İran’ın dış politikası konuşulduğu zaman genellikle ya Batı ile olan problemleri ve bu problemlerin somut izdüşümlerinden olan “nükleer mesele” ya Tahran’ın bölgesel siyaseti ya da yayılmacılığı konu edilmektedir. Bu anlamda gözden kaçan ya da yeteri kadar ilgi görmeyen bir diğer dış politika gündemi, İran’ın uzun yıllardır yatırım yaptığı Afrika politikasıdır. Üstelik İran’ın Afrika’ya olan ilgisi, İslam Cumhuriyeti ile sınırlı değildir. Şah döneminden bu yana İran, Afrika’yı çeşitli saikler uyarınca önemli bir dış politika uygulama alanı olarak telakki etmiştir. Her dönemde farklı bir hedef ve motivasyon doğrultusunda Afrika’ya açılmaya çalışan İran’ın Afrika siyasetinin değişmeyen tek niteliği, ekonomik getiri odaklı olmaktan ziyade ideolojik ve siyasi oluşudur.
Tarihsel Süreç
Muhammed Rıza Şah döneminde İran, Soğuk Savaş bağlamında üstlendiği (ya da ABD tarafından atanan) rolü uyarınca Afrika’ya komünizmin yayılmasını engellemek üzere yönelmiştir. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı sonrası post-kolonyal dönemde bağımsızlıklarını yeni kazanan Üçüncü Dünya ülkelerinin, Sovyetler Birliği’nin etkisine açık olması, ABD’yi ve dolayısıyla İran’ı bu anlamda hassas kılmıştır. Petrol gelirlerinin getirdiği ekonomik zenginlik, İran’ın Afrika ülkelerine yardım edebilmesini mümkün kılmış ve özellikle Kuzey Afrika ülkeleriyle ilişkilerini ilerlemesini sağlamıştır. 1975’te İran ile Irak arasındaki Şattülarap su yoluna dair anlaşmazlığı geçici olarak çözüme ulaştıran görüşmelerin ve anlaşmanın Cezayir’in arabuluculuğu ile yapılması bu bakımdan önemlidir.
İslam Devrimi sonrasında Ayetullah Humeyni’nin formüle ettiği “devrim ihracı” politikasının bir ürünü olarak İran Afrika’ya açılımını bu kez “Şiilik” zemininde gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda ideolojik çalışmalara ağırlık verilmiştir. Humeyni döneminde cumhurbaşkanlığı yapan, şimdiki dini lider Ali Hamaney, 1986’nın başında Afrika turuna çıkarak aralarında Mozambik, Angola, Zimbabve ve Tanzanya’nın olduğu ülkeleri ziyaret etmiştir. Bu ziyaretler sırasında söz konusu ülkelerdeki altyapının geliştirilmesi adına kalkınma yardımlarını içeren çeşitli anlaşmalar imzalamıştır. İran o dönemde askeri olarak da Afrika sahasına dahil olmaya çalışmıştır. 1989’da Sudan’da gerçekleşen darbede İran, Ömer el-Beşir’e silah desteği sağlamıştır.
Humeyni’nin ölümüyle birlikte Ali Hamaney, Uzmanlar Meclisi tarafından yeni dini lider olarak seçilirken Meclis Başkanı Haşimi Rafsancani de halk tarafından yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmişti. Rafsancani döneminde İran’ın Afrika ilgisi azalarak devam etmiştir. 1991’de Senegal’i ziyaret eden Rafsancani’nin başka bir Afrika ülkesi ziyareti olmamıştır. İran’ın Rafsancani sonrası reformist Cumhurbaşkanı Hatemi de yalnızca 1998’de Güney Afrika’ya ziyarette bulunmuştur. Rafsancani ve Hatemi döneminde Afrika’ya olan ilginin nispeten azalması, bu iki ismin ideolojik olmaktan ziyade pragmatik bir dış politika takip etmelerindendir. Özellikle Hatemi, Batı ülkeleri ile yumuşama ve diyalog temelli bir dış politika yürütmüştür. Humeyni’nin formüle ettiği “devrim ihracı” siyaseti, Rafsancani ve Hatemi dönemlerinde görece düşüşe geçmiştir.
Ahmedinejad: Hamaney'in Afrika Söyleminin Takipçisi
Afrika’nın İran dış politikasında yeniden önem kazanması, muhafazakar ve popülist olarak isimlendirilen Mahmud Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı dönemine (2005-2013) rastlar. Ahmedinejad, şimdiye dek görev yapan İran cumhurbaşkanları içerisinde en çok Afrika ülkesi ziyaret eden cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmiştir. Ali Hamaney’in formüle ettiği “direniş ekseni” söylemini benimseyen Ahmedinejad, Afrika’yı İran dış politikasında önemli bir noktaya oturtur; Afrika, direniş ekseninin bir parçası olarak telakki edilir. Dolayısıyla “devrim ihracı”, yerini benzer bir ideolojik içerik fakat farklı bir isimlendirme ile “direniş ekseni” kavramsallaştırmasına bırakır.
Ahmedinejad döneminde Afrika ülkeleri ile pek çok ticari anlaşma imzalanmış, kalkınma ve altyapı yardımları gerçekleştirilmiştir. Gana ile ortak bir iş birliği konseyi kurulmuş, Senegal’de otomobil fabrikası inşa edilmiş, Sudan ile otomobil montaj fabrikası kurulumu ve askeri iş birliği anlaşması, Kenya ve Cibuti ile ticaret anlaşmaları yapılmıştır. İran’ın Afrika ülkelerine yaklaşımının temelini, enerji, tarım, gıda, inşaat, mühendislik ve tıp alanlarında destek teklif etmek ve böylelikle ilişkilerini geliştirmeye çalışmak oluşturmuştur.
Ahmedinejad’dan sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Hasan Ruhani döneminde İran’ın dış politika doğrultusu Batı’ya kaymış ve nükleer müzakereler birinci önceliği oluşturmuştur. Bu dönemde Batı karşıtı retorik ve eylemlerde bir yumuşama kendini göstermiş, dolayısıyla Afrika’ya olan ilgi de azalmıştır. Yine de İran’ın Afrika’daki faaliyetleri belirli bir ölçüde devam etmiştir. ABD’nin 2018’de nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran üzerinde yeniden ağır yaptırımlar uygulamaya başlamasından sonra İran siyasetinde ABD ve Batı karşıtı anlayış güç kazanmıştır. Yeni İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, kendi döneminde İran’ın komşuları, Doğu ve Afrika ülkeleri ilişkilerin geliştireceğini açıkça ifade etmiştir. Ağustos ayında Gine-Bissau Meclis Başkanı Cipriano Cassamá’yı makamında kabul eden Reisi, “Yeni hükümet Afrika ile iş birliğinin geliştirilmesi için tüm olanaklarını ciddiyetle seferber edecektir” şeklinde konuşmuştur.
Tahran’ın Afrika Siyasetinin Sebepleri ve Araçları
Tahran’ın Afrika açılımının sebeplerinden biri, kıtadaki ülkeleri BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi’nde kendisine destek vermeleri için kullanmaya çalışmaktadır. İslam Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana İran, Bağlantısızlar Hareketi gibi oluşumlar üzerinden ya da doğrudan Afrika ülkelerindeki etkisini, ABD’yi frenlemek amacıyla kullanmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla İslam Devrimi öncesi mevcut olan anti-Sovyet motivasyonunun yerini devrim sonrasında anti-ABD motivasyonu almıştır. Tahran’ın Afrika’ya yönelmesinin bir diğer sebebi ise ABD yaptırımlarından kaynaklanan ekonomik kaybın Afrika ülkeleri ile ticaret yoluyla telafi edilmesidir. Ancak İran’ın bugüne kadar Afrika’ya yaptığı yatırımların ekonomik karşılığını tatmin edici bir şekilde aldığı söylenemez. İdeolojik ve siyasi faktörler, İran’ın Afrika siyasetinde daha ağır basmaktadır.
İran Afrika’da camiler, medreseler, İran Kızılayı, İmam Humeyni Yardım Komitesi ve El-Mustafa Üniversitesi gibi yumuşak güç kurumları yoluyla faaliyetlerini sürdürmektedir. İran Kızılayı’nın 14 Afrika ülkesinde sağlık merkezleri bulunmaktadır. Faaliyet gösterdiği bölgelerde Şiiliği ve İran’ın resmi ideolojisini yaymayı amaçlayan El-Mustafa Üniversitesi, 2020’de ABD Hazine Bakanlığı tarafından yaptırım listesine alınmıştır. Merkezi İran’ın Kum kentinde bulunan ve Güney Afrika’da da bir şubesi olan El-Mustafa Üniversitesi’nin Nijerya, Tanzanya ve Togo’da da daha alt seviyede okullar ve yardım dernekleri üzerinden çeşitli faaliyetleri bulunmaktadır. Her yıl binlerce El-Mustafa Üniversitesi öğrencisi Afrika’dan İran’a götürülmekte ve kendilerine eğitim verilmektedir. Nijeryalı ünlü Şii din adamı ve Nijerya İslami Hareketi lideri İbrahim Zakzaki’nin de El-Mustafa Üniversitesi mezunu olduğu bilinmektedir.
Tahran’ın Şiiliği yaymak üzere bölgede faaliyet göstermesi pürüzsüz bir süreç şeklinde ilerlemiyor. Bazı ülkeler bu duruma kimi zaman tepki göstermektedirler. 2018’de Fas, Batı Sahra’nın bağımsızlığını savunan Polisario Cephesi’ne destek verdiği gerekçesiyle İran’daki büyükelçisini geri çekmişti. Fas’ın iddiasına göre İran, Lübnan Hizbullah’ı ve Cezayir büyükelçiliğindeki diplomatları üzerinden Polisario Cephesi’ni destekliyordu. Mayıs 2021’de de Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, İsrail Lobisi olarak da bilinen Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi’nin (AIPAC) yıllık toplantısına online olarak katılmış ve İran’ın Kuzey Afrika ve bilhassa Fas’ta vekil kuvvetleri üzerinden istikrarsızlığı beslediğini iddia etmiştir.
Bunun yanında İran’ın Afrika’daki faaliyetleri, bölgesel rakiplerinin eylemlerinden de etkilenmektedir. İran bu doğrultuda Suudi Arabistan ve BAE’nin Afrika’daki etkisini kırmaya da yönelmektedir. Bir diğer ifadeyle Ortadoğu’da söz konusu ülkeler arasındaki rekabet Afrika’da da kendini göstermektedir. Bu anlamda zaman zaman Suudi Arabistan’ın etkisi altındaki kimi Afrika ülkeleri İran’a karşı pozisyon almaktadırlar. Mesela, 2016’nın başında Şii din adamı Ayetullah Nimr’in Suudi Arabistan tarafından idam edilmesi sonrası yaşanan İran-Suudi Arabistan krizinde, Somali, Sudan ve Cibuti, Suudi Arabistan’ın yanında yer alarak İran ile diplomatik ilişkilerini kesmişlerdir.
Sonuç
İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanlığı döneminde İran, Batı dışı alternatifler arama ve “direniş ekseni” söylemi uyarınca Afrika’ya olan yatırımlarını artırmaya çalışacaktır. Öte yandan Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere pek çok aktörün de Afrika sahasına ilgilerini artırmak, İran’ı bölgede ciddi bir rekabetin beklediğini göstermektedir. Üstelik İran’ın ideolojik faaliyetleri pek çok Afrika ülkesini de rahatsız etmektedir. Öte yandan kıtadaki istikrarsızlıklar ve krizler, İran’ın faaliyetlerini artırması için fırsatlar ortaya çıkaracaktır. Ortadoğu’daki milis aktivizmine benzer biçimde İran askeri açıdan da Afrika’da kendine yer bulmaya çalışacağının sinyallerini vermektedir.