Son yıllarda Rusya ve Çin’in belirli alanlarda birbirlerine yakınlaşarak bazı konularda ortak bir tutum sergilemeleri hem küresel hem de bölgesel meselelerde önemli bir etkiye sahiptir. Bu iki ülkenin yakınlaşması, ABD özelinde Batı ile ilişkilerinden etkilense de ortak çıkar maksimizasyonu ve muhtemel çıkar çatışmaları arasında salınan bir ilişki içinde olduklarını söylemek mümkündür.
Soğuk Savaş Sonrası
Soğuk Savaş yıllarında Rusya-Çin ilişkilerinin inişli çıkışlı bir seyir izlediği görülebilir. Her ne kadar Doğu’nun veya komünist bloğun liderliği için Pekin ve Moskova mücadele içinde olmuşlarsa da ABD önderliğindeki Batı dünyası ile baş etmek için iş birliğini olumlu olarak değerlendirmişlerdir. Tabii ki ABD’nin mekik diplomasisiyle Çin’i dünyaya açma girişimleri neticesinde Rusya-Çin ilişkilerinin zedelendiğini söylemekle birlikte, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle bir ilişki metodu arayışının başladığı da ifade edilebilir. Bu dönemde temel motivasyonlarının özellikle Avrasya coğrafyasında ABD hakimiyetinin geriletilmesi olduğunu söylemek mümkündür.
Soğuk Savaş sonrası Rusya-Çin ilişkileri dönemsel olarak üç ana parçada değerlendirilebilir: Stratejik ortaklık arayışı, ilişkilerin derinleşmesi ve özellikle 2014 sonrası ilişkilerde yeni arayışlar. 2014’teki Ukrayna krizi genellikle iki ülkenin son dönemdeki temel yakınlaşma motivasyonu olarak değerlendirilse de bu yakınlaşmanın köklerinin Soğuk Savaş sonrası dönemde bulunması mümkündür. Özellikle 1990’larda Rusya ve Çin arasındaki sınır anlaşmazlıkları çözüme kavuşarak bugünün dengeli ve istikrarlı ikili ilişkilerinin tesis edilmesine zemin hazırlamıştır. Ayrıca 2008 küresel finansal krizinden Çin’in güçlenerek çıkması ve Ukrayna krizi esnasında ve sonrasında ABD ve Batı’nın Rusya’ya karşı takındığı tavırdan da kaynaklanarak Rusya-Çin ilişkileri hızlı genişleme evresine ulaşmıştır. Bu evrenin hızlandırıcı faktörleri olarak ABD-Çin ticaret savaşı ve Tayvan krizi de eklenebilir.
ABD İle İlişkiler
ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler, Çin’i ve Rusya’yı Ortadoğu, Karadeniz ve Uzak Asya’da çevreleme stratejisi izlemektedir. İki ülke arasında ortak çıkar alanları bulunmakla birlikte, çıkarların çatıştığı alanlar da dikkatle izlenmelidir. Ancak mevcut durumda, özellikle ABD ilişkilerinin belirleyiciliği nedeniyle her iki ülke çıkarlarının çatıştığı alanlardan ziyade, ortak çıkar alanlarını önceleyerek bir müttefiklik ilişkisi tesis etmektedir.
ABD, Rusya ve Çin arasındaki üçlü etkileşim, mevcut Rusya-Çin iş birliğinin gelişimini etkileyen en önemli faktör olarak değerlendirilebilir. Soğuk Savaş’ın ardından süregelen stratejik rekabetle birlikte, ABD-Çin ve ABD-Rusya arasında meydana gelen gerginlikler nedeniyle Rusya ve Çin arasında yakınlaşma günden güne artıyor ve farklı alanlarda çeşitleniyor. Trump döneminde bu artışın hız kazandığı söylenebilir. Hatırlatmak gerekirse, 2017’de yayımlanan Trump döneminin ilk ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde Çin ve Rusya revizyonist ve rakip güçler olarak tanımlanmıştı.
Tabii her iki aktörün ABD’yi algılama biçimleri ve ABD ile ilişkileri farklı düzlemlerde ilerliyor. Rusya, ABD özelinde Batı ile doğrudan bir mücadele tarzını benimserken, Çin’in de bu mücadelede aktif rol almasını bekliyor. Ancak Çin, ABD ile ilişkilerinde temkinli bir tutum sergiliyor, aktif veya doğrudan bir mücadele yolu izlemiyor ve çatışma alanlarından kaçınıyor. Çin, Batı ile ilişkilerini kendi ekonomik ve siyasal projeksiyonlarının gelişmesi ve geleceği için oldukça değerli görüyor.
Nüfuz Alanları
Ortadoğu’da Rusya ve Çin bazı çıkar alanlarında ortaklaşıyor. Özellikle ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesinden faydalanarak, ABD’nin bölgedeki gücünü sınırlandırma yolunu izliyorlar. Suriye meselesi hariç tutulduğunda, Rusya ve Çin’in, Ortadoğu’nun doğrudan çatışma alanlarından kaçınarak bölgedeki tüm aktörlerle iletişim kurdukları da görülüyor. Bu yolla, Rusya siyasi nüfuz alanını, Çin de özellikle Kuşak ve Yol Girişimi ile birlikte liman, altyapı ve enerji yatırımlarıyla bölgedeki ekonomi-politik nüfuz alanını güvence altına almaya çalışıyor.
Rusya ve Çin’in kullanmış olduğu araçlar Ortadoğu’da farklılaşmaktadır. Rusya, başta Suriye olmak üzere bazı ülkelere siyasal destek vermekte, silah satışı yapmakta, nükleer teknolojisini yaymaya çalışmakta. Özellikle Suriye’deki askeri varlığı ile Rusya bölgedeki nüfuz alanını ve etkisini artırmış durumda. Çin de, çoğunlukla ekonomi-politik araçlarıyla bölgede varlığını tahkim ediyor. Çin için en önemli unsur bölgedeki yatırımlarının güvende olması, enerji akışının kesintiye uğramaması ve ticaretin devam etmesi. Mevcut durumda Ortadoğu’da Çin’in görünür askeri varlığı bulunmasa da, bu unsurların güvence altında olması için Çin’in askeri varlığını artırabileceği de ifade ediliyor. Hatta Çin’in, 2017’de ilk deniz aşırı üssünü Cibuti’de kurması, Çin’in kapasitesini göstermesi bakımından önemli bir unsur olarak değerlendiriliyor.
Rusya askeri-diplomatik araçlarıyla bölgedeki varlığını tahkim etmeye çalışırken, Çin ekonomi-politik bir nüfuz alanı oluşturma gayretinde. Bu iki aktör Ortadoğu’da, özellikle BMGK Kararları’nda da görüleceği üzere, benzer siyasal pozisyonlarda bulunuyor. Tabii ki burada Çin’in pozisyonu dikkat çekici. Çin, BMGK’da veto yetkisini en az kullanan aktör ve bu durum Çin’in çatışma alanlarında pozisyon almama stratejisiyle uyumlu. Ancak Çin’in 2007’den bu yana 11 oylamada Rusya ile birlikte veto ettiği kararların 8’i Suriye ile ilgili.
Hali hazırda veya önümüzdeki dönemde bu iki farklı unsurun birbirlerini tamamlayıcı olduğu ve birbirlerini desteklediği söylenebilse de, uzun vadede Rusya-Çin arasında çıkar çatışmalarının ortaya çıkabileceği de mümkündür. Tabii ki bu durum biraz da, Çin’in Ortadoğu’da özellikle siyasal ve askeri varlığını artırmasıyla da ilgili.
Ortadoğu’nun Güvenliği
Ortadoğu’nun güvenliği meselesinde de yine farklı aktörlerden öneriler ileri sürülüyor. Rusya zaten askeri varlığı ile bölgede. Ancak Aralık 2019’da gerçekleştirilen NATO Liderler Zirvesi’nde Çin’in yeni stratejik tehdit olarak tanımlanması ve ABD Başkanı Trump’ın NATO’nun Ortadoğu’da caydırıcılık kapasitesini artırmasına yönelik NATOME önerisi, önümüzdeki dönemde bölgede yeni dinamiklerin işleyebileceğini de gösteriyor. Bununla birlikte Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı’nda Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Yi, önümüzdeki dönem Ortadoğu’da yeni bir güvenlik sistemi kurulması amacıyla bir forum düzenleneceğini ve askeri caydırıcılıktan ziyade, karşılıklı iş birliği ve ortak çıkar temelli bir sistem önerileceğini ifade etti. Bununla birlikte, Rusya ve Çin arasında stratejik koordinasyonun daha da güçlendirileceğini belirterek, bu koordinasyonun tüm cephelerde ilerletileceğini ifade etti.
ABD ve Batı’ya Bağlı
Rusya ve Çin’in iş birliğine meyilli tutumları ve izledikleri tamamlayıcı siyaset nedeniyle önümüzdeki dönemde iki aktör arasında daha kurumsal bir iş birliğinin oluşacağı öngörüsü yapılabilir. Ancak mevcut durumda Çin, Rusya ile ilişkilerinde özellikle ekonomik anlamda üstün olan taraf ve bu konumu günden güne güçleniyor. Bu asimetrik durum önümüzdeki dönemde Rusya ve Çin arasındaki en önemli meydan okuma olarak yükselebilir. Özellikle Çin’in Ortadoğu’da daha aktif rol alması, askeri varlığını artırması Rus çıkarlarını tehdit edebilir ve muhtemel çıkar çatışmalarını tetikleyebilir. Bugün Rusya ve Çin, Ortadoğu’da ABD’nin bıraktığı boşluklarda birbirlerini tamamlayıcı bir yol izliyor olsalar da ABD, NATO ve Avrupa Birliği’nin Rusya ve Çin’le tesis edebileceği yeni ilişki modelleri, bu iki aktörün iş birliğinin geleceğinin olumlu veya olumsuz şekillenmesinde etkili olacaktır.