Filistinli dış politika araştırmacısı Ali Abo Rezeg tarafından kaleme alınan ve SETA Vakfı yayınlarından çıkacak olan “Qatari Foreign Policy: In a Precarious Decade From the Arab Spring to Gulf Reconciliation (2012-2021)” isimli çalışma Şubat sonunda raflardaki yerini alacak. Eser, kabaca son on yıllık döneme odaklanarak “Arap Devrimleri” ile “Körfez Uzlaşısı” arasındaki kritik zaman diliminde, Katar’ın izlediği “proaktif dış politika” ile ilgili literatürde var olan boşluğu dolduruyor. Bu yönüyle Katar ve Körfez çalışmaları alanındaki yeni uluslararası yayınlardan biri olarak ön plana çıkıyor. Eser, içeriğindeki bölümlerle Katar krizinin arkasındaki jeopolitik ve uluslararası dinamikleri tartışmaya açarak, krizin başlangıcından sona ermesine dek olan süreci de mercek altına alıyor.
Bir “Özet” ve sekiz bölümden oluşan eserdeki ilk kısım “Giriş” mahiyetinde yapılandırılarak, bu bölümde, çalışmadaki hakim/temel argüman, kitaptaki bölümlerin içerikleri ve sıralanışı okuyucuya açıklanıyor. Ayrıca Giriş bölümünde literatürde var olan aynı konudaki benzer ve önceki çalışmalara da değinilerek, bu çalışmanın onlardan ayrılan yönü ve eserin konu, yöntem vb. açılardan önemi üzerinde de duruluyor. Bu hususta özellikle “Arap Baharı” kapsamında rejim türüyle devrimlere verilen tepki arasındaki ilişkiyi açıklayan teorilerden hareketle, Katar’ın “istisnai” durumu üzerine yoğunlaşan eser, literatürde bu yönüyle farklılaşarak yer alıyor. Yine yazarın kendi deyimiyle 2017’de Katar krizinin “patlak” vermesinin ardındaki “sebepler”, “jeopolitik dönüşümler” ve diğer “uluslararası gelişmeler” de çalışmaya konu ediliyor.
“Giriş” niteliğindeki ilk bölümün ardından kitaptaki ikinci bölümde bir bakıma “kuramsal ve kavramsal” diyebileceğimiz açıklamaların yapıldığını görmekteyiz. “International Relations, Regime Type and Revolutionary Change” başlıklı bu bölümde biraz da tarihsel örneklerle devrim hareketlerinin uluslararası ilişkilere nasıl yön verdiği, onu nasıl etkilediği anlatılarak, bu hususta devletlerin devrimsel dönüşüm hareketlerine verdikleri tepkilerin rejimleriyle olan ilişkisi öne çıkarılıyor. Nihayetinde ise yine retrospektif bir bakış açısıyla Ortadoğu’daki Arap monarşilerinin devrimsel hareketlere olan reaksiyonları inceleniyor. Tarih ve teorinin yardımıyla ortaya çıkan sonuç ise neredeyse tüm devrimsel hareketlerde monarşilerin “statükocu” davrandıkları ve karşı-devrimci set/koalisyon içerisinde yer aldıklarıdır. Bunun en güçlü örneği ise; Suudi Arabistan’ın özellikle Nasır dönemindeki devrimci sosyalist hareketlerin, 1979-İran Devrimi'nin ve 2011’den bu yana Arap Baharı devrimlerinin karşısında yer alması ve hatta karşı devrimci güç ve hareketleri finanse etmesidir.
Eserdeki üçüncü bölüm, “Arab Monarchies and the 2011 Revolutions” başlığıyla, adından da anlaşılacağı üzere Arap Baharı devrim hareketlerine eğilerek Ortadoğu coğrafyasını sarsan bu siyasal-toplumsal devrim hareketlerini ele alıyor. Ancak yazar bu bölümde özellikle aktör (devlet) düzeyinde üçlü bir tasnife giderek bölge düzeyindeki siyasal sistemleri üç ayrı başlık altında kategorize ederek açıklıyor; a) Protestolardan etkilenen monarşiler, b) devrimci hareketleri destekleyen monarşiler ve c) Karşı devrimci monarşiler. Devrim hareketlerinin genel seyrine baktığımızda gerçekten de böyle bir durumun ortaya çıktığını söylemek mümkün ve ilk gruba Ürdün, Kuveyt, Bahreyn gibi monarşiler, ikinci gruba Katar, üçüncü gruba ise yine Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi monarşiler örnek olarak verilebilir. Katar’ın Arap devrimleri kapsamında taşıdığı bölge genelindeki bu “istisnai rol” bir sonraki bölüm olan dördüncü bölümde “Qatari Exceptionalism: Identifying Doha’s Ways to Back the Arab Revolutions” başlığı altında geniş bir şekilde tartışılıyor. Bu bölümde Arap Baharı sürecinde Doha rejiminin bir bütün olarak diğer körfez monarşilerinden farklılaşan dış politikası ele alınarak, bunun bölgesel sonuçlarına değiniliyor. Aslında Katar dış politikasının Arap Baharı devrimleri esnasında birdenbire farklılaşmış bir dış politika olarak ortaya çıkmadığı, devrim hareketlerinin öncesinde de Katar’ın bölge düzeyinde diplomasiye öncelik veren ve “arabulucu” karakteri öne çıkan bir dış politikayı benimsediği vurgulanıyor. Katar’ın Arap Baharı sürecinde öne çıkan rolü de “El Cezire” faktörü, “Finansal ve Askeri Yardımlar” ile “Resmi Ziyaretler ve Diplomatik Destek” gibi alt başlıklar halinde inceleniyor.
Katar’ın Arap devrimlerinde önemli bir yeri olan Mısır Devrimine yönelik politikası eserde ayrı bir bölüm olarak “Qatar’s Foreign Policy Towards Egypt since 2011: Analyzing Pro-Revolution Positions and Post-Cup Ties” başlığı altında inceleniyor. Eserin beşinci bölümünü oluşturan bu kısımda Mısır’da gösterilerin başladığı ilk günden bu yana Katar’ın gerek medya (El-Cezire) faktörü ile gerek diplomatik ve ekonomik diğer yönlerden nasıl bir tavır takındığı ele alınarak, Sisi darbesinin ardından kurulan ve 2017’deki krizle tekrar bozulan ikili ilişkiler aktarılıyor. Kitaptaki altıncı bölüm, “Qatar’s Pro-Revolutions Foreign Policy: Demystifying Motives and Geopolitical Interests” başlığıyla Katar’ın özellikle Arap devrimlerine yönelik politikasını yakından anlamak için geliştirilmiş bir bölüm olarak konumlanıyor. Bölgesel düzeyde Suud hegemonyasına meydan okuyabilmek, Emirliklerin (BAE) artan aktivizmiyle yarışabilmek için Katar’ın da deyim yerindeyse dış politikada “vites artırarak” daha görünür olmayı tercih ettiğini açıklayan bu bölümde, “tutarlılık” ve “iç tehditlerin olmaması” gibi Katar siyasetini etkileyen iç dinamiklere de değiniliyor.
Eserde yer alan “Punished for Pro-Change Stance: Gulf Crisis, Regional Tarnsformations and Doha’s Proactive Foreign Policy” başlıklı yedinci bölümde 2017 Katar krizi tüm boyutlarıyla ele alınıp masaya yatırılırken, bunun Katar için “değişim yanlısı olmanın cezası ya da faturası” olduğu belirtiliyor ve Katar’ın Türkiye desteği ile krizi yönetmedeki maharetine ve kriz bağlamında bölgesel siyasetin değişimine vurgu yapılıyor. Kitaptaki son bölüm olan “Qatari Pro-Active Foreign Policy in the Latest Decade: A General Discussion” başlıklı bölümde ise bölgesel düzeyde giderek yükselen Katar aktivizminin ve pro-aktif Katar dış politikasının genel bir değerlendirmesini görmek mümkün.
Eserin zengin içeriği ile kısa zamanda bölgeye yönelik okumalarda yeni bir referans kaynağı haline gelmesinin mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Körfez siyasetiyle ilgilenen akademisyen ve öğrencilere yeni perspektifler açması kuvvetle muhtemel iken, son dönemde üzerine yapılan çalışmaların yoğunlaştığı Katar’ı ve dış politikasını güncel gelişmeler ekseninde anlamak için de önemli bir kaynak niteliğinde.