Türkiye ve Libya arasında 2019 sonunda imzalanan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması çerçevesinde iki ülke arasındaki iş birliği Mart ortalarından itibaren somut neticelerini vermeye başlamış, 18 Mayıs’ta Hafter milisleri için stratejik öneme sahip Vatiyye Hava Üssü’nün kontrolü tamamen Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) kontrolüne geçmiştir. Libya’da çatışmaların UMH lehine değişmeye başladığının somut ifadesi olan bu gelişme, önümüzdeki günlerde askeri, siyasi ve diplomatik birçok gelişmeyi beraberinde getirecektir.
Trablus’un 140 kilometre güneybatısında yer alan ve Hafter milislerince kontrol edilen Vatiyye Hava Üssü’nün UMH güçlerince ele geçirilmesi Hafter unsurlarının Trablus’u tehdit eden batı bölgesindeki askeri varlığına ciddi darbe niteliği taşımaktadır. UMH’ye bağlı silahlı güçlerin komuta kademesi, Mart ortasından itibaren Trablus’un güneyinde konuşlanmış Hafter unsurlarının ikmal merkezleri konumundaki Vatiyye Hava Üssü ve Tarhuna kentine yönelik operasyonlar başlatmış, buralara giden askeri konvoyları da hedef almaya başlamıştı. Özellikle Türkiye ve Libya arasındaki iş birliği anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle UMH güçlerinin askeri kapasitesi ciddi anlamda artmış, Mart’ta başlayan operasyonlarda bu durum açıkça görülmüştü.
UMH’nin havada operasyonel üstünlüğünü ele geçirmesi Hafter saflarında ciddi endişelere neden olmuş, Rusya, Mısır ve BAE tarafından Hafter’e yönelik silah ve mühimmat nakliyatında ciddi artış olduğu gözlemlenmişti. Özellikle bir ay kadar önce Bingazi Limanı’na yanaşan Rus bandralı bir geminin silah ve mühimmat yüklü olduğu birçok kaynak tarafından teyit edilmiş, Hafter’in bu silah ve mühimmatı cephelere naklettikten sonra sıklet merkezi Trablus’un güneyi olan bir harekat başlatacağı kaydedilmişti. Nitekim gemideki silah ve mühimmat yavaş yavaş cephelere nakledilmeye başladığında, bu silah ve mühimmatın içerisinde altı adet Rus yapımı Pantsir hava savunma sistemi olduğu, bunlardan ikisinin Cufra Hava Üssü’ne, ikisinin Ebu Greyn’e ikisinin ise Vatiyye Hava Üssü’ne nakledildiği görüldü.
Hafter unsurları bu Pantsir’leri konuşlandırıp saldırıya geçmeyi planlarken UMH güçleri sıra dışı bir hamle yaparak SİHA’lar marifetiyle Rus yapımı Pantsir’lerden ikisini Vatiyye civarında birini Ebu Greyn civarında imha etti. Ardından da Vatiyye Hava Üssü’nü ele geçirdi. Bu sıra dışı askeri hamle ve hayati kazanım, Libya’daki çatışmaların seyrinin UMH lehine değiştiğinin en bariz göstergesi oldu.
UMH’nin, Vatiyye Hava Üssü’nün ele geçirilmesinin ardından operasyonun sıklet merkezini Tarhuna’ya kaydırması ve Tarhuna’nın ele geçirilmesi durumunda Trablus’un güneyinde konuşlanmış Hafter unsurlarının kuşatmayı planladığı değerlendirilmektedir. UMH’nin takip ettiği stratejinin Tarhuna ve Trablus’un güneyinde de Vatiyye’deki gibi başarılı sonuç vermesiyle, Libya’daki çatışmalar UMH lehine makas değiştirmiş olacaktır.
UMH Lehine Tavır Değişikliği
Askeri dengelerin UMH lehine değişmeye başladığı bir dönemde ABD’nin Trablus Büyükelçisi’nin Hafter’e yönelik eleştirileri ve UMH’ye destek açıklamalarında ise artış gözlemlenmiştir. Bunun yanında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Libya’ya silah ambargosuna ilişkin, “BM tarafından tanınan Serrac hükümeti ile Hafter tarafından idare edilen güçler aynı kefeye konulamaz. Bu nedenle NATO, Trablus hükümetine destek vermeye hazır” şeklindeki ifadeleri de Libya’da heyecan uyandırmıştır. Sahada askeri dengeler UMH lehine değiştikçe, Libya konusunda kararsız ya da sessiz olan aktörler UMH lehine daha net pozisyon almaya başlayacaktır. Burada önemli olan Türkiye ve UMH’nin sivil ve demokratik temelde bir siyasi çözüm çerçevesinde bir yol haritası geliştirerek, müzakere süreçlerinde ilgili tarafları kendi pozisyonuna çekmesidir.
Zira Hafter üzerinden askeri çözümü sahada hayata geçirmekte başarısız olan bölgesel ve küresel aktörlerin, bundan sonraki ajandalarında Libya’daki askeri, siyasi ve ekonomik reform süreçlerini kendi çıkarları çerçevesinde şekillendirmek ve bu reform süreçlerinin aktörlerini tayin etmek isteyeceğini öngörmek güç değil. Sahadaki koçbaşı Hafter’in askeri olarak tamamen başarısız olması durumunda, BAE ve Fransa liderliğindeki eksen, Libya siyasetinin ana aktörlerini ve meselelerini belirlemek için yeni aktörlerle angajman geliştirmek veya farklı aktörler ortaya çıkarmak için çalışacaklardır.
Berlin Deklarasyonu’nda ifade edildiği üzere çatışma sonrası Libya krizinin ana gündem maddeleri siyasi, ekonomik ve askeri reform yanında terörle mücadele ve kamu yönetimi reformu gibi başlıklar olacaktır. İfade edilen konu başlıkları kriz sonrası Libya devletinin temel kurumlarının yapısını belirlediği gibi Libya’nın önümüzdeki on yıllardaki yönetici seçkinlerini de belirleyecektir. Libya krizinin UMH lehine makas değişimine girme arifesinde, her kesimden Libyalının çok kez dile getirdiği, kriz sonrası dönem için kapsamlı bir yol haritası ihtiyacına yönelik hazırlığı olan aktörler Libyalılarla birlikte Libya’nın yeniden inşasına ciddi katkı sunacaktır.