Uluslararası ilişkiler; sistemin anarşik doğası ve devletlerin bu yapı içinde sergiledikleri davranışlar tarafından şekillenmektedir. Uluslararası sistemin temelini oluşturan anarşi, devletler arasında sürekli bir rekabet ortamını beraberinde getirmiştir. Bahsi geçen rekabet sürecinde devletlerin edindikleri özellikler, kendilerinin sistem içindeki konumlarını da belirlemektedir. Bir devletin uluslararası sistemde edindiği hiyerarşik konum, temelde kendisinin askeri ve ekonomik kapasitesi ile doğrudan ilişkilidir.
Son dönemlerde anarşi içerisinde oluşmuş güç hiyerarşisini derinden etkileyen ve devletlerin politikalarını şekillendiren yeni bir faktör önem kazanmıştır: Teknoloji. Günümüzde devletler, gelişen teknolojilere karşı istikrarsız veya vurdumduymaz bir yaklaşım sergileme lüksüne sahip değildir. Çünkü gelişen teknolojilerin ulusal çapta edinilmesinde gerçekleşecek olan bir başarısızlık, teknoloji alanında gelişmiş devletlere bağımlı hale gelmekle sonuçlanabilmektedir.
Tarih boyunca teknolojiler, devletlerin politikalarını ve uluslararası sistemi etkileme potansiyeline sahip olmuştur. Bu potansiyele karşın, geçmişte teknolojide yaşanan devrimlerin getirdiği değişimler, uzun bir zaman dilimi dahilinde belirginleşmekteydi ve bu durum devletlere uyum sağlayabilmek için gerekli fırsatı sağlamaktaydı. Genel olarak yeni teknolojilerin, askeri ve ticari amaçlar için geliştirilmesi veya edinimi uzun yıllar gerektirmekteydi. Bu durum nedeniyle en gelişmiş devletler, gelişimlerini sürdürebilmiş ve diğer devletler ile aralarında bulunan uçurum zamanla daha fazla açılmıştır. Bahsi geçen durum, dezavantajlı devletlerin diğer devletlere karşı bağımlılığını da artırmıştır.
Ancak, günümüz teknolojik devrimi hakkında bu durum geçerli değildir. Özellikle son teknoloji devrimi ve yapay zekâ, kuantum teknolojileri ve 5G gibi yeni gelişen teknolojiler ile diğerlerinden ayrışan çağımızda, devletlerin teknolojilere uyum süreci aylar ile sınırlanmıştır. Kısalan uyum süreci sonucunda, devletler; askeri, ekonomik, sınai ve toplumsal alanlarda devamlı bir değişim yürütmek zorunda kalmıştır. Gününüzde devletler, bahsi geçen bu durumdan dolayı teknolojik gelişmelere odaklanmış haldedir. Askeri ve ekonomik güç sağlayan bu gibi teknolojik yenilikler, anarşik uluslararası sistemde devletlerin faaliyeti için bir zorunluluk haline gelmiştir.
Çağımızda ABD’nin de içinde olduğu bazı devletler, sahip oldukları teknoloji kapasitelerini, hakimiyetlerini sürdürmek için geliştirirken; Çin gibi bazı devletler, teknolojik kabiliyetlerini, uluslararası arenada liderlik edinmek ve yeni bir düzen kurmak için artırmaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye gibi teknolojik kabiliyetlerini geliştirirken, statükoyu değiştirmeyi amaçlamayan devletler de bulunmaktadır. Türkiye’nin amacı, yabancı aktörlerin etkisinden bağımsızlaşmak ve küresel güç hiyerarşisinde konumunu yükseltmektir. Bu bağlamda Türkiye yalnızca bölgesel bir güç olmayı değil aynı zamanda küresel bir aktör haline gelmeyi de amaçlamaktadır.
Türkiye’nin Teknoloji Politikaları
Türkiye’nin teknolojik kabiliyetleri, uluslararası arenaya her ne kadar günümüzde yansımaya başlamış olsa da Türkiye’nin teknolojik bağımsızlık çabaları, Cumhuriyetin kuruluş dönemlerine dayanan bir maziye sahiptir. Ancak önceki dönemlerde gerçekleştirilmeye çalışılan girişimler, iç ve dış faktörler nedeniyle başarısızlıklarla sonuçlanmıştır. Geçmişinde Vecihi XVI, Gümüş Motor ve Devrim Otomobilini barındıran Türkiye sanayi ve teknoloji tarihi, günümüzde geçmişiyle karşılaştırılamaz bir gelişim sergilemektedir. Önceki dönemlerde, bürokrasi ve çıkar grupları ile durdurulan milli projelerin yerlerini, artık yüksek teknoloji içeren uzay uydu sistemleri, akıllı araçlar, yerli askeri sistemler, yapay zekâ teknolojileri ve dijitalleşme adımları almıştır. Bu bakış açısıyla günümüz başarıları; bağımsızlığı ve yeniliği temel edinen Türkiye Yüzyılı için en uygun kutlama yöntemi olarak görülebilir. Nitekim Türkiye’nin başarılarla sonuçlanan girişimleri ve gelişen teknolojik kabiliyeti, hem halkı hem de hükümeti için birer gurur kaynağı haline gelmiştir. Günümüzde edinilen bu başarılar, Türkiye’nin tarihi boyunca karşılaştığı zorlukların bir nişanesi olarak gururla parlamaktadır.
Bir devletin teknolojik gelişimini etkin bir şekilde değerlendirmek için, çeşitli faktörlerin incelenmesi gerekmektedir. Bu faktörler AR-GE yatırımları, AR-GE personeli olarak görev alan kişilerin sayısı, tescillenen patent sayıları gibi birçok ulusal istatistikten oluşmaktadır. Bahsi geçen veriler incelenmeden önce, Türkiye’nin teknoloji sektörünü etkileyen geçmişte yapılan politika değişiklikleri değerlendirilmelidir. Teknolojik gelişmeler ile ilgili politikalar kayda alındığında, en önemli adımların, 2002 sonrasında atıldığı görülmektedir. Bu dönem, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geliş dönemidir. Bu da siyasi liderliğin ve partinin, teknolojiye dönük vizyoner yaklaşımını gözler önüne sermektedir.
Türkiye’nin dijitalleşme sürecinin önünü açan e-Devlet çalışmaları tam da 2002’de görülmeye başlanmıştır. Sonraki yıllarda ise siber güvenlik ve bilgi toplumuna odaklanan çeşitli eylem planları oluşturulmuştur. Tarihsel süreç kayda alındığında, teknoloji politikaları açısından tartışmasız en önemli an, 2018’de başkanlık sistemine geçişle gerçekleşmiştir. Türkiye 2018 sonrasında eylem planları geliştirmekle yetinmeyerek; siber güvenlik, yapay zekâ, teknoloji inovasyonu, 5G ve uzay programları gibi alanları kapsayan ulusal stratejiler ve programlar ortaya koymuştur. Türkiye aynı zamanda, bu gibi strateji ve programların uygulanmasını kolaylaştıran bürokratik yenilikler de gerçekleştirmiştir. Bu bürokratik değişimler arasında dikkat çeken örnekler 2018’de Dijital Dönüşüm Ofisi ve Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulmasıdır. 2020’ye gelindiğinde ise bu örnekler arasına, yeni kurulan Sağlık Verileri Araştırma ve Yapay Zekâ Uygulamaları Enstitüsü ve TÜBİTAK BİLGEM Yapay Zekâ Enstitüsü de dahil olmuştur. Son yıllarda gerçekleştirilen bu değişimler öncesinde, ulusal çapta yansımalara sahip gelişmeler, olgunlaşmaya başlamıştır. Bahsi geçen bu gelişmelerin başlıca örnekleri savunma, enerji ve sağlık sektörlerinde görülebilmektedir. Açıklanan strateji ve reformlar, Türkiye’nin teknolojik gelişiminin geleceğine dönük net yol haritaları sunarak bu ilerlemelerin hızlanmasına katkıda bulunmuştur.
Türkiye’nin Teknolojik Başarısını Anlamak
Türkiye’nin yüzyılında edinilen sınai ve teknolojik gelişimlerin değerlendirilebilmesi için öncelikle temel ulusal verilerin incelenmesi gerekmektedir. Teknolojinin başat bir gereksinimi olan internet bağlantılarının, Türkiye’deki gelişimini inceleyebilmek için ulusal ölçekte hanelerin internet erişim imkânı ve bireylerin internet kullanım yüzdelerine bakılmalıdır. Her iki veriden yola çıkarak denebilir ki, Türkiye’de internet, istikrarlı bir artışla toplumda yaygınlaşmıştır ve ulusal çapta vazgeçilemez bir teknoloji haline gelmiştir (Figür 1). Bir devletin teknolojik gelişimini doğrudan şekillendiren önemli etkenlerden biri olan internet erişim imkanı oranı, geçmiş on yıl içinde Türkiye’de ikiye katlanmıştır. Ulusal çapta internet erişiminin ve kullanımının bu denli yaygınlaşması sonucu bilgilerin, fikirlerin ve var olan teknolojilerin toplum içinde yaygınlaşması hız kazanmıştır ki bu durum, hedeflenen sınai ve teknolojik gelişimler için büyük bir önem arz etmektedir.
Dünyada sanayi ve teknoloji alanlarında kendini geliştirmeyi hedefleyen aktörlerinin sayısı artarken, aynı zamanda teknolojilerin gelişim süreleri de kısalmıştır. Bu durumdan dolayı Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu aktörler, yoğun bir rekabet atmosferinde araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarına dönük sermaye artışlarına başvurarak, süreç içerisinde destek sistemleri kurup, toplumlarını bu yönde teşvik etmeyi hedeflemişlerdir. Bu bağlamda Türkiye’nin merkezi yönetim bütçesinde AR-GE çalışmaları için ayrılan bütçe, 2022’de 53 milyar 844 milyon TL olmuştur ki bu tutar merkezi yönetim bütçesinin yüzde 1,66’sına karşılık gelmekteydi (GSHY’nin yüzde 0,36’sı). 2023’e gelindiğinde ise AR-GE çalışmaları için ayrılan ödenek yüzde 41,3 artarak 76 milyar 101 milyon TL’ye ulaşmıştır (Figür 2).
AR-GE faaliyetleri için merkezi yönetim bütçesinden ayrılan yıllık ödenekler karşılaştırıldığında, geçmişte görülmemiş bir oranda AR-GE bütçesinde artış yapılmıştır. AR-GE ödeneklerinin merkezi yönetim bütçesindeki oranları incelendiğinde ise bu değerin Türkiye’de 2014-2019 arasında hızla artması sonrası 2019-2020 arasında COVID-19 salgınının etkisiyle bir düşüş gördükten sonra tekrar yükselişe geçtiği görülmektedir.
Türkiye’nin AR-GE alanında gelişmelerin yaşanması için takındığı kararlı politikaların bir diğer göstergesi; tam zaman eşdeğeri (TZE) cinsinden AR-GE personeli olarak görev alan kişi sayılarındaki yıllık artışlardır. Figür 3’te görülebildiği gibi, Türkiye her geçen yıl AR-GE personellerini artırmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından paylaşılan en güncel verilere göre 2021’de Türkiye’de 221 bin 811 kişi tam zaman eşdeğeri (TZE) cinsinden AR-GE personeli olarak görev almıştır.
Bir devletin teknolojik gelişmişliğini gösteren önemli ölçütlerden biri ihracatında yüksek teknoloji içeren ürünlerin değeri ve oranlarıdır. Figür 4’te gösterilen istatistiklere bakıldığında, Türkiye’nin ihraç ettiği yüksek teknolojili ürünlerde bir artış görülmektedir ki bu başlıktaki en büyük gelişme 2020 sonrasında gerçekleşmiştir. 2020 tarihinde 5 milyar 478 milyon dolarlık yüksek teknoloji içeren imalat sanayi ürünü ihraç edilmişken, bu sayı 2021’de 6 milyar 450 milyon dolar ve 2022 tarihine gelindiğinde 7 milyar 420 milyon dolara ulaşmıştır. Takip edilen politikalar kayda alındığında; bu yükselişin Türkiye Yüzyılı'nın başladığı günümüzden sonra da devam edeceği tahmin edilebilmektedir.
Geçtiğimiz yıllar içerisinde, Türkiye Yüzyılı dahilinde odak haline getirilen yapay zekâ teknolojisinde de ulusal çaplı gelişmeler gözlemlenmiştir. Önemli bir istatistik olarak, Türkiye’de 2021’de girişimlerin yüzde 2,70’i, 2022’de ise yüzde 3,50’si yapay zekâ teknolojisi içermiştir. 2023 tarihine gelindiğinde bu oran yüzde 5,50’ye ulaşmıştır. Türkiye Yapay Zekâ İnisiyatifi (TRAI) tarafından yayımlanan Yapay Zekâ Girişimleri Haritası Eylül 2023 güncellemesinde, günümüzde ekosistem içerisinde 325 yapay zekâ girişiminin bulunduğu belirtilmiştir. Ekim 2022’de bu tür girişimlerin sayısının 275 olduğu kayda alındığında; Türkiye’nin yapay zekâ ekosisteminin hızla geliştiği ve gelecekte katma değer üretiminde büyük bir etkiye sahip olacağı söylenebilir.
Türkiye’nin sanayi ve teknoloji alanlarında attığı başarılı adımlar, küresel çapta gerçekleştirilen indekslere de yansımıştır. Örnek olarak, geçmişi ile kıyaslandığında Türkiye, Küresel İnovasyon Endeksinde önemli bir gelişmeye imza atmaktadır. Figür 5’te verildiği üzere, Türkiye bu yıl da inovasyon sıralamasında 39. sırada, ilk kırk ülke arasında kalmıştır. Türkiye önceki yıla göre genel dizilişte iki sıra gerilerken, puanı 2023’te 38,1’den 38,6’ya yükselmiştir. İndeks dahilinde Kuzey Afrika ve Batı Asya bölgesinde Türkiye’nin, İsrail ve BAE’nin ardından, en büyük üçüncü inovasyon ekonomisi olarak konumunu koruduğu belirtilmelidir. Buna ek olarak indekste yer alan orta gelirli ekonomiler başlığında Türkiye; Çin ve Hindistan gibi ülkelere katılarak son yılların inovasyon liderlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. İndekste, Türkiye’nin inovasyon performansının, gelişmişlik düzeyi ile uyumlu bir seviyede olduğu belirtilmektedir. Son olarak, İstanbul ve Ankara’nın, Çin dışında bulunan, sayılı orta gelirli ekonomi kümeleri içinde yer alması dikkat çekicidir.
AR-GE faaliyetleri sonrası taraflara verilen patentler ile devletler, üretilen sınai mülkiyetlerin haklarını ve toplumunun fikri sermayelerini koruma altına almaktadır. Türkiye’nin sanayi ve teknoloji alanında edindiği gelişim ivmesi sonrası, patent başvuruları sayılarında önemli değişimler olmuştur. Figür 6’da görülebildiği üzere, Türkiye’de patent tesciline dönük yerli ve yabancı taleplerde bir artış yaşanmıştır. Örneğin, 2001’de yerli 337 patent başvurusu yapılmışken bu sayı 2008’de 2 bin 268’e ve 2022’de 9 bin 9’a yükselmiştir. Bu yükseliş ile yerli patent başvuru sayısı 2022’de yabancı başvuru sayısını (6 bin 847) açık arayla geçmiştir.
Ulusların sanayi ve teknoloji alanlarındaki gelişme düzeylerini gösteren bir diğer ölçek, patent tescil sayılarıdır. Figür 7’de verildiği üzere, Türkiye’de tescil edilen yerli patentlerin sayısında belirli bir artış trendi görülmektedir. 2001’de yüzde 152,17’lik bir artışla 58 yerli patent edinilebilmişken günümüzde bu sayı 3 bin 400’ü aşmıştır.
Tarihte Üçüncü Sanayi Devriminin bir sonucu olarak kabul edilen dijitalleşme, günümüz devletlerinin e-yönetişim kanallarına yönelmesini sağlamıştır. Edinilen dijital kanallar sayesinde, devlet organlarının işleyiş mekanizmaları ve devlet-halk arası ilişkiler, yeni bir boyut kazanmıştır. Edinilen yeni dijital araçlar/sistemler sayesinde, servisler toplum için çok daha ulaşılabilir hale gelmiştir ve bürokrasinin korkulu yansıması olan kırtasiyecilik ve yüksek maliyetlerden kaçınılabilmiştir. Temel gelişmelere kapı açtığı kadar gelişimini devam ettiren e-yönetişim; Türkiye’de 1999’da Türkiye Ulusal Enformasyon Altyapı Master Planında (TUENA) “yönetimde enformatik teknolojilerin kullanımı” tavsiyesi ile dile getirilmiştir ve 2002’de yayımlanan e-Türkiye Girişimi ile hız kazanmıştır.
Çağımızın bir gereksinimi haline gelen e-yönetişim araçları/sistemleri, Türkiye’nin yüzyılında büyük gelişmeler göstermiştir. Türkiye’de e-yönetişimin gelişimini görebilmek için e-Devlet istatistiklerine bakılması gerekmektedir.
Türkiye.gov sayfasında yer alan e-devlet istatistiklerinden yola çıkıldığında her geçen yıl platformun kullanıcı sayısında istikrarlı bir artış yaşandığı görülebilmektedir (Figür 8). Yer alan bilgilere göre Türkiye’de e-devlet kullanıcı sayısı 2023’te 63 milyon 697 bin 332 kişiye ulaşmıştır. Platform içerisinde sunulan kurumsal hizmet sayısı, platform kullanıcı sayısına benzer bir artış trendini izlemektedir. E-Devlet platformu dahilinde sunulan toplam hizmet sayısı 2023 itibariyle 7 bine ulaşmıştır.
Türkiye’nin ilk yüzyılı tamamlanırken e-Devlet alanında edinilen başarıları diğer devletler ile karşılaştırarak okuyabilmek için, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan e-Devlet Gelişmişlik Endeksi incelenmelidir (Figür 7).
BM e-Devlet Gelişmişlik Endeksi değerlendirildiğinde; Türkiye e-devlet gelişmişlik değerlerini istikrarlı bir şekilde arttırmıştır. 2003’te 0,50551 olan gelişmişlik değeri 2022’ye gelindiğinde 0,7983’e yükselmiştir. Türkiye’nin e-devlet gelişiminin yükseliş trendi ele alındığında 2010 ve 2016’nın önemi göze çarpmaktadır. Belirtilen başarılarda, 2006-2010 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı’nın ve 2015-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı’nın etkili olduğu belirtilmelidir.
Türkiye’nin Teknolojik Gelişiminin Geleceği
Türkiye son yirmi yıl boyunca teknolojik kabiliyetlerini geliştirmek adına kayda değer adımlar atmıştır. Özellikle, Türkiye’nin teknolojik kabiliyetlerini geliştirmede gösterdiği beklenmedik başarı, ulusal savunma sanayisini dünyanın en güçlüleri arasına yükseltmiştir. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin COVID-19 salgınına karşı teknolojik kabiliyetlerini etkin şekilde kullanması, onu süreç içerisinde en az etkilenen ülkelerden biri yapmıştır. Türkiye artık potansiyellerinin farkındadır ve teknoloji sahasındaki geleceği son derece umut vericidir.
Türkiye’nin uzun bir süreden sonra küresel arenada amaçladığı rolü edinebilmesi altı çizilmesi gereken ulusal bir başarıdır. Mevcut hükümetin teknoloji alanına dönük istikrarlı yaklaşımı; uluslararası sistemde teknolojilerin konum belirleyici özelliğinin kabulünü yansıtmaktadır. Peki, Türkiye böyle bir araçla nasıl bir pozisyonu elde etmek istemektedir? Türkiye teknoloji alanında bağımsızlığını sağlamış, diğer devletlerin etkilerinden arınmış olmayı amaçlamaktadır. Böylece, Türkiye teknoloji tekellerine karşı meydan okumakla birlikte diğer devletlerin bu tekellere karşı izleyebileceği alternatif bir yol geliştirmektedir. Son olarak, teknoloji alanında edinilen bağımsızlık, Türkiye’nin stratejik özerkliğinin güçlenmesini ve gelecekte küresel bir aktör haline gelebilmesini mümkün kılmaktadır.