Kriter > Dosya > Dosya / Türkiye'deki Suriyeli Mülteciler |

Suriyeli Mülteciler ve Türkiye’nin Kamu Diplomasi Stratejisi


Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili önemli konularda düzenli olarak ve farklı türlerde veri toplanması ve bu verinin basın, kamuoyu, araştırmacılar, STK yetkilileri, karar alıcılar, uluslararası toplum ve kuruluşlarla paylaşılması temelsiz iddiaların kısmen önüne geçecektir.

Suriyeli Mülteciler ve Türkiye nin Kamu Diplomasi Stratejisi

Türkiye kamuoyu geçici koruma altında bulunan Suriyeliler konusunda sistematik bir dezenformasyon kampanyası altındadır. Bu dezenformasyonla Türkiye’de yeni gerilim alanları oluşturularak yeni toplumsal fay hatları harekete geçirilmeye çalışılmaktadır. Dezenformasyon kampanyası aynı zamanda toplumsal barış atmosferini ve huzurunu tehdit etmektedir. Sürdürülmekte olan kampanyayla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı yıpratılmak istenmektedir. Göçmen, yabancı ve kültürel çoğulculuk karşıtı Avrupa tarzı radikal sağ/sol hareketlerin örgütlenmesiyle Türkiye siyaseti istikrarsızlaştırılmaya ve toplumsal kutuplaşma ve ayrışmalar artırılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin yeni siyasi iklimi Suriyeliler üzerinden şekillendirilmektedir. Bu durum Türkiye’nin toplumsal huzuru ve siyasi istikrarı açısından ciddi riskler oluşturmaktadır. Suriyeli sığınmacılar üzerinden yapılacak toplumsal yönlendirmeler ve dezenformasyonla ulusal ve uluslararası ortamlarda mücadele Türkiye’nin öncelikli gündemi olmak durumundadır.

Türkiye’deki mevcut iktidarın ve her kesimden sivil toplum kuruluşlarının (STK) Suriyeli sığınmacılara yardım amacıyla atmakta olduğu yapıcı adımlar kamuoyuna gerekli şekilde aktarılamamıştır. Bu durumun aktarılmaması aslında bir tercihin ve ahlaki yaklaşımın sonucudur. Türkiye yapılan işin propagandasını yapmak yerine işin kendisine odaklanmıştır. Şüphesiz bu yaklaşımın ardında “Bir elin verdiğini diğer el görmemeli” tarzı bir ahlaki bakış açısının olduğu da göz ardı edilemez. Bu yaklaşım tarzı yaşadığımız imaj ve reklam çağında arkaik kaçabilir ancak Türk toplumunun ekseriyetinin konuyla ilgili duruşunu yansıtan bir yaklaşım tarzıdır. Önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek spekülasyon ve yönlendirmelerin önüne geçmek için kamuoyunu daha şeffaf ve düzenli bilgilendiren bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Karalama kampanyasını yapan kesimler Türkiye ekonomisinde dış müdahalelerin de etkisiyle yaşanan dalgalanmalar ve işsizlik konusunda ortaya çıkan olumsuz tablonun nedeni olarak Suriyeli sığınmacıları ve bu konuda yapıcı adımlar atan hükümeti hedef göstermeye çalışmaktadır. Tıpkı Avrupa’da ekonomik durağanlığın yaşandığı dönemlerde özellikle işsizler göçmenlere karşı doldurulduğu gibi Türkiye’de de işsizliğin temel nedeninin Suriyeliler olduğu vurgusu özellikle yapılmaktadır. Bu durumun gerçekle bir ilintisi olmadığı gibi Suriyelilerin ekonomiye dinamizm getirdikleri yönündeki örnekler de oldukça fazladır. Suriyeliler konusunda kardeşlik ve dayanışma vurgusunda bulunan AK Parti hükümeti bu saldırılarla doğrudan hedef alınmaktadır. Ortaya çıkan bu propagandanın AK Parti tabanında da kısmen etkili olduğunu gözlemlemek mümkün. AK Parti tabanının son mahalli seçimlerde bu konuda tepkisel tavır ortaya koyduğunu iddia edenler de olmuştur.

 

Suriyeli Mülteciler ve Türkiye’nin Kamu Diplomasi Stratejisi

İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun yabancı medyada çıkan asılsız iddialara karşı Foreign Policy’ye yazdığı makalede Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye’nin üstlendiği tarihi sorumluluğu ve fedakarca gerçekleştirdiği toplumsal dayanışmayı anlattı.

 

Uluslararası Kamuoyunda Suriyeli Sığınmacılar

Uluslararası arenada ise Türkiye’de gerek STK’ların gerekse devlet kurumlarının yapmış olduğu olağanüstü insani çabaları itibarsızlaştırma ve kötülemeye yönelik sistematik adımlar atılmaktadır. Uluslararası basın kuruluşları ve Türkiye düşmanı ülkeler tarafından fonlanan Batı merkezli düşünce kuruluşları ve STK’lar Türkiye’nin insani yardım ve insani diplomasi konusundaki çabalarını son derece planlı şekilde hedef almaktadır. Araştırma ve rapor adı altında ortaya konulan ürünler ise çoğunlukla Türkiye karşıtı yaklaşımı desteklemek için üretilmiş çalışmalardır. Raporlara Türkiye’yi itibarsızlaştırmaya yönelik örnek ve bölümler serpiştirilmekte, bu örnek ve iddialarla hükümete yönelik baskılar artırılmaya çalışılmaktadır.

Nüfusuna oranla dünyanın en fazla sayıda sığınmacısını barındıran Türkiye bu çabalarıyla bölgesindeki daha kapsamlı kaos ve göç dalgasını önlemekte ve Avrupa siyasetini istikrarsızlaştırabilecek ve derin toplumsal gerilimlere neden olabilecek yeni bir göç dalgasının önüne set çekmektedir. Avrupa’ya yönelik yaşanabilecek yeni bir göç dalgası aşırı sağ siyasi hareketleri hızla güçlendireceği gibi aynı zamanda Avrupa ülkeleri arasındaki serbest dolaşımı da sona erdirebilirdi. Türkiye 2016’da imzalamış olduğu geri kabul anlaşmasıyla Avrupa siyasetinin kaosa sürüklenmesini engellemiş ancak Avrupa ülkeleri bu konudaki taahhütlerine bağlı kalmamıştır.

AK Parti hükümetinin Türkiye’de gerek maddi gerekse siyasi açılardan bedel ödeyerek Suriyeli sığınmacılar konusunda atmış olduğu adımlar Avrupa ülkelerinde beklenen karşılığı bulmamaktadır. Avrupa basını ve Türkiye’de faal yabancı basın kuruluşları sığınmacıların mağduriyet yaşadığı örnekleri merkeze alan yayınlarla hem Türkiye kamuoyunu bu konuda doldurmakta hem de uluslararası ortamda Türkiye’yi yapıcı olmayan şekillerde eleştirmektedir. Bu konuda hakkaniyetli yaklaşıp Türkiye devletinin ve Türk toplumunun fedakarlıklarını aktaran çalışmalar da bulunmakta ancak olumsuz rapor ve haberler yerli ve yabancı kamuoylarında daha fazla etkili olmaktadır. Bu yaklaşımı Türkiye’deki muhalif basın kuruluşlarının da sistematik şekilde sergilediği görülmektedir.

Suriye ile sınır bölgelerinde bulunan Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa ve Hatay gibi illerimiz Suriyeli mülteciler için bir sığınak konumunda olmuştur. Yaşanan tüm olumsuzluk ve gerilimlere rağmen bu illerimizde dünyada eşi benzeri görülmemiş uyum örnekleri görülmektedir. Bu uyum örneklerine dair bilimsel çalışmaların yapılması ve bu yaklaşıma kaynaklık eden bakış açısının kapsamlı bir şekilde tahlil edilmesi elzemdir. Bu illerimizin bazı ilçeleri kendi nüfusundan daha fazla Suriyeli sığınmacı barındırmaktadır. Görece daha önemsiz konularda Nobel Barış Ödülü veren heyetlerin bu illerimize ve bu uyum çabalarını kendi siyasi geleceklerini riske atma pahasına adım atan yöneticilere duyarsız kalması düşündürücüdür. Bunun da ötesinde bu kişilerin her fırsatta yıpratılmaya çalışılması ise sorunlu bir yaklaşımdır. Gerek iç kamuoyu gerekse uluslararası aktörlerin bu haksız yaklaşımları söz konusu liderler açısından derin hayal kırıklıklarına neden olmaktadır.

 

Suriyeli Mülteciler ve Türkiye’nin Kamu Diplomasi Stratejisi

Türkiye’deki Suriyelilerin yaşam mücadelesine ve Türkiye’nin vicdani politikalarına ışık tutan “İkinci Vatan: Türkiye” belgeseli İletişim Başkanlığının desteğiyle hazırlandı.

 

İletişim Kazaları

Suriyelilerin bulundukları bölgelerdeki halkla ve kendi aralarında bazı toplumsal sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların tespitinin yapılması ve sağlıklı ve bilimsel yöntemlerle ele alınması ortaya çıkabilecek daha büyük risklerin önüne geçecektir. Bu yönüyle Suriyelilerle ilgili olarak ortaya çıkan sorunların kamuoyunda tartışılmasında bir beis yoktur. Ancak bu tartışmaların abartılı ve gerçeği yansıtmayan şekilde yapılması yönlendirmedir. Türkiye’nin Suriyelilerden kaynaklanan sorunları doğru şekilde tespit etmesi, mevcut ve gelecekteki riskleri değerlendirmesi, bu tehdit ve risklerin üstesinden gelinmesine yönelik adımlar atması gereklidir. Ancak ortaya çıkan suç ve toplumsal gerilimleri abartmanın ise istenmeyen sonuçları olabilir. Türkiye’deki karar alıcıların kamuoyuna vermesi gereken bir diğer mesaj da Suriyeli sığınmacıların statüsünün geçici olduğu ve Suriye’de kalıcı bir siyasi çözüme ulaşılmasının ardından büyük kısmının ülkelerine geri dönecekleridir.

Kendi ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan bu kişilerle ilgili gerçekle hiç ilgisi olmayan bilgiler gerek yazılı basın gerekse sosyal medya ve bazı manipülatif siyasetçiler üzerinden sıkça dolaşıma sokulmaktadır. “Suriyelilerin Türk vatandaşlığına geçtikleri, seçimlerde oy kullandıkları, Türkiye devletinden maaş aldıkları, devlet hastanelerinde öncelikli şekilde muayene edildikleri, iş yeri açtıklarında vergi vermedikleri” vb. gibi gerçeği yansıtmayan iddialar kamuoyunda kulaktan kulağa yayılmaktadır. Körfez ülkelerinden Türkiye’ye gelen varlıklı Arap turistler Suriyeliler olarak sunulmakta, nargile içen ve plajlardaki vatandaşlar çarpıtmalarla kamuoyunda “Suriyeliler” olarak sunulmaktadır. Uluslararası basında da “Türk devletinin Suriyelilerin ekonomik ve toplumsal olarak istismar edilmelerini önlemediği, Suriyeliler üzerinden iç savaşa müdahil olduğu, yeni-Osmanlıcı hayallere kapıldığı ve Avrupa’yı tehdit ettiği” gibi temelsiz iddialar ortaya atılmaktadır.

Suriyelilerle ilgili dezenformasyon ve yönlendirmeler hem Türkiye içerisinde yapılmakta hem de uluslararası kamuoyunda yürütülmektedir. Vatandaşların bu kafa karıştırıcı yönlendirmeler konusunda doğru bilgiyi alabilecekleri mecralar da son derece sınırlıdır. Televizyonlardaki tartışma programlarında bile gerçekle ilgisi olmayan bilgiler ortaya atılmakta ve vatandaşın kafa karışıklıkları daha fazla artmaktadır. Bu çabalarla Türkiye içerisinde manipüle edilebilecek yeni fay hatları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Suriyeli sığınmacılar üzerinden yapılmaya çalışılan siyasi ve toplumsal planlar konusunda farkındalığın artırılması ve bu konuda ön alıcı çalışmaların yapılması Türkiye’nin istikrarı açısından öncelikli konuların başında gelmektedir.

 

Doğru İletişim Stratejisi

Türkiye’deki Suriyeliler konusunda bütüncül bir iletişim stratejisinin benimsenmesi ve bu doğrultuda Türkiye’deki ve uluslararası ortamlardaki paydaşlarla düzenli etkileşimlerin sağlanması iletişim stratejisinin köşe taşlarından olmak zorundadır. Özellikle medya ve akademinin ihtiyaç duyacağı sağlıklı veri akışının sağlanması manipülatif çalışmaların önüne geçecektir. Sadece güvenilir verinin sağlanması basın açısından yeterli olmayacaktır. Bu verinin basın kuruluşlarının kullanabileceği şekilde işlenebilmesi ve bu şekilde paylaşılması da iletişim stratejisinin önemli bir boyutudur. Toplumsal katmanların her kesimine yönelik bilgilendirici video ve yayınların üretilmesi ve bu ürünlerin etkili mecralarda dolaşıma sokulması dezenformasyonla mücadele konusunda atılabilecek en etkili adımlardan olacaktır.

Kamuoyunda da tartışılan Suriyeli sığınmacılar ve göçmenlerle ilgili bir bakanlığın kurulması da diğer bir fikirdir. Böylesi bir bakanlık şüphesiz önemli işlevler görecek ve Türkiye’nin sığınmacılar ve göçle ilgili politikaları ve hafızasının daha kalıcı hale getirilmesine katkı sağlayacaktır. Ancak Türkiye’nin mevcut durumda yaşadığı sorun Suriyelilerle ilgili hizmetlerin aksaması değil bu çalışma ve hizmetlerin doğru biçimde anlatılamamasıyla ilgilidir. Bu nedenle yapılan hizmetler, bu hizmetlerin maliyetleri, Türkiye’ye katkısı ve uluslararası etkisine dair çalışmalar –bakanlık olsa da olmasa da– hız kazanmak durumundadır.

Türkiye’deki Suriyelilerle ilgili önemli konularda düzenli olarak ve farklı türlerde veri toplanması ve bu verinin basın, kamuoyu, araştırmacılar, STK yetkilileri, karar alıcılar, uluslararası toplum ve kuruluşlarla paylaşılması temelsiz iddiaların kısmen önüne geçecektir. Toplanan veriden akademik ürünlerin üretilmesi ve konunun ön yargısız uzmanlarla etkili uluslararası mecralarda tartışılması gerekmektedir. Bu etkileşimlerin düzenli olması ve stratejik olarak planlanması çalışmaların etkisini artıracaktır. Konunun uluslararası paydaşlarını bir araya getirerek çalıştaylarla tartışılmasına imkan sağlanması hem doğru bilginin hem de faydalı yorumların paylaşılması ve geri bildirim sağlanması açısından önem arz etmektedir. Uluslararası medya ve düşünce kuruluşlarıyla düzenli iletişim ve veri paylaşımları bu kuruluşların yönlendirmelerini tamamen ortadan kaldırmayacak ancak etkisini azaltabilecektir.

Türkiye’nin Suriyelilerle ilgili iletişim stratejisinin diğer bir ayağı da karar alıcı, diplomat ve etkili siyasetçilerin uluslararası mecralarda verecekleri mesajlar ve sağlayacakları etkileşimler olacaktır. Türkiye bu doğrultuda çok taraflı uluslararası etkinlikleri daha etkili kullanmalı, Suriyeliler konusunda gündem oluşturmalı ve bu etkinliklerde mesajlarını tutarlı bir şekilde paylaşmalıdır.

Uluslararası kamuoyunu etkileyecek diğer bir çalışma da etkin mecralarda sinema filmi, belgesel ve diğer video türlerini üreterek dolaşıma sokmaktır. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bu konuda değerli adımlar atmaktadır. Bu da çalışmaların daha etkili olabilmesi için bu video ve filmlerin ana akım mecralarda dolaşımının sağlanması gerekmektedir. Bu hem strateji ve planlama hem bütçe hem de etkin kamu diplomasisinin birlikte işlemesiyle mümkün olacaktır. Bütün bu tanıtım ve kamu diplomasisi çalışmalarında özellikle Türkiye’deki Suriyelilerin daha aktif şekillerde yer almaları etkiyi artıracaktır. Türkiye gerek iç siyaset gerekse uluslararası mecrada eş zamanlı olarak adımlar atmak durumunda çünkü bu mecralar birbirini yakından etkilemektedir.

Suriyeli sığınmacıların kamuoyu nezdinde temsilinin doğru şekilde yönetilmesi önümüzdeki dönemde Türkiye açısından en öncelikli konuların başında gelecektir. İnsani yardım konusunda dünyada benzeri az görülmüş bir performans sergileyen Türkiye bu çalışmalarını iç kamuoyu ve uluslararası kamuoyuna daha doğru aktarmak için stratejik adımlar atmak durumundadır. Bu sürecin başarılı işleyebilmesi için Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılarla sağlıklı iletişim sürdürülmesi de önem arz etmektedir. Suriyeli sığınmacılar konusunda Türkiye kamuoyunda bir konsensüsün oluşması da Türk siyasetinin Suriyeliler üzerinden yeniden tanzim edilme çabalarının önüne geçilmesine yardımcı olacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası