Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 yıl sonra gerçekleştirdiği Irak ziyaretini, Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır. Zira Türkiye ve Irak arasında imzalanan 26 mutabakat muhtırasıyla birlikte, bu kapsamda başta terörle mücadele iş birliği, su konusu ile ilgili olarak Türkiye ve Irak’ın ikili iş birliğine yönelmesi ve Kalkınma Yolu Projesi konusundaki anlaşmaya Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de katılmasıyla bölgesel bir ortaklığa geçilmesi, önümüzdeki süreçte Türkiye ve Irak arasındaki gelişen ilişkileri, bölgesel istikrar üretici bir niteliğe dönüşmesini beraberinde getirebilir. Türkiye-Irak ilişkilerinin önceki dönemlere bakıldığında dalgalı bir seyir izlediği göze çarpmaktadır. Dönemsel olarak farklılaşan Türkiye-Irak ilişkilerinin geçmişi incelendiğinde Türkiye’nin zaman zaman merkezi Irak siyaseti zaman zaman da yerel dinamikler üzerinden Irak siyasetinin içerisinde kalmaya çalıştığı görülmektedir. Bu anlamıyla Türkiye’nin Irak politikasının temelini oluşturan Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin yanı sıra, 378 kilometrelik bir sınırın paylaşıldığı bir komşu ülke olarak Irak’ın istikrarının öncelendiğini söylemek mümkündür.
Türkiye-Irak İlişkilerinin Dönemsel Dinamikleri
Türkiye-Irak ilişkilerinin dönemsel geçmişine baktığımızda 2003-2005 arasında Ankara, nispeten sınırlı bir etkiye sahip olduğu düşük yoğunluklu bir politik yaşamıştır. Bu dönemde, 1 Mart Tezkeresi ile ABD askerlerinin Türkiye toprakları üzerinden Irak’a girişine izin verilmemesi, ABD'nin Türkiye'yi Irak siyasetinin dışında tutma çabasını beraberinde getirmiştir. Nitekim bu dönemde, ABD’nin Irak’taki Kürt gruplara verdiği yoğun destek neticesinde, terör örgütü PKK da Irak’ın kuzeyinde rahat bir yaşam alanı bulmuş ve bu süreçte PKK’nın Türkiye’deki eylemlerinde artış görülmüştür. Hatta söz konusu süreçte, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyine kapsamlı bir sınır ötesi operasyonu gündeme gelmiş olsa da Irak’ı işgal eden ABD’nin engeline takılmıştır.
Ancak Irak'taki siyasi dengenin sağlanması, özellikle de Sünni grupların siyasete entegre edilmesi gerekliliği, Türkiye'nin yardımına olan ihtiyacı artırmıştır ve Ankara, Irak’taki siyasal sürece müdahil olmaya başlamıştır. Aralık 2005’te dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün girişimiyle İstanbul Conrad Otel’de yapılan toplantıda Irak’taki en büyük Sünni partilerden biri ve Iraklı Sünnilerin temsilcisi olan Irak İslam Partisi Başkanı Tarık El-Haşimi ile dönemin ABD Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad, Sünnilerin 15 Aralık 2005 seçimlerine katılmalarını sağlayan mutabakata varılmıştır. Tarık El-Haşimi ile Zalmay Halilzad, seçim koşullarının yanı sıra Türkiye’nin süreçteki aktif gözlemciliğini de kabul etmiş ve bir anlaşma imzalanmıştır. Bu süreçten sonra Türkiye ve Irak merkezi hükümeti arasındaki ilişkilerde önemli bir iş birliği süreci gelişmiştir. Bu noktada 2005-2009 arasındaki dönemde Türkiye ile Irak merkezi hükümet arasındaki ilişkilerde güçlü bir iş birliği oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Irak'ta PKK'nın faaliyetlerinin artması ve bölgedeki Kürt hareketinin bu örgüte alan açması sebebiyle de Türkiye daha çok Bağdat merkezli bir politika izlemeye başlamıştır. Zira Türkiye ile gelişen ilişkiler neticesinde Irak’taki merkezi hükümet, 2006’da aldığı bir kararla IKBY’deki bürolar dahil Irak’ta bulunan PKK’ya ait büroların tamamının kapatılmasına karar vermiş ve Irak’ın bu tutumu Türkiye ile ilişkilerin güçlenmesini perçinlemiştir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2008’de başbakan olarak Irak’a yaptığı geniş kapsamlı ziyarette 48 alanda mutabakat muhtırası imzalanmış ve bu ziyaret sırasında Türkiye komşu ülkelerle kurduğu ilk Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’ni Irak’la oluşturmuştur. Ayrıca Türkiye, Irak’la diplomatik alanda ikili ilişkiler yoğunlaştırılmış, 2009'da Erbil, Musul ve Basra'da açılan başkonsolosluklarla Türkiye’nin Irak’taki diplomatik temsili yükseltilmiştir. Böylece Türkiye Irak’ta en fazla diplomatik misyona sahip ülke konumuna gelmiştir.
2010’da ABD askerlerinin çekilmesi ve ardından Tahran'ın Irak'taki etkisinin artması, 2011'de Suriye'deki halk ayaklanmaları sırasında Türkiye ile İran'ın farklı pozisyonlar alması, dönemin Irak yönetiminin de Tahran yanlısı bir tutum izlemesi Türkiye'nin 2010-2014 arasında daha çok yerel ağırlıklı bir politika izlemesine neden olmuştur. Özellikle Türkiye’nin 2010’da Irak’taki parlamento seçimlerinde Irak’taki bütün kesimlerin içerisinde yer aldığı İyad Allavi’nin başkanlığını yaptığı Irakiye Listesi’ni desteklemesi, listenin Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’nin listesinden daha fazla sandalye kazanması ve el-Maliki’nin kişisel tutumundan kaynaklanan nedenler, Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açmıştır. 2009'da Erbil, Musul ve Basra'da açılan başkonsolosluklarla, Türkiye'nin yerel siyasi dinamikler üzerinden Irak siyasetinde etkili olmaya ve ilişkilerini sürdürmeye çalıştığı bir döneme girilmiştir. Bu dönemde kurulan ikinci Nuri el-Maliki hükümetinin iç siyasetteki baskıcı tutumu da başta Sünniler ve Kürtleri dış destek arayışına yöneltmiş ve Türkiye de bu gruplar üzerinden Irak siyaseti içerisinde kalmaya gayret etmiştir. Bu süreçten itibaren özellikle IKBY ile ilişkilerin gelişmeye başladığı bir dönem ortaya çıkmıştır.
Irak'ın Denge Arayışı
Ancak terör örgütü DEAŞ’ın 2014’te Irak topraklarının yaklaşık üçte birine hakim olmasıyla dalgalı-durağan bir döneme evrilmiştir. Buna rağmen Türkiye, Irak ile ilişkilerini kesmemiş, Irak’ın bir an önce istikrara kavuşması için siyasi, sosyal, askeri ve ekonomi başta olmak üzere hemen her alanda desteğini sunmuştur. Nitekim Türkiye, ABD öncülüğünde DEAŞ ile mücadele için kurulan uluslararası koalisyonda yer almış olmakla birlikte ve DEAŞ’ın sonrası süreçte zorla yerinden edilen 450 binden fazla Iraklıyı ülke içerisinde barındırmıştır. 2017’de DEAŞ’ın Irak’taki elindeki tüm toprakların kurtarılması, daha da önemlisi IKBY’nin, merkezi hükümetin zayıflığından faydalanarak düzenlediği “bağımsızlık referandumu” sonrasında, Türkiye'nin merkezi hükümetle ilişkilerini güçlendirdiği görülmüştür. Bu süreçte merkezi hükümetle ilişkiler süratle yeniden tesis edilmiştir. Bu kapsamda yeniden başlayan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantıları, Türkiye ve Irak'ın sınırda ortak askeri tatbikat yapmaları, ikinci sınır kapısının açılması konusu ve Türkiye'nin 2018’de Kuveyt’te düzenlenen Irak’a Donörler Konferansı’nda DEAŞ sonrası süreçte Irak’ın yeniden yapılandırılmasına 5 milyar dolarlık krediyle en fazla maddi destek sunan ülke olması, bu sürecin önemli unsurları olarak ön plana çıkmıştır. Bununla birlikte, Irak’ta 2019’da yaşanan protesto gösterileri ve ardından Irak’ta ortaya çıkan siyasi kriz, iki ülke ilişkilerinde istenen adımların atılmasının önüne geçmiştir. Buna rağmen Türkiye’nin protestolar sırasında sergilediği dengeli tutum, olaylara sosyal ve siyasal bir taraf olmaması, Ankara'nın Irak’taki popülaritesini artırmıştır. Nitekim Irak, söz konusu protestolar sonrasında bölgede ikili ve çoklu iş birliğinin yanı sıra müzakere süreçlerini başlatmıştır. Ancak Covid-19 pandemisi nedeniyle ilişkilerde bir ivme yakalanamamıştır.
Ancak Irak’ta 2021’de yapılan parlamento seçimlerinin ardından, Irak’ın iç ve dış politikada yeni bir denge arayışına girdiği görülmüştür. Bağdat'ın bu yeni denge siyaseti denkleminde Türkiye’nin, Irak açısından en önemli partnerlerden biri haline geldiği görülmektedir. Zira söz konusu seçimlerden sonra hükümeti kuran Muhammed Şiya es-Sudani'nin, Şubat 2023’teki Türkiye ziyaretinin ardından bu partnerlik ilişkisi ve iş birliği isteğinin somutlaşmaya başladığını söylemek mümkündür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tarihi Irak Ziyareti
2003'ten bu yana Türkiye ve Irak arasındaki ilişkiler, zaman zaman dalgalanmalar yaşamış olsa da, son dönemde yaşanan diplomatik gelişmeler bu ilişkilerin olumlu bir yönde istikrara kavuştuğunu göstermektedir. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Nisan 2024’te gerçekleştirdiği, 13 yıl sonra yapılan ilk cumhurbaşkanı düzeyindeki ziyaret, iki ülke arasında stratejik bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. Bu ziyaret sırasında, terörle mücadele, su yönetimi, ekonomik iş birliği gibi temel konular başta olmak üzere tarım, sağlık ve eğitim alanlarında 26 anlaşmanın imzalanması, karşılıklı çıkarlara dayalı iş birliklerinin güçlenmesine işaret etmektedir.
Erdoğan'ın son ziyareti, bu çabaların bir yansıması olarak, iki ülke arasında daha önce var olan bazı sorunlu alanların üstesinden gelinmesine yardımcı olmuş ve Türkiye'nin Irak'taki siyasi ve ekonomik varlığını pekiştirmiştir.
Ziyaretten elde edilen olumlu sonuçlar, Türkiye'nin Erbil ve Bağdat ile ilişkilerini daha da güçlendirerek, bu iki yönetim arasında bir denge unsuru olarak hareket etmesine olanak tanımıştır. Bu durum, Erdoğan'ın ziyaretinin hem öncesi hem de sonrasında yapılan açıklamalarda, Türkiye'nin Erbil ve Bağdat'ı birbirinin alternatifi değil, tamamlayıcısı olarak gördüğüne dair mesajlarla desteklenmiştir. Bu yaklaşım, Türkiye'nin bölgesel politikadaki etkin rolünü pekiştirirken, Irak içindeki uyumu ve istikrarı artırma potansiyeline sahiptir.
Ek olarak, Türkiye ve Irak arasındaki iş birliği, bölgesel çatışma dinamikleri ve küresel güçlerin bölgedeki etkileri gibi zorluklara rağmen, iki ülkenin ortak çıkarlarını teşvik eden projelerde somut adımlar atılmasını sağlamıştır. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölge ülkelerinin de destek verdiği Kalkınma Yolu Projesi gibi girişimler, iki ülkenin sadece ikili düzeyde değil, aynı zamanda daha geniş bir bölgesel iş birliği çerçevesinde birlikte çalışabileceğini göstermektedir. Bu tür projeler, iki ülkenin karşı karşıya kaldığı güvenlik ve kaynak yönetimi sorunlarını ele almak için ortak çözümler üretmelerine yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyareti ve sonrasında atılan adımlar, Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin daha stratejik, kapsayıcı ve iş birlikçi bir doğrultuda ilerlemesine zemin hazırlamaktadır. İki ülke arasındaki bu gelişmeler, bölgesel istikrarın ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesinde önemli bir role sahip olacak ve bu süreç, her iki ülkenin de bölgesel ve uluslararası alanda karşılaştıkları zorluklarla başa çıkma kapasitelerini artıracaktır.