Devletler, yüzyıllar boyunca savaşı aralarındaki ilişkilerde diğer ülke ya da ülkelerden taleplerini kabul ettirmenin ya da ülkesel egemenliklerini genişletmenin bir aracı olarak kullanmışlardır. Bu aracın ne büyük yıkımlara ve acılara, hatta insanlığın tümden gerilemesine yol açabileceğinin açık göstergeleri Birinci ve İkinci Dünya savaşları olmuş, her iki savaşın sonunda savaşı tümden yasaklamaya yönelik çabaların hız kazanmasına neden olmuşlardır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler ve onun kurucu antlaşması ile getirilen barışı korumaya ve bozulması durumunda barışı yeniden tesis etmeye dair sistem, devletlerin silahlı gücü hatta topyekun savaşı bir araç olarak kullanmaya devam etmesinin önüne geçmekte başarısız kalmaktadır.
Rusya’nın Ukrayna’dan ve Ukrayna bağlamında NATO ülkelerinden talep ettiklerinin yerine getirilmediği gerekçesi ile yani bir nevi bu taleplerinin yerine getirilmesini sağlamak maksadı ile 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya topyekun bir saldırı başlatması, uluslararası barışı korumaya dair hukuki sistemin bir başka başarısızlık örneği olmuştur.
Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri harekatın, uluslararası hukuka aykırı bir saldırı eylemi olduğu BM Genel Kurulu’nun 2 Mart 2022’de aldığı karar ile teyit edilmiş, ES-11/1 sayılı söz konusu kararda Rusya’nın eylemi kınanırken, Ukrayna’nın siyasal bağımsızlığı, egemenliği ve sınırlarının dokunulmazlığı teyit edilmiştir.
Uluslararası sistem, saldırının başlangıcından bu yana geçen bir aydan fazla bir süreye rağmen, bozulmuş olan barış düzenini yeniden inşa etmeyi başaramamıştır. Devam eden saldırı ve çatışmalarda bu sefer ön plana çıkan husus, çatışmalarda temel insan hakları normlarının korunmasını konu alan silahlı çatışmalar hukuku kurallarının ağır ihlalleri olmaktadır.
Uluslararası Silahlı Çatışmalar Hukukunun Temel Normları
Yasal olup olmadığına bakılmaksızın, başlamış olan silahlı çatışmalarda, devletlerin uyması gereken kurallar, temel insan hakları normlarını koruma maksadı ile savaşın silah ve yöntemlerini düzenlemekte, ayrıca sivil halk, yaralılar, hastalar ve savaş esirleri gibi savaş dışı tutulması gereken kişi gruplarını koruyucu kurallar getirmektedir. Bu kurallar ağırlıklı olarak 1899 ve 1907’de Lahey’de imzalanmış konvansiyonlarla ve 1949’da imzalanan dört adet Cenevre Sözleşmeleri ve bu sözleşmelere 1977’de yapılan iki ek protokolle oluşturulmuşlardır.
Ayrıca günümüze kadar, uluslararası silahlı çatışmalar hukukuna dair oluşturulan konvansiyonlar, yalnızca Lahey ve Cenevre konvansiyonları da değildir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1954 Silahlı Çatışmalarda Kültürel Varlıkların Korunmasına Dair Sözleşme (ve iki ek protokol)”, “1972 UNESCO Dünya Mirası Sözleşmesi”, “1972 Biyolojik Silah Sözleşmesi”, “1980 Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi ve 5 ek protokolü”, “1992 Arkeolojik Mirasın Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi”, “1993 Kimyasal Silah Sözleşmesi” ve “1997 Ottowa Anti-Personel Mayın Sözleşmesi” gibi sözleşmeler de bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen konvansiyonların kapsadığı kuralların neredeyse tamamının, sözleşme hukuku kuralları olmanın da ötesine geçip yapılageliş değeri kazandığı yani sözleşmeye taraf olsun ya da olmasın bütün devletleri bağladığı kabul edilmektedir.
Neredeyse bütün devletlerce kabul edilmiş ve ulusal yasalarına aktarılmış söz konusu kurallar esasen, gereksiz ölümleri, gereksiz acıları ve gereksiz yıkımı önlemeyi ve savaşı bir nevi sadece politik amaçları ile sınırlı tutmayı hedeflemektedir. Söz konusu kurallar, “savaş yöntemleri veya savaş araçları seçme hakkı”nın sınırsız olmadığı prensibi temelinde, aşırı acı ve yaralanmalara neden olan silah türleri, gereksiz yere acımasız yaralar açan mermiler, zehir veya zehirli silahlar”, “anti-personel mayınlar”, “kör edici lazer silahları”, “kimyasal, biyolojik ve bakteriyolojik silahlar”, “nükleer silahlar” ve ayrıca taraf devletlerin yeni geliştirdikleri benzeri nitelikli silahlar yasaklanmıştır.
Ayrıca düşmana veya orduya mensup kişileri acımasızca öldürmeyi veya yaralamayı, silahlarını bırakmış veya artık savunma imkanı bulunmayan ya da teslim olmuş bir düşmanı öldürmeyi veya yaralamayı, savaşın gerekliliklerince zorunlu kılınmadığı halde düşman mülkünü tahrip etmeyi ya da el koymayı, düşman tarafın vatandaşlarının kendi ülkelerine karşı yürütülen savaş faaliyetlerine katılmaya zorlanması yasaklanmıştır. Doğal çevreye, geniş alanda etkili, kalıcı ve ciddi hasar vermesi amaçlanan ya da vereceği tahmin edilen savaş yöntemlerinin ve araçlarının kullanılması da yasaklanmıştır.
Sivillerin korunması bağlamında ayrım gözetmeksizin sivillerin kasıtlı öldürmesi, özellikle silahlı çatışmalara doğrudan dahil olmayan sivillerin ve sivil yerleşim yerlerinin hedef alınıp saldırıya maruz bırakılması, her türlü işkence ve bedensel cezalara maruz bırakılması, ırza geçilmesi, fuhşa zorlanması, utanç verici duruma sokulması, rehin alınmaları, toplu ceza uygulanması ya da bunlarla tehdit edilmeleri yasaklanırken, sivillerin insani muamele görmesinin sağlanması, kişiliklerine, onuruna, aile haklarına, inançlarına, ibadet ve geleneklerine her koşulda saygı gösterilmesinin sağlanması öngörülmüştür.
İhlallerin Nitelikleri ve Sorumluların Yargılanması
Özetlediğimiz silahlı çatışmalar hukuku kurallarının ihlali, kişisel cezai sorumluluk doğuran eylemler yani “suçlar” olarak kabul edilmektedirler. Açık uluslararası düzenlemeler ve uluslararası yargılama örnekleri, bu kuralların ihlaline dair cezai sorumluluğu güçlü bir şekilde oluşturmuştur. Devletler, söz konusu eylemleri, kendi ulusal kanunlarında suç olarak tanımak ve gereken kanuni tedbirleri öngörmek yükümlülüğü altındadırlar. BM Güvenlik Konseyi tarafından kurulmuş Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda için Uluslararası Ceza Mahkemesi önemli örnekler olmuşlardır. Ve nihayet, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), sürekli bir uluslararası ceza mahkemesi olarak kurulmuş ve yargılamalar yapmaktadır.
Söz konusu suçlar, özellikle uluslararası yargılamalar ile, “barışa karşı suçlar” (uluslararası hukuka aykırı saldırı savaşı planlamak, başlatmak ve sürdürmek), “savaş suçları” (silah ve yöntemleri düzenleyen ve sivillerin ve savaş dışı diğer kişilerin korunmasını düzenleyen kuralların ihlalleri) ve “insanlığa karşı suçlar” (soykırım dahil savaş ya da barış zamanında sivillerin topluca kıyımına yol açan eylemler) olarak kategorize edilmiştir.
Söz konusu suçları işlediğinden şüphelenilen kişiler, resmi pozisyonlarına bakılmaksızın yetkili ülkelerin kendi ulusal mahkemelerinde, şayet ulusal yargı düzeyinde ya hiç ya da etkili bir şekilde yargılanmamışlarsa bu maksat için kurulmuş ya da sürekli nitelikli (UCM gibi) uluslararası mahkemelerde yargılanabilirler.
Bu bağlamda UCM özel bir öneme sahiptir ve yukarıda belirtilen suçları işlediğinden şüphelenilen kişileri yargılama yetkisine sahiptir. Günümüzde aralarında İngiltere, Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerinin de bulunduğu 123 devlet UCM’yi kuran Roma Statüsü’ne taraf olmuşlardır.
Rusya’nın Ukrayna’daki Faaliyetleri ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Süreci
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) şüpheli kişiler üzerinde yargı yetkisine sahip olabilmesi için, kişinin vatandaşı olduğu devletin ya da olayların meydana geldiği ülke devletinin UCM Statüsü’ne taraf olmuş olması veya BM Güvenlik Konseyi’nin bir durumu Mahkeme’ye havale etmesi ya da Statü’nün 12/3. maddesinde öngörüldüğü gibi taraf olmayan devletin bir bildirge ile suç konusu olayla ilgili Mahkeme’nin yargı yetkisini kabul ettiğini bildirmiş olması gerekir.
Ukrayna ve Rusya UCM Statüsü’ne taraf devletler arasında değildir. Ancak Ukrayna, 9 Nisan 2014’te Mahkeme’ye gönderdiği resmi bildiri ile Rusya’nın 21 Kasım 2013-22 Şubat 2014 arasında Ukrayna topraklarında gerçekleştirilen eylemlerin sorumlularını ve iş birlikçilerini tespit etmek, araştırmak ve yargılamak için Mahkeme’nin yargı yetkisini tanıdığını bildirmiştir.
Bu bildiri üzerine UCM Savcılık Ofisi, 25 Nisan 2014’te kendisine iletilen konu ile ilgili ön inceleme başlattığını açıklamıştır. Böylelikle Savcılık Ofisi, kendisine iletilen olay ile ilgili olarak zaman, yer ve kişi bakımından yargı yetkisine sahip olduğunu, ilgili başvurunun kabul edilebilir ağırlıkta olduğunu ve adaletin böyle bir ön incelemeyi gerektirdiğini kabul etmiş oldu.
Ukrayna, 8 Eylül 2015’te yeni bir Bildiri ile 20 Şubat 2014’ten itibaren, Rusya liderleri ve “terörist örgütler” olan “Donetsk Halk Cumhuriyeti” (DNR) ve “Luhansk Halk Cumhuriyeti” (LNR) liderleri tarafından gerçekleştirilen ve ağır sonuçlara ve Ukrayna vatandaşlarının toplu öldürülmelerine yol açan insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları üzerinde UCM’nin yargı yetkisini tanıdığını resmen beyan etmiştir. Bildiride ayrıca, 20 Şubat 2014’ten bu yana Ukrayna topraklarında gerçekleştirilen eylemlerin sorumlularını ve iş birlikçilerini tespit etmek, araştırmak ve yargılamak için Mahkeme’nin yargı yetkisini tanıdığını ve bu bildirinin süresiz olduğu bildirmiştir.
UCM Savcılığı tarafından 14 Aralık 2020’de yayınlanan Ön İncelemeye Dair Faaliyet Raporu’nda, 30 Nisan 2014’ten sonraki dönemde, Doğu Ukrayna’daki silahlı çatışma bağlamında en azından “sivillere ve sivil nesnelere yönelik saldırıları kasıtlı olarak yönlendirme”, “korunan binalara kasıtlı olarak saldırı düzenleme”, “kasten öldürme”, “işkence ve insanlık dışı/zalimce muamele”, “kişisel haysiyete hakaret”, “tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimleri” şeklinde savaş suçlarının işlendiğine dair makul bir temel bulunduğu sonucuna varıldığı beyan edilmiştir. Ayrıca, “çatışma uluslararası nitelikteyse”, “sivillere ve sivil nesnelere zarar veren kasıtlı saldırılar”, “öngörülen askeri avantajla ilgili olarak açıkça aşırı olan saldırılar (orantısız saldırılar)”, “yasa dışı hapsetme” türünden savaş suçlarının işlendiğini gösterir makul temeller bulunduğu da beyan edilmiştir.
UCM Savcısı Karim A. A. Khan, 28 Şubat 2022’deki beyanı ile soruşturma açılması için makul bir temelin oluştuğunu, bundan sonraki süreçte, bir soruşturma açmak için Mahkeme Ön Yargılama Dairesi’nden izin alma süreciyle devam edeceğini belirtmiştir. UCM Savcısı Karim A. A. Khan, ayrıca Savcılık Ofisi tarafından yürütülen soruşturmanın hızlandırılabilmesi için, Statü’nün 14. maddesinde belirtildiği üzere, UCM Statüsü’ne taraf bir devletin, Ukrayna’daki durumu Ofis’e havale etmesinin önemli olduğunu ifade etmiştir.
UCM Savcısı Karim A. A. Khan, 22 Mart 2022’de yaptığı açıklamada, 39 taraf devletin (11 Mart 2022’de de Japonya ve Kuzey Makedonya da bu yönde bildirimde bulunmuş ve sayı 41’e yükselmiştir.) bu yönde bildirimde bulunduğunu belirtmiştir. Savcı bu bildirimlerin, Savcılık Ofisi’nin 21 Kasım 2013’ten itibaren Ukrayna'daki duruma ilişkin bir soruşturma başlatmasına ve böylece Ukrayna topraklarının herhangi bir yerinde herhangi bir kişi tarafından işlenen geçmiş ve mevcut savaş suçları, insanlığa karşı suçları veya soykırım iddialarını kapsamına almasına olanak sağladığını ifade etmiştir.
Gelinen aşamada, başlamış olan savcılık soruşturmasına ek olarak ayrıca Mahkeme Başkanlığı, 2 Mart 2022’de, Ukrayna’daki durumu, üç yargıçtan oluşan 2. Numaralı Yargılama Öncesi Daire’ye havale etmiştir.
Muhtemel İhlaller
Görüldüğü gibi Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısından önce Doğu Ukrayna’da yaşananlarla ilgili UCM Savcılık Ofisi zaten bir ön inceleme başlatmış ve ulaştığı deliler üzerinden, iddia edilen suçlar ile ilgili bir soruşturma için yeterince kanıt bulunduğuna hükmederek, 22 Şubat 2022’de bir soruşturma başlatmıştı. Rusya’nın saldırıları sonrasında ise çok sayıda taraf devlet, söz konusu eylemleri Mahkeme Savcılığı’na havale ettikleri için Yargılama Öncesi Daire’nin kararını beklemeksizin savcı, başlattığı soruşturmaya devam edebilecektir. 22 Şubat’tan beri gerçekleşen saldırıların niteliğine bakılırsa, yukarıda ifade edilen muhtemel suçların kapsamını genişletebilecek olayların yaşandığı görülmektedir.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline 24 Şubat'ta başlamasından bu yana, Ukrayna hükümeti, çok sayıda uluslararası insan hakları grubu ve uluslararası aktör, Rusya'nın askeri harekatının ve yoğun nüfuslu yerleşim bölgelerini bombalamasının savaş suçu teşkil edebileceğini dile getirmektedirler.
28 Şubat'ta, Rus ordusunun Ukrayna'nın en büyük ikinci şehri olan Harkov’a bir gün boyunca ağır hava saldırıları ve topçu ateşi başlatmasının ardından Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Rusya'yı savaş suçları işlemekle suçlamıştır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, 28 Şubat'ta Harkov’daki en az üç yerleşim bölgesinde misket bombası roketlerinin kullanıldığının belgelediğini bildirmiştir. Örgüt, misket bombalarının "doğal olarak ayrım gözetmediğini" ve bu tür kullanımın "savaş suçu teşkil edebileceğini" ifade etmiştir.
Uluslararası Af Örgütü, “hastaneler ve okullar gibi korunan nesnelere yönelik saldırılar” da dahil olmak üzere “sivil alanlara ve altyapıya ayrım gözetmeksizin yapılan saldırılar nedeniyle sivillerin ölümüyle” sonuçlanan Rus saldırılarının kanıtlarını topladığını beyan etmiştir. Rusya'nın işgalinden sadece bir gün sonra, 25 Şubat'ta örgüt bir basın açıklamasında “üç ayrı saldırının adli analizinin savaş yasalarının ihlal edildiğine dair “çürütülemez kanıtlar” sağladığını duyurmuştur.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Parlamento’da yaptığı konuşmada, savaş suçları gerçekleştirildiğine dair güçlü delillerin ortaya çıktığını ifade ederek, “Vladimir Putin rejiminin masum sivillerin üzerine atmakta olduğu mühimmat kullanımında gördüklerimiz, bana göre zaten tam anlamıyla bir savaş suçu niteliği taşıyor” demiştir.
6 Mart’ta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD hükümetinin "sivillere yönelik bir savaş suçu teşkil edecek kasıtlı saldırılara ilişkin çok güvenilir raporlar" bulunduğunu bildiğini ifade etmiştir. Rusya’nın Mariupol’de sivillerin sığındığı ve işaretlenmiş tiyatro binasını 16 Mart günü bombaladığı ve sonucunda 300 civarında sivilin hayatını kaybettiği ifade edilmiştir. Yapılmakta olan bütün açıklamalar ve yayınlanan raporlar, benzeri eylemlerin devam ettiğini ifade etmektedir.
Sonuç
Ukrayna’nın doğusunda 2013’te başlayan çatışmalardan 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının başladığı tarihe kadar Ukrayna topraklarındaki eylemleri inceleyen UCM Savcılığı, bu olaylarda savaş suçları ve insanlığa karşı suçların işlendiğine dair yeterince kanıt bulunduğu sonucuna vararak bir soruşturma açmaya karar vermiştir. Rusya’nın saldırılarının başlaması ile beraber UCM Statüsüne taraf 40’ın üzerinde devlet Ukrayna topraklarında işlenen suçların soruşturulması talebini UCM Savcılığına iletmişlerdir. Bu aşamada Savcılık Ukrayna’da işlenen suçlara dair detaylı delilleri topladığı bir soruşturma süreci yürütmektedir.
Rusya’nın saldırılarının başladığı andan itibaren ortaya çıkan görüntüler, haberler ve raporlar göstermektedir ki, Mahkeme Savcılığı’nın daha önce tespit ettiği muhtemel suç eylemlerinin çok daha ötesinde suç oluşturabilecek eylemler gerçekleşmektedir.
Bundan sonraki süreçte sorumluların yargılanacağı davaların açılması muhtemeldir. Ancak, liderler düzeyindekiler de dahil hakkında dava açılabilecek kişilerin yargılamalarının yapılabilmesi için, bu kişilerin Mahkeme’nin önüne fiilen çıkarılması gerekmektedir. Mahkeme Savcılığı’nın da ifade ettiği gibi hem delillerin toplanması hem şüphelilerin mahkeme önüne çıkarılabilmesi için taraf devletlerin ve daha geniş anlamda uluslararası toplumun desteği çok büyük önem taşımaktadır.