19 Ocak 2024'te Türkiye, kendi astronotu Alper Gezeravcı'yı uzaya başarıyla fırlatarak, ulusal uzay keşfi yolculuğunda kritik bir mihenk taşı elde etti. Bu önemli başarı, Türkiye'nin uzay sektörüne dönük artan ilgisini pekiştirmiş ve Türkiye’nin günümüz küresel uzay yarışındaki atılımını kanıtlamıştır. Bu bağlamda 2021'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Milli Uzay Programını açıklaması, Türkiye'nin uzay sektörüne olan adanmışlığını vurgulamıştı.
Türkiye'nin günümüzde insanlı uzay çalışmalarına aktif katılımı, geçmiş dönemlerdeki kazanımlarına dayanmaktadır. Türkiye’nin bu kazanımlarından biri ve sektördeki kilometre taşı Türk Uzay Ajansı'nın (TUA) 2018’de kurulmasıdır. O dönemde yetmişe yakın ülkenin kendi ulusal uzay ajansına sahip olduğunun kayda alınması gerekmektedir. O zamandan günümüze, küresel uzay ajanslarının sayısı doksana yükselmiş ve sayıda görülen bu artış, uzay çalışmalarının giderek daha rekabetçi bir hal almasına yol açmıştır. Türkiye'nin kendi uzay ajansına sahip ülkeler arasına girmesi, Türkiye’nin uzay keşif çalışmalarına ve teknolojik yeniliklere olan odağını vurgulayan stratejik bir gelişmedir.
Kuruluşundan günümüze TUA; TÜBİTAK UZAY, TÜRKSAT ve çeşitli devlet kurumları ile özel sektör şirketleriyle iş birliği yürüterek, Türkiye'nin küresel uzay topluluğu içindeki profilini güçlendirmek için özverili çalışmalara imza atmaktadır. Bu aktörlerin ortak çabaları, sürekli gelişen uzay sektöründe, Türkiye'yi önemli bir oyuncu olarak konumlandırmaya odaklanmıştır. Türkiye'nin ilk astronotunu uzaya göndermesi, bu çabaların şimdilik doruk noktası ve önemli bir kilometre taşı olmuştur. Bu bağlamda, Türkiye'nin kendi astronotunu uzaya gönderme başarısı; stratejik, ekonomik, bilimsel ve önemli bir şekilde psikolojik boyutları kapsayan çok yönlü bir anlam taşımaktadır.
Stratejik Boyut: İlk Hareket Eden Olma Avantajlarını Maksimize Etme
Son zamanlarda uzay sahası, çağdaş bir uzay yarışının başlangıcını işaret eden kritik bir ilgi alanı olarak ortaya çıkmıştır. Bu yarış, başlıca Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin arasında yaşanmaktadır. Ancak günümüz uzay yarışı, sadece bu büyük güçlerin katılımıyla sınırlı değildir. Teknolojik ilerlemeler sayesinde diğer devletler ve hatta devlet dışı aktörler de uzay sahasına erişebilir hale gelmiştir ve bu yarışa dahil olabilmektedir. Ayrıca ortaya çıkan teknolojilerin çift kullanımlı doğası, uzayı hem sivil/ticari hem de askeri amaçlar için kullanılabilir bir sahaya çevirmiştir. Çeşitlenen bu gibi muhtemel amaçlar ve uzaya erişilebilirliğin artışı, uluslar için kritik bir stratejik kararın alınmasını gerekli kılmıştır: Sunulan fırsatları yakalayarak, bir ilk hareket eden mi olunacak, yoksa yabancı öncülerin bağımlısı bir takipçi olarak mı kalınacak? Bu karar, bir ulusun prestijini ve küresel hiyerarşideki konumunu derinden etkilerken, bağımlı olacak ülkelerin uluslararası sistemde daha az güçlü olacağı anlamına da gelecektir.
Ayrıca ABD ve Çin arasında yaşanacak bir “teknolojik ayrışma” (decoupling) olasılığı, teknolojik egemenliğin ve bağımsızlığın önemini artırmaktadır ki bu durum uzay keşif/araştırma çalışmalarında öncü konumuna gelmenin önemini de artırmaktadır. Bu alanda güçlü bir varlık oluşturmak, ulusal strateji ve küresel konumlandırma için giderek daha hayati hale gelmektedir.
Türkiye için, ilk astronotunu uzaya fırlatmak, uzay alanında öncü bir güç haline gelme hedefine doğru atılmış kıymetli bir adımdır ve uzay alanında bu başarıya ulaşamamış ülkeler üzerinde stratejik bir üstünlük sağlamak anlamına gelmektedir. Bu kilometre taşı, Türkiye'yi Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ) astronot göndermeyi başaran 22 ülkeden biri haline getirmiştir. Yaklaşık 70 yıllık süre zarfında, takribi 650 kişi uzaya yolculuk etmiştir ve bu astronotların çoğu ABD'den ve ardından Rusya'dan gönderilmiştir. Bu durum, Alper Gezeravcı’yı oldukça özel bir gruba dahil etmektedir ve Türkiye’nin uzay keşfi tarihinde dikkate değer bir başarı olarak kaydedilmiştir. Bu kısıtlı rakamlar, uzay keşfinin zorluğunu açıkça göstermektedir ve geçmişte uzay erişiminin sınırlı sayıda ülkeye ait olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda ilk astronotunu uzaya göndermek, Türkiye'nin uzay teknolojisindeki artan yeteneklerini simgelemekle kalmamakta, aynı zamanda onu küresel uzay topluluğunda yükselen bir güç olarak konumlandırmaktadır. Ayrıca, uzayın araç/varlıklar ve faaliyetler için sınırlı operasyonel alana sahip olduğunu kabul etmek hayati önem taşır ki bu durum uzay teknolojileri ve keşiflerinde hızlı bir uzmanlık gerekliliğini vurgulamaktadır.
Dahası, UUİ’de astronotlar arasındaki iş birliği ve etkileşim, taraflar arası ek değer kazanımını sağlamaktadır. Bu uzmanlık, bu alanda ilk hareket eden olmayı hedefleyen herhangi bir devlet için anahtar niteliğindedir. Türkiye'nin ilk astronotunu uzaya göndermesi, bu yönde atılmış kritik bir ilk adımı temsil etmektedir. Bu görev aracılığıyla elde edilen değerli deneyim, aynı zamanda Türkiye'nin Ay Araştırma Programı için temel bir unsudur. Böylece, Gezeravcı’nın UUİ’ye gitmesinin, ülkenin uzay yeteneklerini geliştirmede stratejik öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Ekonomik Boyut: Genişleyen Uzay Ekonomisi
Son dönemdeki uzay faaliyetlerindeki artış, devlet kaynaklarından gelen yatırımlardaki artışlarla eş zamanlı gerçekleşmiştir. 2022’de, küresel hükümet harcamaları uzay programları için etkileyici bir yükselişle 103 milyar dolara ulaştı. Küresel hükümet harcamaları, bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında yüzde 9'luk bir artışa işaret etmektedir. ABD ve Çin, küresel hükümet uzay harcamalarının yaklaşık yüzde 72'sini oluşturarak ana katkı sağlayıcılar olmuştur. 2022’de dikkat çekici bir şekilde, harcama oranında bir değişiklik görülmüştür. ABD'nin küresel harcamalardaki payı, 2000’deki yüzde 76'dan 2022'de yüzde 62'ye gerilemiştir ki bu da uluslararası uzay faaliyetlerinde daha geniş bir katılım ve genişlemeye işaret etmektedir. Devlet yatırımlarının ötesinde, ticari uzay çalışmalarında da dikkate değer bir büyüme yaşanmıştır. SpaceX ve Blue Origin gibi özel kuruluşlar, uzay pazarında giderek daha etkili hale gelmektedir.
Bu gibi çeşitli katılımcıların sektöre akını ve artan finansman, uzay varlık üretimi, fırlatmalar, AR-GE, yer ekipmanları ve hizmetleri ve daha fazlasını kapsayan uzay pazarının toplam değerini 2022'de 464 milyar dolara yükseltmiştir ve pazarın önümüzdeki on yılın sonuna kadar 737 milyar dolara ulaşması öngörülmektedir.
Bu eğilimler, genişleyen uzay pazarında aktif katılımın ekonomik faydaları en üst düzeye çıkarmanın önemini vurgulamaktadır. Halihazırda çeşitli uzay faaliyetlerinde yer alan Türkiye, ilk astronotunu uzaya göndererek bu dinamik ekosistemdeki konumunu güçlendirmeye hazırdır. Bu sayede pazar payını, etkisini ve küresel prestijini artırmak için paha biçilmez bir deneyim kazanmaktadır.
Bilimsel Boyut: Deneylerin Geniş Çaplı Etkisi
Alper Gezeravcı'nın UUİ’deki 14 günü; genetik, metal alaşımlar, propolis ve algler gibi alanlarda 13 farklı deney yaparak geçecektir. Bu süre zarfında toplanacak olan veriler, Türkiye'deki bilim insanlarına değerli bulgular sağlayacak ve çeşitli çalışma alanlarına önemli katkılarda bulunacaktır.
Uzay deneyleri, dünyada tekrarlanamayan benzersiz araştırma ortamları/fırsatları sunması veya dünyada yapılmak istendiğinde çok daha uzun süreceği için kritik önem taşımaktadır. Uzaydaki mikro yerçekimi ortamı, dünyada mümkün olan kısa süreli simülasyonlardan farklı olarak, daha geniş ve derinlemesine araştırmalara olanak tanımaktadır. Bu ortam, özellikle uzay varlıklarıyla ilgili çalışmalar ve hızlandırılmış yaşlanmayı ve hareketsiz yaşam tarzlarını taklit eden insan vücudu üzerindeki etkileri anlamak için göz ardı edilemez bir uygunluğa sahiptir. Bu araştırmaların sonuçları, sadece dünyadaki sağlığı ve yaşam kalitesini iyileştirmekle kalmamakta, aynı zamanda uzun süreli uzay görevleri için hazırlıklara katkı sağlamakta ve astronot sağlık yönetiminin geliştirilmesine yardımcı olmaktadır.
Gezeravcı'nın görevi, Türkiye'nin savunma sanayiine etki etmeyi hedefleyen gMETAL gibi önemli deneyler ve uydular için elektronik kart üretimine odaklanan MİYOKA gibi projeleri içermekte ve Türkiye'nin yerli uzay varlığı üretimine katkı sağlamaktadır. UYNA ve UzMAn gibi projelerin, yerli uzay teknolojilerinin gelişiminde ve Milli Uzay Programının istikrarlı bir şekilde işletilmesinde rol oynaması beklenmektedir.
Ayrıca, insan sağlığına odaklanan MİYELOİD ve MESSAGE deneyleri ile Muşlu öğrenciler tarafından önerilen propolisin antibakteriyel özellikleri üzerine bir çalışma olan PRANET, görevin kapsamlı bilimsel boyutunu sergilemektedir. PRANET'teki öğrenci katılımı, Türkiye'nin uzay görevinin bir başka önemli yönünü vurgulamaktadır: Genç yetenekleri yetiştirmek ve tüm sektörlerde yeniliği teşvik etmek. Bu durum, hükümetin uzay ve teknoloji alanlarında ulusal yetenekleri yetiştirme taahhüdünün yansımalarından yalnızca biri olmuştur.
Psikolojik Boyut: “TEKNOFEST Gençliğini” Teşvik Etmek
Uzay hiçbir zaman hayallerimin bir parçası olmadı, çünkü bir ülke olarak bu alandan tamamen dışarıdaydık. Bu yüzden uzay söz konusu olduğunda belgesellerde veya filmlerde gördüğümde kendime hemen bunu söylerdim: ‘Hey, bu hayal diğer milletlere ait…’ Türkiye gibi bir ülke için önemli çünkü çocuklarımızın hayallerini her zaman engelleyen bir perdeyi aralıyor. Benim adım önemli değil. İnsanlar için önemli olan, ülkelerinin uzaya, gökyüzünün sınırlarına değil, uzayın derinliklerine hayal kurabilmek için geleceğe adım atmak konusunda ne kadar kararlı olduğunu hatırlamalarıdır.
UUİ'ye gitmeden önceki tanıtım videosunda Türkiye'nin ilk astronotu Gezeravcı, Türkiye'nin ilk insanlı uzay görevinin devlet için ne anlama geldiğinin özünü bizlere iletmektedir. Bilimsel önemi ve Türkiye'nin gelecekteki uzay çabalarını şekillendirme potansiyelinin ötesinde, görev Türk halkı için çok yüksek bir psikolojik tümseğin aşılmasına katkı sağlamaktadır.
Gezeravcı'nın sözleri, dönüştürücü bir anı vurgulamaktadır: Uzay keşfinde bir zamanlar sadece bir izleyici olan Türkiye, artık önemli bir oyuncu olarak sahneye adım atmaktadır. Teknolojik gelişmede ve uzay teknolojilerinde kararlı adımlarla beslenen bu geçiş, Türkiye'yi küresel uzay ekosistemine eklemlemektedir. Uyduların fırlatılması gibi önceki başarılar hiç şüphesiz önemlidir ancak ilk Türk astronotunu uzaya göndermek, psikolojik engelleri aşmada çığır açan bir başarı ve uzay keşfine yönelik ulusal zihniyeti derinden canlandırıcı bir gelişmedir.
Son yıllarda Türkiye, büyük ölçüde, Milli Teknoloji Hamlesi aracılığıyla teknolojik yeniliklere odaklanan hükümet politikaları tarafından yönetilmektedir ki bu anlayış sayesinde alan dahilindeki engeller sistematik olarak aşılmaktadır. İnsansız otonom araçlar alanında ilerlemeler ve yerli otomobil TOGG'un imalatı gibi ulusal kilometre taşları, bu ilerlemelerin kanıtlarından yalnızca bir kaçıdır. Bir Türk astronotun uzaya çıkarılması, teknolojik gelişmelere sağlayacağı katkılarının yanı sıra Türk ulusuna çok daha yüksekleri hedeflemeyi ilham etmektedir. Bu, Türkiye'nin dünyanın teknolojik olarak gelişmiş ülkeleri arasında yer almak ve uluslararası alanda önemli bir oyuncu olarak kendini göstermek hedefinin açık bir göstergesidir. Bu alanda gerçekleştirilen her başarı gökyüzünün sınır olmadığı, sadece başlangıç olduğu bir geleceğe doğru ilerlemektedir.
Bu ilerlemelerin katalizörü, Türkiye'de "TEKNOFEST gençliği" olarak adlandırılan dinamik yeni nesildir. Bu terim, TEKNOFEST'in genç nesillerin anlayışındaki kilit rolünü ve kendi potansiyellerine dönük yeşeren inançlarını vurgulamaktadır. Ortaya çıkan bu gençlik, çeşitli engellere rağmen özgüvenli ve var olan sınırların aşılabilirliğine dönük farkındalığa sahiptir. Sonuç olarak Gezeravcı'nın uzaya yolculuğuna tanıklık etmek, bu genç yenilikçiler için ek bir ilham kaynağı olarak hizmet etmekte, hedeflerini ve hayallerini pekiştirmektedir.
Özetle, Türkiye uzay yolculuğunun erken aşamalarında olup, önünde önemli bir yol bulunmaktadır. Ancak, ilk astronotunu UUİ'ye gönderme gibi belirli bir vizyon ve stratejik kararlar alan ve teknolojik yeniliği ve gelişimi devamlı teşvik eden Türkiye, uzay keşfinde önemli bir oyuncu olarak ortaya çıkmak için iyi bir konumda bulunmaktadır.