27 Eylül sabahı itibarıyla yeniden alevlenen Azerbaycan-Ermenistan arasında Dağlık Karabağ bölgesinde vuku bulan çatışmalar aslında Çarlık Rusya’sı döneminde izlenilen, Türk coğrafyasında tampon bir bölge oluşturma politikasının günümüzdeki etkileridir. 1800’lerde Dağlık Karabağ bölgesinde başlayan nüfus dizaynı diğer bir tabir ile yönetilebilir nüfus elde oluşturma politikası 1980’lerin sonunda zirve noktasına ulaşmıştır. Bölge nüfusunun bir zamanlar beşte dördünü oluşturan Azerbaycan Türkleri azınlık konumuna düşmüş, Ermeniler etnik çoğunluk haline gelmiştir. Özerk statüye sahip bir noktaya taşınan Dağlık Karabağ, Sovyetler’in dağılmasından hemen önce girdiği türbülanstan istifade ederek, Ermenistan’a bağlanma arayışlarına girmiş Sovyetler’in dağılmasına müteakip de Azerbaycan Cumhuriyeti’nden bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Ermenistan dahil hiçbir devlet sözde bağımsızlığı tanımamaktadır. Aynı süreçte bölgenin statüsü ve kaderi üzerine Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığı, silahlı çatışmaya dönüşmüş, 1992-1994 arasında süren iki yıllık savaşın ardından Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan’a ait 7 rayonu (yönetimi) işgal etmiştir. Azerbaycan topraklarının yaklaşık beşte birine tekabül eden bölgenin işgali sonrasında 1 milyona yakın Azerbaycan Türkü yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Dağlık Karabağ etrafındaki 7 rayonun işgali özellikle Azerbaycan-Dağlık Karabağ, Azerbaycan-Nahcıvan hattını kesmiştir. Nahcıvan-Azerbaycan karayolunun kesilmesi, doğal olarak Türkiye-Azerbaycan karayolunun kopmasını da beraberinde getirmiştir. Bu bölgeler arasında kesilen bağlantı, dizayn edilen tampon bölgenin başarıya ulaştığının da bir göstergesidir.
1994’te imzalanan ateşkes antlaşmasından bu yana bölgede ne çatışma durmuş ne de işgal altındaki topraklar azad edilmiştir. Bölgede sürekli çatışma hali olmaması ancak kalıcı barışın da sağlanamaması ve sık sık tekrar eden çatışmalar, Dağlık Karabağ’ı Donmuş Çatışma literatürüne sokmuştur. Bölgede sıcak bir çatışma hali olmamasına rağmen her an dönüşme potansiyelinin olması, bu tanımın altında yatan nedendir.
Yeni Düzen İhtiyacı
Günümüzdeki çatışmanın detaylarına gelmeden önce geçmişten bugüne tekrar eden çatışma halinin iki ülkenin birbirini düşman görmesinin ötesindeki nedenlerine bir göz atalım. İlk olarak, Erivan yönetimi dönemsel olarak gerçekleştirdiği bu saldırıları iç politikada bir dikkat dağıtma amacı olarak kullanmaktadır. İkinci olarak oluşturulan tehdit algısı üzerinden Ermeni halkını kontrol altında tutmayı amaçlamaktadır. Üçüncü olarak yönetim halk üzerindeki etkisini arttırmayı, iç siyasette kazanç elde etmeyi planlamaktadır.
Tüm bunların yanı sıra Rusya’nın bölge politikalarına da değinmemiz gerekmektedir. Zira bölgede devam eden çatışma halinin nedenlerinden biri de Rusya’dır. Azerbaycan ve Ermenistan’ın parçası olduğu Güney Kafkasya bölgesi Rusya için jeopolitik öneme haizdir. Rusya her iki ülkeye de silah satışı yapmaktadır. Her iki ülkenin silah ithalatında Rusya önemli bir yere sahiptir. İki ülkenin de silah envanterini Rusya menşeili ürünler domine etmektedir. Rusya’dan ithal edilen silahlar ve askeri teçhizatlar, Moskova’ya ekonomik gelir sağlarken aynı zamanda siyasi nüfuz kaynağı da oluşturmaktadır. Sözün özü, çatışmanın devamı, çözülmesi yerine sık sık tekrar etmesi, iki ülkenin birbirini güvenlik ve beka meselesi olarak algılamaları, Rusya’ya bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik nüfuzunu tahkim etme şansı yaratmaktadır. Ek olarak, Rusya, bölgede devam eden çatışmalar üzerinden Batı ülkelerinin ve kurumlarının nüfuz etmelerini engellemektedir. NATO’nun Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi’ni kurması; bölgeye yönelik proaktif politikalar benimsemesi; AB’nin bölgeye yönelik Avrupa Komşuluk Politikası belirlemesi, 1992’de başlayan Ermenistan işgali ile zamansal olarak örtüşmektedir. Sonuç itibariyle Rusya, Dağlık Karabağ çatışmasının bölgede neden olduğu istikrarsız ortam ve barıştan yoksun durum sayesinde; söz konusu ülke ve kurumların bölgeye nüfuzlarını engellemekte, yatırım ve iş birliği girişimlerini baltalamakta ve güvenlik tehdidi olarak addettiği bahse konu nüfuz girişimlerini durdurmaktadır.
Bugün itibariyle Azerbaycan, uluslararası hukuktan doğal meşru müdafaa hakkını kullanarak, Ermenistan’ın saldırılarına karşılık vermekte, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprağı olarak tanınan Dağlık Karabağ’ı işgal altından kurtarmayı amaçlamaktadır. Son çatışmalara bakacak olursak, emsallerine benzer şekilde Ermenistan’ın ateşkes ihlali yaparak Azerbaycan tarafını taciz ve provoke ettiğini, sivil yerleşim yerlerini vurduğunu ve nihayetinde birçok sivilin hayatını kaybettiğini görüyoruz. Ancak diğerlerinden farklı olarak bu defa Bakü yönetiminin ateşkes ihlaline daha önce görülmemiş bir şekilde karşılık verdiğini ve geri adım atmadığını görmekteyiz. Karşı saldırıların başladığı ilk aşamada, 10 Ermeni askeri öldürülmüş ve çatışmanın giderek büyümesi Ermenistan’ı sıkıyönetim ve seferberlik ilan etmeye zorlamıştır. Bu noktada Azerbaycan’ın bu defa neden bu ölçüde karşılık verdiği dikkat çekmektedir. Saha kaynaklarının bu minvalde aktardıklarından yola çıkarak, yönetim ve halk için artık mevcut durumun sürdürülemez olduğu, bu doğrultuda artık Azerbaycan’ın askeri çözüme başvurduğu sonucuna varılmaktadır.
Azerbaycan’a Tam Destek
Saha durumuna bakacak olursak, cephelerin yıllardır çatışmanın sürdüğü işgal altındaki rayonlar üzerinden açıldığını gözlemlemekteyiz. Saha görüşmelerinin verdiği en önemli mesaj, bu seferkinin farklı olduğu şeklindedir ki 26 yıldır ilk defa işgal edilen topraklar geri alınmaya başlanmıştır. Bu çerçevede 10’dan fazla köyün ve Murat gibi bazı kritik dağlık bölgelerin geri alınması, bilhassa Güneyde bulunan Füzuli rayonunun büyük kısmının azad edilmesi, büyük bir kazanımdır. Stratejik olarak sahayı incelediğimizde, en kritik bölge Şuşa-Laçın hattıdır. Bu hattın kontrolünün tekrar ele geçirilmesi, hem mevcut kazanımların kalıcı olmasını sağlayabilir hem de Dağlık Karabağ’ın geleceğini önemli ölçüde değiştirebilir. Ayrıca son alınan saha bilgileri doğrultusunda Hankendi ilinin boşaltıldığı iddia edilmektedir. Hankendi de-facto Dağlık Karabağ’ın başkenti ve bölgenin en büyük ilidir. Bu nedenle söz konusu ilin ve bölgenin ele geçirilmesi büyük önem arz etmektedir. Tüm bu kazanımlar ile diplomatik görüşmelere başlanabilmesi ve saha kazanımlarının kalıcı olabilmesi, izlenilen politikanın en can alıcı noktasıdır.
Türkiye, uluslararası hukuk ve ilgili BMGK kararları gereği Azerbaycan’ın meşru pozisyonuna destek vermektedir. Fakat bu defa yalnızca diplomatik değil aynı zamanda askeri ve teknik destek sağladığını da görmekteyiz. Bakü hattının diplomatik iş birliğinin ötesinde askeri ve teknik iş birliği de kazandığını idrak etmekteyiz. Ezcümle, Türkiye son dönemde farklı coğrafyalarda ve muhtelif sahalarda elde ettiği kazanımları ve tecrübeleri, Bakü yönetimi ile paylaşarak hem güç projeksiyonunu Kafkaslarda genişletmekte hem de sağladığı bu destek sayesinde, özellikle İHA/SİHA minvalinde, Azerbaycan kayda değer şekilde harekat kabiliyeti kazanmıştır. Son tahlilde de, Bakü yönetimi yıllardır Kafkaslarda süregelen çıkmazda ilk defa somut kazanımlar elde etmektedir.