Kriter > Dış Politika |

Türkiye’nin Güvenlik ve Jeopolitik Ortamında 2020


Akdeniz eksenli jeopolitik gelişmeler ve Libya eksenli askeri gelişmeler, 2020’de Türkiye’nin dış politika ve güvenlik ajandasında ağırlıklı konular olmaya devam edecek. Rusya ve ABD eksenli dış ve güvenlik dosyalarında zaman zaman tırmanmanın yaşanacağı bir yıl bizi bekliyor.

Türkiye nin Güvenlik ve Jeopolitik Ortamında 2020

2019 boyunca Türkiye’nin güvenlik ve daha geniş ölçekte bölgesel jeopolitik ortamı, dış politika ve güvenlik önceliklerini önemli ölçüde şekillendirdi. Türkiye bir taraftan ABD başta olmak üzere küresel ve bölgesel aktörlerin neden olduğu dış kaynaklı sorunlarla baş etmeye çalışırken diğer taraftan da son yıllarda hayata geçirilen dış politika ve güvenlik stratejisini uygulamaya koydu. Özellikle Suriye, terörle mücadele ve Akdeniz ölçekli bu stratejinin kademeli bir şekilde hayata geçirildiğine şahit olduk. Güvenlik anlamında terörizm, asimetrik harp, şehir savaşı vb. riskler genel olarak sabit bir seyir izlerken, bölgesel jeopolitik durumun özellikle Doğu Akdeniz’de tırmanan gerginlikler ve Libya’daki istikrarsızlıktan dolayı değişken bir seyir izlediği söylenebilir.

 

Yönlendirici Dinamikler

Geleneksel olarak Kıbrıs meselesi ve kıta sahanlığı gibi hususlarda ayrışan Türkiye ve Yunanistan arasındaki diplomatik gerginlik, Doğu Akdeniz’de yakın dönemde keşfedilen enerji kaynaklarından sonra ikili ilişkileri aşan bölgesel bir probleme dönüşmüştür. Klasik güvenlik ikilemi ve silahlanma yarışı devam ederken, aynı zamanda müttefiklik örüntüleri ve karşı-dengeleyici koalisyonlar da etkisini sürdürmektedir. Türkiye’nin muharip deniz ve hava unsurlarında artan kabiliyeti ve dış politika tercihleri, İsrail, Mısır, Yunanistan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında Türkiye karşıtı bir müttefiklik bloku kurulmasını hızlandırmıştır. Bu blokun tek taraflı enerji araştırması faaliyetlerine karşı, Türkiye şu ana kadar askeri bir caydırıcılık politikası izlemiştir. Öte yandan 2019’un sonuna doğru Türkiye’nin Libya ile imzaladığı, askeri iş birliği ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılması mutabakat zaptları ise gerek Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının korunması gerekse de Türkiye’yi izole etmeyi amaçlayan blokun gücünün geriletilmesi anlamında çok önemli bir gelişme olarak kaydedilmiştir.

2015’te Türkiye’nin PKK’nın yurtiçi kabiliyetlerini kesin bir şekilde elimine etmesinden sonra PKK terörizmi ile mücadele, içerideki istikrarın tesisi yanında örgütün Suriye uzantısı YPG’nin geriletilmesine yönelik bir hale dönüştürülmüştür. Bu doğrultuda Fırat Kalkanı Harekatı ile topraksal yayılması durdurulan YPG’nin, Zeytin Dalı Harekatı ve sonrasında Barış Pınarı Harekatı ile geriletilmesi amaçlanmıştır. Türkiye’nin 2015 yaz aylarından itibaren PKK’ya karşı yürüttüğü yüksek tempoya dayanan, müşterek muharip unsurların görev aldığı ve teknolojik muharebe araçlarının kullanıldığı terörle mücadele stratejisi halen sürdürülmektedir.

 

Askeri Aktivizm ve Savunma Sanayisi

Doğu Akdeniz’de ortaya çıkması muhtemel konvansiyonel tehditler ve özellikle Suriye kaynaklı asimetrik tehditler, Türkiye’nin gerek savunma sanayisinde belirli alanlara yaptığı yatırımlara, gerekse de askeri aktivizmi ile vatan müdafaasının sınırların ötesinde başlatma politikalarına yön vermiştir. Bu kapsamda, savunma sanayisinde 2019’da ilk kez görücüye çıkan Atmaca gemi savar füzeleri gibi ürünlerin yanı sıra, devam eden MİLGEM (Milli Gemi) Projesi ve bu sene başlanan MİLDEN (Milli Denizaltı) Projesi, Doğu Akdeniz’de halihazırda Türkiye’nin sahip olduğu askeri üstünlüğü daha da sağlamlaştıracak adımlar olarak okunabilecektir. Bununla birlikte, PKK terörüyle mücadelede, silahlı ve silahsız insansız hava araçlarının giderek daha etkin bir şekilde kullanılması özellikle örgüt liderlerinin etkisiz hale getirilmesine yönelik operasyonlardaki başarıyı önemli ölçüde artırmıştır. Aynı zamanda, mevzubahis İHA ve SİHA sistemleri yabancı arazide zor hava koşullarında keşif yapılması ve istihbarat toplanması hususlarında ciddi bir katkıda bulunmaktadır.

Terörle mücadeleyi sınır ötesinden başlatmanın yanında, gerek daha iddialı müttefiklik ilişkileri kurma gerekse de güç aktarım kabiliyetini geliştirme amacı doğrultusunda Türkiye, yurt dışındaki askeri varlığını da bir süredir artırmaktadır. Somali’de kurulan üssün yanı sıra, Katar’ın başkenti Doha’da yapımı tamamlanan ve Aralık 2019’da açılışı yapılan Katar-Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı Karargahı bu askeri aktivizmin en açık göstergesidir. Bu karargahın, muharip deniz ve hava unsurlarıyla güçlendirilmesi planlanmakta, bu şekilde hem İran hem de Suudi Arabistan güdümündeki bloka karşı sınır ötesinde bir dengeleme politikası gerçekleştirilmektedir.

Kuşkusuz ne Türkiye’nin güvenlik ortamı ve tehdit algılamaları ne de Ortadoğu jeopolitiği, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya ile olan ilişkilerden bağımsız bir şekilde düşünülemez. ABD ile ilişkilerin geçtiğimiz yıl belki de tarihin en sancılı dönemini geçirdiği söylenebilir. Suriye’de ABD’nin, güvenli bölge kurulması hususunda verdiği taahhütleri yerine getirmemesi ve YPG/PKK’ya olan askeri ve istihbarat desteğini çekmekten ısrarla vazgeçmemesi ilişkileri oldukça bunalımlı bir döneme sokmuştur. Bunun yanında Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemi almasına karşılık olarak Türkiye’nin proje ortağı olduğu F-35 programından çıkarılması, sürekli bir şekilde dillendirilen tek taraflı yaptırım tehditleri ve Amerikan Senatosu tarafından sözde Ermeni soykırımının tanınması, hali hazırdaki güvensizliği daha da şiddetlendirmiştir.

Öte yandan Rusya ile 2016 ortalarından itibaren hızlı bir şekilde iyileşen ilişkiler, Türk Akımı Projesi, Mersin Akkuyu Nükleer Santralinin inşası ve son olarak da S-400’lerin satın alınması ile stratejik bir noktaya ulaşmıştır. İlk durumda, Suriye’de direkt karşı kamplarda olan Türkiye ve Rusya, Ocak 2017’de başlayan Astana Süreci ve müteakip Soçi Mutabakatı ile iş birliği mekanizmalarını etkili bir şekilde devreye sokmuştur ve belirli ölçüde bir güven ilişkisi özellikle liderler düzeyinde tesis edilmiştir. Yine de, Rusya’nın gerek YPG’nin Türk sınır hattından çekilmesini sağlamaması gerekse de Suriye rejiminin İdlib’de ateşkes bozucu hamlelerine mani olmaması gibi ciddi problemler masada bulunmaya devam etmektedir.

 

Fırsatlar ve Riskler

2019’da güvenlik ortamındaki tehditlerin arzu edilen seviyede geriletilememesinin yanında jeopolitik olarak Ortadoğu’nun giderek daha militarize bir hale gelmesi ve Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilim, 2020’de Türkiye’nin güvenlik ve dış politikalarını yakından etkileyecektir.

Suriye’de YPG’nin topraksızlaştırılması ve askeri kapasitesinin geriletilmesi, PKK’nın sözde lider kadrosunun tasfiyesi ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin egemenlik haklarının korunması, yine Türkiye’nin öncelikli güvenlik hedefleri olacaktır. Bu kapsamda, Türkiye’nin içinde bulunduğu güvenlik ortamı ve bölgesel jeopolitiğe karşı üreteceği güvenlik politikalarını destekleyen iki ana sütun da askeri aktivizm ve milli savunma sanayisi dinamikleridir. Türkiye, askeri aktivizmi ile yurt korumasını sınır ötesinden başlatma politikasını sürdürecek ve güçlendirecek; savunma sanayisine yaptığı yatırımlarla da bu aktivizmin etkinliğini ve sürdürülebilirliğini artırmayı hedefleyecektir. Öte yandan, Türkiye’nin NATO üyeliği, ABD ile onlarca yıla dayanan stratejik iş birliği ve Rusya ile son yıllarda stratejik bir hale gelen ilişkisi gibi faktörler, mevzubahis hususları karmaşıklaştırmaya devam edecektir.

Doğu Akdeniz’de kaydedilen gelişmeler, önümüzdeki dönem için bölgeyi çatışma ihtimalinin en yüksek olduğu alan haline getirmiştir. Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ve Mısır’ın öncülüğünde Türkiye’yi izole etmeyi amaçlayan politikaların 2020’de de sürmesi beklenmelidir. Buna karşılık Türkiye, Mavi Vatan Tatbikatı ve Akdeniz Kalkanı Harekatı gibi hamleleri ile Navtex ilanları yoluyla bir caydırıcılık stratejisi uygulamıştır. Türkiye’nin esasen askeri üstünlüğüne dayanan bu stratejisinin önümüzdeki dönemde daha fazla diplomasi araçlarıyla desteklenmesi beklenecektir.

Libya ile imzalanan mutabakat zaptı bunu hayata geçirme amacı taşımaktadır. Karşıt blokun tek yanlı hidrokarbon araştırmaları, Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi Türkiye’yi izole etme motivasyonu taşıyan girişimlerin, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılması gibi anlaşmalarla üstesinden gelinmesi beklenecektir.

 

S-400 Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi

S-400 Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi’nin birinci grup malzemelerinin Mürted Hava Meydanı’na intikali.

Yeni Bir Operasyon

Türkiye’nin PKK ile yürüttüğü mücadele, Suriye’de sürmekte olan çatışmadan bağımsız düşünülemeyecek bir hale gelmiştir. ABD’nin yıllar boyu yoğun bir şekilde silahlandırdığı PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin, topraksal genişlemesini durdurmak ve sonrasında geriletmek Türkiye’nin PKK ile mücadelesinin en önemli politika sütunu olmuştur. Barış Pınarı Harekatı sonrasında, önce ABD’nin sonrasında ise Rusya’nın YPG’nin Türkiye sınırından çekileceği yönünde verdikleri taahhütleri yerine getirmemesi, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Suriye içlerine yeni bir askeri harekat yapma ihtimalini artırmaktadır. YPG’ye yönelik gerçekleştirilecek muhtemel bir askeri harekatı belirleyecek temel dinamikler, ABD’nin önümüzdeki süreçte Suriye’deki varlığının seyri ve YPG’yi tamamen Rusya’nın kontrolüne bırakması olasılığı ile yakından alakalı olacaktır. Diğer taraftan, Türkiye’nin anavatanda terörle mücadele stratejisinin icrasının, özellikle İHA/SİHA unsurlarıyla destekli ve asker-istihbarat müşterek operasyonlarıyla sürmesi beklenmektedir.

Ayrıca Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki tek taraflı girişimlere karşı askeri güç gösterisiyle (Mavi Vatan, Akdeniz Kalkanı) alan engelleme/bölgeden men etme politikasına devam etmesi kuvvetle muhtemeldir. MİLGEM projesi kapsamında hizmete giren dördüncü korvet TCG-Kınalıada ve bahsedilen gemiye hassas güdümlü Atmaca gemi savar füzelerinin yerleştirilmesi, diğer birçok gelişme yanında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki caydırıcılık ve savaş kapasitesini artıran unsurlar olacaktır. Diğer taraftan, Türkiye’nin Katar ve Somali’deki üsleriyle birlikte başlayan eğitim ve tatbikat faaliyetlerinin, şu anda BMC üzerinden Katar ile sinyallerinin verildiği gibi zaman içinde stratejik savunma iş birliklerine dönüşmesi de beklenecektir.

Gelecek dönemde gerek TürkAmerikan gerekse de Türk-Rus ilişkilerinin seyrini etkileyecek faktörler birbirleri ile içe içe geçmiş durumdadır. İki temel problemin ortaya çıkaracağı yeni gelişmelerden söz edilebilir. Birincisi, Trump yönetiminin Suriye’den çekilme kararı ile Rusya’nın hamiliği altına giren YPG’nin bu iki aktörle ve Esed rejimiyle gelişecek ilişkisinin seyri ile şekillenecek Türkiye’nin yeni bir askeri harekat olasılığıdır. İkincisi, S-400 hava savunma sistemi alması gerekçe gösterilerek Türkiye’nin ortağı olduğu F-35 programından çıkarılmasının doğurabileceği stratejik sonuçlardır. Bunlardan en önemlisi, Türkiye’nin Rusya’dan ihtimal dahlinde modern savaş uçağı tedarikidir ki; bu bir silah alışverişinin ötesinde müttefiklik ilişkileri, askeri doktrin ve stratejik kültür bakımından ciddi kırılmalar meydana getirebilecektir. Liderler seviyesinde iyi bir ilişki olduğu görülse de Washington’daki Türkiye karşıtı havanın baskınlığı ve Kongre’nin Trump yönetimine Türkiye’ye CAATSA kapsamında yaptırımlar uygulanması hususunda baskısı gibi faktörler göz önüne alındığında, Türk-Amerikan ilişkilerinde bir düzelme beklemek güç görünmektedir. Türkiye, Suriye’de ABD’yi Rusya ile dengelemeyi başarsa da savunma iş birliği konusunda gerek stratejik oryantasyon gerekse de muharebe verimliliği açısından, Rus sistemlerine bağımlılık sorun teşkil edecektir. Bu kapsamda, Türkiye’nin Rusya’dan savaş uçağı almasına yönelik açıklamalar, ABD’ye verilen sinyaller olarak düşünülebilir. Aynı minvalde, Türkiye, ikinci S-400 sistemi teslimatını muhtemel bir gecikmeye maruz bırakarak bir koz olarak kullanmak suretiyle Rusya etkisini dengelemek isteyebilecektir.

 

Zor Bir Yıl Olacak

2019 Türkiye’nin güvenlik ortamının bir önceki yıla göre daha kısıtlayıcı olduğunu gösterdi; 2020 boyunca ise muhtemelen bu kısıtlayıcı güvenlik ortamı devam edeceğe benziyor. Suriye Türkiye’nin öncelikli dış ve güvenlik başlığı olarak yer almaya devam edecek olmakla birlikte, Akdeniz eksenli jeopolitik gelişmeler ve Libya eksenli askeri gelişmeler Türkiye’nin dış politika ve güvenlik ajandasında ağırlıklı konular olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bununla birlikte 2020’nin Rusya ve ABD eksenli dış ve güvenlik dosyalarında zaman zaman tırmanmanın yaşanacağı bir yıl olması bekleniyor.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası