14 Mayıs seçimlerinin ardından yapılan analizlerde farklı başlıklar dikkat çekiyor. En önemli hususlardan birisi ise seçim sürecinde oldukça hareketli olan ve seçim sonunda hem siyasi aktörlerin hem seçmenlerin bir kısmını şaşırtan sosyal medya gerçeğidir. Sosyal medyanın bir sanal alan olduğunu unutan ya da sosyal medyadaki insan unsurunun haklarını umursamayan kimi kesimlerin seçim sonunda büyük bir travma yaşamış olması, tartışılması gereken hususlardan birisidir.
Sosyal Medya Siyaseti
Sosyal medya son yıllarda gelişen diğer bazı teknolojiler gibi bizatihi hayatın içerisinde bizimle birlikte gelişmeye devam ediyor ve yönetiminden ticarete, eğitimden siyasete farklı alanlarda hayatımızı değiştiriyor. Farklı başlıkların kesişiminde değişimleri tetikliyor ve farklı aktörleri bir araya getiren bir platform rolü oynuyor. Bu başlıkların en önemlilerinden biri, siyaset ve vatandaş arasındaki köprü rolü olabilme kapasitesi. Çok yönlü iletişim, hızlı ve kolay erişim, geniş kitlelere ulaşma kapasitesi ve dezavantajlı gruplara yönelik sınırları ortadan kaldırması, son yıllarda sosyal medyayı önemli bir siyasal alan haline getirdi. Son 15 yılda bu sanal alanlar, siyasetin doğrudan içerisinde yer alır bir yapıya da dönüştü.
Sosyal medya platformları, kullanım yöntemleri, içerikleri ve nitelikleriyle farklı kullanıcılara hitap ediyor. Bunlardan bazıları video paylaşımlarıyla, bazıları görsel paylaşımlarıyla, bazıları metin paylaşımlarıyla öne çıkarken, kimi platformlar eğlence odaklı kimi platformlar ise profesyonel kullanım odaklı olarak değerlendiriliyor. Researchgate, Academia gibi alanlarda akademik iş hayatı ve paylaşımlar öne çıkmaktayken, Instagram’da sosyal çevreye yönelik görsel paylaşımlar önceliklidir. Öte yandan siyasal alan için öncelikle Facebook ve Twitter gibi platformların değerlendirildiği söylenebilir. Facebook’un bütüncül yapısıyla görsel, video, metin, dosya paylaşım kapasitesiyle öne çıktığı dönemler olsa da son yıllarda siyasetin sosyal ağlardaki ana merkezi Twitter olmuştur. Özellikle güncel bilgi akışını sağlaması, karşılıklı hızlı iletişime imkan sunması, haber akışları yoluyla vatandaş bilgilendirmelerine olanak sağlaması, bu alanı siyasetçiler ve vatandaşlar açısından bir siyasal kanal haline dönüştürmüştür.
Twitter’da en çok takipçi sahibi kişilere bakıldığında da bu ilgi daha net ortaya çıkmaktadır. Twitter’ın “sahibi” Elon Musk dışarıda bırakılırsa, en çok takip edilenler listesinde eski ABD başkanları Barack Obama ve Donald Trump, şu anki Başkan Joe Biden, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan isimleri öne çıkmaktadır. Genel olarak Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarına bakıldığında toplamda 62,55 milyon kullanıcı olduğu, siyasal iletişimde öne çıkan iki alan olan Facebook’ta 32,8 milyon, Twitter’da ise 18,55 milyon kullanıcının olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan Facebook son yıllarda Türkiye’den 1,6 milyon kullanıcı kaybederken, Twitter 2,5 milyon yeni kullanıcı kazanmıştır.
Twitter ve siyaset arasındaki bu anlamlı ilişki ve Twitter’ın artan popülaritesi dolayısıyla, Türkiye açısından 14 Mayıs seçimlerinde sosyal ağlardan Twitter, en çok öne çıkan platform olmuştur. Hem cumhurbaşkanı adayları hem siyasal partiler hem milletvekili adayları Twitter’ı bir siyasal iletişim kanalı olarak kullanmış, ayrıca parti ya da aday taraftarları arasında bitmeyen bir siyasi mücadele yaşanmıştır. Türkiye açısından cumhurbaşkanı adayları ve siyasal partiler açısından takipçi sayıları incelendiğinde de bu yoğun etkileşim alanına yönelik bazı bulgulara erişmek mümkündür. Cumhurbaşkanı adaylarının takipçi sayıları ve alınan oylar incelendiğinde 20 Mayıs itibariyle aşağıdaki gibi tablo ortaya çıkmaktadır.
Dünya’da da en çok takip edilen isimlerden birisi olan Sayın Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı adayları arasında da ilk sırada olduğu görülmektedir. Sayın Erdoğan’ın yaklaşık yarısı kadar takipçi sayısına sahip Sayın Kılıçdaroğlu’nun takipçi sayısı, yaklaşık 11 milyondur. Sayın İnce’nin takipçi sayısı ise yaklaşık 7 milyondur. Cumhurbaşkanlığı seçimini üçüncü sırada bitiren Sayın Oğan’ın takipçi sayısı ise yaklaşık 2,1 milyondur. Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları incelendiğinde sıralama değişmektedir. Burada Sayın İnce’nin seçimden önce adaylıktan çekildiği, ancak yurt dışı oylar ve oy pusulasında yer alması hasebiyle aldığı oylar dolayısıyla seçim sonuçlarında yer aldığı not edilmelidir.
Adayların içerisinde bulunduğu ittifak oyları dikkate alındığında takipçi sayıları ve oy sayıları arasında bir korelasyondan söz etmek mümkün değildir. Halihazırda takipçi sayılarının yalnızca adayı destekleyenlerden oluşmadığı düşünüldüğünde, böyle bir korelasyondan söz etmek zaten olası değildir. Ancak popülerlik, tanınırlık ve ilgi düzeyini göstermesi bakımından bir değerlendirme yapılabilir. Bu noktada özellikle sosyal medya temelli bir kampanya yürüten Sayın Sinan Oğan’ın 2,1 milyon takipçiye karşılık 2 milyon 831 bin 239 oy alması dışında adaylar ve takipçi sayıları arasında bir örtüşme görülmemektedir. Aynı durum genel itibariyle milletvekili seçimleri için de geçerlidir. Aşağıda Tablo 2’de veriler karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır:
Alınan oy sayıları ve takipçi sayıları incelendiğinde sıralama açısından bir örtüşmeden bahsedilebilir. Öte yandan yaklaşık 65 milyon seçmenin bulunduğu Türkiye’de hepsinin seçmen olduğu dahi tespit edilemeyen yaklaşık 18,5 milyonluk bir kullanıcı kitlesi üzerinden siyasal analiz yapmak çok naif bir yaklaşım olacaktır. Bazı partiler açısından örtüşmeler olsa da genel itibariyle partilerin takipçi sayıları, etkileşim sayıları, gönderilerine yönelik beğeni sayıları, partilerin alacakları oyları görebilmek için yeterli çıktılar sunmamaktadır. 14 Mayıs seçimleri bunu bir kez daha göstermektedir.
Sosyal Medya Gerçek Seçmen Değildir
Seçimler sonrasında bu veriler de dikkate alındığında sosyal medya-siyaset ilişkisi içerisinde iki başlıkta dört grup kaybederken, bu kayıplardan çıkarılacak iki ders öne çıkmaktadır. Öncelikle siyasetin yeni bir nesnesi olan sosyal medyanın özneleştirilmesinin ve sanal alanın reel alanla özdeşleştirilmesinin ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Öte yandan bu hayale inanıp, seçimi sosyal medyada kazanacağını düşünen kesimler, seçim sonuçları açıklandığında rüyadan uyanmış, acı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bunlardan bir kısmının kendi sosyal çevresi ve sosyal medya dışında iletişim kanalları zayıf olan günlük hayatla teması düşük ve farklı toplumsal kesimlerle irtibatı olmayan kesimler olduğu iddia edilebilir. Buradan hareketle kaybeden ikinci grup ise bu hülyaya kendisi de inanmaya başlayan siyasiler olmuştur. Seçmene dokunmadan, seçmene ulaşmadan, sayısal uçurumu dikkate almadan, yalnızca sosyal ağlar üzerinden kendine oy isteyen siyasilerin, gerçek dünyada hayal kırıklığına uğramaları kaçınılmaz olmuştur. Sosyal medyanın ucuz, hızlı, etkileşimli bir siyasal iletişim kanalı olması ayrı bir başlıktır, seçmenin siyasiye güvenmesi, onu tanıması, taleplerine karşılık vereceğini düşünmesi, kendine yakın görmesi ayrı bir başlıktır. Sosyal medyayı yeni kesimlere ulaşma gayesiyle ucuz ve hızlı iletişim kapasitesi nedeniyle kullanmak ayrı, sosyal medyada bir dünya inşa etmeye çalışarak sanalı reele tercih etmek ayrıdır. Dolayısıyla kaybedenler sanal alemde kendi ürettiği gerçekliğin içerisine hapsolan seçmenler ve siyasilerdir. Buradan çıkarılacak ders, siyasetin asli unsurunun sosyal medya kullanıcıları değil, seçmen ve vatandaş olduğunun hatırlanmasıdır.
Siyaset-sosyal medya ilişkisinden çıkarılacak ikinci ders ise bu sanal alanlarda üretilen manipülasyonların, dezenformasyonların, nefret söylemlerinin bir siyasi karşılıktan çok maliyet ürettiğinin anlaşılmasıdır. Sosyal medyanın bir tür kirli propaganda ve linç meydanına dönüşmüş olması, “köy meydanında söylenmez sözlerin” sanal ortamlarda dilden dile dolaştırılması ve nefret söylemine dönüşmesi, maalesef seçim süreci boyunca yeni mağdurlar doğurmuştur.
Üretilen yalan haberlerin, insanları paniğe sokmaya çalışan manipülasyonların, farklı grupları hedef alan nefret söylemlerinin kaybedeni öncelikle hedef alınan gruplardır. Bu kimi zaman sığınmacılar, kimi zaman mütedeyyinler, kimi zaman sokak hayvanlarından korkanlar, kimi zaman afetzedeler olmuştur. Seçim süreci boyunca dönem dönem sığınmacılara yönelen bu nefret, seçim sonrasında deprem felaketine maruz kalanlara kadar sıçramıştır. Ayrıca diğer tarafta yaklaşık yüzde 90’a varan katılımla her bir siyasi partinin müşahitleriyle ve temsilcileriyle yürüyen demokratik seçim sürecine yönelik paylaşımlar, sosyal medyanın manipülatif kullanımını yeniden ortaya çıkarmıştır. Özellikle depremle mücadele açısından kritik dönemlerde artan ve seçim süreci boyunca devam eden manipülasyonlar ve dezenformasyonlar, seçim akşamı ve sonrasında tekrar sahneye konmuş ve toplumsal birliktelik açısından riskler doğurmuştur.
İletişim Kanalı Olmalı
İlk saldırıda hedef alınan kim ise ilk zararı gören muhakkak odur. Ancak bu başlık altında asıl kaybeden toplumsal birliktelik olmaktadır. Toplumun birliğine, dirliğine, birlikteliğine, kardeşliğine sıkılan bu kurşunlar, gün sonunda hepimizi vurmaktadır. O zaman çıkarılacak ikinci ders bu manipülasyonlara, dezenformasyonlara, nefret söylemine el birliğiyle dur demek gereğidir. Yoksa sosyal medyanın hayal dünyası, gün sonunda hayalleri yıkmaya; sosyal medya sansarları toplumu zehirlemeye, siyasetçiler siyasi bedeller ödemeye, bir bütün olarak birliğimiz zarar görmeye devam eder.
Bir siyasal iletişim kanalı olarak sosyal medya; geniş kitlelere hitap etmesi ve doğrudan iletişim sağlama potansiyeliyle muhakkak yenilikçi bir alandır. Sosyal medyanın sunduğu sivil katılım potansiyeli, doğrudan demokrasiye yönelik fırsatlar, siyasal iletişim açısından geniş perspektifli rolü önemlidir. Ancak sosyal medya bir araçtır ve her teknolojik araç gibi bir gaddaredir, iki yüzü keskindir. Karşıdakini kesiyorum zannederken elini kesebilir. Maalesef sosyal medyanın iki yüzlü hüviyeti, seçim döneminde karanlık yöne doğru evrilmiştir. Seçim döneminde sanallık gerçeğe, yalanlar doğruya, nefret kardeşliğe saldırmaya devam edecektir. Bu yüzden seçim sonuçlarından herkesin ders çıkarması gerekir, aksi taktirde hüsran yayılarak hepimizi vuracaktır maazallah.