erdoğan’ın başkanlık karşılığında PKK’ya özerklik vaat ettiğini iddia edenler şimdi de Bahçeli’nin başkan yardımcılığı senaryosunu gündeme getiriyorlar. Bu mümkün bir senaryo ancak siyasetin halka rağmen gizli kapaklı yürütüldüğü, ticarete tahvil edildiği ve Güneş Motel utançlarının yaşandığı eski Türkiye zemininde.

Hangi Bahçeli?

Devlet Bahçeli’nin adı ile uyumlu olarak Türkiye’nin kritik anlarında kriz aşıcı bir performansla “devlet adamı”na yakışır bir siyaset izlediği kimileri tarafından iddia ediliyor. Gerçekten de 2007’deki 367 krizinin aşılmasında, CHP’nin bir zamanlar alışkanlık haline getirdiği Meclis boykotlarının kırılmasında, 7 Haziran seçimlerinden sonra yüzde 60’lık CHP-MHP-HDP bloku kurma hayalinin -ki Türkiye için tam bir kabus olurdu- boşa çıkarılmasında Bahçeli’nin sağduyulu tavrından bahsetmek mümkün. Ancak aynı Bahçeli’nin bir o kadar kritik diğer süreçlerde de yapıp ettikleri ortada. 28 Şubat sonrasında Ecevit’i başbakanlığa taşıyan da, Merve Kavakçı’nın başörtüsü ile Meclise girmesi engellenirken kendi partisindeki başörtülü milletvekilinin başını açmasını isteyen de, 7 Haziran seçimleri öncesinde HDP ile aynı Erdoğan karşıtı çizgide buluşan ve seçim sonuçları belli olur olmaz AK Parti ile hükümet kurmaya kapılarını kapatarak ülkeyi hükümetsiz bırakan da Bahçeli.

Hal böyle olunca Bahçeli’nin başkanlık açıklamalarının kötücül analizini yapmak elzem hale geliyor. 15 Temmuz’daki duruşu Bahçeli’ye çok şey kazandırdı. Oya tahvil edebilmesi zor da olsa Yenikapı’da millete verdiği sözü tutarak kendini Kılıçdaroğlu gibi zoraki demokratlardan ayrıştırdı. Bahçeli’nin başkanlık çıkışı hem bu yükselen grafiği devam ettirmek hem de yaklaşmakta olan başkanlık tartışmasını kontrol altında tutmak için iyi bir hamle olarak okunabilir. Bahçeli bir taraftan milli mutabakat adına karşı olduğu başkanlık sisteminin önünü açma fedakarlığını bile yapan lider imajı çizmeyi, diğer taraftan da AK Parti’nin başkanlık teklifini planladığı zamanda değil de kendisinin istediği zamanda Meclise getirmesini istemiş olabilir. Böyle yaparak Meclise sunulan başkanlık sistemini bu zeminde boğmayı tasarlıyor da olabilir. Bu noktada bir detaya dikkat çekmekte fayda var; Bahçeli, AK Parti’nin başkanlık teklifinin Meclise gelmesini istedi ancak teklife katkı verme hususunda bir açıklamada bulunmadı. Başkanlık teklifini halka götürmeye yeşil ışık yakan, “Meclis oylaması sırasında hangi yönde oy kullanırsak referandumda da o yönde hareket ederiz” diyen Bahçeli’nin, AK Parti ile teklifi müzakere etmesi ve böylece kendi taleplerinin de Meclise gelen teklifte yer almasını sağlaması beklenirdi. Meclisten ve referandumdan geçerse yasalaşacak olan başkanlık teklifi, MHP’nin siyasi beklentileri, talepleri ve hassasiyetlerini daha fazla yansıtan bir teklif olurdu. Ancak MHP teklife katkı verdiği oranda kendini bağlamış olacaktı. Katkı verip Meclise getirdiği bir teklifi reddetmenin faturası daha ağır olacaktı.

Yenikapı Mirası

Kötücül analizin kilit noktası tam da burası. Eğer Bahçeli gerçekten başkanlık tartışması ve arayışını deyim yerindeyse Mecliste boğmak istiyorsa bunun için elinde altın bir fırsat var; teklif Meclise geldikten sonra “Beklentilerimizi karşılamıyor” diyerek desteğini çekmek. Diğer seçenek ise teklife desteğini açıklayıp oylamada MHP Meclis grubunun red oyu vermesini sağlamak. Her iki durumda da oylamadan sonra kızılca kıyamet kopacaktır. Böylece MHP 15 Temmuz’a kadar sürdürdüğü Erdoğan karşıtı pozisyona geri dönmek için yeterli fırsatı bulacaktır. “Başkanlık tehlikesi”ni de kendince aradan çıkarmış olan Bahçeli’nin asıl
kazancı 15 Temmuz’un hayırlı mirası üzerinde hak iddia etmeye devam edebilmek olacaktır.

Adı üzerinde; kötücül bir senaryo! Ancak başkanlık sistemine geçiş gibi hayati bir konuda biraz zihin egzersizi yapıp muhtemel riskleri ortaya koymaktan bir zarar gelmez!


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası