Kriter > Medya Kritik |

Fransa’da Gazetecilere Şiddet


İnternette tüm kullanıcılar tarafından bilinen bazı görüntülerde şiddete maruz kalan gazetecilerin basın olduklarını bağırarak ifade etmelerine rağmen kameralarıyla hedef alındığı ve şiddetin devam ettiği açıkça gözüküyor.

Fransa da Gazetecilere Şiddet
Sarı Yelekliler’in gösterilerinde BAC polisleri (Suçla Mücadele Birimi) göstericileri tutukladı. Basın mensupları da zor anlar yaşadı, 13 Nisan 2019, Fransa

Sarı Yelekliler 17 Kasım 2018’de akaryakıt zamlarını protesto amaçlı ortaya çıkmıştı. Hızla orta sınıf kızgınlığına dönüştü ve oradan da “patronları kollayan” Macron karşıtı bir harekete. Fransa geneline yayıldı, üniversite öğrencileri hatta liseli gençler de eylemlere katıldı. Kendine ait bir marşı, manifestosu ve sembolleri olan –şimdilik– lidersiz bir harekete dönüştü. Bugünlerin tarihini yazacaklara temel ipuçlarını veren pek çok sosyal olay armağan etti.

Eğer aylardır devam eden “gilets jaunes” hareketi için bir şey söylenecek olursa Fransız İhtilali’nden beri sokak olaylarını birer başyapıta dönüştüren Fransızlar yine kendi tarzlarını ortaya koydu denilebilir. Onlar modern dünyanın tecrübeli protestocuları. Tabii 1960’lardaki gibi bu eylemlerin dünyaya ilham olup olmayacağı henüz bilinmiyor. Henüz Sarı Yelekliler bir protesto dehlizi yaratamadı. Ama kendince bir stil ortaya koydu ve uluslararası bir etki de yarattı. En azından “akaryakıt zamlarından kaynaklanan” ve hükümetin kolayca bastırabileceğini düşündüğü bir hareket olarak kalmayıp ortaya Fransız bir stil koydu.

Hükümetin ilk tepkisi eylemcilerin taleplerini gündemine almadan bastırmak şeklinde oldu. Güç kullanıldı hem de ne güç. Hükümetin açıkladığı rakamlara göre gösterilerde şimdiye kadar 11 kişi hayatını kaybetti, 2 binden fazla kişi yaralandı, 8 bin 400’den fazla kişi gözaltına alındı ve bin 796’dan fazla kişi hapis cezasına çarptırıldı.

Hasara daha detaylı bakılırsa 5 kişinin eli koptu, 21 kişi gözünü kaybetti; 204 kişi başı, 13 kişi eli, 41 kişi gövdesi, 68 kişi bacakları ve 16 kişi de belinden yaralandı.

Eylemcilere karşı Fransız polisinin takındığı tavır Avrupa Birliği (AB) tarafından defalarca kınandı. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic Fransa’ya Sarı Yelekliler’in eylemlerinde insan haklarına daha saygılı olma, barışçıl gösteri özgürlüğüne aşırı kısıtlamalar getirmeme ve biber gazı kullanımını yasaklama çağrısında bulundu. Yüksek bilançoya rağmen Fransız hükümeti sert bir tutum sergiliyor.

Protestolar devam ettikçe şiddet adeta kanıksandı. Artık Sarı Yelekliler’e şiddet haberleri eskisi gibi infial oluşturmuyor. Zira şiddet karşılıklı olarak artmaktadır. Polis şiddetini artırdıkça Sarı Yelekliler de eylemlerini ve üst sınıflara karşı nefretlerini artırmaktadır.

 

Gazeteciler Hedefte

Sarı Yelekliler protestolarını takip eden gazetecilerin polis şiddetine maruz kalmak konusunda eylemcilerden hiç farkı yok. Yaralananların 56’sı gazeteci, üstelik Fransız gazeteciler. Uluslararası yayın yapan basın kuruluşlarının mensuplarına karşı protestocular ve polis dünyadaki imajlarının sarsılmaması açısından bir nebze daha dikkatli. Uluslararası medyada yer alan gazetecilere saldırı vukuatları, Fransa vatandaşı olmadıkları için kayda geçip gözlemci kuruluşların raporlarına girmemiş de olabilir. Eylemcilerin, protestoları yansıtma biçimlerinden memnun olmadığı, polisin de protesto görüntülerini çekmesini engellemek istediği Fransız gazeteciler konuyu defalarca yargıya taşımış bile.

Sınır Tanımayan Muhabirler (RSF) “gilets jaunes” eylemlerinde gazetecilere karşı şiddet kullanımını raporlaştırmıştır. Zaten internette bol bol izaha gerek duyulmayacak şekilde polisin gazetecileri itip kaktığı, kameralarını yerlere attığı görüntüler mevcuttur. Yani Fransız polisi gazetecilere “şiddet uygulamadığını” söyleyecek durumda değil. Olsa olsa onlar gazeteci değildi veya orada ne amaçla bulundukları belirsizdi gibi güvenlik perspektifli bir savunma getirebilir. O sebeple RSF raporu şiddete uğrayan gazetecilerin isimlerini çalıştıkları kurumlarla beraber veriyor. Yasal basın kuruluşlarına çalışan bu gazetecilerin şiddete uğradıkları esnada başlarında “basın” yazan kasklarının olduğu, üzerinde açıkça basın olduğunu belirten yelekler giydikleri, önlerinde çalıştıkları kurum ve isimlerini açıkça belirten kimlik kartları olduğu halde bilerek polis şiddetine uğradıklarını ifade ediyor.

Rapora göre Fransız polisi genellikle fotoğraf çeken muhabirlerin makinelerini hedef alıyor ve “yakın mesafe”den saldırıyor. Elbette en yoğun şekilde hedef alınanların foto muhabirleri olması ise tesadüfi değil. Genellikle şiddetin ortasında kalan veya bilinçli olarak “arbede”ye yaklaşanlar onlar. Burada “arbede” kelimesini bilerek seçtim. Çünkü “arbede” aslında birçok hukuksuzluğa da zemin oluşturacak bir durum. Üzerinde açıkça basın yazmasına rağmen gazetecilerin hedef alınması tam da bu yüzden “Şiddetin ortasında kaldı” veya “Yanlışlıkla zarar gördü” veya “yanlışlıkla zarar gördü” şeklinde örtbas edilebiliyor. Halbuki RSF’nin raporunda karakolda gazetecilerin verdiği şikayetlere dayanarak ifade edildiği üzere gazeteciler “arbede arasında kalmak” veya “yanlışlık” ile değil doğrudan hem de sırt ve boyun bölgelerinden hedef alınarak şiddete maruz kaldıklarını belirtiyor.

İnternette tüm kullanıcılar tarafından bilinen bazı görüntülerde şiddete maruz kalan gazetecilerin basın olduklarını bağırarak ifade etmelerine rağmen kameralarıyla hedef alındığı ve şiddetin devam ettiği açıkça gözüküyor. Birkaç örnek vermek gerekirse ParisienAujourd’hui en France gazetesinin fotoğrafçısı Yann Foreix Şanzelize’deki gösterilerde ensesinden bilinçli olarak yaralanıyor ve şuurunu kaybederek hastaneye kaldırılıyor. Simon Louvet isimli, 76 actu internet sitesi için çalışan gazeteci Rouen’de bir gözaltını filme alırken polisin saldırısına uğruyor. Gazetecinin kendi Twitter hesabındaki ifadelerine göre polis bilinçli olarak Louvet’i hedef alıyor ve bir başka polis memuru sol eline copla vuruyor. Liberation gazetesi için çalışan fotoğrafçı Thibaud Moritz ise Bordeaux’daki protestoları takip ederken hemen hemen aynı şekilde polisin bilinçli saldırısına uğruyor. The Hans Lucas Studio’nun fotoğrafçısı Jeremie Lusseau da yine polisin yaptığı gözaltıları filme alırken polisin “Sıradaki sen olacaksın, hem ağzını hem kameranı kıracağım” tehdidine maruz kaldığını söylüyor.

Yine QR koddan ulaşılabilen çok yaygın bir video Fransız gazeteci Nicolas Gregoire’nun Toulouse’da polisin saldırısına uğrayışı ve kamerasının zarar görüşünü gösteriyor. Burada hedef alınanın “gazetecilik” olduğu aşikar.

Elbette olayların fotoğraflanmasından oldukça rahatsızlar. Öyle ki dünyaca ünlü Fransız ajanslarının muhabirleri dahi bu şiddetten payını alıyor. Gazetecilerin ifadelerine göre polisin gazetecilere yaygın olarak saldırma şekli kamera ve çekim ekipmanlarının yanı sıra kask, gaz maskesi ve diğer güvenlik sağlayıcı eşyalarına da el konulması. Bu durumla karşı karşıya gelen muhabir güvenlik sebebiyle saha çalışmasına ara vermek zorunda kalıyor.

Gazetecilerin ekipmanlarına el koymak polis için o an gazeteciyi alandan uzaklaştırmanın bir yolu. Geçen sene Fransa’da Visa d’Or ödülünü alan gazeteci Veronique de Viguerie fotoğrafçı bir arkadaşıyla eylemleri takip ederken polisin ellerinden kask ve maskelerini almasını bir caydırma politikası olarak değerlendiriyor. Eğer gazeteci polise kamerasını veya ekipmanlarını vermekte direnirse gözaltına alınmak tehlikesiyle karşı karşıya geliyor. RSF bütün bu olanlar karşısında Fransız Ombudsmana bu şiddet eylemlerini incelemek üzere bir çağrıda da bulunmuştur.

Basın mensupları, “Sarı Yelekliler”in Fransa’daki akaryakıt zamları ve kötüleşen ekonomik koşulları protesto ettiği gösterileri zorlu şartlar altında takip ediyor.

Maalesef bu saldırılar sebebiyle henüz herhangi bir polis için dava görülmüş değil. Macron göstericilerle anlaşmak için geri adım atmış gözüküyor fakat sırada bir dizi tazminat davasının beklediğini görmek çok zor değil. Macron’un uzlaşma meselesi gün geçtikçe daha çetrefilli ve zor bir hal alıyor.

Fransız gazeteciler için hal böyleyken dünyadan Sarı Yelekliler eylemlerinin çekiciliği ve biricikliğinin cazibesine kapılan binlerce gazeteci de Fransa’ya akın etti. Bunlar içinde daha evvel orada bir ofis tutmamış ve düzenli muhabiri bulunmayan basın kuruluşları da var. Bu basın kuruluşu mensuplarının bir kısmının vize talebi reddedildi. Neden olarak da “daha evvel Fransa’da gazetecilik yapmamış ve akredite olmamış olması” gibi nedenler gösterildi. Yani aslında bugün “Şimdi hiç lazım değilsiniz” demek istendi.

 

İki Ateş Arasında

Tabii gazetecilere şiddetin bir tek polisten geldiğini söylemek mümkün değil. Protestocular da sıklıkla sahada işini yapan gazetecilere saldırmakta. 8 Aralık 2018’de Türkçe konuşan bir eylemci de sahada işini yapan TRT muhabirine saldırılmıştı. Avrupa’da özellikle Fransa ve Almanya’da özenle desteklenen Türkiye karşıtı muhalefetin kendi ülkelerinde de eyleme dönüşmesinin tehlikesini Türkiye defalarca dile getirmişti. Tabii bu konu ancak başka bir yazının konusu olabilir.

Protestocuların tepkileri genellikle Macron yanlısı yayın yaptıkları ve eylemleri düzgün ifade etmediğini düşündükleri gazetecilere ve medya binalarına yöneliyor. France Television, 24-Hour TV News gibi kanalların önünde gruplar halinde toplanılıp “iş birlikçiler”, “bunlar yalan haberler” diye sloganlar atılıyor.

Sarı Yelekliler’in kamerasını alıp kırdığı ve hangi yayından geldiğini bilmediği halde gazeteciyi “düzen destekçiliğiyle suçladığı” videolar da mevcut. Fransa’da gazetecilik yapan ve ismini vermek istemeyen bir dostum şunları söylüyor: “İki taraflı hırpalanıyoruz ve kimseye derdimizi anlatamıyoruz. Bazen aslında bize ne gerek var diye düşünüyorum çünkü biz bu haberleri yazmadan zaten her şey sosyal medyadan yayılmış oluyor. Protestocular da her şeyi çekip sosyal medyaya koyuyor ve herkes kendi hikayesini ezberlemiş oluyor.” Ayrıca bu gazeteci arkadaşım protestocuların yerleşik medyayı düzenin bir kurumu olarak algılamakta haksız olmadığını da düşünüyor.

Belki de medya, protestolar ve sahada işini yapan gazeteciler arasında dönen tartışma artık yeni ve oldukça eşitlikçi bir adaletsizlikler düzenine girildiğini gösteriyor.

2013’te Tahrir Meydanı’nda ve Mısır’da olanları canlı izlerken göstericilerin her şeyi anlık bir şekilde çekip sosyal medyaya koyması yeni bir durumdu. Bu yeni durum bir moda halini almış ve Arap Baharı’nın şekillenmesinde oldukça önemli bir rol oynamıştı.

Bu pervasız ve ölçüsüz bilgi akımı sadece Arap toplumlarıyla sınırlanmadı elbette. 2013’te Gezi Parkı Şiddet Eylemleri esnasında orantısız bir dezenformasyon yayılmıştı ve sosyal medyadan kullanıcılar eliyle yayılan bu yalan bilgiler dünya basınında ciddiye alınarak haber dahi olmuştu. Bugün Sarı Yelekliler sosyal medyayı oldukça aktif kullanarak söylem ve eylemlerinin anlatısını kendileri biçimlendirmekte. Artık “bazı ülkelerde bir şeyleri kahretmek” için kullanılan araçlardan bu araçları üretip destekleyen ülkelerin de kurtulması zor gibi gözüküyor. Evet, her şey orada ve sosyal medyada. Belki de bu yüzden bu yazıya bile gerek yok aslında. 

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası