Kriter > Dış Politika |

İslam Batı Dini, Doğu Medeniyeti mi?


Müslümanların, Avrupalılar tarafından kendilerine giydirilen Doğululuk kimliğinden kurtulmaları, tüm dünyaya İslam’ın evrensel insan haklarını benimseyen bir din ve tüm insanları kucaklayan bir açık medeniyet olduğunu göstermeleri gerekmektedir.

İslam Batı Dini Doğu Medeniyeti mi

Günümüzde medyada ve Batı’daki siyasi söylemlerde İslamofobi ve beyaz ırkçılığın yükselişe geçtiği bir dönemde İslam’ın Batı’ya yabancı, Doğulu bir din ve medeniyet olduğu ve Batı’yı giderek istila ettiği sıkça işleniyor. 19. asırda ortaya çıkıp tüm Avrupa’ya hakim olan Alman, Fransız, İtalyan ve benzeri etnik temelli milliyetçiliklerden küresel beyaz milliyetçiliğine ya da daha doğrusu beyaz ırkçılığına geçiş için yeni bir çaba ve kurguyla karşı karşıya olduğumuz bu hassas dönemeçte ben ve öteki algımızı bir kere daha karşılaştırarak eleştiri süzgecinden geçirmemiz gerekmektedir.

Batı ve Doğu Dinleri

Dinler tarihi kitapları genellikle dinleri iki kısma ayırır: Batı ve Doğu dinleri. Dinleri gruplara ayırırken sanki coğrafya nötr bir tasnif aracı gibi görünür. Batılı dinler Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam olarak sıralanır. Bu dinlere İbrahimi dinler de denilir ve ayırt edici özellikleri aşkın (fizikötesi) bir Tanrı inancına sahip olmalarıdır. Doğulu dinler ise Budizm, Taoizm, Hinduizm, Konfüçyanizm ve Şintoizm şeklinde sıralanır. Bu dinlerin özelliği varlığa “içkin” tanrı inancına sahip olup İbrahimi dinlerdekine benzer şekilde aşkın bir Tanrı inancına sahip olmamalarıdır.

Batı ve Doğu Medeniyetleri

Medeniyet tarihi kitapları da medeniyetleri genellikle Batı ve Doğu medeniyetleri diye tasnif eder. Bu tasniflerde İslam medeniyetinin yerinin neresi olduğunu tahmin edebilir misiniz? Şaşırtıcı bir şekilde genellikle bu tasnifler İslam medeniyetini Doğu medeniyetleri arasında sıralar. Hatta İslam’ın bir Doğu medeniyeti ve Müslümanların da Doğulu olduğu kurgusu Müslümanlar tarafından bile içselleştirilmiştir: Günümüzde Müslümanlar da kendilerini ve medeniyetlerini Doğulu görür.

Kanaatimce İslam hem doğuyu hem de batıyı kuşatan evrensel bir dünya dinidir ve herhangi bir coğrafyayla özdeşleştirilmesi asla doğru değildir. Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtildiği gibi Allah hem doğunun hem de batının rabbidir ve önemli olan insanların yüzlerini doğuya veya batıya çevirmeleri değil kalplerini Allah’a yöneltmeleridir.

Eğer İslam medeniyeti bir bölge veya coğrafyaya nispet edilecekse din olarak Batı’ya nispet edildiği gibi medeniyet olarak da Batı’ya nispet edilmesi böylece İslam’ı din olarak başka bir coğrafyaya, medeniyet olarak başka bir coğrafyaya nispet etme çelişkisinin ortadan kaldırılması gerekir. Nitekim Hristiyanlık ve Yahudilik birer Batı medeniyeti olarak kabul edilmektedir. Hatta daha da ileri gidilip Batı medeniyeti Yahudi-Hristiyan medeniyet olarak tanımlanmaktadır. Buna itiraz eden Richard Bulliet ise Batı medeniyetini İslam-Hristiyan medeniyeti olarak tanımlayan bir eser kaleme almıştır.

Batı’da “Ben ve Öteki” Tanımı

Yunanlılar için dünya iki grup insandan oluşmaktaydı: Yunanlılar ve barbarlar. Aristo Tanrıya kendini Yunanlı yaratıp barbar yaratmadığı için, bir de erkek yaratıp kadın yaratmadığı için şükrettiğini ifade etmiştir. Bu ayrım Orta Çağ’da Hristiyanlığın Avrupa’da hakim hale gelmesiyle Hristiyan ve Hristiyan olmayanlar şeklinde dönüşüme uğramıştır. Aydınlanma ve laikleşme sürecinde Hristiyanlığın etkisini kaybetmesiyle dine dayalı bir ben ve öteki tanımlaması yerini dine atıf yapmayan laik tanımlamalara bırakmıştır: medeni-ilkel veya Batılı-Doğulu. Weber ve Marks da doğu-batı sorunu üzerinde kafa yormuş ve eserlerinde geniş yer vermiştir.

İslam’ı Ötekileştirme Çabası

Batı emperyalizminin yükseldiği süreçte Avrupa kendisinin farklılığını Hristiyanlık dışında laik bir kriterle göstermeye çalışırken coğrafyaya atıf yapmak nötr bir tasnif aracı olarak gündeme gelmiştir. Bu süreçte İslam medeniyetinin Doğu medeniyeti olduğu fikri ortaya çıkmış ve giderek yayılmaya başlamıştır. Bu yeni tanımlama yönteminde dine değil coğrafyaya atıf yapıldığından zahiren çok nötr bir ayrım yapıldığı izlenimi verilmiştir.

Ancak İslam medeniyetinin yaygın olduğu coğrafya göz önünde bulundurulduğunda İslam’ın Hinduizm ve Budizm gibi sadece doğuda yayılmadığı tam tersine batı olarak isimlendirilen Balkanlardan Rusya ve Kuzey Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada da yaygın olduğu görülür. Müslüman nüfusun önemli bir kısmı doğu olarak isimlendirilen coğrafyada yaşamamaktadır. Dolayısıyla İslam ne ortaya çıktığı ne de Müslümanların yaşadığı coğrafya olarak tipik bir Doğu medeniyeti değildir.

Müslümanların “Ben ve Öteki” Algısı

İslam medeniyetinin ortaya çıkışından itibaren Müslümanların ben ve öteki algısı inanca nispetle Müslüman ve kafir ya da mekana nispetle daru’l-İslam (İslam yurdu), daru’s-sulh (barış yurdu) ve daru’l-harp (harp yurdu) şeklinde olmuştur. Ancak 19. asırda bunun değiştiğine şahit olmaktayız. Müslümanlar kendilerini 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Doğulu, önceden Hristiyan veya kafir olarak gördükleri Avrupalıları da Batılı olarak görmeye başlamıştır. Önceden daru’l-harp olarak gördükleri Hristiyan Avrupa’yı da Batı olarak ve daru’l-İslam olarak gördükleri İslam dünyasını da Doğu olarak görmeye başlamıştır.

Tanımlamak bir güç, tanımlanmak ise bir zayıflık göstergesidir. Dolayısıyla Müslümanların Avrupalılar tarafından onları tanımlamak için kurgulanan Doğululuk vasfını kabul etmeleri zaaf içine düştüklerinin açık bir göstergesidir. Aynı şekilde Avrupalıların Müslümanlara kendilerinin ürettikleri ben ve öteki tanımını kabul ettirmeleri kendilerine duydukları öz güvenin ve sahip oldukları gücün bir işaretidir.

Müslümanlar kendilerini Doğulu ve İslam medeniyetini de bir Doğu medeniyeti olarak gördükleri müddetçe öteki tarafından tanımlanma ve kendilerini bile ötekinin gözüyle görme zilleti devam edecektir.

Yeniden Tanımlama

O zaman temel sorular: “Müslümanlar olarak kendimizi ve ötekini tanımlar hale nasıl gelebiliriz? ve “Avrupalıların yükseliş döneminde bizim için kurdukları ve bize kabul ettirdikleri Doğulu kimliğinden çıkıp nasıl özgürleşebiliriz?” olmalıdır.

Edward Said oryantalizmi gayet güzel bir şekilde eleştirdi ancak yukarıda sorduğumuz soruyu soramadı: Madem ki Avrupa’nın bizi Doğu olarak tanımlamasından rahatsızız o zaman kendimizi ve onları yeniden nasıl tanımlamalıyız? Oryantalizmi eleştiren sömürge sonrası (postcolonial) sosyal teori de bu soruyu sormuyor.

İslam’ın ben ve öteki tanımının üç özelliği vardır: Birincisi inancı esas alır. İnsanlar yaşadıkları coğrafya, mensup oldukları ırk, cins veya derilerinin renklerine göre değil inançlarına göre değerlendirilir ve tasnif edilir. İnanç insanların hür tercihlerine bağlıdır ve değiştirilebilir. İkincisi barışçıldır. Müslümanlarla ötekiler arasındaki ilişki barışçıl bir ilişkidir çünkü din farkı insan olmayı ortadan kaldırmaz. İnsan olma hakkını hakların temeli kabul eden İslam hukuku yaklaşımına göre din farkı kişilerin dokunulmazlık haklarını değiştirmez. Ayrıca İslam hukukunda yaygın olan yaklaşıma göre Müslümanlar sadece savunma savaşı yapabilirler, kendilerine savaş açmayanlara savaş açamazlar. Üçüncüsü çok-katmanlıdır. Dini kimlik diğer kimlikleri reddetmeyi veya bastırmayı gerektirmez, tüm kimlikler birlikte var olmaya devam ederler.

Herkesten önce Müslümanların Avrupalılar tarafından emperyalizmin yükseliş döneminde farkına varmadan kendilerine giydirilen Doğululuk kimliğinden bir an önce kurtulmaları, sonra da tüm dünyaya İslam’ın evrensel insan haklarını benimseyen bir din ve tüm insanları kucaklayan bir açık medeniyet olduğunu göstermeleri gerekmektedir. Böylece beşeriyet beyaz ırkçılar ve İslam karşıtlarının temelsiz bir şekilde yaymaya çalıştıkları gibi İslam’ın yükselişinin tüm dünya için bir tehdit değil bir şans olduğunu görme fırsatına kavuşmuş olacaktır. Nefrete dayalı beyaz ırkçılığına karşı İslam’ın fıkıh ve tasavvuf birikiminden hareketle muhabbet, insan hakları ve adalete dayalı insan anlayışıyla cevap verilmelidir.

Günümüzde tüm dünyada İslam düşmanları tarafından yürütülen –ve ironik bir şekilde farkına varmadan bazı Müslümanlar tarafından bile özümsenip benimsenen– Müslümanları ötekileştirme projesine karşı koyabilmek için İslam’ın ben ve öteki anlayışını bu prensipler ışığında yeniden ihya etmemiz gerekmektedir. Yine de İslam’ı mutlaka bir coğrafyaya nispet edeceksek o takdirde İslam dini Batılı, İslam medeniyeti Doğuludur çelişkisine son vermeliyiz: İslam dini de medeniyeti de –en az Hristiyanlık ve Yahudilik kadar– Batılıdır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası