Kudüs ve Mescid-i Aksa son yılların en hüzünlü Ramazan ayını geride bıraktı. Mübarek ayın ilk gününden itibaren başlayan İsrail saldırıları, en nihayetinde 10 Mayıs’taki Mescid-i Aksa baskınıyla zirveye ulaştı.
Mescid-i Aksa Haziran 1967’deki 6 gün savaşı sonunda İsrail işgaline girmişti. O gün bugündür, Kudüs şehri ile birlikte Mescid-i Aksa da işgal altında.
Mescid-i Aksa’nın kapıları, Kudüs şehrinin kapıları İsrail kontrolündeydi, önceleri. Bir Müslüman, ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’da namaz kılabilmek için İsrail polisinin denetiminden geçmek zorunda bırakıldı; yıllarca da böyle oldu. Kapıdaki İsrail polisinin verdiği izinle Mescid-i Aksa’ya girip namaz kılabildi Müslümanlar.
Bu, bir Müslüman için kabul edilebilir bir şey olmasa da yıllarca katlanıldı. En nihayetinde, dışarısında işgal olsa da Mescid-i Aksa’nın avlusuna girildiğinde özgürlük hakimdi. Hatta Mescid-i Aksa, Filistinlilerin kendilerini özgür hissedebildikleri tek yerdi, belki de.
Ürdün’le yapılan anlaşma gereği Mescid-i Aksa’ya gayrimüslimlerin girmesi yasaklanmıştı. İsrail de öyle ya da böyle bu yasağı kendi eliyle uyguluyordu.
30 Eylül 2000’de dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron, seçim süreci öncesi Mescid-i Aksa’nın avlusuna baskınla girmişti. Tepki öyle böyle olmadı. Filistinliler, ikinci intifadayı başlattılar. Yani bundan 21 yıl önce bir Yahudi’nin Mescid-i Aksa’nın avlusuna girmesi, intifada sebebiydi.
Netanyahu Döneminde Statüko Bozuldu
2009 sonrası ikinci dönem başbakanlık sürecine başlayan Netanyahu, yıllardır devam eden statükoyu bozdu. Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya girmesinin önünü açtı.
O dönem Likud Partisi Milletvekili Moshe Feiglin, ısrarla Mescid-i Aksa’ya girmeye başladı. İlk önceleri İsrail polisi engellemeye çalışsa da bir yolunu bulup, provokatif baskınlarını gerçekleştirmeyi başardı. Bunu diğer Yahudi grupların ziyaretleri izledi. Filistinliler tepki gösterseler de küçük grupların, kısa süreli ziyaretlerine ses çıkaran olmadı. Oysa yapılan bu ufacık şey, çok daha büyük bir planın parçasıydı.
Feiglin’in o girişimleri sonrası, Yahudi grupların Mescid-i Aksa’ya sabah saatlerinde belirli zaman aralıklarında gerçekleştirdikleri ziyaretler periyodik hale getirildi. Bireysel diyebileceğimiz bir girişim, Mescid-i Aksa’da yıllardır devam eden statükonun bozulmasına yol açmıştı.
İsrail’de, Mescid-i Aksa’nın kendilerine ait olduğunu savunan ciddi bir kitle var. Sol, seküler gruplar bunun dışında kalsa da dindar kesim, Mescid-i Aksa’da ibadet etmeleri gerektiğini savunuyor.
Yahudi gruplar son 10 yılda Aksa’ya yaptıkları baskınlarda dini ritüellerini, ibadetlerini de gerçekleştirme fırsatını yakaladılar. Genellikle Kubbet’üs Sahra çevresindeki alanda toplanıp, bu bölgenin kendileri için dini anlamda vazgeçilmez olduğunu öne sürdüler.
Şam Kapısı’ndaki Saldırılarla Başladı
Bu Ramazan ayına gelecek olursak. Ramazan, Şam Kapısı’ndaki saldırılarla başladı. Şam Kapısı Kanuni Sultan Süleyman tarafından inşa ettirilmiş olup, Mescid-i Aksa’nın da içinde bulunduğu surlarla çevrili eski şehrin en büyük kapılarından birisi. Filistinlilerin en yoğun kullandığı kapıdır aynı zamanda.
Filistinliler, bu kapıdan hem eski şehre ulaşırlar hem de Mescid-i Aksa’ya. Geniş merdivenleri ve alanı olan kapı aynı zamanda bir alışveriş merkezidir. Bir çarşıdır, bir pazaryeridir. Seyyar satıcıların olduğu, Ramazan’da yaz aylarında çay-kahve servislerinin yapıldığı, bir sosyalleşme alanıdır.
Bundan 5 yıl öncesine kadar Şam Kapısı’nın merdivenlerinde İsrail polisi ve askerleri nöbet tutardı. Ama karakolları yoktu. Şimdi ise var. Kapının her iki köşesine karakollar inşa edildi. UNESCO tarafından tarihi dokuya zarar verdiği için yasak olsa da İsrail bunu dinlemedi.
Filistinliler coşkuyu da protestoyu da burada yaşar. İsrail bu kapının kullanımını yasaklamadı. Ama bu kapıda vakit geçirmeyi önlemeye kalktı. Filistinliler sadece kapıdan girip-çıksınlar ama oyalanmasınlar, burada toplanmasınlar, burada protesto düzenlemesinler istedi. Bu nedenle Şam Kapısı’na barikatlar kuruldu. Filistinliler tepki gösterince saldırılar düzenlendi. Netice itibarıyla 12 gün sonra bariyerler kaldırıldı ancak saldırılar tamamen durmadı.
Şam Kapısı’nda toplanmayı engellemek, Şam Kapısı’nı kontrol altına almak, İsrail’in bu Ramazan ayında yaptığı planın parçalarından biriydi. Planın diğer ayağında Şam Kapısına yürüme mesafesinde olan Şeyh Cerrah semti vardı.
Şeyh Cerrah, Eski Şehrin batı tarafında kalan en önemli Filistin mahallesi. Adını Selahattin Eyyübi’nin doktorundan alıyor. Türkiye’nin başkonsolosluk binası ve kültür binasının bulunduğu bir semt. Oldukça nezih bir muhit.
İsrail Mescid-i Aksa yakınlarındaki Silvan başta olmak üzere Filistin mahallelerini bir bir Yahudileştiriyor. Son göz diktikleri yer Şeyh Cerrah oldu. Silvan’dan farkı, şehrin batısında kalması. Yahudilerin yaşadığı bölgeyle Şam Kapısı arasında yer alması. Buranın Filistinlilerden koparılması, şehrin Yahudileştirilme projesinde çok büyük önem taşıyor. Filistinlilerin olmadığı bir Şeyh Cerrah ve Filistinlilerin engellendiği bir Şam Kapısı. Üstelik bu yolun sonu Mescid-i Aksa’ya çıkıyor. İsrail’in temel hedefi Mescid-i Aksa’yı da Müslümanlardan arındırmak. Belki Aksa’nın yarısını sinagoga çevirmek belki tamamen yıkıp yerine Yahudi mabedi inşa etmek. Bunu zaman gösterecek. Ama kısa vadede planları Aksa’yı Yahudilerin de ibadet edebildiği bir alan haline dönüştürmek. Bunun için de Aksa çevresinin Yahudileştirilmesi gerekiyor. Etraf ne kadar güvenli olursa merkez de o denli güvenlik altına alınır.
Şeyh Cerrah’ta 550 Filistinlinin evleri ellerinden alınıyor. Filistinliler buna direniyor. Ve İsrail polisi, İsrail askeri saldırıyor. Üstüne üstlük Yahudi gruplar da silahlı, onlar da polis ve askerle birlikte Filistinlilere saldırıyor. Ramazan ayının son 3 haftası da Şeyh Cerrah’taki işgal ve saldırılarla geçti.
Şeyh Cerrah-Şam Kapısı ve Mescid-i Aksa. İsrail’in bu Ramazan ayında yürürlüğe soktuğu kirli planının parçalarıydı. Şeyh Cerrah semtini Yahudileştirmek, Şam Kapısını kontrol altına almak ve bu güzergahın sonunda Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi ibadethanesi olmasının önünü açmak.
İsrail’in Kirli Planları Sürüyor
Yahudilere göre Mescid-i Aksa, Tapınak Dağı’dır. Bu isimle kurulmuş onlarca dernek vardır. Yahudiler kendi takvimlerine göre 1967’deki Kudüs işgalinin yıldönümünü bu yıl 10 Mayıs’ta kutladı. 1967’deki savaşla Kudüs işgal edilene kadar şehir, doğu ve batı diye iki bölümdü. 6 Gün Savaşı’yla bu ayrım sonlandı, Kudüs’ün doğusu da batısı da İsrail’in işgaline girmiş oldu.
Yahudiler 10 Mayıs’ta Kudüs Günü vesilesiyle Kudüs’ün birleşmesinin yıl dönümünü de kutluyor. Ellerinde büyük bayraklarla, Şam Kapısı’nda toplanıp, eski şehre girerek, Ağlama Duvarına kadar yürüyorlar.
Normalde bu yürüyüşlere Filistinliler reaksiyon gösterince, gerginlikler yaşanıyordu. Ama yine de buna alışılmıştı. Bu kez daha farklısı cereyan etti.
Şam Kapısı ve Şeyh Cerrah’taki saldırıların başlamasıyla birlikte Tapınakçı gruplar, on binlerce kişinin 10 Mayıs’ta Mescid-i Aksa’da toplanması gerektiği yönünde çağrılar yapmaya başladı.
7 Mayıs akşamı iftar sonrası İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırısı belki de 10 Mayıs’taki baskının provasıydı. Nitekim 3 gün sonra o baskın da yapıldı. Sabah saatlerinde İsrail güvenlik güçleri Müslümanların ilk kıblesini savaş alanına çevirdi. Sonrasında Yahudi gruplar, otobüslerle Şeyh Cerrah semtine geldi, oradan da eski şehre yürüdü. Dolasıyla ortalık fena halde karıştı. Müslümanların ilk kıblesi 3 gün içinde 2 kanlı baskına hedef oldu. Toplamda yüzlerce kişi yaralandı. Kudüs şehrinin Filistinliler için ne kadar güvensiz olduğunu, Kudüs şehrinin bir Müslüman için ne kadar tehlikeli bir yer haline geldiğini gösterdi, İsrail cümle aleme.
Mescid-i Aksa’da gerginlik yeniden düşer, yeniden ezan okunur, yeniden Cuma namazı safları kurulur. Ama bu hiçbir zaman, “Mescid-i Aksa kurtuldu” anlamına gelmez.
Çünkü Mescid-i Aksa 1967’den itibaren işgal altında. O asker o polis gece gündüz orada. Bir Müslümanın Mescid-i Aksa’ya girip namaz kılıp kılamayacağına Yahudi polis karar veriyor. Durum bu kadar berbat. Ama gelinen nokta daha da beter. Artık Mescid-i Aksa’nın bir kısmının Yahudilere tahsis edileceğini konuşuyoruz.
Evet Kudüs, üç din için kutsal bir şehir. Ama Mescid-i Aksa, sadece Müslümanlar için kutsal. Orası bir cami. Biz Müslümanlar Mescid-i Aksa’nın yakınlarında bulunan Kıyamet Kilisesi’nden pay isteme hakkına sahip olabilir miyiz? Aklımızın ucundan geçmez. Ama Yahudi, bir camiden pay istiyor. Hisse almaya kalkıyor, “burasını ben sinagog olarak kullanayım” diyor. Ve hepimiz biliyoruz ki yarın o hisseyle Mescid-i Aksa’nın tamamına el koymaya kalkışacak. Görünen köy kılavuz istemez. Kudüs ve Mescid-i Aksa’da bugün yaşananları daha iyi anlayabilmek için biraz da tarihe bakmakta fayda var.
Ardımızda İbrahim Camii Örneği Var
Yine bir Ramazan ayında Batı Şeria’daki El Halil kentinde bulunan Hazreti İbrahim Cami sabah namazı sırasında bir terörist tarafından basılmıştı. En az 30 Filistinli katledilmişti.
İsrail ne yaptı, o zaman? Güvenlik gerekçesiyle camiyi kapattı. 6 ay sonra yeniden açtığında caminin yarısı sinagog olmuştu. Hala da öyle. Katliamın kurbanı Filistinlilerdi, faturayı da Filistinliler ödedi. Aslında direkt Müslümanlar da diyebiliriz. Çünkü Hz. İbrahim Cami, Müslümanlar için Filistin topraklarında Mescid-i Aksa’dan sonra en kutsal mekan. Önümüzde El Halil-Hazreti İbrahim Cami örneği var. Ve İsrail Kudüs-Mescid-i Aksa’da planladığı şeyi, bu emsal üzerinden gerçekleştiriyor.
Son bir ayda yaşanan bunca hadisenin elbette bir de siyasi boyutu var. O taşın altından ise Netanyahu çıkıyor. İsrail son 2 yılda 4 seçim yaptı. Koalisyon bir türlü kurulamıyor. Netanyahu son seçimin ardından da koalisyonu kuramadı. Görev rakibi Yeş Atid Partisi’nin lideri olan Yair Lapid’e verildi.
Seçimin iki kilit bloğu vardı. Biri Naftali Bennett’in aşırı sağcı partisi diğeri ise Mansur Abbas’ın yani Filistinli liderin grubu. Lapid bu ikisini yanında toplamayı başardı. Tam bu aşamada Mescid-i Aksa’ya yönelik 7 Mayıs saldırısının olduğunu gördük.
Belli ki Netanyahu, rakiplerinin koalisyon kurmasını istemiyor. Koalisyon kurulursa başbakanlığı sona erecek. Yargılandığı için başbakanlık zırhı olmayınca, muhtemelen hapse girecek. Böyle bir sonu kabullenmeyen Netanyahu’nun amacı koalisyonun kurulmasını engellemek ve yeniden seçime gidilmesini sağlamak. Çünkü seçimde ne kadar yenilenirse yenilensin, başbakan görevine devam ediyor. Üstelik bir yerden sonra Netanyahu’nun seçim sistemini de kendisini garanti altına alacak şekilde değiştirmesi bekleniyor.
Netanyahu, aşırı sağcıların Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılarının önünü açarak, sol kesimle aradaki uçurumu derinleştiriyor, aşırı sağcıların Lapid’e koalisyon desteği vermesini engelliyor, kendi safına dönmeleri gerektiğini vurguluyor.