Kriter > Dış Politika |

Esad'ın Zor Hesapları


ABD ve İsrail'in, bölgede İran'ın rolüne ve Hizbullah'ın silahlanmasına son verme kararı almış olmasından Esad'ın endişe duyduğu söylenebilir. Esad'ın, hesaplarını, Donald Trump'ın ABD seçimlerini kazanma ihtimali üzerine yaptığı muhtemeldir. Trump'ın bölgede İran ve Hizbullah'ın etkisini azaltmaya çalışacağını ve ABD'nin Fırat'ın doğusundan çekilebileceğini öngörmektedir. Bu durum, PYD'yi Esad'a sığınmaya zorlayabilir.

Esad'ın Zor Hesapları
Putin ile Esed Moskova’da bir araya geldi. (Kremlin Basın Ofisi / AA, 25 Temmuz 2024)

Beşar Esad, kaygan bir zeminde tutunmaya çalışıyor. Yavaş yavaş ilerlerken düşmekten veya Ortadoğu'da esen sert fırtınaların etkisine kapılmaktan endişe eden Esad, hesaplarını yeniden yapmaya çalışıyor, ancak henüz bir sonuca ulaşmış gibi de görünmüyor.

Son kabine değişikliğinde Esad, yeni bir hükümet kurdu. Bu hükümet, Gazi Celali başkanlığında, dışişleri ve savunma bakanları hariç neredeyse aynı bakanlardan oluştu. Eski Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanırken Bessam Sabbah yeni Dışişleri Bakanı olarak görevlendirildi. Birkaç hafta önce yapılan Suriye Halk Meclisi seçimleri de yine eski usullerle ve neredeyse aynı üye kompozisyonuyla gerçekleştirilmiş, Hammuda Sabbah Meclis başkanlığını sürdürmüştü. Esad, ayrıca, önceki aflardan farksız olarak sadece adi suçlarla ilgili genel bir af ilan ederken siyasi muhalifleri ve terörle suçladığı kişileri ise af kapsamı dışında bıraktı.

24 Eylül 2024’te yeni hükümetle yaptığı ilk toplantıda Esad; ekonomi, yatırım, yönetim ve idari işler hakkında konuşarak beklentilerin yükseltilmemesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca hükümet ve bakanlara, vaatlerde bulunmaktan kaçınmalarını tavsiye etti. Esad’ın bu konuşması, umut verici yeni vaatler sunmasını bekleyen kesimleri hayal kırıklığına uğrattı. Ancak Esad, her zamanki gibi, konuşmasında Suriye'deki krizden, kötüleşen ekonomik durumdan ve gençler ile yetenekli bireyleri göçe zorlayan zorlu yaşam koşullarından bahsetmedi. Ve yine; yıkılmış şehirlere, Suriye'nin yaklaşık yarısının (özellikle kuzey bölgeleri) kontrolü dışında olmasına ve ülkenin kuşatılmış ve izole edilmiş durumuna değinmedi. Hatta güneyindeki Deraa ve Kuneytra’daki kuralsızlığa, İran milisleri, rejim güvenlik güçleri ve uzlaşma grupları arasındaki karşılıklı suikastlara temas etmedi. Süveyda vilayetinin fiilen kontrolünden çıkmasından, Suriye çölünün ise DEAŞ kalıntıları tarafından askerleri için bir tuzak haline gelmiş olmasından da bahsetmedi.

 

Babadan Miras Yöntem

Esad, komşu ülkelerdeki (Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak) Suriyeli mülteci krizine ve yaklaşık 6 milyon mültecinin evlerine dönüşüne de değinmedi. Başkanlık sisteminde tüm yetkileri elinde bulunduran bir cumhurbaşkanı olarak, sorumluluktan yoksun bir konuşma yaptı. Şüphesiz Esad, tüm bunların farkında, ancak sunacak bir şeyi yok. Bu nedenle, bu önemli konuları konuşmaktan kaçınıyor ve konuşmasını gerçek hayatta hiçbir iyileşmeye yol açmayacak önemsiz konularla dolduruyor. Konuşmayı dinleyen biri, Suriye'de bir kriz olmadığını düşünebilir.

Tüm bunlar, rejimin doğasında veya davranışlarında hiçbir değişiklik olmadığını ve iç politikayı yönetme yöntemlerinde de bir farklılık bulunmadığını göstermektedir. Rejimin önceliği, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaktır. Savaşın başlangıcının üzerinden 13 yıl geçen Suriye’de, maddi kaynaklardan ve siyasi destekten yoksun olmasına rağmen uluslararası düzeyde hâlâ tanınan bir başkan olan Esad’ın karşılaştığı zorluklar oldukça büyüktür.

Ekonomik çöküş korkusu artarken, Esad'ın kendi tabanı bile açlıkla karşı karşıya. Süveyda'daki protestoların ve yaşam koşullarının kötüleşmesinin diğer illere yayılmasından ve rejimin herhangi bir çözüm üretememesinden endişe ediliyor. Esad'ın gelir elde etmek için Captagon üretimine ve ihracatına başvurması, onu dünya genelinde saygınlığını gittikçe yitiren bir figür haline getirdi.

Babasından miras kalan üslupla Esad, dış politikadan hiç bahsetmeyerek bölgesel gerilimlere değinmedi, Arap ülkeleriyle veya Türkiye ile normalleşme konularını gündeme getirmedi. İsrail'in Gazze'ye karşı yürüttüğü savaşı görmezden gelen Esad, konuşmasının sonunda sadece İsrail'in Güney Lübnan'a yönelik savaşına kısaca değindi. Babası Hafız Esad döneminden beri, Bakanlar Kurulu dış politika, askeri ve güvenlik meselelerini tartışmamış, iç veya dış politika konularındaki kritik noktaları ele almamıştır. Zaten dış politika ve güvenlik gibi önemli konular, geleneksel olarak cumhurbaşkanının yakın çevresinde ele alınmaktadır.

İsrail, Suriye topraklarını bombalamaya devam ederken, Esad buna karşılık veremiyor ve Golan cephesini sakin tutmaya çalışıyor. İsrail'in Gazze'ye ve Lübnan'ın güneyine başlattığı savaştan uzak duran Esad, “direniş cephesi” olarak adlandırılan blokun bir üyesi olmasına rağmen, iktidarda kalmasında İsrail'in oynadığı kritik rolü de bilmekte, bu nedenle İsrail'i rahatsız etmekten kaçınmaktadır. İsrail'i kışkırtmanın, ABD'nin Suriye'ye karşı tutumunu değiştireceğinden ve dolayısıyla Lübnan'daki savaşın Suriye'ye sıçramasından kaygı duymaktadır.

Muhammed Bin Selman ve Esed
Suudi Arabistan'ın ev sahipliği yaptığı 32'inci Arap Birliği Zirvesi Cidde kentinde başladı. Zirvenin ev sahibi Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed Bin Selman (solda), zirve toplantısına katılan Suriye'deki rejimin lideri Beşşar Esed'i (sağda) karşıladı. (Royal Court of Saudi Arabia / AA, 19 Mayıs 2023)

 

Esad’ın İran-Rusya Denklemi

Esad, son Arap Birliği Zirvesi'nde, Gazze'deki savaş hakkında çatışan taraflardan birini kızdırmamak için konuşma hakkından vazgeçmiştir. Çünkü ne söylerse söylesin, çatışan taraflardan birini kızdıracaktır. Ayrıca Suriye, bir sonraki zirveye ev sahipliği yapma hakkını Irak'a devretti. Bu karar, Esad’a diplomatik ve siyasi prestij sağlayabilirdi. Ancak Esad'ın bu fırsatı kaçırarak, kaybettiği meşruiyetini yeniden kazanma şansını teptiğini söyleyebiliriz.

Esad’ın İran ve Hizbullah ile ilişkileri giderek daha karmaşık bir hal alıyor. İran, Esad'a büyük siyasi, askeri ve maddi destek sağlayan ana garantördür. Esad'ın ne pahasına olursa olsun iktidarda kalması için çaba harcamaktadır. Ancak Esad’ın İran ile olan ilişkisi; Arap ülkeleri, Türkiye, Avrupa, Amerika, İsrail ve hatta Rusya ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemektedir. İran, Esad’ı bir müttefikten çok, kendisine tâbi bir ülke olarak görmektedir. Bu durum, Esad’ın Suriye üzerindeki egemenliğini azaltmaktadır. İran’ın Gazze ve Lübnan’ın güneyinde İsrail ile olan savaşta sessiz kaldığını gözlemleyen Esad, dini lider Ali Hameney dahil olmak üzere İranlı yetkililerin “düşman” ile nükleer program hakkında diyalog olasılığı veya düşmana karşı “taktiksel geri çekilme” konularındaki açıklamalarını takip etmektedir.

Bu arada, Hasan Nasrallah kısa süre önce Esad tarafından gönderilen Genel İstihbarat Başkanı Husam Luka'yı kabul etmeyi reddetti. Söylentilere göre Nasrallah, Esad'a güvenmiyor ve onun Hizbullah ve İran'la olan ilişkisini göz ardı ederek Araplar ve Batı ile bir anlaşma yapmaya çalıştığına inanıyor. Ayrıca, bazı İranlılar Esad'ı İsrail'e bilgi sızdırmakla suçluyor. ABD ve İsrail'in bölgede İran'ın rolüne ve Hizbullah'ın silahlanmasına son verme kararı almış olmasından Esad'ın endişe duyduğu söylenebilir. Esad'ın hesaplarını, Donald Trump'ın ABD seçimlerini kazanma ihtimali üzerine yaptığı muhtemeldir. Trump'ın bölgede İran ve Hizbullah'ın etkisini azaltmaya çalışacağını ve ABD'nin Fırat'ın doğusundan çekilebileceğini öngörmektedir. Bu durum, PYD'yi Esad'a sığınmaya zorlayabilir.

Rusya, İran ile birlikte Esad'ı desteklemektedir. Ancak Esad üzerinde kontrol sağlama konusunda aralarında bir rekabet de bulunmaktadır. Esad'ın ordusu ve güvenlik güçleri, sadakat konusunda Rusya ile İran arasında bölünmüş durumdadır. Esad’ın kendisi de bu iki güç arasında sıkışmıştır. Ancak Esad, elinden geldiğince bağımsız kalmak istemektedir. Ne var ki, imkanları sınırlıdır. Rusya, Esad’ın iktidarda kalmasına katkıda bulunmaya devam etse de bunun ötesinde bir destek sağlamayacaktır. Esad'ın en çok ihtiyaç duyduğu şey olan meşruiyeti yeniden kazandırmak için maddi destek sağlamadığı gibi, Batı'nın yaptırımlarını kaldırma konusunda da yardımcı olamamaktadır. Aksine, Esad’ın Rusya'ya olan bağımlılığının artması, Batı ülkelerinin ona olan öfkesini daha da artırmaktadır.

Suriye’nin Arap ülkeleriyle normalleşmesi ve bir yıl önce Arap Birliği’ne dönmesi, bazı siyasi kazanımlar elde etmesini sağlamıştır. Ancak bu adımlar, ABD başta olmak üzere Batı’nın yaptırımları ve İran’a olan bağlılığı nedeniyle maddi kazanımlara dönüşmemiştir. Esad, Arapların desteğinin daha cömert olacağından ve İran'ın yaptığı gibi Suriye'nin iç işlerine karışmayıp otoritesini zayıflatmayacaklarından emin olsa da olası bir siyasi değişimde onların karşı tarafta yer alacaklarından endişe duymaktadır.

ABD, Esad’a ve rejimine baskı uygulamaya devam etse de rejimi devirmeye karşı çıktığı ve rejimin zafer kazanmasını engellediği açıktır. Bununla beraber ABD, Suriye muhalefetinin askeri ve siyasi kanadını Esad’a kabul edilebilir bir alternatif olarak görmemektedir. Ayrıca “Suriye Halkının Dostları Grubu” da bir alternatif inşa etme konusunda yardımcı olmamıştır. Bu nedenle Esad iktidarda kalmış ve onun kalması en makul seçenek olarak görülmüştür. ABD, "rejimin davranışını değiştirme" çağrısı yapmıştır. Bu çağrı, farklı şekillerde yorumlanabilecek esnek bir ifadedir. Ancak Esad, istenilen yönde herhangi bir değişikliği kabul etmeye hâlâ karşı çıkmaktadır.

 

Esad’ın Türkiye İmtihanı

Esad’ın Erdoğan ile ilgili hesapları ise en karmaşık olanı gibi görünüyor. Erdoğan, Esad ile normalleşme konusunda istekli duruyor. İran’ın bugünkü zayıf ve çıkmazdaki durumunu Esad ile normalleşme hamlesi için bir fırsat olarak düşünüyor olabilir. Esad ise Türkiye’nin önceki yıllarda kendisine karşı olan tutumunu, tarihi ve coğrafi bağı olan Suriye toplumu üzerindeki etkisini ve Suriye savaşında İran ve Rusya’ya üstünlük sağlayan birçok avantaja sahip olduğunu çok iyi biliyor. Dolayısıyla Esad, NATO üyesi ve güçlü bir aktör olan Türkiye’ye karşı endişe duyuyor. Esad, Türkiye ile ilişkilerin normalleşme adımını, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatı bölgesinden çekilmesi koşuluna bağlasa da bu koşulun yerine getirilmeyeceğinin de farkında. Bunun yanında olası bir normalleşme durumunda, bu süreçten bazı kazanımlar elde etmek istemektedir. Öte yandan Ankara da Şam ile normalleşme sonucunda, siyasi kazanımların yanı sıra maddi kazanımlar beklemektedir. Erdoğan, Esad’ın yükümlülüklerini yerine getirme kapasitesinin zayıf olduğunu ve özellikle İran’ın Esad’ı bu normalleşmeye teşvik etmediğini bilmektedir. Tarafların karşılıklı kazanım elde edememesi, Erdoğan ve Esad arasındaki görüşme ve normalleşme sürecine engel teşkil etmektedir.

Olası kazanımlar bağlamında, Halep’i Lazkiye’ye bağlayan M4 yolunun açılması karşılığında, Suriye’nin Türkiye sınırını Ürdün sınırına bağlayan M5 yolunun açılması fikri konuşuluyor. Bu adım, Esad’ın lehine bir hamle olurken aynı zamanda, Türkiye ihracatının Körfez ülkelerine transit geçiş yolunun açılacağı anlamına da geliyor. Bu da bugünkü ekonomik koşullar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye için oldukça önemli bir adımdır. Ayrıca, Suriyeli mültecilerin gönüllü olarak Suriye’nin kuzeyine değil asıl yaşadıkları yerlere dönmelerine yönelik bir anlaşma sağlanabilir. Bunun yanı sıra Adana Mutabakatının güncellenmesi ve Suriye’nin kuzeyindeki durumun yeniden düzenlenmesi, hatta PYD’nin Fırat’ın doğusundaki kontrolü ile ilgili yeni düzenlemeler yapılması gibi seçenekler gündeme gelebilir. Bu da siyasi bir çözümün sağlanmasına zemin hazırlayabilir.

Türkiye’nin Suriye’deki savaşın tüm aktörleri ile olan ilişkileri ve parçalanmış muhalefet üzerindeki güçlü etkisi sayesinde, bu durum siyasi bir çözüme kapı aralayabilir. Türkiye, Suudi Arabistan’a 2254 sayılı Birleşmiş Milletler kararına dayalı, Esad’ın görevden alınmasını şart koşmayan ve muhalefetin yönetime katılımını öngören ortak bir siyasi çözüm önerisi sunmayı bile düşünebilir. Ancak bu tür bir çözümün önünde iki engel bulunmaktadır: Suudi Arabistan, Türkiye’nin Suriye’deki nüfuzunun artmasını istememekte ve Esad, böyle bir çözümün gelecekte iktidarı üzerindeki etkilerinden endişe etmektedir.

Esad’ın Türkiye ile olan hesapları oldukça karmaşıktır. Türkiye, birçok kapı açma potansiyeline sahip olsa da Esad bu durumdan endişe duymaktadır. Bu sürecin önünde birçok zorluk bulunmasına rağmen, yine de bu zorluklar süreci imkansız kılmamaktadır. Özellikle İsrail'in Hizbullah'a yönelik sert darbeleri, onu büyük ölçüde zayıflatacak ve belki de yok edecektir. Hizbullah, Esad'ın önemli bir destekçisidir. Ayrıca Esad’ın ana destekçilerinden biri olan İran, İsrail'in Gazze ve Hizbullah'a karşı yürüttüğü savaştan uzak durarak güçsüz olduğunu açıkça göstermiştir. Tüm bunlar, Esad'ı zayıflatacak ve onu Türkiye ile yakınlaşmaya daha istekli hale getirecek ve belki de Türkiye için büyük bir fırsat olacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası