Nijer’de meydana gelen darbe, bölgesel güvenlik açısından önemli sorunlar üretecek bir potansiyele sahip. Nijerya ile bin 500 kilometre uzunluğunda sınır paylaşan Nijer, aynı zamanda Benin’e de komşu. Bu üç ülkenin kesiştiği noktalarda, terör örgütü İslam Devleti Batı Afrika Eyaleti’nin (İDBAE-ISWAP) varlığı söz konusu. Nitekim bölgede ortaya çıkabilecek istikrarsızlık ve güç boşluğu, ISWAP tarafından doldurulmak istenebilir. Böylesi bir riskin varlığı, Batı Afrika’yı etkileyeceği kadar Kuzey Afrika’yı da tesiri altına alma potansiyeline sahip. Bu durum Türkiye’nin bölgede özellikle Libya’daki çıkarları için tehdit oluşturabilir. Bu riskler, aynı zamanda Türkiye’nin son yıllarda Afrika ile geliştirdiği ve giderek yükselen bir ivme kazanan ticaretini de etkileyebilir.
Türkiye’nin Bölgede Artan Angajmanı
Türkiye’nin Afrika kıtası ile ticareti yaklaşık 35 milyar dolar. Bu rakamın 12,9 milyar doları Sahra Altı Afrika ülkeleriyle. Ayrıca TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin Batı Afrika ile ticareti 2022 itibarıyla 6,5 milyar dolar, Sahel Bölgesi olarak ifade edilen ve Senegal, Moritanya, Mali, Burkina Faso, Nijer, Nijerya, Çad, Sudan ve Eritre dahil olmak üzere birçok ülkeyi kapsayan bölgeyle ise 4,1 milyar dolar. Grafik 1 ve Grafik 2’de bu ticaretin ayrıntılarını görüyoruz. Eritre ve Sudan dışındaki ülkeler, Batı Afrika alt bölgesel sistemi içinde yer alırken; turuncu renk ile gösterilen ülkeler aynı zamanda Sahel alt bölgesel sistemi içinde de yer alıyor.
Bu rakamlar üzerinden bakıldığında, Türkiye’nin Afrika geneli ticaret hacminde Sahra Altı Afrika’nın yaklaşık yüzde 36,8’lik bir paya sahip olduğu görülüyor. Bununla birlikte Sahra Altı Afrika’da, Batı Afrika ile ticaretin payı yüzde 50,3 olarak ve Sahel Bölgesi ülkeleri ile ticaretin payı yüzde 31,7 olarak öne çıkıyor. Batı Afrika ve Sahel Bölgesi, aynı zamanda Afrika geneli ticaret hacminin sırasıyla yüzde 18,5’ini ve yüzde 11,7’sini oluşturuyor. Yani Grafik 2’de görüldüğü üzere, bölge ile Türkiye’nin ticaret hacmi, 2013 TÜİK verileri dikkate alındığında, ciddi bir yükselişi gözler önüne seriyor. 2013’te Türkiye’nin Afrika ile toplam dış ticaret hacmi 21,5 milyar dolar düzeyindeydi.
Son rakamlarda, Türkiye’nin Afrika geneli ticaret hacminde Sahra Altı Afrika’nın yaklaşık yüzde 32’lik bir paya sahip olduğu görülüyor. Bununla birlikte Sahra Altı Afrika’da 2,4 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Batı Afrika ile ticaretin payı yüzde 34,7 ve 1,3 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Sahel Bölgesi ülkeleri ile ticaretin payı ise yüzde 18,8 olarak görülüyor. 2013’te Batı Afrika ve Sahel Bölgesi aynı zamanda Afrika geneli ticaret hacminin sırasıyla yüzde 11,1’ini ve yüzde 6’sını oluşturuyordu.
Bu ekonomik veriler, Türkiye’nin son on yıllık süreçte Sahel Bölgesi ve Batı Afrika’da artan ekonomik varlığını gösteriyor. Bununla birlikte, bölgede Türkiye’nin siyasi ve askeri etkisinin de son yıllarda yükseldiği göze çarpıyor. Kısacası Türkiye’nin bölgedeki ticaret hacmi artan ivmede devam ediyor. Artan ticaret hacminin gerilememesi ve Türkiye’nin bölgesel ve diğer alt bölgesel sistemlerdeki stratejik çıkarlarının güvenliğini etkilememesi adına, bölgedeki krizlerin çözümüne yönelik sağlayabileceği katkıları zaman kaybetmeden vermesi büyük önem taşıyor.
Bölgesel Güvenlik Riskleri ve Türkiye için Zorlukları
Bölge dinamiklerinin tümüne etki edebilecek stratejik bir konumda yer alan Nijer’de Temmuz ayı sonunda meydana gelen darbenin etkileri, uzun bir süre gündemi meşgul edecek. Dolayısıyla sadece Sahel ve Batı Afrika değil aynı zamanda Kuzey Afrika’da Türkiye’nin stratejik çıkarlarının olduğu Libya ve Cezayir de Nijer’deki krizden etkilenme potansiyeline sahip. Hatta daha geniş perspektiften bakılacak olursa, bölgede el-Kaide ve DAEŞ bağlantılı terör örgütlerinin varlığı bir gerçek. Bu kapsamda terör örgütlerinin, mevcut varlığını, fırsattan yararlanarak artırmaları için uygun ortamın oluşması söz konusu olursa, Sahel’in doğusunda da etkileri artabilir. Böylesi bir senaryoda, Doğu Afrika’daki Somali’de varlığını sürdüren el-Kaide’nin uzantısı olan eş-Şebab terör örgütü ile diğer terör örgütlerinin iş birliği yaparak Sahel bölgesinin ötesinde büyük istikrarsızlıklara sebep olma potansiyeli mevcut.
Başka ülkelerin içişlerine karışmama prensibi bulunan Türkiye’nin, Afrika sorunlarına Afrikalı çözümler ilkesine saygılı olarak, Nijer’de yaşanan krizin etkilerini azaltmak ve bölgesel istikrarın sürdürülmesine destek verme amacıyla, bu kapsamda diplomatik ve iş birliği odağı temelinde girişimlerde bulunması mümkün. Özellikle Nijer’deki cuntanın devrik Cumhurbaşkanı Bazum’un yeniden iktidarına dönmesine yönelik olumsuz duruşu karşısında, adil ve şeffaf bir seçimin yapılması, toplumsal uzlaşının teşvik edilmesi ve krizin diplomatik yollarla olabilecek en hızlı şekilde çözülmesi için adımlar atabilme kapasitesi mevcut.
Ayrıca Türkiye, Afrika’daki çeşitli ülkelerde terörle mücadele konusunda ilgili hükümetlere vermiş olduğu desteğin yanı sıra Sahel Bölgesi ve çevresinde bulunan terörle mücadeleye, tecrübelerini paylaşarak bölge ülkelerinin kapasitelerini geliştirmeleri yönünde ve güvenlik iş birliği alanına yönelik olarak alternatif katkılarda bulunabilir. Bu konu, Türkiye’nin öncelikle Batı Afrika ve Sahel Bölgesi bağlamında sonra da Libya özelinde stratejik çıkarlarını koruması için elzem. Zira Türkiye’nin bölge ülkelerinde birçok yatırımı söz konusu. Örneğin Senegal, Gambiya, Sierra Leone, Fildişi Sahili, Gine-Bissau, Gana ve Gambiya gibi Batı Afrika ülkelerinde enerji faaliyetleri sürdüren Karpowership firması veya özellikle Nijer, Senegal ve Sierra Leone gibi Batı Afrika ülkelerinde büyük ölçekli altyapı ve üstyapı projeleri sürdüren SUMMA gibi şirketler, Türkiye’nin Batı Afrika ve Sahel’deki ticari faaliyetlerinde öne çıkıyor.
Türkiye’nin bölgede varlığını devam ettirmesi, öncelikli olarak ticari çıkarları açısından oldukça önemli. Ancak bu ticari faaliyetler, sadece Türk firmaları için değerli değil. Aynı zamanda bölge ülkelerinin kalkınma çabalarını desteklemekte de önemli bir role sahip. Ancak bölgede meydana gelecek istikrarsızlıklar ve terör tehdidi, tüm bu yatırım ve ticaret faaliyetlerini olumsuz etkileyecek potansiyel barındırıyor.
Türkiye’nin Bölge ile Savunma ve Güvenlik İş Birliği
Türkiye’nin son yıllarda ekonomik faaliyetlerin yanı sıra bölgede savunma sanayii ürünleri ile varlığını artırması da söz konusu. Terörle mücadele konusunda tecrübe paylaşımlarının yanı sıra etkili ve caydırıcı savunma sanayii araçlarının transferleri, bölge ülkelerinin güvenlik ve askeri kapasitelerini artırmaya yardımcı bir nitelikte.
Türk Savunma Sanayii (TSS) ürünleri özellikle 2018 sonrası dönemde bölge ülkeleri tarafından tercih edilmeye başlandı. Açık kaynaklardan elde edilen bilgiler doğrultusunda Türkiye’nin bölgede 11 ülke ile savunma sanayii alanında iş birliği söz konusu. Bu bağlamda TSS ürünlerinin bölge ülkelerine yönelik katkıları, yüksek teknoloji ve modern yeteneklerle öne çıkıyor. Ayrıca TSS’nin bu ürünleri, ihtiyaçlara uygun çözümler sunarak, öncelikle terörle mücadele konusunda bölge ülkelerine daha etkili bir şekilde savunma mücadele kapasitesi sağlayacak potansiyele sahip.
Sahel Bölgesi’nde yaşanan son gelişmeler, Türkiye’nin stratejik çıkarlarına etki etme riskini barındırıyor. Dolayısıyla Türkiye mevcut ekonomik, diplomatik ve askeri/güvenlik iş birlikleri ve ortaklıklarının kendisine sağlayacağı avantajla mevcut rekabet ortamında alternatif olarak yeni fırsatları değerlendirebilir. Bölge ülkeleri ile güvenlik ekipmanları üzerinden geliştirilen ortaklıklar, sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve stratejik bağları da güçlendirecek önemli adımlar olarak öne çıkıyor. Türkiye, bu olası fırsatları değerlendirirken, halihazırda etkin olduğu ülkelerde diplomatik çözümü ve kolaylaştırıcı rolü ile destek sağlayarak, bölgede daha değerli bir aktör olarak yer alabilir. Ancak öncelikle Nijer krizinde bir kötü gidişat olması durumunda etkilerin sıçrayabileceği Libya’da Türkiye’nin mevcut riskleri dikkatle takip etmesi gerekiyor.