Kriter > Siyaset |

Temenni Siyaseti, Karmaşa Stratejisi


Kılıçdaroğlu’nun sert ve keskin söylemi CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi arasındaki Erdoğan karşıtlığı zemininde kurulmuş hattı tahkim ederken yereldeki adaylar Erdoğan’ı taklit ederek seçmene temas etmeye çalışıyor.

Temenni Siyaseti Karmaşa Stratejisi
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu

CHP genelde başarılı seçim kampanyaları yürütemeyen bir parti olarak bilinir. İlçe teşkilatlarından genel merkeze kadar uzanan hizipleşme, çekişme ve adaylık kavgaları partinin seçim stratejisi ve kampanyasına da yansır. Neticede ortaya “Ekmek için Ekmeleddin” gibi siyasal iletişim açısından tam bir fiyasko olan kampanya uygulamaları çıkar. Aslına bakılırsa olmayan siyasetin kampanyasını yapmak da imkansızdır. Partinin bir siyaseti, seçmenin önüne koyacağı bir vizyonu yoksa kampanyası da başarılı olmaz.

Ancak tüm bu karmaşa ve siyasetsizlik bazı durumlarda kısa vadeli imkana dönüşebiliyor. Kurumsal, ilkeleri net, çerçevesi çizilmiş, hedef kitlesi tespit edilmiş bir seçim kampanyasının yokluğu parti içerisindeki aktörlere kendi kampanyalarını yürütme, farklı siyasal angajmanlara girme –deyim yerindeyse– dükkan içinde dükkan açma imkanı sağlıyor. CHP bilerek veya bilmeyerek 2015’ten bu yana bu karmaşayı bir taktiğe dönüştürmüş durumda.

Hatırlayalım 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken CHP toplumun karşısına kimlik meseleleri, rejim krizi iddiaları, diktatörleşme safsataları veya irtica masallarıyla değil somut vaatlerle çıkmıştı.

Her kadına maaş ve her gence burs bağlanacağı, mazotun neredeyse bedava olacağı, asgari ücretin iki-üç katına çıkarılacağı gibi fantastik vaatler seçmen tarafından inandırıcı bulunmadı. Seçmen müteveffa Demirel’i veya Cem Uzan’ı hatırlatan bu vaatlere itibar etmese de CHP’nin farklı ve yeni bir şey yapma çabası dikkat çekmişti. Somut vaatler ortaya koyan, kavga değil hizmet öneren, kimlik siyaseti değil vatandaşın gündelik taleplerine yönelme iddiasındaki bu kampanya CHP’den beklenilmeyecek kadar dikkat çekiciydi. CHP’nin merkezi söylemi bu şekilde oluşurken farklı seçim bölgelerinde adaylar nabza göre şerbet vermeye devam etti. İzmir gibi yaşam tarzı takıntısının fazla olduğu bölgelerde adaylar AK Parti’nin şeriat getireceği, Erdoğan’ın halife olmak istediği, kadınların zorla başının kapatılacağı, içki içmenin yasak olacağı propagandasını yaptı. Kürt nüfusun yoğun olduğu seçim bölgelerinde de CHP’li adaylar Kürt seçmene hoş gözükmek için PKK ile aynı söylemi benimsemekte bir sakınca görmedi.

31 Mart yerel seçimlerine giderken ise CHP’nin genel merkez ve adaylarının rolleri değiştirerek ikili kampanya stratejisine devam ettiği görülüyor. Kemal Kılıçdaroğlu eliyle yürütülen merkezi kampanya oldukça sert. Kılıçdaroğlu siyasi karşılıklarını net olarak bilip bilmediği meçhul olan ağır ithamlarını sıralamaya devam ediyor. Bir gün ilk turda en yakın rakibinin neredeyse iki katı kadar oy alarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşruiyetini sorgulamaya çalışıyor, diğer gün ülkenin İslamcı bir faşizme sürüklendiğini iddia ediyor. Türkiye sıkıntılı bir süreçten sonra Suriye’de kazanan aktör olmaya başlamışken Suriye politikasının mezhepçi olduğunu söyleyerek ülkenin elini zayıflatıyor. İşçi, emekli ve öğrencileri sokağa davet ediyor, sokak çağrıları karşılık bulmayınca da “Siz buna müstahaksınız” diyerek dolambaçlı yoldan seçmeni aşağılamaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun tüm açıklamaları Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşturduğu muhalefet cephesini tahkim etmeyi amaçlıyor. Bir taraftan sağa diğer taraftan da etnik bölücülüğe göz kırparken geleneksel CHP seçmenini de dilini sertleştirerek, hakaret ve iftiraya başvurarak tatmin ediyor.

Kılıçdaroğlu Erdoğan Karşıtı Ama Adayları Erdoğan Taklidi

CHP’nin merkezi söylemi Kılıçdaroğlu eliyle keskinleşirken yereldeki adaylar etliye sütlüye dokunmadan ve özellikle CHP ve Kılıçdaroğlu’nu ağızlarına almadan adına “rozetsiz siyaset” dedikleri garip bir hatta ilerliyor.

Siyasi parti aidiyeti halka hizmet götürmeye maniymiş gibi hizmete talip olduklarını ve siyasi kimliklerini bir kenara bıraktıklarını söylüyorlar. Seçildikten sonra siyasi görüş ayrımı yapmaksızın her vatandaşa hizmet etmek Anayasal bir sorumlulukken bunu seçmene bir lütuf olarak sunuyorlar. Rozetlerini çıkarttıklarını ve her vatandaşa hizmet götürmeye talip olduklarını iddia ediyorlar. Böylece Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin olumsuz imajından sıyrılma hesabı yapıyorlar. CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun siyasi vizyonsuzluğu ve başarısızlığını bir yük gibi sırtlamaktansa rozeti ve parti kimliğini bir kenara bırakarak seçmenin oyuna talip oluyorlar. Şüphesiz yerel seçimin karakteri de buna müsaade ediyor. Kılıçdaroğlu’nun sert ve keskin söylemi CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi arasındaki Erdoğan karşıtlığı zemininde kurulmuş hattı tahkim ederken yereldeki adaylar Erdoğan’ı taklit ederek seçmene temas etmeye çalışıyor. CHP’li adaylar vatandaşla yakından ilgilenen, gülümseyen, şakalaşan, doğrudan ilişki kuran, sahici gündelik sorunlara odaklanan bir profil çizme gayreti içerisindeler.

Kılıçdaroğlu ve adayların ortaya koyduğu bu ikili siyasal iletişim taktiğinin alt kırılımları da mevcut. CHP içindeki ulusalcı-Atatürkçü, radikal mezhepçi ve liberal-sol fraksiyonlar; ve Erdoğan karşıtı ittifakın CHP’li, HDP’li, İYİ Parti’li ve Saadetçi kanatları alt kırılımlarda bir kademe daha çeşitlenen söylem sayesinde bir arada tutuluyor. İstanbul tüm bu söylem karmaşasının avantaj ve dezavantajlarını gözlemlemek için adeta bir laboratuvar mahiyetinde.

Yerelde İkili Söylem

Ekrem İmamoğlu adeta bir siyasi partinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığına değil de Kanarya Sevenler Cemiyeti’nin başkanlığına aday olmuş gibi. Kampanyasının merkezinde ne kimlikler ne de projeler var. Dezavantajından dolayı kenarda bıraktığı CHP kimliği yerine somut projelerini de koyabilmiş değil. Seçmene ancak temennilerden bahsedebiliyor. İstanbul’un ulaşımına katkı sağlayacak projeleri değil ulaşım sorununun çözülmesi temennisini dillendiriyor. Herkesin katılacağı bu temennilerin nasıl hayata geçeceği noktasında bir yol haritası ortaya koyabilmiş değil. İmamoğlu’nun bir diğer açmazı da tanınırlık sorunu. İmamoğlu’nun seçmenle temasının medyaya yansıyan birçok örneğinde gördüğümüz bir giriş-gelişme-sonuç seyri var. Samimi bir yaklaşım geliştiren İmamoğlu önce seçmenden olumlu karşılık alıyor. Sıra oy istemeye geldiğinde seçmen tanımadığı İmamoğlu’nun partisini soruyor. İmamoğlu’nun CHP’nin adayı olduğunu öğrenen seçmen Erdoğan’a olan desteğini ifade ediyor ve İmamoğlu’nu gönlü kalmaması için evinde misafir olarak ağırlayabileceğini söylüyor. İmamoğlu’nun temenni siyasetinin karşılığı oy değil bir bardak çay ikramı oluyor.

Tüm bunlar olurken CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ortada gözükmüyor. “Katil devlet” diye slogan atan, 15 Temmuz’da okunan ezan ve selalardan rahatsızlığını belirten, çeyrek domuzun yedi dakikada nasıl yeneceğini anlatan Kaftancıoğlu’nun çarşı pazarda seçim kampanyası yürütmesi zaten imkansız. Onun yerine Kaftancıoğlu CHP’nin ittifakının diğer unsurlarına dönük bir seçim kampanyası yürütüyor. İmamoğlu’nun temenni siyasetinin cazip gelmediği şiddete meyyal radikal sol çevreler, terör örgütleriyle yakın ilişkili gruplar ve mezhepçi klikler Kaftancıoğlu’na emanet edilmiş durumda. Genel merkezle aday arasındaki söylem paylaşımının alt kırılımında İmamoğlu ile Kaftancıoğlu arasında bir iş bölümü yer alıyor.

Sonuç olarak CHP üç farklı düzeyde neredeyse onlarca farklı mesaj veren bir kampanya yürütüyor. CHP’nin siyasetsizliği ve merkezden planlanan başarılı bir kampanyayı hayata geçirmedeki yetersizliği bu türden çoklu bir kampanya uygulamalarına alan açıyor. Bir nevi dezavantajı avantaja, krizi fırsata geçirme çabası. Ancak bu çaba yüzde yüz başarıyla hayata geçirilse bile alacağı sonuç ortada. En iyi senaryoda CHP eldekini, Kılıçdaroğlu da genel başkanlık koltuğunu muhafaza etmiş oluyor. Gerçekçi senaryoyu da 1 Nisan’da göreceğiz.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası