ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz ay Suriye’deki Beşşar Esed rejimi hedeflerine karşı onayladığı çokuluslu hava saldırılarının ardından ABD’nin bölgedeki strateji ve hedefleriyle ilgili tartışma yeniden alevlendi. Trump’ın “Suriye’den bir an önce çıkacağız” açıklamasını yaptığı 29 Mart’tan yaklaşık iki hafta sonra Esed rejimini Doğu Guta’nın Duma bölgesinde gerçekleşen bir kimyasal saldırı dolayısıyla vurması kafaları karıştırmış gibi görünüyor.
Aslında ortada herhangi bir gizem yok. Trump’ın iktidara gelmeden önce yani 2016 içerisindeki seçim kampanyası boyunca ağırlıklı olarak dış politikada iki temayı ortaya çıkardığını gördük: Birincisi Trump DEAŞ’ı en hızlı kendisinin yenebileceğini belirterek eski Başkan Barack Obama yönetimini başarısızlıkla suçluyor, kimyasal silahlarla ilgili kırmızı çizgi uyarısını yerine getirmediği için küçümsüyordu. İkincisi Trump Ortadoğu’da ABD’nin özellikle Irak gibi ülkelerde gerçekleştirdiği işgal ve müdahalelerden dolayı ortaya çıkan zarardan sıkça söz ediyor ve bunu eleştiriyordu.
İşte geçtiğimiz ay peş peşe gelen bu iki karar da bu iki Trump duruşuyla ilgili. Trump geçen yıl yine Nisan’da Suriye’de gerçekleşen bir kimyasal saldırının ardından harekete geçmişti. Bunda özellikle kızı Ivanka Trump’ın kendisine gösterdiği ve ağzından köpükler çıkan çocuk ve kadın görüntülerinin etkili olduğunu ABD medyası geniş bir şekilde yazdı. Trump 2017’deki bu saldırının ardından Esed rejimini kimyasal silah kullanmaması konusunda uyarmış ve daha ciddi bir cevap verileceğini söylemişti.
Geçen ay Humus ve Şam’daki hedefleri vuran Fransız, İngiliz ve ABD güçleri de bu kırmızı çizgi üzerine hareket ettiler. Trump oldukça sıkıntılı geçen Ulusal Güvenlik Konseyi toplantılarının ardından Esed rejimini hedef alan fakat İran ve Rus güçlerine zarar vermeyen sınırlı bir seçeneği tercih etti. Esed’e ciddi bir zarar vermeyen bu askeri müdahale de etkisiz olduğu için eleştiri konusu yapıldı. Şimdilik Esed’in basına geniş çapta yansıyabilecek bir başka kimyasal saldırısına kadar bu konu kapanmış görünüyor. Çünkü geçtiğimiz yıl boyunca Esed rejimi klorin ağırlıklı pek çok saldırı gerçekleştirmiş olmasına rağmen Duma’daki gibi belgelenemediği için Washington’da ciddi bir tepki yaratmamıştı.
Trump’ın Suriye’den Çıkma Kararı
Peki, tüm yaşananlar Trump’ın Suriye’den çıkma kararını nasıl etkileyecek? Açıkçası bunun doğrudan bir etki yarattığını söylemek zor. Fakat saldırı öncesinde Trump’ın kendi yönetiminde ipleri eline aldığını gösteren pek çok emare vardı. Öncelikli olarak Suriye’de uzun süreli bir ABD varlığı olacağını ve ülkede nihai bir barış olmadan ABD’nin çekilmeyeceğini söyleyen eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 13 Mart’ta görevden alındı. Trump bunun ardından Tillerson’ın Suriye’de YPG’nin elinde bulunan bölgelerde temizleme ve temel hizmetleri yeniden sağlamak için verdiği 200 milyon dolarlık hibeyi de dondurdu.
Trump’ın Suriye’deki DEAŞ varlığı yüzde 100’e yakın temizlendiği için ABD ordusunu ülkede tutmak istemediğini kamuoyuna açıklamasıyla Washington’da büyük bir şok yaşandı. Özellikle ABD’nin Savunma ve Dışişleri bakanlıklarının hiçbir şey olmamış gibi hareket etmeye çalışmalarına rağmen Trump’ın bu konudaki açıklamalarını yenilediği ve “Çok çok yakında çıkacağız” dediği görüldü. 4 Nisan’da Beyaz Saray’da Trump “Suriye’den çıkıyoruz” derken CENTCOM Komutanı General Joseph Votel ve Koalisyon nezdindeki Başkanın Özel Elçisi Brett McGurk “Hemen çekilmiyoruz” diyerek Trump’la çelişti.
Sonrasında ünlü Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısı düzenlendi. Amerikan medyasındaki haberlere göre 4 Nisan’daki toplantıda Trump en kısa süre içerisinde ABD güçlerinin ülkeden çıkmasını isterken Savunma Bakanı Mattis, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, CIA Direktörü Mike Pompeo ve diğer tüm katılımcılar bunun bir felaket olacağını savundu. Trump buna rağmen ikna olmayarak DEAŞ’ın elinde kalan toprakların tamamının altı ay içerisinde temizlenmesini istedi. Böylelikle ABD ordusuna altı ay içerisinde ülkeden çıkmak için gerekli hazırlıkları yapması talimatı verilmiş oldu.
Trump’ın tüm bu olayların ortasında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı H. R. McMaster’ı da görevden alarak yerine eski ABD BM Daimi Temsilcisi John Bolton’u atamış olması dış politika ve ulusal güvenlik konularında kendi kontrolünü artırdığını gösteren bir diğer delil.
Trump daha sonraki açıklamalarında da ABD’nin Suriye’deki varlığını Suudi Arabistan ve diğer bölge ülkelerinin yapacağı maddi ödemelere bağladı. Hatta başta Mısır olmak üzere Körfez’den askeri birlikler göndermesini istediği uluslararası medyaya yansıdı.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde Trump’ın Suriye’den çıkma planında bir değişiklik olduğuna dair herhangi bir emare bulunmuyor. Trump’ın kimyasal silah saldırısı emrini verdiği 13 Nisan açıklamasındaki şu kısım ABD’nin bölgeye bakışının ne olduğunu çok sarih bir şekilde ortaya koyuyor:
“Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerinin içinde olduğu dostlarımızın Suriye’de artan etkileşimi DEAŞ’ın yok edilmesinden İran’ın karlı çıkmamasını sağlayabilir. Amerika hiçbir koşulda Suriye’de süresiz bulunmayı istemiyor. Diğer ülkeler katkılarını artırırken savaşçılarımızı eve getireceğimiz günü hasretle bekliyoruz. Sorunlu dünyaya bakarken Amerikalıların hiçbir yanılsaması yok. Dünya’yı şeytandan temizleyemeyiz ya da tiranlığın olduğu her yerde harekete geçemeyiz. Ne büyüklükte olursa olsun Amerikan kanı ya da serveti Ortadoğu’da kalıcı barışı ve güvenliği üretemez. Sorunlu bir yer. Daha iyi yapmaya çalışacağız fakat bu sorunlu bir yer. ABD bir dost ve ortak olmaya devam edecek fakat bölgenin kaderi kendi halklarının elinde.”
Trump’ın Suriye Kararı Türkiye’yi Nasıl Etkileyecek?
Türkiye’nin Rusya ile koordinasyon içerisine girerek Afrin operasyonunu başarıyla tamam laması Washington’daki algıyı oldukça değiştirdi. ABD kurumları Ankara’yı ve TSK’yı Suriye’de daha ciddiye alırken Türkiye’nin Rusya ile S-400’ler de dahil olmak üzere kurduğu temas büyük bir endişe yarattı.
Bunun üzerine eski ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ve Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’ın Türkiye’ye birer ziyaret gerçekleştirdiğini ve iki ülke arasında tüm sorunları çözüme kavuşturacak bir mutabakat zaptı hazırlığı yapıldığını gördük.
Fakat iki ülke arasındaki ilişkileri daha iyi bir noktaya taşıyan asıl şey Tillerson ve McMaster’ın tasfiye edilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump arasındaki telefon görüşmelerinin sıklaşması oldu. Trump ipleri ele aldıkça Erdoğan ile ilişkilerinde artış olduğu gibi Türk tarafı da ABD’yi sert dille eleştirmekten kaçınmaya başladı.
Her ne kadar Türkiye geçmişe oranla kimyasal saldırıdan sonra askeri koalisyona katılmamayı tercih etse de BM Güvenlik Konseyi toplantısında ABD’nin konuyla ilgili karar taslağına eş sponsor oldu. ABD önderliğindeki saldırıdan sonra da başta Erdoğan olmak üzere Türkiye oldukça destekleyici açıklamalar yaptı.
Bu noktada ABD’nin hızlı bir şekilde YPG ile ilişkisini bitirmesini beklemek gerçekçi olmaz. Fakat Trump’ın ülkeden çıkmak istemesi ve sorumluluğu komşu ülkelere devretme arzusu Washington ve Ankara için yeni bir çalışma alanı açıyor. Çünkü Pentagonun geçmişte YPG ile ilgili verilmiş sözleri tutmamak konusundaki katı tutumuna karşı şu anda ABD Başkanı Trump’ın kendisi bulunuyor.
Eğer ABD güçleri altı ay ila bir yıl içerisinde Suriye’den çekilecekse bu bölgelere yeni güçler yerleştirilmesi ve kontrolün ülke ya da ülkelere bırakılması gerekiyor. İşte bu noktada Türkiye devreye girebilir. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mart’ta Menbiç konusunda yapmış olduğu bir açıklamadan Menbiç’te ABD, Türkiye ve ÖSO birliklerinin bulunması projesinin geliştirildiği anlaşılmıştı. Bu çerçevede YPG’nin paravan örgütü Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) içerisindeki Arap unsurların da şehirde kalmasına izin verilecekti.
Çavuşoğlu bu modelin daha sonra Rakka dahil Arap yoğunluklu şehirlerde uygulanabileceğini söylemişti. Özellikle Türkiye’nin bölük pörçük ÖSO birliklerini bir araya getirerek bir Suriye Milli Ordusu kurma projesi bu anlamda oldukça önemli bir işlev görebilir. Nizami ve disiplinli bu ordu YPG’nin elindeki şehirlere SDG’nin Arap unsurlarını da alacak şekilde yerleştirilerek ABD’yi de memnun edecek bir orta yol bulunabilir.
Bu gibi fikirler Washington’da beyin fırtınası şeklinde dile getirildiği gibi yakında medyaya da yansıyacak şekilde konuşulacaktır. Bu ve benzeri projelerin başarılı olabilmesi için Trump’ın tam anlamıyla Suriye’den çıkma hedefini nasıl devam ettireceği ve ülkede kalınması taraftarı olan başta Mattis ve Bolton’un ne gibi önerilerle geleceği kritik etkenler olarak önümüzde duruyor.