Kalkınma kavramı gelişme ve ilerleme kavramlarıyla akraba bir kavramdır ve onlarla birlikte benzer tarihi anlamlar ve yükler taşımaktadır. Elbette ki bugün kullanılan anlamları son üç yüzyıllık Batı tarihiyle irtibatlıdır ve hem tarihsel hem de zihinsel olarak daha gerideki doğaya egemen olma felsefesine dayanır. “Doğaya işkence et ve ona sahip ol” gibi yalın bir felsefe. Hakikatte de öyle oldu. Batı Avrupalılar ve Kuzey Amerikalılar tam da bunu yaptılar. Buna bazıları kapitalizm bazıları ise vahşi kapitalizm dediler. E. Renan’ın İslam’ın manidir dediği de aslında buydu! İlerleme dediği kapitalist gelişimden başka bir şey değildi ve İslam öyle vahşiliğe hem mani hem de karşıydı.
Yıllar yüzyılları kovaladı ve içinde bulunduğumuz çağda artık hiç kimse başlangıçtaki gelişme/kalkınma/ilerleme yani kapitalizm paradigması içinde bir anlamlandırma yapmıyor. Entelektüel çevrelerde yürütülmüş olan karşıt çalışmalar ve 1990’da Birleşmiş Milletlerin yayınladığı Beşeri Gelişme Endeksi çalışmasından sonra mevzu, devletlerin de gündemine girmiş, kalkınma ama ne pahasına kalkınma konusu bolca tartışılır olmuştur. Amartiya Sen ve benzerlerinin merkeze kar maksimizasyonu yerine önerdikleri insan merkezli kalkınma önemli bir adım olarak gündemde yer etti.
Bu yazıda bir taraftan AK Parti’nin sosyal kalkınma ve yeşil kalkınma bağlamında neler yaptığı, diğer taraftan da neler yapması gerektiğinin düşünsel izleği olabilecek şekilde bir yol izlenecektir.
AK Parti ve Sosyal Kalkınma
AK Parti tam da bu tartışmaların ortasında kurulmuş bir parti olarak siyaset dünyasında yer alırken, gerçekten de o yıllar bu tartışmaların ve gelişmelerin akademik ve entelektüel çevrelerde yoğunca yapıldığı zamanlardı. Elbette ki AK Parti de bundan etkilendi ve kurum yöneticileri ilk parti tüzüğü ve ilk seçim beyannamesinden beri insan merkezli kalkınmayı, sosyal politikaları güçlendirmeyi ve çevre sorunlarını metinlere dercettiler. Doğrusu bu, meri zamanın içinde ama diğer partilere bakıldığında zamanın ilerisinde bir adımdı. AK Parti şimdi de yine rakiplerine göre zamanın ilerisinde bir yaklaşım olarak sosyal kalkınmayı ve yeşil kalkınmayı öne çıkarmaktadır.
Bu arada sosyal kalkınmanın ne olduğunu daha anlayabilmek için sosyal kalkınmanın parametrelerine kısaca göz atmakta fayda vardır: Çocuk işçi çalıştırmamak, kadın istihdamının yüksek olması, kadın istihdamında kadınların nitelikli işlerde yoğunlaşması, engelli eğitimi ve istihdamı ve bunun göstermelik olmanın ötesine geçmesi, yaşlıların/emeklilerin toplumun içinde olması, sosyal güvenliğin herkesi kapsaması, herkese eğitim hizmeti, herkese sağlık hizmeti ve SGK, farklı etnik-dil-din vb. gibi grupların kaynaklara ve imkanlara erişim ve ulaşımı, sosyal yardıma muhtaç olanların sosyal yardıma erişebilmesi… diyerek kısaca burada duralım; zira sosyal kalkınma kapsamında sayabileceğimiz epeyce daha minör madde mevcuttur.
Tabii olarak, sosyal kalkınma ile sosyal devlet olma gereği sosyal politikalar konusunu birbirine karıştırmamak lazımdır. Bunu akılda tutarak mezkur konulardan bazılarını biraz açalım ve en başta çocuk işçi çalıştırmama konusundan girelim. Okul yaşındaki çocukların hiçbir hal ve şartta çalışma alanlarında olmaması gerekir. Hele kaçak çocuk işçi çalıştırılması konusu tam bir kırmızı çizgi olarak önümüzde durmalıdır. Çocukların yeri iş yerleri, tarlalar vb. değil okullardır. Çocuk işçi çalıştırılmaması sadece iş verenlerin değil, aynı zamanda anne-babaların da sorumluluğudur. Ama aynı zamanda devletin de bunu aile için ekonomik ihtiyaç olmaktan çıkarması gerekir ki, bu sosyal kalkınmanın esas adıdır. Ailenin o çocuğunun emeğine ihtiyacı varsa, bu ekonomide ve kalkınmadaki en temel sorunu yakıcı bir şekilde gösteriyor, demektir. Devlet ve hükümetlerin mevzuya tam bu noktadan bakmaları ve ekonomileri çocuk emeğine ihtiyaç duyulmayacak halde tutmaları zaruridir. AK Parti iktidarlarının çocuk işçi sayısını düşürmesi ve bunu okullaşma oranını artırarak (çocukları iş yerinden, tarladan alıp okula göndererek) yapmış olması özellikle belirtilmelidir.
Sosyal kalkınmada kadın istihdamı en önemli parametrelerden biridir. Şimdi tam bir noktada kendimizi kandırmaya sebep olabilecek bir durum vardır. Şöyle ki; kadınların niteliksiz işlerde çalışması ve toplanması da bir tür istihdamdır; öyleyse, kadınlar çalışmaktadır ve sorun bitmiştir diyebiliriz! Hayır, diyemeyiz. Sosyal kalkınma bu değildir. Dört başı mamur bir sosyal kalkınma mefhumundan bahsedebilmek için kadın istihdamının nitelikli işlerde de yeter düzeyde bir nispete sahip olması gerekir. Bu nasıl olacaktır? Tabii ki yüksek eğitimle birlikte olacaktır. Yani, herkese okul ve herkese eğitim; kadınlara da erkeklere de yüksek eğitim-öğretim; kadınlara da erkeklere de nitelikli iş ve meslek… Doktorluktan mühendisliğe, öğretmenlikten akademisyenliğe kadar pek çok alanı kapsayan nitelikli işler kapsamına yüksek bürokrasi ve siyaset kurumu da girmelidir. Üst düzey merkez bürokratlığından büyükelçiliğe, belediye başkanlığından milletvekilliğine ve bakanlığa kadar her alanda görev yapmaları sosyal kalkınmadan ayrı düşünülmemelidir. AK Parti gerek kadınların istihdam seviyesinin yükseltilmesi ve gerekse bunun nitelikli işlerdeki oranının yükseltilmesi konusunda önemli bir başarı ortaya koymuştur diyebiliriz. Elbette, katedilecek daha epeyce mesafe vardır ama yapılanlar, bu mesafenin de en kısa zamanda kapatılacağını göstermektedir. (Aslında, tüm bunlar az ya da çok dünyanın mülkiyet sorununun/çarpıklığının halledilmesiyle çözülecektir. Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların dünya mülkiyetinin çok küçük bir parçasına sahip olması ayrı bir sorundur ve daha geniş bir şekilde ele alınmalıdır.)
Sosyal yardıma muhtaç olanların sosyal yardıma erişebilmesi en temel sosyal kalkınma faktörlerinden biridir. Devletler sosyal yardıma muhtaç bir tek vatandaşını dahi dışarıda bırakmamalıdırlar. Ama asıl olarak sosyoekonomik dengelerin sağlanması yoluyla yani gelir gruplar arasında hakkaniyetin sağlanması, gini katsayısının nispeten düşük olması yoluyla sosyal yardıma muhtaç kimsenin bırakılmaması gerekir. Sosyal yardımlarda işin özü ve nihai merhalesi şudur: Çok yardım etmek değil, yardıma muhtaç kimsenin kalmadığı bir ekonomik yapının ve sosyoekonomik adaletin sağlanması… Öbür türlüsü, tecrübelere dayanarak söylenecek olursa, profesyonel yoksulluk politikasına dönüşür. Maalesef profesyonel yoksulluk diye bir gerçeklik var. Sosyal kalkınma, bu maraz da dahil olmak üzere, yoksulluğu yok etmek idealidir.
Bir başka örnek açıklama olarak emekliler ve yaşlılar meselesini biraz açalım. Sosyal kalkınma kişinin kaç yaşında emekli olacağından çok, emekli olduktan sonra ne yapacağı ile ilgilidir. Buna erken yaşlılık ve yaşlılık dönemi dersek, sosyal kalkınma yaşlının mezar gözlemekten çıkarılıp toplumun içinde bilgi, görgü ve tecrübe aktarım kıymeti gibi değerlendirilmesini sağlamayı amaçlar. Gerçekten de yaşlılarımız emeklilikten sonra başka bir dünyaya adımlarını atmakta ve toplumdan soyutlanmaktadırlar. Onların topluma en çok katkıda bulunabilecekleri bir evrede olduklarını artık anlamamız lazımdır. Onların, özellikle STK’lar aracılığı ile hem kendilerine hem de topluma katkıları muazzam olacaktır.
Yeşil Kalkınma
Kalkınma dediğimizde aslında çok tartışmalı bir alana girmiş oluyoruz. Kapitalist ve/veya vahşi kapitalist manada kalkınma çok açık olarak dünyalıların dünyaya saldırısıdır ve bunu en bariz şekilde çevrenin talan edilmesi şeklinde müşahede etmekteyiz. Acaba, başka türlü bir kalkınma olamaz mı? Elbette olabilir ve AK Parti bu sorunun cevabını vermektedir. Kapitalist insan geçen üç asırda toprağı, suyu, ateşi ve havayı; toprağı, suyu, ateşi ve havayı yok edecek şekilde kullandı. Rasyonel zihni ona ziyanda olduğunu söyledi ve şöyle emretti: Toprağa, suya, ateşe ve havaya geri dön… Şimdilerde muhtelif çevre hareketleri şeklinde ekosistemin varlığını sürdürülebilir kılma amacında olan bir çaba içine girdi. Girdi girmesine ama Amerika ve Çin başta olmak üzere bazı devletler hala eski model kalkınma felsefesinde ısrar etmektedirler. AK Parti öncülüğündeki Türkiye ise “yaşlı mavi gezegenin” geleceğinin ipotekten kurtarılması için mücadele etmektedir.
Yaşanan çevre felaketleri nedense bazılarının aklını başına getirmeye yetmemektedir. Bir tarafta zamanlı zamansız sel felaketleri, diğer tarafta orman yangınları adeta iki kelepçe halinde dünyayı sararken, ceviz büyüklüğünde doludan çıkıp buz parçaları yağışına doğru giden bir iklim/meteoroloji durumu ile karşı karşıyayız. İklim değişimi ve küresel ısınma, ateş gibi ortada iken sanayiinin (kapitalist kalkınma) iklim değişimine etki etmediğini söyleyenlerin varlığı ise üzücüdür. Hele bunu bilimsel rapor kimliği altında yapmaları ise tam bir cinayettir.
Temiz enerji veya yeşil enerji olarak tesmiye edilen enerjiye tam geçişin ve bununla birlikte yeşil kalkınmanın belli bir zaman alacağı muhakkaktır; ancak bu yıllar süresince en azından zihinsel olarak ekosistemi bir bütün olarak korumak gerektiği herkesçe kabul edilmelidir. Bu konuda siyasi partilerin STK’lar ve üniversitelerle birlikte başı çekmesi ve devletleri bu yöne sevk etmeleri şarttır. AK Parti, ülkeye hükümet eden parti olarak bunu bir vazife gibi üzerine almış ve Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerde taraf ülke olmasını sağlamıştır.
AK Parti yeşil kalkınmayı yeşil vatan ve mavi vatan ekseninde toprağı, suyu, gökyüzünü ve uzayı koruma olarak almaktadır. Yakın gelecekte dünyalıların sadece dünyada yaşıyor olmayacaklarını bildiğimize göre, uzaya doğru yönelmek ve toprak ile uzay ve bu ikisi arasındaki her şeyin korunması gerekmektedir. Bu bir parti politikasından öte hükümet ve devlet politikası olarak uygulanmaktadır.
Tarım arazilerinin, ormanın, nehir ve göllerin, denizlerin korunması çevreci bakış açısıyla da mümkündür ama bunu klasik çevreci yaklaşımla kalkınma felaketlerine karşı koruma şeklinde yapmak yerine, sıfır kalkınmayla yaşanamayacağına göre, bizatihi kalkınmayı yeşil eksene oturtmak en işlevsel, en tutarlı ve en akıllıca olanıdır. Gelecek on yıllarda sanayinin/kapitalist kalınmanın çevreye vereceği zararın azaltılması, sıfıra yaklaştırılması hatta yer yer sıfırlanması mümkündür ve bu siyasi partiler, STK’lar ve üniversitelerin hükümet ve devletlere hem yol göstermesi ve hem de baskı yapmasıyla mümkündür.
Sonuç
AK Parti’nin anlam evreninde kalkınma kavramı bir yanıyla sosyal kalkınma diğer yanıyla ise yeşil kalkınma olarak belirginleşmiştir. Bu iki kavramı parti sözcülerinin ve yöneticilerinin söylemlerinde bundan sonra daha fazla göreceğiz diyebilirim. Bu durum sadece AK Parti için değil aynı zamanda Türk siyaseti için de çok olumlu bir gelişmedir. Dahası, Türkiye’nin artan küresel etkisi ve ilham kaynağı oluşu ile birlikte dünya için de bir müspet durumdur.